5
EXE RANK
my |ove .~ <3 & so
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 3 Tem 2010
- Mesajlar
- 5,940
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 29
Terk edip giderken beni, hiç değilse yatağıma bir köpeğe zehirli et atar gibi attığın KİRLETİLMİŞ bedeninden utan! Ben büyük bir suçmuşçasına yüzüme vurduğun şairliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, yalnızlıktan kanayan kulaklarıma merhem diye sürdüğün o yalan aşk sözlerinden utan!
Utan tenime değen ellerinden, utan bakışlarından ki onlar değil miydi sanki durmadan gözbebeklerimi öpen?!
Ben çoktan kabullendim yalnızlığımı, ben kimsesizliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, seni kıpkırmızı antibiyotikler gibi avuçlarıma tutuşturan k**pe kaderinden utan! Utan sana yazdığım şiirlerden, utan saçlarında upuzun geceler boyunca gezinen parmaklarımdan! Ben çoktan gözyaşlarımla doldurdum bile giderken açtığın boşluğu! Bir Deniz daha armağan etti bana ihanetin!
Şimdi hiçbir şey yokmuşçasına dönüp arkanı giderken hayatımdan, sen hiç değilse tanıştığımız günden utan ve unut her şeyi! Çünkü adını hatırlayınca ben en çok şairliğimden utandım!
Hiç ama hiç hak etmedi ellerin tenime değmeyi! Sahip olduğunu sandığın bir mal değil bir insandı her an bekleyen kaybedilmeyi! Günü gelince öğreneceksin: satın alınamayan şeyler vardı! “Benimsin!” demek, “Seninim!” demekten kolaydı!
Sen; noktalama işaretlerimdin benim, hayat denen bu uzun soluklu romanda… Sensiz anlamsızdı tüm cümlelerim; karmaşık ve eksik…
Kırık kanatlı bembeyaz güvercinler saldım göğe; gelip dudaklarını öpsünler diye… Pencerenden uzatacak olsan başını; tüm gökyüzü sapsarı bir mimoza tarlası… Sıradan bir sır gibi sızarken pencereden içeri, iri gözlerinden damlayan sevdanın hermenotiği, sıyrıldım sırılsıklam bedeninin kütle çekiminden ve araladım gözbebeklerinin acılar çekmecesini…
Sense, öpmeye doyamadığım parlak pembe rujunla “Elveda” yazdın puslu gönül aynama!
Ben çoktan kabullendim, senin beni terk edip gitme mecburiyetini! Sen hiç değilse nesli tükenmiş bir hayvan gibi terk edip giderken beni, en çok da beni gecelerce şehvetle öpen o çilek kokulu dudaklarından utan! Utan aldığın nefesten, utan içtiğin sudan, üzerimize görünmez bir parmaklık gibi örtülen gökyüzünden! Utan beni öpüşünden, utan yatağıma girişinden!
Ben çoktan kabullendim senin aşağılık bir mahkûm gibi gözbebeklerimden firar edişini!
Sen hiç değilse terk edip giderken beni, utan varlığından ve kazdığın tünelde boğularak öl! Öl! Öl artık!
Utan tenime değen ellerinden, utan bakışlarından ki onlar değil miydi sanki durmadan gözbebeklerimi öpen?!
Ben çoktan kabullendim yalnızlığımı, ben kimsesizliğimi çoktan unuttum! Sen hiç değilse terk edip giderken beni, seni kıpkırmızı antibiyotikler gibi avuçlarıma tutuşturan k**pe kaderinden utan! Utan sana yazdığım şiirlerden, utan saçlarında upuzun geceler boyunca gezinen parmaklarımdan! Ben çoktan gözyaşlarımla doldurdum bile giderken açtığın boşluğu! Bir Deniz daha armağan etti bana ihanetin!
Şimdi hiçbir şey yokmuşçasına dönüp arkanı giderken hayatımdan, sen hiç değilse tanıştığımız günden utan ve unut her şeyi! Çünkü adını hatırlayınca ben en çok şairliğimden utandım!
Hiç ama hiç hak etmedi ellerin tenime değmeyi! Sahip olduğunu sandığın bir mal değil bir insandı her an bekleyen kaybedilmeyi! Günü gelince öğreneceksin: satın alınamayan şeyler vardı! “Benimsin!” demek, “Seninim!” demekten kolaydı!
Sen; noktalama işaretlerimdin benim, hayat denen bu uzun soluklu romanda… Sensiz anlamsızdı tüm cümlelerim; karmaşık ve eksik…
Kırık kanatlı bembeyaz güvercinler saldım göğe; gelip dudaklarını öpsünler diye… Pencerenden uzatacak olsan başını; tüm gökyüzü sapsarı bir mimoza tarlası… Sıradan bir sır gibi sızarken pencereden içeri, iri gözlerinden damlayan sevdanın hermenotiği, sıyrıldım sırılsıklam bedeninin kütle çekiminden ve araladım gözbebeklerinin acılar çekmecesini…
Sense, öpmeye doyamadığım parlak pembe rujunla “Elveda” yazdın puslu gönül aynama!
Ben çoktan kabullendim, senin beni terk edip gitme mecburiyetini! Sen hiç değilse nesli tükenmiş bir hayvan gibi terk edip giderken beni, en çok da beni gecelerce şehvetle öpen o çilek kokulu dudaklarından utan! Utan aldığın nefesten, utan içtiğin sudan, üzerimize görünmez bir parmaklık gibi örtülen gökyüzünden! Utan beni öpüşünden, utan yatağıma girişinden!
Ben çoktan kabullendim senin aşağılık bir mahkûm gibi gözbebeklerimden firar edişini!
Sen hiç değilse terk edip giderken beni, utan varlığından ve kazdığın tünelde boğularak öl! Öl! Öl artık!