11
EXE RANK
~TiM[e]-oVeR~
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 2 Kas 2008
- Mesajlar
- 11,101
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Web sitesi
- www.google.com
“…bütün zamanların en yalnızıyım ben
ve masalların en kırılgan figürânı
kendi ihtilâlinin kahramanıyken
gecenin mağlûp kumandanı…”
l
ve sen, en aydınlık izleğisin o karanlık şehrin
engin kıyıları sessiz ve de dingin
mahşer yerine benzeyen güncelerde
sahibini arıyor asûde dizelerin
gecenin, düğümünde filizlenen ve güne ün düşüren
kalabalık bir kimsesizlik sanki “için”
kaynağı bilinmez ve derin yankılar gibisin
imgelerin umarsız hançer, nasıl da özgür ve keskin
susuyorum dokundukça tenhalarına
soluk oluyor bellediğim hecelerin… / sen, bilemezsin
okudukça büyüyor, içime işliyor görmediğim gözlerin
/yanık bir mendil ucu geçmişim
yazık, yitirilen sezgiymişim/
dışlarken kendimi andan ve zamandan
kıskanıyorum yakana iliştirdiğin sızıyı uyandığın sabahlardan
nasıl da öykünüyorum mertçe dizelere döktüğün o hüzne
kim döllemiş içinde büyüttüğün bu yalancı çıbanı hayret
söyle, bu kaçış sana kimlerden emânet
hep bilinmeze mi gitti yoksa senin kadınların
hayâl miydi hepsi söyle
tarihe düşülen, not muydu acıların
neden sürüldün böyle sınırsızca içine
kim bilir, kaç zemheriye isim oldu anıların
sen miydin masalların en yalnız kahramanı
mağlup kumandanı sen miydin savaş meydanlarının
senden mi soruldu yoksa hesabı kırılan cümle dalların
/hep kısa mıydı senin çektiğin çöpler
sevdâlar hep kısır mı/
hecemin, yabancı durağı
sen de özler misin kimi zaman
kelebeğin yüreğine konduğu anları
arar mısın, yılkı atlarının nallarından ruhuna akan mavi ışığı
ekmeğin buğusundaki sıcaklığı düşün
ve tendeki alışılmışlığı
bağımsızlığı…/
düşün sevdânın kirlenmediği yaşamları
senin de yakıldı mı hiç fotoğrafların
kitapların yırtıldı mı
acıttı mı içini titreyen mumun ışığı
anlatmadı mı sana da kimseler
nasıl yeşerdi bâbil’in asmaları
/oysa şimdi
şimdi şiirin tek öznesi
duvağı yırtık gelinin esrik düşleri… /öyle mi/
kapandığın dizlerde mi aldattı seni ya yaslandığın omuz
kaç kere darağacı oldu ummadıkların düşlerine
kaç geceden serzenişle düştün sehere söyle
niye bu kadar üşümüş duldalarda harflerin
sesin nasıl da müptelâsı olmuş kederin
kim acıttı seni söyle kim
kaç cümlede çarmıha gerildi düşlerin
kıyısında örselendiğin, kaç fırtına oldu
neden hep aynı yerinden kırdılar yüreğini, dilin neden sustu
kim böyle harflerine hünerle işledi hüznü ve güzü
ya sen, sen neden kıramadın zincirleri, çözemedin düğümü
/heyhât
sözlerin, kaç bahar açtırırdı bozkırın koynunda bilsen/
söyle, kaç öyküden geçebildin kimliğini yitirmeden
“kendine” kaç kere döndün yanlış zaman ve yanlış yerden
ll
zamanın durduğu yerde bekle
kırılınca arkasına saklandığın o sırsız aynaların
çözülür elbet senin de mücerret sırrın
lll
gün gelir, harfler bir ceylanın ürkekliğine bürünüverir
kelimeler sessizce sokulur gizemine
ve böylece bütün renkler âhenkle değişir belleğinde
ve masalların en kırılgan figürânı
kendi ihtilâlinin kahramanıyken
gecenin mağlûp kumandanı…”
l
ve sen, en aydınlık izleğisin o karanlık şehrin
engin kıyıları sessiz ve de dingin
mahşer yerine benzeyen güncelerde
sahibini arıyor asûde dizelerin
gecenin, düğümünde filizlenen ve güne ün düşüren
kalabalık bir kimsesizlik sanki “için”
kaynağı bilinmez ve derin yankılar gibisin
imgelerin umarsız hançer, nasıl da özgür ve keskin
susuyorum dokundukça tenhalarına
soluk oluyor bellediğim hecelerin… / sen, bilemezsin
okudukça büyüyor, içime işliyor görmediğim gözlerin
/yanık bir mendil ucu geçmişim
yazık, yitirilen sezgiymişim/
dışlarken kendimi andan ve zamandan
kıskanıyorum yakana iliştirdiğin sızıyı uyandığın sabahlardan
nasıl da öykünüyorum mertçe dizelere döktüğün o hüzne
kim döllemiş içinde büyüttüğün bu yalancı çıbanı hayret
söyle, bu kaçış sana kimlerden emânet
hep bilinmeze mi gitti yoksa senin kadınların
hayâl miydi hepsi söyle
tarihe düşülen, not muydu acıların
neden sürüldün böyle sınırsızca içine
kim bilir, kaç zemheriye isim oldu anıların
sen miydin masalların en yalnız kahramanı
mağlup kumandanı sen miydin savaş meydanlarının
senden mi soruldu yoksa hesabı kırılan cümle dalların
/hep kısa mıydı senin çektiğin çöpler
sevdâlar hep kısır mı/
hecemin, yabancı durağı
sen de özler misin kimi zaman
kelebeğin yüreğine konduğu anları
arar mısın, yılkı atlarının nallarından ruhuna akan mavi ışığı
ekmeğin buğusundaki sıcaklığı düşün
ve tendeki alışılmışlığı
bağımsızlığı…/
düşün sevdânın kirlenmediği yaşamları
senin de yakıldı mı hiç fotoğrafların
kitapların yırtıldı mı
acıttı mı içini titreyen mumun ışığı
anlatmadı mı sana da kimseler
nasıl yeşerdi bâbil’in asmaları
/oysa şimdi
şimdi şiirin tek öznesi
duvağı yırtık gelinin esrik düşleri… /öyle mi/
kapandığın dizlerde mi aldattı seni ya yaslandığın omuz
kaç kere darağacı oldu ummadıkların düşlerine
kaç geceden serzenişle düştün sehere söyle
niye bu kadar üşümüş duldalarda harflerin
sesin nasıl da müptelâsı olmuş kederin
kim acıttı seni söyle kim
kaç cümlede çarmıha gerildi düşlerin
kıyısında örselendiğin, kaç fırtına oldu
neden hep aynı yerinden kırdılar yüreğini, dilin neden sustu
kim böyle harflerine hünerle işledi hüznü ve güzü
ya sen, sen neden kıramadın zincirleri, çözemedin düğümü
/heyhât
sözlerin, kaç bahar açtırırdı bozkırın koynunda bilsen/
söyle, kaç öyküden geçebildin kimliğini yitirmeden
“kendine” kaç kere döndün yanlış zaman ve yanlış yerden
ll
zamanın durduğu yerde bekle
kırılınca arkasına saklandığın o sırsız aynaların
çözülür elbet senin de mücerret sırrın
lll
gün gelir, harfler bir ceylanın ürkekliğine bürünüverir
kelimeler sessizce sokulur gizemine
ve böylece bütün renkler âhenkle değişir belleğinde