20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Türkiye Cumhuriyeti İle Fransa Arasındaki Bozkurt #8211; Lotus Davası
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra uluslararası toplumun bir parçası olması itibariyle uluslararası hukuk kurallarına uymaya her zaman dikkat etmiştir. Uluslararası toplumda ençok eleştirilen konulardan birisi zorunlu yargı sisteminin bulunmamasıdır. Milletler Cemiyetinin kuruluşundan sonra, zorunlu yargı yetkisine sahip olmasa da uluslararası bir mahkemenin kurulması yoluna gidilmesi önemli gelişmelerden birisidir. Uluslararası Sürekli Adalet Divanı adıyla oluşturulan mahkeme o dönemde önemli kabul edilebilecek yargılamalarda bulunmuş ve Uluslararası Hukukun gelişimine katkılar yapmıştır. Bu davalardan birisi de Türkiye ile Fransa arasındaki Bozkurt #8211; Lotus Davasıdır.
2 Ağustos 1926 tarihinde gece yarısına doğru İstanbul 'a gitmekte olan Fransız yolcu gemisi Lotus ile kömür gemisi Bozkurt arasında Midilli civarında Sığrı Burnu 'nun 5-6 deniz mili kuzeyinde bir çatma meydana gelmiştir. İkiye parçalanmış bulunan Bozkurt gemisi batmış ve gemide bulunan sekiz Türk vatandaşı boğulmuştur. Lotus gemisi kazazedelere yardım etmek için gayret göstererek bunlardan onunu kurtarmış ve yoluna devam ederek 3 Ağustos 'ta İstanbul 'a gelmiştir.
Çatma sırasında Lotus gemisinin nöbetçi kaptanı, Fransız vatandaşı Yardımcı Kaptan Demons 'tur. Bozkurt 'un kaptanı ise, kazazedeler arasında kurtarılmış bulunan Hasan Bey 'dir.
3 Ağustos 'tan itibaren Türk makamları Lotus gemisinde çatmanın nasıl meydana geldiği konusunda soruşturma yapmaya başlamışlardır. 4 Ağustos 'ta da Lotus 'un kaptanı Fransız makamlarına bir rapor sunarak bir örneğini de Liman Başkanlığına vermiştir.
5 Ağustos 'ta Yardımcı Kaptan Demons, Türk makamları tarafından bir konuda tanıklık yapmak üzere karaya davet edilmiştir. Çok uzun sürmesi sebebiyle Lotus 'un gitmesini engelleyen bu davetten sonra, Fransız makamlarına önceden haber verilmeksizin Yardımcı Kaptan Demons ve Hasan Bey tutuklanmıştır. Türk yetkili makamları tarafından geçici tedbir kararı olarak nitelendirilen bu tutuklamanın sebebi, çatmada mağdur olanların aileleri tarafından yapılan şikayet üzerine cumhuriyet savcılığınca her iki kaptan aleyhinde dikkatsizlikten doğan adam öldürmeye ilişkin açılmış bulunan cezai takibatın doğal sürecini tamamlamaktır.
Dava İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başlatılmış ve 28 Ağustos tarihinde duruşma yapılmıştır. Bu sırada Yardımcı Kaptan Demons, Türk adli makamlarının yetkili bulunmadığı iddiasını ileri sürmüştür. Fakat Mahkeme, yetkili olduğunu bildirmiştir. 11 Eylül 'de davanın ikinci duruşmasında Yardımcı Kaptan Demons, nakdi kefaletle serbest bırakılmasını talep etmiştir. Bu talep, kefalet bedeli 3.000 Lira olarak tespit edilip; 13 Eylül tarihinde kabul edilmiştir.
Mahkeme kararını 15 Eylül 'de vermiştir. Her iki taraf da kararın bir suretini Divan 'a sunmuş değildir. Söz konusu karara göre Yardımcı Kaptan Demons, 80 gün hapse ve 22 Lira para cezasına; Hasan Bey ise, biraz daha yüksek cezaya mahkum edilmiştir.
Cumhuriyet Savcısı bu karar aleyhinde temyiz başvurusunda bulunmuş ve kararın yerine getirilmesini ertelettirmiştir. Bu başvuru üzerine henüz temyiz mahkemesi karar vermiş değildir. Ancak, 12 Ekim 1926 tarihli Tahkimname halen Türkiye 'de yürürlükte bulunan ceza muhakemeleri usulü işlemlerini ertelemiş değildir.
