15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
. Soru:Iki nesne (örnegin iki kisi) gerçekten birbirlerine dokunabilirler mi?
Yanit: Anladigim kadariyla moleküler düzeyde bir dokunmadan söz ediliyor. Söyle baslayayim; dogada 4 temel kuvvet vardir, gravitasyonel, kuvvetli (strong), zayif ve eloktromagnetik. Ilkini herkes bilir, Ikincisi atom çekirdeginin içerisinde olup bitenlerden sorumlu, üçüncüsü lepton-lepton, lepron-baryonlar arasi etkilesmelerden sorumlu. Sonuncusu ise temelde elektriksel yüklerin birbirleri ile olan çekme ve itme'den sorumlu ve dogadaki tek itme de yapabilen kuvvet. Dolayisiyla, Newton'un 3. Yasasindaki tepki'nin sorumlusu bu kuvvet. Öte yandan, herkese lise ve üniversite de ögretilen atom modelleri gerçegi tam yansitmaz. Yani demek istedigim, atomlar, zannedildigi gibi leblebi ya da findiga benzemez. Çekirdek adi verilen bir baryon kitkenin etrafinda elektronlar adeta, basi sonu olmayan bir bulut gibidir. Dolayisiyla, yanyana iki atom için, hangisinin elektronlari nerede basliyor, nerede bitiyor pek belli olmaz. Bizim makro evrende dokunma ile adlandirdigimiz olay, atomik boyutlu evrende pek geçerli degildir. Öte yandan, elektomanyetik orijinli kuvvetlerde, atomlarin birbirlerine bu anlamda degmeleri mümkün degildir. Hissedilen aradaki elektromagnetik itme kuvvetidir (atomlarin elektron bulutlarinin itismesi). Özet olarak yanitim, "hayir, iki kisi el sikisinca elleri bizim anladigimiz anlamda birbirlerine degmez".
2. Soru: Gözlemcinin, gözlenen nesneye olan etkisi.
Yanit: Bir otomobilin haraketini gözlemlediginizi farkezin. Mekanizma söyledir; Isik fotonlari otomobile çarpar ve gözünüze yansir. Fotonlar, otomobil ile kiyaslandiginda o kadar küçüktürler ki, hereketin degismesine pratik olarak, neden olmazlar. Simdi bir otomobil yerine, bir atomun hareketini gözlemlediginizi farzedin. Ayni seyi söyleyemezsiniz. Çünkü, atomun momentumu ile fotonlarin momentumu artik karsilastirilacak kadar birbirlerine yakindir. Dolayisiyla, atoma her foton çarptiginda, atomun hareketinin yönü ve büyüklügünün degismesini bekleyebiliriz. Neticede, gözlemledigimiz, atomun orijinal hateketi degil, foton çarpmasi sonucu degisen hareketidir. Kuantum fiziginde Heisenberg, kesinsizlik (dogru terim budur) ilkesi ile anlatilmaya çalisilan da budur.
3. Soru: Bose-Einstein yogunlasmasi.
Yanit: Istatistik fizikte, tüm bilinen parçaciklar (elektron, proton, foton vs.) iki temel gruba ayrilir. Boson'lar ve Fermion'lar. Boson'lar spini tam sayi olanlardir ve tüm kuantum sayilari (spin, yük, açisal momentum vs.) ayni olsa bile ayni durumda bulunabilirler. Daha anlasilabilir bir deyimle, ayni yeri isgal edebilirler. Fermion'lar ise bunun tam tersi. Eger iki fermiaon'un tüm kuantum sayilari ayni ise yanyana bulunamazlar. Eger yogunlasmayi, parçaciklarin izin verilen, en siki bir biçimde yan yana gelmeleri olarak tanimlarsak, boson'lardan olusmus bir gazin yogunlasmasi, fermionlarinkinden çok daha siki olacaktir diyebiliriz. Neticede, bir boson gazinin sifir enerjili bir
yogunlasma yapmasi beklenebilir, yani gazi sifir mutlak sicakligina kadar sogutabilirsiniz. Fermionlarda bu olamaz. Yani, enerji düzeyini yöneten "n" bas kuantum sayisi ayni olan iki'den fazla fermiao olamaz. Dolayisiyla, fermion gazini sifir mutlak sicakligina sogutamazsiniz.
