20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
BELLEK
Bellek hafıza olarak da bilinir, insanın geçmiş deneyim ve bilgilerizihinde tutma ve anımsama yetisi. Anımsama ve karşıtı olan unutma, normal olarak uyum sağlayıcı işlevlerdir. Anımsama olmaksızın öğrenme, düşünme ve usa vurmak olanaksızdır. Öte yandan, unutmanın da birçok işlevi vardır. Anıların zamanla zayıflama eğilimine dayanan bir zaman kavramı oluşturma, eskiden öğrenilenlerin yitimi ya da bastırımı sonucu yeni öğrenilenlere uyum sağlama ve üzücü anıların yarattığı bunaltıdan kurtulma bunlar arasında sayılabilir.
BELLEĞİN DOĞASI
Çağdaş dönemde psikologlar, anımsama konusundaki kritik sorunların, genellikle olay ve deneyimlerin eski biçimleriyle ya da bunlara eşdeğer tutulan işaret ve simgeler aracılığıtla zihinde sakklamasını sağlayan fizyolojik mekanizmalarla ilgili olduğunu varsaymışlardır. Bu nedenle bellek, genellikle eski olayı aslına uygun biçimde üretebildiği ölçüde yetkin sayılır. Araştırmacılar çoğunlukla, merkez sinir sistemi olan bir canlının davranışını etkileyen herhangi bir şeyin onda ya da vir dizi iz bıraktığı görüşündedirler. Bu izlerin uyarılmasıyla oluşumlarına olay ya da deneyimler kuramsal olarak anımsanabilir. Anımsamayı inceleyen deneysel psikoloji izlerin sürekliliği ve bu sürenin uzunluğu için gerekli ve yeterli koşulları belirleyebilecek yöntemleri ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.
BELLEKTE TUTMANIN ÖLÇÜMÜ
Eski bilgileri anımsama ve daha önce karşılşılmış bir şeyi tanıma yeteneği, bellekte tutmanın iki göstergesidir. Basit bir bellek testinde deneğe öğrenmesi için bir liste verilir ve daha bu listeden anımsadığı maddeleri listedehi sırayla ya da o sıradan bağımsız olarak belirtmesi istenir. Tanıma testlerinde ise denekten, yeni bir listedeki maddelerden daha önce incelediği listeden bunları seçmeisi istenir. Denek, önceden belirlenmiş sayıda maddeyi anımsadığı ya da tanıdığı zaman listeyi öğrenmiş sayılır. Bu durunda, bellekte tutma oranıyla, daha sonra yapılan bir sınama testinde anımsanan miktar arasındaki fark, iki test arasındaki süre içindeki unutma hızını belirler. Bellekte tutmanın üçüncü bir göstergesi de, bir kez yapılmış bir işi sonradan daha çabuk yapabilmektir. "Yeniden öğrenme" adı verilen bazı testler bellekte tutmayı, deneklerin daha önce öğrenmiş oldukları bir işlemin yeniden yapmamalarındaki randıman artışının bir işlevi olarak ölçer.Anımsama, tanıma ve yeniden öğrenme testlerinin sonucunda ortaya çıkan bellekte tutma oraları değişir.Örneğin, altı aylık bir aradan sonra belirli bir işle ilgili hiçbir şey anımsamayan denek, daha önce öğrendiği bu işi, ilk kez öğrenenlere göre istatistiksel açıdan anlamlı bir ölçüde daha hızlı yapabilir.
BELLEKTE TUTMANIN ZAMANA BAĞLI YANI
Bazı araştırıcılar bilgiyi yalnızca birkaç saniye tutabilen, kapasitesi çok sınırlı, kısa süreli bir bellek ile kapasitesi ve bilgiyi tutma yeteneği görece sınırsız, uzun süreli bellekten oluşan iki sistemli kuramlar geliştirmişlerdir. Normal koşullarda insanlarda kısa süreli bellek işlevi, yaklaşık yei ayrı birimle (örn. rasgele seçilmiş yedi harf ya da yedi olağan söxcük) sınılanmıştır. insan telefon rehberinden bir telefon numarası öğrenip, daha çevirirken unutabilir. Bilginin uzun süreli belleğe yerleşmesinin tenileme ve kodlama gibi süreçlerle gerçekleşir gibi görünmesi, kısa süreli bellekte tutmanın, bilgi girişiyle daha kalıcı bellek arasında aracılık yaptığı izlenimi vermektedir.