Türk adli makamlarının Yardımcı Kaptan Demons hakkındaki tutumu, Fransız Hükümeti ile Türkiye 'deki temsilcileri tarafından bir çok diplomatik girişime ve diğer bazı müdahalelere neden olmuştur. Bu girişimler, Yardımcı Kaptan Demons 'un tutuklanmasını protesto etme, tahliyesini gerçekleştirme ve davanın Türk mahkemelerinden alınıp Fransız mahkemelerinde görülmesini sağlama amacını taşımaktadır.
Bu girişimler üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 2 Eylül 1926 tarihinde, yargı yetkisi konusundaki uyuşmazlığın La Haye Divanı 'na ***ürülmesi teklifini reddetmeyeceğini açıklamıştır.
Fransız Hükümeti, 6 Eylül 'de ,teklif edilen çözüm şekline tamamıyla rıza gösterdiğini ” bildirdiğinden, her iki hükümet Divan 'a sunulacak tahkimnameyi düzenlemek üzere heyetlerini belirlediler. Adı geçen Tahkimname, 12 Ekim 1926 tarihinde imza edildi ve imzalı suretleri Aralık 'ta sunulmuştur.
Tahkimnameye göre Divan 'ın şu sorulara cevap vermesi gerekmektedir:
1. Açık denizde 2 Ağustos 1926 tarihinde Fransız Lotus ile Türk Bozkurt gemisi arasında meydana gelen çatma ve Lotus 'un İstanbul 'a ulaşmasıyla; Bozkurt 'un Türk mürettebat ve yolcularından sekizinin ölümüyle sonuçlanan batması sebebiyle Bozkurt 'un kaptanı ile birlikte çatma esnasında Lotus 'un nöbetçi kaptanı olan Demons aleyhinde Türk kanunları uyarınca cezai takibat yapmakla Türkiye, İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesine aykırı olarak uluslararası hukuk ilkelerini ihlal etmiş midir? Eğer etmiş ise, bu ilkeler nelerdir?
2. İlk soruya verilen cevap olumlu olduğu takdirde; benzer olaylarda uluslararası hukuk kuralları uyarınca nakdi tazminat veriliyorsa, Demons 'a verilmesi gereken nakdi tazminat tutarı nedir?
Fransa Cumhuriyeti Hükümeti Divan 'dan:
,Lozan 'da 24 Temmuz 1923 'te imzalanmış olan İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Sözleşmeye ve uluslararası hukuka göre bir Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı hakkında; bu gemi ile Türk gemisi arasında açık denizde meydana gelen bir çatmadan dolayı cezai takibat yetkisinin münhasıran Fransız mahkemelerine ait olduğuna;
Bu sebeple Türk adli makamlarının açık denizde Bozkurt ve Lotus arasındaki çatma sebebi ile Demons hakkında haksız olarak takibat yapmaları, hapse atmaları ve mahkum etmelerinin adı geçen Sözleşmeye ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı bulunduğuna;
Bundan dolayı Demons 'un uğradığı zararın telafisi için tazminat tutarının altı bin Türk Lirası olarak belirlenmesine ve bu tazminatın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Fransa Cumhuriyeti Hükümetine verilmesine ” hükmetmesini talep etmiştir.
Öte yandan Türk Hükümeti muhtırasında sadece, Divan 'ın ,Türkiye 'nin yargı yetkisinin bulunduğuna ” hükmetmesini talep etmiştir.
