15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
Hal Tercümem
Başım ellerimle dertte. Her an sular içindedirler. Yaz, kış; soğuk, sıcak demeden terler dururlar.
Bizim köylerde sulak araziler vardır. Ala sıcağın altında bile yaşarırlar, kurumak bilmezler. Her mevsim bataktırlar, kaygandırlar. Kaynakları, nereden doğup, nereye battıkları belli değildirler. İnadına çok bitek ve verimlidirler bu araziler. Çimenlerinin yeşili; menekşelerinin moru, pembesi; papatyalarının beyazı ve sarısı bambaşkadır. Uzaktan baktığınızda; öpülesi, sevilesi, koklanası ve yatıp uzanılası görüntüleri aklınızı başınızdan alır. Ne var ki, yatmak bir yana, yürüyemezsiniz bile üzerinde. Çevresini dolanıp geçmek zorundasınızdır. Bu nedenle güzelliğinden çok yolunuzu uzattığı için nefret duygularınızı ayaklandırırlar. Adımınızı attığınız an, en iyi olasılıkla kıçınızın üstüne düşer, bir süre kaydıktan sonra çamura belenmiş olarak kalakalırsınız orta yerde. Yürüyebilirseniz de, ip cambazı mahareti göstermeyi göze almış olmalısınız..
Ellerimin içi de hep ıslaktır bu araziler örneği. Oysa, estetik olduğu da söylenir; uzun, orta kalınlıkta bir erkek eli. Lise yıllarımda kız arkadaşlarım, ?Bu ellerle güzel piyano çalınır.Tam piyanist elleri? derlerdi. Köyden şehre yeni geldiğim günlerdi ve İstanbul?un çok bilmiş, parfüm kokulu, fettan kızlarından aldığım iltifatlar, övgüler başımı döndürmeye yetiyor da artıyordu. Filmlerden bildiğim ve derince bir sandığa benzettiğim piyanoya hiç dokunmadığım, yakından görmediğim halde, çalmış kadar mutlu olur, gönenirdim.
Yıllar sonra orta yaşın üzerine çıkınca güzel bir kız tanıdım. Yakın çevremde olduğundan, kısa aralarla karşılaşıp, görüşüyorduk.
Ne zaman karşılaşsak elini uzatır, tokalaşırdık. Kimi zaman yanağını uzattığı da olurdu; karıncaların duyargalarıyla birbirlerine dokunmaları nasılsa, öyle. Elini uzatır beni görünce ve ben de karşılık verirdim sıkıla sıkıla. Çünkü, her tokalaşmadan sonra ‘ellerin yine ıslak’ der, muzipçe gözlerimin ta içine bakardı; ‘merhaba,nasılsın’ demeden önce.
Onu uzaktan görünce, elimi pantolonumun cebine sokar, elimin içini bastıra bastıra astara siler ve itina ile kurulardım. Ne fayda ki, yanıma gelip elini uzatana kadar elim yine suya gark olur ve ‘elin yine ıslak’ serzenişini bir kez daha duyar; yaramazlığını saklayamayan çocuğun öfkesi, burukluğu, mahcubiyeti ile içimin çekildiğini hissederdim.
Yolum o semte düştüğünde köşe başından çıkacak diye özlemle ve ürküntüyle aranırım halen. Ne olur ne olmaz diye, cebimde kurutulmaya hazır tutarım elimi.
GENÇ PAZARCININ İLK GECESİ
Kışın başlarıydı babasıyla meyve tezgahlarının başına geçtiği günler. Liseyi bitirmiş, yükseğine devam etmeyi düşünmediğini, baba mesleğini seçerek pazarcılık yapmaya karar verdiğini söylemiş ve büyüklerini ikna etmişti.
Planı; bir an önce iş yaşamına atılıp, okul arkadaşıyla evlenmek üzerine kuruluydu. Pazardaki işini bitirir bitirmez sevgiline koşar, yorgunluğunu pazarda bırakmışçasına dingin, buluşma noktasına giderdi. Aldığı terbiye gereği evlenene kadar sevgilisine dokunmamaya söz vermişti kendi kendine.
Askerlik kapıda bekliyordu ve askere gitmeden önce düğünü yapıp, yuvasının temellerini atmayı düşünüyordu. Anasına açtı duygularını.Yolunu erken çizdiği için, kolayca onay aldı ansının yardımıyla ,babasından. Kız istendi, aynı gece söz kesildi; izleyen günlerde düğün hazırlıkları tamamlandı çabucak.