Başka araştırmacılar ise, gözlenen kapasite ve bellekte tutma farklarını değerlendirirken, kısa ve uzun süreli bellek mekanizmaları arasında ayrım yapmazlar. Bu kuramcılar tek bir belleğe işleme sistemi ileri sürerek, kıa süreli bellrk olgusunu düşük öğrenme düzeyine bağlarlar.
Kuramcılar arasındaki bu tartışmayla ilgili başka bulgular, beyinlerinde belirli bir hasarlanma olmadığı bilinen insanlarla yapılan deneylerden kaynaklanmaktadır. bir listedeki sözcüklerin teker teker incelenmesinden hemen sonraki anımsamada, en kolay anımsanan sözcükler listenin başında (öncellik etkisi), daha zor anımsananlar listenin sonunda (sonsallık etkisi) ve en zor anımsananlar ise listenin ortasındadır. Anımsama listedeki son sözcüğün sunulmasından hemen sonra başlatılırsa bu olgu tutarlı bir biçimde görülür. Ama denek kısa bir süre meşgul edilerek, listeyi belleğindeyinelemesi önlenirse, sonsallık etkisi hemen tümüyle ortadan kalkabilir; liste sonundaki sözcükler ortadakilerden daha kolay anımsanmaz. Öncellik etkisi temelde kalıcıyken, onbeş saniye gibi kısa bir süre, sonsallık etkisinin tümüyle ortatdan kalkmasına yetebilir. Bazı kuramcılar, sonsallık etkisinin ayrı, kısa süreli bir bellek siteminden kaynaklandığını, öncellik etkisinin ise uzun süreli sistemin ürünü olduğunu savunmuştur. Buna karşılık, aynı bulgular tek bir bellek sistemiyle de açıklanabilir. Gene de, görece kalıcı anıların belleğe işlenmesi süreçlerinin anlaşılmasına katkıları nedeniyle, çok sistemli kuramlara duyulan ilgi artmaktadır.
KODLAMA
Belleğin fizyolojik ve davranışsal temelleri üzerine yapılan araştırmalar, bilgiyi kodlama (belleğe işlenebilir bir duruma dönüştürme), kodu çözme ve anımsama (anıyı belleğe çağırma) mekanizmalarını açıklamaya çalışmıştır. Araştırmaların bir bölümü, sinir sisteminde bir bellek izi oluşturalecek nörokimyasal kodun tanımlanmasına yöneliktir.
Kodlama mekanizmalarının incelenmesinde yaygın olarak başvurulan bir araştırma yöntemmi, sözvüklerin niteliklerinin değerlendirilmesine dayalıdır. Belirli özellikleriyle birbirleriyle ilintili (örn. işlev, yapı, dilbilgisi ya da ses açısından benzer) sözcükler, bir arada ve birbirini izleyen listelerde sunulur. Eğer ortak öellik önemliyse, kurasal olarak yewni bir özellik ekleninceye değin anımsama performansında bir düşme olacaktır. Performans yeni özelliğin eklenmesiyle düzelmezse, ilk kullanılan ortak özelliğin, kodlama sürecinde önemli olmadığı varsayılır.
Bellek izlerinin tümünün, her biri kod çözme ve anımsamaya ip ucu sağlayabilecek niteliklerin kümelenmesiyle (örn. "kedİ","siyam","mavi göz") oluşturduğu düşünülür. Anımsama olasılığı, öğrenme sırasındaki koşulların yeniden yaratılabilmesi ölçüsünde artar. Bilgi kodlama herhangi bir nitelik ya da çağrışıman yararlanılabilir, ama içlerinden bazısı daha çok kullanılır. Örneğin hayvan, sebze ya da maden gibi kategorilerin kullanılma olasılığı, dilbilgisi sınıflandırmalarınınkinden daha yüksektir. Tanıma testlerinde yapılan yanlışlar, çoğu kez deneklerin kendilerine sunulan bilgiyi nasıl kodlamış olabileceklerine ışık tutar. Örneğin listede "çam" sözcüğü gösterilen bir denek, tanıma testinde yanlış olarak "çan" sözcüğünü seçerse, fonetik bir kodlama yaptığı düşünülür.