Ayrıca Fransız Hükümeti karşı muhtırasında, bazı görüşlerini belli ölçüde değiştirerek yeni birkaç unsur eklemiş ve bazı görüşler ileri sürerek muhtırada kaydedilen taleplerini yenilemiştir. Fransız Hükümeti tezini kısa ve açık bir şekilde özetlediği için bu görüşleri, aynen aktarmak uygun olacaktır. Yeni görüş ve talepler şu şekildedir:
,Yabancılar aleyhine yürütülen ceza davalarına bakmak konusunda yabancı konsolosluk mahkemelerinin yetkisine ikame olarak, Türk mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edilmesi; bu ikamenin ancak, Lozan 'da 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilmiş olan sözleşmelere göre devletlerin muvafakati sonucu olmasına;
Yabancı memleketlerde işlenmiş adam öldürme veya diğer suç oluşturan fiillerden dolayı yabancılar hakkında cezai takibat yapabilmek için kesin olarak verilmeyen bu muvafakatin, devletler ve özellikle Fransa tarafından açık bir şekilde reddedilmiş olmasına;
Bu reddin, yetkinin ve bu konuda yapılan açıklamanın kabul edilmesine yatkın bir Türk reddinden doğduğuna;
Bu durum ve şartlar çerçevesinde yorumlandığı takdirde 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesinin, Türkiye dışında işlenmiş bir cürümden dolayı Türk mahkemelerinin bir Fransız aleyhinde cezai takibat yapmasına müsait bulunmamasına;
Buna ek olarak, medeni milletlerin karşılıklı ilişkilerinde uygulamış olmaları sebebiyle oluşan yargı yetkilerini, özellikle belirlenmesi veya zımni özel uzlaşmalar haricinde, bir devletin mahkemelerinin, yurttaşlarından birinin mağdur olduğu gerekçesinden başka bir sebep bulunmaksızın bir yabancı tarafından yabancı bir ülkede işlenmiş olan bir cürüm için genişletmeye hakkı bulunmamasına;
Açık denizde bir ticaret gemisi üzerinde meydana gelen olayların, ceza hukuku bakımından, ancak geminin bayrağını taşıdığı devletin mahkemelerine tabi olmasına;
Bu sorunun aslında açık denizlerin serbestisi ilkesinin bir neticesi olmasına ve buna özel bir önem veren devletlerin bu konuda aykırı tutumlarının nadiren meydana gelmesine ve mevcut hukuka göre;
Mağdurun kendi vatandaşı olmasının, bir devlet bakımından, bu kuralın uygulaması dışında kalmak için yeterli bir sebep teşkil etmeyeceğine ve Costarica-Packets Davasında bu şekilde karar verilmiş olmasına;
Çatma durumunda bu kuralın uygulanmasını gerektiren, çatmanın bir kusura bağlı niteliğinin, geminin bağlı bulunduğu ulusal yasalar uyarınca incelenmesi ve yargılanması ve bu inceleme ve yargılamanın ulusal resmi makamların gözetimi altında yerine getirilmesi gereğinden doğan özel sebeplerin mevcut bulunmasına;
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra uluslararası toplumun bir parçası olması itibariyle uluslararası hukuk kurallarına uymaya her zaman dikkat etmiştir. Uluslararası toplumda ençok eleştirilen konulardan birisi zorunlu yargı sisteminin bulunmamasıdır. Milletler Cemiyetinin kuruluşundan sonra, zorunlu yargı yetkisine sahip olmasa da uluslararası bir mahkemenin kurulması yoluna gidilmesi önemli gelişmelerden birisidir. Uluslararası Sürekli Adalet Divanı adıyla oluşturulan mahkeme o dönemde önemli kabul edilebilecek yargılamalarda bulunmuş ve Uluslararası Hukukun gelişimine katkılar yapmıştır. Bu davalardan birisi de Türkiye ile Fransa arasındaki Bozkurt #8211; Lotus Davasıdır.
2 Ağustos 1926 tarihinde gece yarısına doğru İstanbul 'a gitmekte olan Fransız yolcu gemisi Lotus ile kömür gemisi Bozkurt arasında Midilli civarında Sığrı Burnu 'nun 5-6 deniz mili kuzeyinde bir çatma meydana gelmiştir. İkiye parçalanmış bulunan Bozkurt gemisi batmış ve gemide bulunan sekiz Türk vatandaşı boğulmuştur. Lotus gemisi kazazedelere yardım etmek için gayret göstererek bunlardan onunu kurtarmış ve yoluna devam ederek 3 Ağustos 'ta İstanbul 'a gelmiştir.
Çatma sırasında Lotus gemisinin nöbetçi kaptanı, Fransız vatandaşı Yardımcı Kaptan Demons 'tur. Bozkurt 'un kaptanı ise, kazazedeler arasında kurtarılmış bulunan Hasan Bey 'dir.
3 Ağustos 'tan itibaren Türk makamları Lotus gemisinde çatmanın nasıl meydana geldiği konusunda soruşturma yapmaya başlamışlardır. 4 Ağustos 'ta da Lotus 'un kaptanı Fransız makamlarına bir rapor sunarak bir örneğini de Liman Başkanlığına vermiştir.