Pazarcılığının üçüncü ayında düğün yapıldı ve muradına erdi.
Ailesi evi terk etti o geceliğine. Sağdıçları dışarıda kanlı çarşafı bekliyorlardı. Sağdıcının talimatı gereği karısını ürkütmemeye özen gösteriyordu. Gerdanlığı taktı, soyunmasını bekledi sevgilisinin. Yatağın üzerine oturmuş, kaybettiği soğukkanlılığına kavuşmaya çabalıyordu bir yandan da.
Her şey bitiverdi birden. Beyaz gelinlik yere yığıldı.
Gelinliğin altından ortaya dökülen diri göğüslere takıldı gözleri.
Ayağa kalktı ve sağ göğse doğru uzattı elini, parmaklarının ucuyla yavaşça dokundu. Sıcak ve yumuşaktı.
Soğuk ve sert mostralık elmaları önlüğünde silip, elinde birkaç kez okkalayıp dizmeye alışık parmakları, sıcak ve yumuşak göğüsleri yadırgadı. Tüyleri diken diken oldu. Parmak uçlarından yayılan elektrik damarlarından aktı, tüm bedenini dolaştı. Önce buza kesti, sonra ateşlere düştü. Nefesi tutuldu,boğazında düğümlendi canı. Son bir gayretle yutkundu. Ne yapması gerektiğine karar veremedi. Konuşmak, sevdiğini söylemek istedi, dili kuruyan ağzında dönmedi, beyni konuşma emrine direniyordu. Sonra derin bir nefes aldı, toparlandı. Yumuşak ve sıcacık göğüsleri avuçladı, korku eşiğini aştı. Gözlerinin seğirdiğini hissetti ve görülecek endişesiyle kafasını eşinin boynuna doğru eğdi. İçini gıcıklayan, ürpertisini tetikleyen müthiş bir koku yayıldı kadının sıcak bedeninden. Sarıldı, sıcaklığı tüm vücuduna yaymak istercesine. Yeniden duydu sıcak ve yumuşak göğüsleri, bir kez daha bulandı algısı. Eli hala sert ve soğuk elmalara, portakallara olan tanıdık hislerden kurtulamıyor, yabancılıyordu sıcak yumuşaklığı...
Başım ellerimle dertte. Her an sular içindedirler. Yaz, kış; soğuk, sıcak demeden terler dururlar.
Bizim köylerde sulak araziler vardır. Ala sıcağın altında bile yaşarırlar, kurumak bilmezler. Her mevsim bataktırlar, kaygandırlar. Kaynakları, nereden doğup, nereye battıkları belli değildirler. İnadına çok bitek ve verimlidirler bu araziler. Çimenlerinin yeşili; menekşelerinin moru, pembesi; papatyalarının beyazı ve sarısı bambaşkadır. Uzaktan baktığınızda; öpülesi, sevilesi, koklanası ve yatıp uzanılası görüntüleri aklınızı başınızdan alır. Ne var ki, yatmak bir yana, yürüyemezsiniz bile üzerinde. Çevresini dolanıp geçmek zorundasınızdır. Bu nedenle güzelliğinden çok yolunuzu uzattığı için nefret duygularınızı ayaklandırırlar. Adımınızı attığınız an, en iyi olasılıkla kıçınızın üstüne düşer, bir süre kaydıktan sonra çamura belenmiş olarak kalakalırsınız orta yerde. Yürüyebilirseniz de, ip cambazı mahareti göstermeyi göze almış olmalısınız..
Ellerimin içi de hep ıslaktır bu araziler örneği. Oysa, estetik olduğu da söylenir; uzun, orta kalınlıkta bir erkek eli. Lise yıllarımda kız arkadaşlarım, ?Bu ellerle güzel piyano çalınır.Tam piyanist elleri? derlerdi. Köyden şehre yeni geldiğim günlerdi ve İstanbul?un çok bilmiş, parfüm kokulu, fettan kızlarından aldığım iltifatlar, övgüler başımı döndürmeye yetiyor da artıyordu. Filmlerden bildiğim ve derince bir sandığa benzettiğim piyanoya hiç dokunmadığım, yakından görmediğim halde, çalmış kadar mutlu olur, gönenirdim.
Yıllar sonra orta yaşın üzerine çıkınca güzel bir kız tanıdım. Yakın çevremde olduğundan, kısa aralarla karşılaşıp, görüşüyorduk.