Bir ad ya da sözcüğün "dilin ucunda" olması gibi yaygın bir deneyimin, özgül algısal niteliklere bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, bir sözcüğün dilinin ucunda olduğunu söyleyen kişiler, sözcüğün ilk harfiyle hece sayısının basit tahminden beklenmeyecek doğrulukla belirleyebilmektedirler.
Anıların belleğe ne zaman işlendiklerinin ve ne sıklıklsa bellekte yeniden canlandırıldıklarına ilişkin bilginin de kodlandığını gösteren bulgular vardır. Ayrıca, araştırmalar unutma hızının değişik nitelikler için farklı olduğunu göstermiştir. Örneğin işitsel niteliklerin ağır bastığı anıların, bu niteliğin önemsiz olduğu anılardan çabuk unutulduğu görülür.
UNUTMA
Geçmiş deneyimlere ilişkin anılar günlerce yada aylarca canlandırılmazsa, bellek bunları unutma eğilimi gösterir; unutmaya ilişkin her kuram bu temel gözlemi dikkate almak zorundadır.Ayrıca,değişik bilgi türleri için farklı unutma hızlarının varlığı da, göz önünde bulundurulması gereken ikincil olgular arasındadır.
Zaman aşımı ile birlikte belleğin fizyolojik temelinin de değişme eğilimi gösterdiği ileri sürülmüştür. Sinirsel izin (beğindeki bellek izi ) kullanılmama sonucu giderek bozunduğu yada açıklığını yitirdiği düşünülmektedir. Böyle bir kuram mantıklı görünürse de, bu aşamada bırakılırsa, unutmaya ilişkin davranış bulgularını sinir sistemi düzeyinde yeniden belirtmenin ötesine geçmez. Belleğin bozunumunu yada zayıflamasını yalnızca zaman aşımına bağlamak olanaklı görünmemektedir; bunun temelinde yatan fiziksel sürecin de açıklanması gerekir. Belleğin nörokimyasal temeli daha açık bir biçimde betimlenmediği sürece, bozunum yoluyla unuymaya ilişkin kuramlar da gelişmeye açık olacaktır.
Davranış düzeyindeki unutma kuramlarından önde gelen biri, geriye ve ileriye yönelik ketleme diye adlandırılan bozucu etki (karışım ) oldusuna dayalıdır. Geriye yönelik ketlemede, yeni öğrenilenler eskiden öğrenilmiş olanlar üzerinde bozucu etki yapar ; ileriye yönelik ketlemede ise eski anılar yenilerin bellekte tutulmasına karışır. Her iki olgu da öğrenme biçimlerinin incelenmesinde genel bir önem taşımakla birlikte , insanlarla yapılan araştırmaların çoğunda sözel öğrenme ele alınmıştır. Örneğin denekler iki ayrı sözel listeyi ard arda öğrenirler. İkinci gün bazılarından birinci , bazılarından da ikinci listeyi anımsamaları istenir. Yalnız bir listedekileri öğrenen bir üçüncü gruptakilerden de (kontrol grubu ) bir sonra bu listeyi anımsamaları istenir. İki liste öğrenenlerin hemen hemen hepsi, tek liste öğrenenlerden daha az madde animsarlar. Kontrol grubundakilerin, iki listeyi öğrenip ilkini anımsayanlara göre başarı oranı geriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür. Kontrol grubundakilerin , iki listeyi öğrenip ikinci listeyi anımsayanlara göre başarı oranı ise ileriye yönelik ketlemenin ölçüsüdür.
Unutmanın açıklanmasında bozucu etki kuramı , davranışa ilşkin bulgularla desteklenmekle birlikte , sorunları vardır. Geçmişte öğrenilenlerle çelişkili yeni şeylerin öğrenilmesinden sonra bu kuramın ön gördüğü unutmanın gözlenmemesi , özellikle psikopatolojik olaylarda görülen oldukça seçmeci unutma olaylarının bu kuramla açıklanmaması ve benzer sorunlar , araştırmacıları bu konuda yeni bir kuram arayışına yöneltmiştir. Kısa ve uzun süreli bellek arasındaki farkı vurgulayıp bilginin edinilmesine ilişkin denetim süreçlerine ağırlık veren yorumlar , potansiyel olarak bozucu etki kuramından daha geniş kapsamlıdır ; bu kurama destek sağlıyan davranış bulgularını da açıklayabilir.
