2
EXE RANK
rammstein
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 12 Mar 2010
- Mesajlar
- 2,150
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32
50 yıl önce de aynı şeyleri söylediler
Günümüzde yüzde 10 barajının dev***** savunanlar, barajın kaldırılması veya düşürülmesinin istikrarsızlık yaratacağını savunuyor. 27 Mayıs’ın ardından “yeni seçim sistemi nasıl olmalı?” sorusuna cevap aranırken de bugünü hatırlatan tartışmalar yaşandı.
[IMG]http://www.ntvmsnbc.com/images/icons/slideshow.gif[/IMG] İlişkili fotoğrafları göster
İSTANBUL - 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından oluşturulan Kurucu Meclis’in iki kanadı vardı: Milli Birlik Komitesi (darbeyi gerçekleştiren cunta olan MBK, meclisin askeri kanadını teşkil ediyordu) ve Temsilciler Meclisi. Bu ikincisi meclisin sivil kanadıydı ve siyasal kamuoyunun bütün unsurlarını olmasa da geniş bir kesimini içeriyordu. Barolar, üniversiteler, yargı ve basın gibi kategorilerden üyelerin yanı sıra CHP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi de temsil edilmekteydi (CHP’nin 49, CKMP’nin ise 25 üyesi vardı).
12 Eylül sonrasında üyeleri tamamen askerler tarafından belirlenen ve askerlere tabi olan Danışma Meclisi’nden farklı olarak, 27 Mayıs döneminde MBK ile Temsilciler Meclisi arasında hiyerarşik bir ilişki yoktu. Hatta anlaşmazlık durumunda son tahlilde sivil kanadın üstünlüğü söz konusuydu.
Buna karşılık, darbenin ardından bir mahkeme tarafından kapatılan Demokrat Parti’den (DP) hiçbir üye Kurucu Meclis’te yer almamaktaydı. DP’nin yerine kurulan iki parti; Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) de mecliste temsil edilmiyordu (zaten bu 2 partinin kuruluşu ile Kurucu Meclis’in oluşturulması aynı zamana denk gelmişti, yani teknik açıdan da temsilleri zordu).
Kurucu Meclis’in önündeki en önemli görev, referanduma sunulacak olan yeni anayasa taslağının oluşturulmasıydı. Ama meclis yeni bir seçim kanunu yapılması işini de ciddiyetle ele aldı. Seçim Kanunu önemli bir konu başlığıydı zira 1950-60 arasındaki DP iktidarı döneminde yürürlükte olan ‘liste usulü çoğunluk’ sistemi TBMM’de DP’ye oy oranının çok üstünde bir temsil imkânı vermişti. Bu durum da DP’nin zaman içinde otoriterleşerek muhalefete, basına ve üniversitelere baskı uygulamasını şüphesiz kolaylaştırmıştı.
‘Nispi temsil’e, yani partilerin oy oranlarına yakın nispette mecliste temsil edilmelerini sağlayacak olan bir sisteme geçmek 1950’lerde CHP’nin vaatleri arasındaydı. DP’den ayrılanlarca kurulan ve katıldığı seçimde hayal kırıklığına uğradıktan sonra 1958’de CHP’ye katılan liberal Hürriyet Partisi de nispi temsil taraftarıydı. CKMP ise zaten öteden beri nispi temsil istiyordu.
Uzun lafın kısası, nispi temsile geçilmesi için hava ve zemin şartları son derece uygundu. Ancak Temsilciler Meclisi’nin bütün üyeleri nispi temsilden yana değildi. Hararetli tartışmalar yaşandı. Meclisin CHP’li üyelerinden Cemil Sait Barlas, İngiltere’de uygulanan tarzda bir dar bölge sistemine geçilmesini savundu. Aralarında CHP’lilerin de bulunduğu kimi üyeler ise (Alp Kuran, İsmail Selçuk Çakıroğlu, Sırrı Atalay gibi) dar bölgeli çoğunluk ve nispi temsilin sentezinden oluşan, Almanya’daki gibi bir karma sisteme geçilmesini savundu.