5 Ağustos 'ta Yardımcı Kaptan Demons, Türk makamları tarafından bir konuda tanıklık yapmak üzere karaya davet edilmiştir. Çok uzun sürmesi sebebiyle Lotus 'un gitmesini engelleyen bu davetten sonra, Fransız makamlarına önceden haber verilmeksizin Yardımcı Kaptan Demons ve Hasan Bey tutuklanmıştır. Türk yetkili makamları tarafından geçici tedbir kararı olarak nitelendirilen bu tutuklamanın sebebi, çatmada mağdur olanların aileleri tarafından yapılan şikayet üzerine cumhuriyet savcılığınca her iki kaptan aleyhinde dikkatsizlikten doğan adam öldürmeye ilişkin açılmış bulunan cezai takibatın doğal sürecini tamamlamaktır.
Dava İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başlatılmış ve 28 Ağustos tarihinde duruşma yapılmıştır. Bu sırada Yardımcı Kaptan Demons, Türk adli makamlarının yetkili bulunmadığı iddiasını ileri sürmüştür. Fakat Mahkeme, yetkili olduğunu bildirmiştir. 11 Eylül 'de davanın ikinci duruşmasında Yardımcı Kaptan Demons, nakdi kefaletle serbest bırakılmasını talep etmiştir. Bu talep, kefalet bedeli 3.000 Lira olarak tespit edilip; 13 Eylül tarihinde kabul edilmiştir.
Mahkeme kararını 15 Eylül 'de vermiştir. Her iki taraf da kararın bir suretini Divan 'a sunmuş değildir. Söz konusu karara göre Yardımcı Kaptan Demons, 80 gün hapse ve 22 Lira para cezasına; Hasan Bey ise, biraz daha yüksek cezaya mahkum edilmiştir.
Cumhuriyet Savcısı bu karar aleyhinde temyiz başvurusunda bulunmuş ve kararın yerine getirilmesini ertelettirmiştir. Bu başvuru üzerine henüz temyiz mahkemesi karar vermiş değildir. Ancak, 12 Ekim 1926 tarihli Tahkimname halen Türkiye 'de yürürlükte bulunan ceza muhakemeleri usulü işlemlerini ertelemiş değildir.
Türk adli makamlarının Yardımcı Kaptan Demons hakkındaki tutumu, Fransız Hükümeti ile Türkiye 'deki temsilcileri tarafından bir çok diplomatik girişime ve diğer bazı müdahalelere neden olmuştur. Bu girişimler, Yardımcı Kaptan Demons 'un tutuklanmasını protesto etme, tahliyesini gerçekleştirme ve davanın Türk mahkemelerinden alınıp Fransız mahkemelerinde görülmesini sağlama amacını taşımaktadır.
Bu girişimler üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 2 Eylül 1926 tarihinde, yargı yetkisi konusundaki uyuşmazlığın La Haye Divanı 'na ***ürülmesi teklifini reddetmeyeceğini açıklamıştır.
Fransız Hükümeti, 6 Eylül 'de ,teklif edilen çözüm şekline tamamıyla rıza gösterdiğini ” bildirdiğinden, her iki hükümet Divan 'a sunulacak tahkimnameyi düzenlemek üzere heyetlerini belirlediler. Adı geçen Tahkimname, 12 Ekim 1926 tarihinde imza edildi ve imzalı suretleri Aralık 'ta sunulmuştur.
Tahkimnameye göre Divan 'ın şu sorulara cevap vermesi gerekmektedir:
1. Açık denizde 2 Ağustos 1926 tarihinde Fransız Lotus ile Türk Bozkurt gemisi arasında meydana gelen çatma ve Lotus 'un İstanbul 'a ulaşmasıyla; Bozkurt 'un Türk mürettebat ve yolcularından sekizinin ölümüyle sonuçlanan batması sebebiyle Bozkurt 'un kaptanı ile birlikte çatma esnasında Lotus 'un nöbetçi kaptanı olan Demons aleyhinde Türk kanunları uyarınca cezai takibat yapmakla Türkiye, İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesine aykırı olarak uluslararası hukuk ilkelerini ihlal etmiş midir? Eğer etmiş ise, bu ilkeler nelerdir?
2. İlk soruya verilen cevap olumlu olduğu takdirde; benzer olaylarda uluslararası hukuk kuralları uyarınca nakdi tazminat veriliyorsa, Demons 'a verilmesi gereken nakdi tazminat tutarı nedir?