Bellek hafıza olarak da bilinir, insanın geçmiş deneyim ve bilgilerizihinde tutma ve anımsama yetisi. Anımsama ve karşıtı olan unutma, normal olarak uyum sağlayıcı işlevlerdir. Anımsama olmaksızın öğrenme, düşünme ve usa vurmak olanaksızdır. Öte yandan, unutmanın da birçok işlevi vardır. Anıların zamanla zayıflama eğilimine dayanan bir zaman kavramı oluşturma, eskiden öğrenilenlerin yitimi ya da bastırımı sonucu yeni öğrenilenlere uyum sağlama ve üzücü anıların yarattığı bunaltıdan kurtulma bunlar arasında sayılabilir.
BELLEĞİN DOĞASI
Çağdaş dönemde psikologlar, anımsama konusundaki kritik sorunların, genellikle olay ve deneyimlerin eski biçimleriyle ya da bunlara eşdeğer tutulan işaret ve simgeler aracılığıtla zihinde sakklamasını sağlayan fizyolojik mekanizmalarla ilgili olduğunu varsaymışlardır. Bu nedenle bellek, genellikle eski olayı aslına uygun biçimde üretebildiği ölçüde yetkin sayılır. Araştırmacılar çoğunlukla, merkez sinir sistemi olan bir canlının davranışını etkileyen herhangi bir şeyin onda ya da vir dizi iz bıraktığı görüşündedirler. Bu izlerin uyarılmasıyla oluşumlarına olay ya da deneyimler kuramsal olarak anımsanabilir. Anımsamayı inceleyen deneysel psikoloji izlerin sürekliliği ve bu sürenin uzunluğu için gerekli ve yeterli koşulları belirleyebilecek yöntemleri ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.
BELLEKTE TUTMANIN ÖLÇÜMÜ
Eski bilgileri anımsama ve daha önce karşılşılmış bir şeyi tanıma yeteneği, bellekte tutmanın iki göstergesidir. Basit bir bellek testinde deneğe öğrenmesi için bir liste verilir ve daha bu listeden anımsadığı maddeleri listedehi sırayla ya da o sıradan bağımsız olarak belirtmesi istenir. Tanıma testlerinde ise denekten, yeni bir listedeki maddelerden daha önce incelediği listeden bunları seçmeisi istenir. Denek, önceden belirlenmiş sayıda maddeyi anımsadığı ya da tanıdığı zaman listeyi öğrenmiş sayılır. Bu durunda, bellekte tutma oranıyla, daha sonra yapılan bir sınama testinde anımsanan miktar arasındaki fark, iki test arasındaki süre içindeki unutma hızını belirler. Bellekte tutmanın üçüncü bir göstergesi de, bir kez yapılmış bir işi sonradan daha çabuk yapabilmektir. "Yeniden öğrenme" adı verilen bazı testler bellekte tutmayı, deneklerin daha önce öğrenmiş oldukları bir işlemin yeniden yapmamalarındaki randıman artışının bir işlevi olarak ölçer.Anımsama, tanıma ve yeniden öğrenme testlerinin sonucunda ortaya çıkan bellekte tutma oraları değişir.Örneğin, altı aylık bir aradan sonra belirli bir işle ilgili hiçbir şey anımsamayan denek, daha önce öğrendiği bu işi, ilk kez öğrenenlere göre istatistiksel açıdan anlamlı bir ölçüde daha hızlı yapabilir.
BELLEKTE TUTMANIN ZAMANA BAĞLI YANI
Bazı araştırıcılar bilgiyi yalnızca birkaç saniye tutabilen, kapasitesi çok sınırlı, kısa süreli bir bellek ile kapasitesi ve bilgiyi tutma yeteneği görece sınırsız, uzun süreli bellekten oluşan iki sistemli kuramlar geliştirmişlerdir. Normal koşullarda insanlarda kısa süreli bellek işlevi, yaklaşık yei ayrı birimle (örn. rasgele seçilmiş yedi harf ya da yedi olağan söxcük) sınılanmıştır. insan telefon rehberinden bir telefon numarası öğrenip, daha çevirirken unutabilir. Bilginin uzun süreli belleğe yerleşmesinin tenileme ve kodlama gibi süreçlerle gerçekleşir gibi görünmesi, kısa süreli bellekte tutmanın, bilgi girişiyle daha kalıcı bellek arasında aracılık yaptığı izlenimi vermektedir.