Günümüzde yüzde 10 barajının dev***** savunanlar, barajın kaldırılması veya düşürülmesinin istikrarsızlık yaratacağını savunuyor. 27 Mayıs’ın ardından “yeni seçim sistemi nasıl olmalı?” sorusuna cevap aranırken de bugünü hatırlatan tartışmalar yaşandı.

İSTANBUL - 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından oluşturulan Kurucu Meclis’in iki kanadı vardı: Milli Birlik Komitesi (darbeyi gerçekleştiren cunta olan MBK, meclisin askeri kanadını teşkil ediyordu) ve Temsilciler Meclisi. Bu ikincisi meclisin sivil kanadıydı ve siyasal kamuoyunun bütün unsurlarını olmasa da geniş bir kesimini içeriyordu. Barolar, üniversiteler, yargı ve basın gibi kategorilerden üyelerin yanı sıra CHP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi de temsil edilmekteydi (CHP’nin 49, CKMP’nin ise 25 üyesi vardı).
12 Eylül sonrasında üyeleri tamamen askerler tarafından belirlenen ve askerlere tabi olan Danışma Meclisi’nden farklı olarak, 27 Mayıs döneminde MBK ile Temsilciler Meclisi arasında hiyerarşik bir ilişki yoktu. Hatta anlaşmazlık durumunda son tahlilde sivil kanadın üstünlüğü söz konusuydu.
Buna karşılık, darbenin ardından bir mahkeme tarafından kapatılan Demokrat Parti’den (DP) hiçbir üye Kurucu Meclis’te yer almamaktaydı. DP’nin yerine kurulan iki parti; Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) de mecliste temsil edilmiyordu (zaten bu 2 partinin kuruluşu ile Kurucu Meclis’in oluşturulması aynı zamana denk gelmişti, yani teknik açıdan da temsilleri zordu).
Kurucu Meclis’in önündeki en önemli görev, referanduma sunulacak olan yeni anayasa taslağının oluşturulmasıydı. Ama meclis yeni bir seçim kanunu yapılması işini de ciddiyetle ele aldı. Seçim Kanunu önemli bir konu başlığıydı zira 1950-60 arasındaki DP iktidarı döneminde yürürlükte olan ‘liste usulü çoğunluk’ sistemi TBMM’de DP’ye oy oranının çok üstünde bir temsil imkânı vermişti. Bu durum da DP’nin zaman içinde otoriterleşerek muhalefete, basına ve üniversitelere baskı uygulamasını şüphesiz kolaylaştırmıştı.
‘Nispi temsil’e, yani partilerin oy oranlarına yakın nispette mecliste temsil edilmelerini sağlayacak olan bir sisteme geçmek 1950’lerde CHP’nin vaatleri arasındaydı. DP’den ayrılanlarca kurulan ve katıldığı seçimde hayal kırıklığına uğradıktan sonra 1958’de CHP’ye katılan liberal Hürriyet Partisi de nispi temsil taraftarıydı. CKMP ise zaten öteden beri nispi temsil istiyordu.
Uzun lafın kısası, nispi temsile geçilmesi için hava ve zemin şartları son derece uygundu. Ancak Temsilciler Meclisi’nin bütün üyeleri nispi temsilden yana değildi. Hararetli tartışmalar yaşandı. Meclisin CHP’li üyelerinden Cemil Sait Barlas, İngiltere’de uygulanan tarzda bir dar bölge sistemine geçilmesini savundu. Aralarında CHP’lilerin de bulunduğu kimi üyeler ise (Alp Kuran, İsmail Selçuk Çakıroğlu, Sırrı Atalay gibi) dar bölgeli çoğunluk ve nispi temsilin sentezinden oluşan, Almanya’daki gibi bir karma sisteme geçilmesini savundu.