Ne zaman karşılaşsak elini uzatır, tokalaşırdık. Kimi zaman yanağını uzattığı da olurdu; karıncaların duyargalarıyla birbirlerine dokunmaları nasılsa, öyle. Elini uzatır beni görünce ve ben de karşılık verirdim sıkıla sıkıla. Çünkü, her tokalaşmadan sonra ‘ellerin yine ıslak’ der, muzipçe gözlerimin ta içine bakardı; ‘merhaba,nasılsın’ demeden önce.
Onu uzaktan görünce, elimi pantolonumun cebine sokar, elimin içini bastıra bastıra astara siler ve itina ile kurulardım. Ne fayda ki, yanıma gelip elini uzatana kadar elim yine suya gark olur ve ‘elin yine ıslak’ serzenişini bir kez daha duyar; yaramazlığını saklayamayan çocuğun öfkesi, burukluğu, mahcubiyeti ile içimin çekildiğini hissederdim.
Yolum o semte düştüğünde köşe başından çıkacak diye özlemle ve ürküntüyle aranırım halen. Ne olur ne olmaz diye, cebimde kurutulmaya hazır tutarım elimi.
GENÇ PAZARCININ İLK GECESİ
Kışın başlarıydı babasıyla meyve tezgahlarının başına geçtiği günler. Liseyi bitirmiş, yükseğine devam etmeyi düşünmediğini, baba mesleğini seçerek pazarcılık yapmaya karar verdiğini söylemiş ve büyüklerini ikna etmişti.
Planı; bir an önce iş yaşamına atılıp, okul arkadaşıyla evlenmek üzerine kuruluydu. Pazardaki işini bitirir bitirmez sevgiline koşar, yorgunluğunu pazarda bırakmışçasına dingin, buluşma noktasına giderdi. Aldığı terbiye gereği evlenene kadar sevgilisine dokunmamaya söz vermişti kendi kendine.
Askerlik kapıda bekliyordu ve askere gitmeden önce düğünü yapıp, yuvasının temellerini atmayı düşünüyordu. Anasına açtı duygularını.Yolunu erken çizdiği için, kolayca onay aldı ansının yardımıyla ,babasından. Kız istendi, aynı gece söz kesildi; izleyen günlerde düğün hazırlıkları tamamlandı çabucak.
Pazarcılığının üçüncü ayında düğün yapıldı ve muradına erdi.
Ailesi evi terk etti o geceliğine. Sağdıçları dışarıda kanlı çarşafı bekliyorlardı. Sağdıcının talimatı gereği karısını ürkütmemeye özen gösteriyordu. Gerdanlığı taktı, soyunmasını bekledi sevgilisinin. Yatağın üzerine oturmuş, kaybettiği soğukkanlılığına kavuşmaya çabalıyordu bir yandan da.
Her şey bitiverdi birden. Beyaz gelinlik yere yığıldı.
Gelinliğin altından ortaya dökülen diri göğüslere takıldı gözleri.
Ayağa kalktı ve sağ göğse doğru uzattı elini, parmaklarının ucuyla yavaşça dokundu. Sıcak ve yumuşaktı.
Soğuk ve sert mostralık elmaları önlüğünde silip, elinde birkaç kez okkalayıp dizmeye alışık parmakları, sıcak ve yumuşak göğüsleri yadırgadı. Tüyleri diken diken oldu. Parmak uçlarından yayılan elektrik damarlarından aktı, tüm bedenini dolaştı. Önce buza kesti, sonra ateşlere düştü. Nefesi tutuldu,boğazında düğümlendi canı. Son bir gayretle yutkundu. Ne yapması gerektiğine karar veremedi. Konuşmak, sevdiğini söylemek istedi, dili kuruyan ağzında dönmedi, beyni konuşma emrine direniyordu. Sonra derin bir nefes aldı, toparlandı. Yumuşak ve sıcacık göğüsleri avuçladı, korku eşiğini aştı. Gözlerinin seğirdiğini hissetti ve görülecek endişesiyle kafasını eşinin boynuna doğru eğdi. İçini gıcıklayan, ürpertisini tetikleyen müthiş bir koku yayıldı kadının sıcak bedeninden. Sarıldı, sıcaklığı tüm vücuduna yaymak istercesine. Yeniden duydu sıcak ve yumuşak göğüsleri, bir kez daha bulandı algısı. Eli hala sert ve soğuk elmalara, portakallara olan tanıdık hislerden kurtulamıyor, yabancılıyordu sıcak yumuşaklığı...