Başka araştırmacılar ise, gözlenen kapasite ve bellekte tutma farklarını değerlendirirken, kısa ve uzun süreli bellek mekanizmaları arasında ayrım yapmazlar. Bu kuramcılar tek bir belleğe işleme sistemi ileri sürerek, kıa süreli bellrk olgusunu düşük öğrenme düzeyine bağlarlar.
Kuramcılar arasındaki bu tartışmayla ilgili başka bulgular, beyinlerinde belirli bir hasarlanma olmadığı bilinen insanlarla yapılan deneylerden kaynaklanmaktadır. bir listedeki sözcüklerin teker teker incelenmesinden hemen sonraki anımsamada, en kolay anımsanan sözcükler listenin başında (öncellik etkisi), daha zor anımsananlar listenin sonunda (sonsallık etkisi) ve en zor anımsananlar ise listenin ortasındadır. Anımsama listedeki son sözcüğün sunulmasından hemen sonra başlatılırsa bu olgu tutarlı bir biçimde görülür. Ama denek kısa bir süre meşgul edilerek, listeyi belleğindeyinelemesi önlenirse, sonsallık etkisi hemen tümüyle ortadan kalkabilir; liste sonundaki sözcükler ortadakilerden daha kolay anımsanmaz. Öncellik etkisi temelde kalıcıyken, onbeş saniye gibi kısa bir süre, sonsallık etkisinin tümüyle ortatdan kalkmasına yetebilir. Bazı kuramcılar, sonsallık etkisinin ayrı, kısa süreli bir bellek siteminden kaynaklandığını, öncellik etkisinin ise uzun süreli sistemin ürünü olduğunu savunmuştur. Buna karşılık, aynı bulgular tek bir bellek sistemiyle de açıklanabilir. Gene de, görece kalıcı anıların belleğe işlenmesi süreçlerinin anlaşılmasına katkıları nedeniyle, çok sistemli kuramlara duyulan ilgi artmaktadır.
KODLAMA
Belleğin fizyolojik ve davranışsal temelleri üzerine yapılan araştırmalar, bilgiyi kodlama (belleğe işlenebilir bir duruma dönüştürme), kodu çözme ve anımsama (anıyı belleğe çağırma) mekanizmalarını açıklamaya çalışmıştır. Araştırmaların bir bölümü, sinir sisteminde bir bellek izi oluşturalecek nörokimyasal kodun tanımlanmasına yöneliktir.
Kodlama mekanizmalarının incelenmesinde yaygın olarak başvurulan bir araştırma yöntemmi, sözvüklerin niteliklerinin değerlendirilmesine dayalıdır. Belirli özellikleriyle birbirleriyle ilintili (örn. işlev, yapı, dilbilgisi ya da ses açısından benzer) sözcükler, bir arada ve birbirini izleyen listelerde sunulur. Eğer ortak öellik önemliyse, kurasal olarak yewni bir özellik ekleninceye değin anımsama performansında bir düşme olacaktır. Performans yeni özelliğin eklenmesiyle düzelmezse, ilk kullanılan ortak özelliğin, kodlama sürecinde önemli olmadığı varsayılır.
Bellek izlerinin tümünün, her biri kod çözme ve anımsamaya ip ucu sağlayabilecek niteliklerin kümelenmesiyle (örn. "kedİ","siyam","mavi göz") oluşturduğu düşünülür. Anımsama olasılığı, öğrenme sırasındaki koşulların yeniden yaratılabilmesi ölçüsünde artar. Bilgi kodlama herhangi bir nitelik ya da çağrışıman yararlanılabilir, ama içlerinden bazısı daha çok kullanılır. Örneğin hayvan, sebze ya da maden gibi kategorilerin kullanılma olasılığı, dilbilgisi sınıflandırmalarınınkinden daha yüksektir. Tanıma testlerinde yapılan yanlışlar, çoğu kez deneklerin kendilerine sunulan bilgiyi nasıl kodlamış olabileceklerine ışık tutar. Örneğin listede "çam" sözcüğü gösterilen bir denek, tanıma testinde yanlış olarak "çan" sözcüğünü seçerse, fonetik bir kodlama yaptığı düşünülür.