Fransa Cumhuriyeti Hükümeti Divan 'dan:
,Lozan 'da 24 Temmuz 1923 'te imzalanmış olan İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Sözleşmeye ve uluslararası hukuka göre bir Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı hakkında; bu gemi ile Türk gemisi arasında açık denizde meydana gelen bir çatmadan dolayı cezai takibat yetkisinin münhasıran Fransız mahkemelerine ait olduğuna;
Bu sebeple Türk adli makamlarının açık denizde Bozkurt ve Lotus arasındaki çatma sebebi ile Demons hakkında haksız olarak takibat yapmaları, hapse atmaları ve mahkum etmelerinin adı geçen Sözleşmeye ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı bulunduğuna;
Bundan dolayı Demons 'un uğradığı zararın telafisi için tazminat tutarının altı bin Türk Lirası olarak belirlenmesine ve bu tazminatın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Fransa Cumhuriyeti Hükümetine verilmesine ” hükmetmesini talep etmiştir.
Öte yandan Türk Hükümeti muhtırasında sadece, Divan 'ın ,Türkiye 'nin yargı yetkisinin bulunduğuna ” hükmetmesini talep etmiştir.
Ayrıca Fransız Hükümeti karşı muhtırasında, bazı görüşlerini belli ölçüde değiştirerek yeni birkaç unsur eklemiş ve bazı görüşler ileri sürerek muhtırada kaydedilen taleplerini yenilemiştir. Fransız Hükümeti tezini kısa ve açık bir şekilde özetlediği için bu görüşleri, aynen aktarmak uygun olacaktır. Yeni görüş ve talepler şu şekildedir:
,Yabancılar aleyhine yürütülen ceza davalarına bakmak konusunda yabancı konsolosluk mahkemelerinin yetkisine ikame olarak, Türk mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edilmesi; bu ikamenin ancak, Lozan 'da 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilmiş olan sözleşmelere göre devletlerin muvafakati sonucu olmasına;
Yabancı memleketlerde işlenmiş adam öldürme veya diğer suç oluşturan fiillerden dolayı yabancılar hakkında cezai takibat yapabilmek için kesin olarak verilmeyen bu muvafakatin, devletler ve özellikle Fransa tarafından açık bir şekilde reddedilmiş olmasına;
Bu reddin, yetkinin ve bu konuda yapılan açıklamanın kabul edilmesine yatkın bir Türk reddinden doğduğuna;
Bu durum ve şartlar çerçevesinde yorumlandığı takdirde 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesinin, Türkiye dışında işlenmiş bir cürümden dolayı Türk mahkemelerinin bir Fransız aleyhinde cezai takibat yapmasına müsait bulunmamasına;
Buna ek olarak, medeni milletlerin karşılıklı ilişkilerinde uygulamış olmaları sebebiyle oluşan yargı yetkilerini, özellikle belirlenmesi veya zımni özel uzlaşmalar haricinde, bir devletin mahkemelerinin, yurttaşlarından birinin mağdur olduğu gerekçesinden başka bir sebep bulunmaksızın bir yabancı tarafından yabancı bir ülkede işlenmiş olan bir cürüm için genişletmeye hakkı bulunmamasına;
Açık denizde bir ticaret gemisi üzerinde meydana gelen olayların, ceza hukuku bakımından, ancak geminin bayrağını taşıdığı devletin mahkemelerine tabi olmasına;
Bu sorunun aslında açık denizlerin serbestisi ilkesinin bir neticesi olmasına ve buna özel bir önem veren devletlerin bu konuda aykırı tutumlarının nadiren meydana gelmesine ve mevcut hukuka göre;
Mağdurun kendi vatandaşı olmasının, bir devlet bakımından, bu kuralın uygulaması dışında kalmak için yeterli bir sebep teşkil etmeyeceğine ve Costarica-Packets Davasında bu şekilde karar verilmiş olmasına;
Çatma durumunda bu kuralın uygulanmasını gerektiren, çatmanın bir kusura bağlı niteliğinin, geminin bağlı bulunduğu ulusal yasalar uyarınca incelenmesi ve yargılanması ve bu inceleme ve yargılamanın ulusal resmi makamların gözetimi altında yerine getirilmesi gereğinden doğan özel sebeplerin mevcut bulunmasına;