Bir ad ya da sözcüğün "dilin ucunda" olması gibi yaygın bir deneyimin, özgül algısal niteliklere bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, bir sözcüğün dilinin ucunda olduğunu söyleyen kişiler, sözcüğün ilk harfiyle hece sayısının basit tahminden beklenmeyecek doğrulukla belirleyebilmektedirler.
Anıların belleğe ne zaman işlendiklerinin ve ne sıklıklsa bellekte yeniden canlandırıldıklarına ilişkin bilginin de kodlandığını gösteren bulgular vardır. Ayrıca, araştırmalar unutma hızının değişik nitelikler için farklı olduğunu göstermiştir. Örneğin işitsel niteliklerin ağır bastığı anıların, bu niteliğin önemsiz olduğu anılardan çabuk unutulduğu görülür.
UNUTMA
Geçmiş deneyimlere ilişkin anılar günlerce yada aylarca canlandırılmazsa, bellek bunları unutma eğilimi gösterir; unutmaya ilişkin her kuram bu temel gözlemi dikkate almak zorundadır.Ayrıca,değişik bilgi türleri için farklı unutma hızlarının varlığı da, göz önünde bulundurulması gereken ikincil olgular arasındadır.
Zaman aşımı ile birlikte belleğin fizyolojik temelinin de değişme eğilimi gösterdiği ileri sürülmüştür. Sinirsel izin (beğindeki bellek izi ) kullanılmama sonucu giderek bozunduğu yada açıklığını yitirdiği düşünülmektedir. Böyle bir kuram mantıklı görünürse de, bu aşamada bırakılırsa, unutmaya ilişkin davranış bulgularını sinir sistemi düzeyinde yeniden belirtmenin ötesine geçmez. Belleğin bozunumunu yada zayıflamasını yalnızca zaman aşımına bağlamak olanaklı görünmemektedir; bunun temelinde yatan fiziksel sürecin de açıklanması gerekir. Belleğin nörokimyasal temeli daha açık bir biçimde betimlenmediği sürece, bozunum yoluyla unuymaya ilişkin kuramlar da gelişmeye açık olacaktır.
Davranış düzeyindeki unutma kuramlarından önde gelen biri, geriye ve ileriye yönelik ketleme diye adlandırılan bozucu etki (karışım ) oldusuna dayalıdır. Geriye yönelik ketlemede, yeni öğrenilenler eskiden öğrenilmiş olanlar üzerinde bozucu etki yapar ; ileriye yönelik ketlemede ise eski anılar yenilerin bellekte tutulmasına karışır. Her iki olgu da öğrenme biçimlerinin incelenmesinde genel bir önem taşımakla birlikte , insanlarla yapılan araştırmaların çoğunda sözel öğrenme ele alınmıştır. Örneğin denekler iki ayrı sözel listeyi ard arda öğrenirler. İkinci gün bazılarından birinci , bazılarından da ikinci listeyi anımsamaları istenir. Yalnız bir listedekileri öğrenen bir üçüncü gruptakilerden de (kontrol grubu ) bir sonra bu listeyi anımsamaları istenir. İki liste öğrenenlerin hemen hemen hepsi, tek liste öğrenenlerden daha az madde animsarlar. Kontrol grubundakilerin, iki listeyi öğrenip ilkini anımsayanlara göre başarı oranı geriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür. Kontrol grubundakilerin , iki listeyi öğrenip ikinci listeyi anımsayanlara göre başarı oranı ise ileriye yönelik ketlemenin ölçüsüdür.
Unutmanın açıklanmasında bozucu etki kuramı , davranışa ilşkin bulgularla desteklenmekle birlikte , sorunları vardır. Geçmişte öğrenilenlerle çelişkili yeni şeylerin öğrenilmesinden sonra bu kuramın ön gördüğü unutmanın gözlenmemesi , özellikle psikopatolojik olaylarda görülen oldukça seçmeci unutma olaylarının bu kuramla açıklanmaması ve benzer sorunlar , araştırmacıları bu konuda yeni bir kuram arayışına yöneltmiştir. Kısa ve uzun süreli bellek arasındaki farkı vurgulayıp bilginin edinilmesine ilişkin denetim süreçlerine ağırlık veren yorumlar , potansiyel olarak bozucu etki kuramından daha geniş kapsamlıdır ; bu kurama destek sağlıyan davranış bulgularını da açıklayabilir.