4. Soru: Dünyaya dair %100 dogrulanmis, ya da 100% yanlislanmis hiçbir veri yoktur.
Yanit: Soru, bence, bilimsel degil de biraz felsefi. Her tezin mutlaka bir antitezi olusturulabilir. Soruya söyle yanit verecegim. Su anda odanizda oturmus, televizyon seyrediyorsunuz. Biliyormusunuz ki, odadaki hava moleküllerinin hepsinin birden ayni yönde hareket edip, odanin bir kösesine çekilerek, sizi havasizliktan bogabilme olasiligi sifir degildir. Yani, pekala, bu olay meydana gelebilir ve siz de bogulursunuz. Ancak, simdiye kadar hiç böyle saçma bir nedenden ölen birini duydunuz mu? Ayni mantik, verdiginiz lambanin yanip yanmamasi örnegi için de geçerli. Yeteri kadar uzun süre dügmeyi açip kaparsaniz, bir seferinde lamba yanmayabilir. Bakin dikkat edin, yanmaz demiyorum. Yanmayabilir diyorum. Çünkü bu, olaganüstü durumun ne zaman olacagini kestirme imkanim yok. Bu tür, olasiligi ihmal edilebilir düzeydeki, olaylar için biz pratikte hep kesin bir yanit vermek, yani imkansiz demek egilimindeyiz.
5. Soru: Zeno paradox'u. Yani Asil kaplumbagayi yakalayabilir mi, yakalayamaz mi?.
Yanit: Arkadaslarda biri bu paradox'u çok iyi yanitlamis. Ben de, bir anlamda onu tekrar edecegim. Burada, paradox, asil'in hareketiyle, kaplumbaganin hareketi karsilastirilirken, sadece yer degistirmenin dikkate aliniyor olusundan kaynaklaniyor. Zeno ve onu dinleyenler, matematikteki diferansiyel kavramini bilmediklerinden, hareket sirasindaki "dx" yerdegistirme araliklarinin küçülürken, zaman araligi "dt" nin de küçüldügünü ve oranlarini sabit kaldigini akil edememektedirler. Newton'a kadar bu hikaye hep bir paradox olarak kaldi.
6. Soru: Kaos ve kelebek etkisi.
Yanit: Söyle baslayayim; Eger hangi kelebegin bu durumu meydana getirebilecegini bilse idik, bu kaotik bir etki sinifina girmezdi. Kelebegi yakalar, "aman dur yapma!.." diyebilirdik. Kaos, nonlineer diferansiyel denklemlerin, belirli bir baslangiç kosulu için sonuçta yarattigi karmasik etki. Olaylar için, dogada, simdilik kaos'u bir kenara birakacak olursak, iki tip davranis var. Ya, periyodik, yani birbirini takrarlayan davranislar (örnek, gezegenlerin günes etrafindaki hareketi). Ya da, rastgele (random) (örnek, radyoaktif bozunma). Kaos ise bambaska bir sey (örnek, musluktan akan su). Kaoscular ikiye ayriliyor. Bir grup, temel davranis biçiminin kaos oldugu, diger ikisinin bunun özel bir hali oldugunu düsünmekte. Diger grup ise, temel davranisin yariyodik ya da rastgele olusu, kaosu'un ise bu ikisinin karisimi oldugunu düsünmekte. Ben, ilk grubun görüsünü daha akla yakin buluyorum. Nedeni ise, periyodik ve rastgele davranislarin ikisi de lineer diferansiyek denklemlerin çözümleri. Ama, doga nonlineer.
7. Soru: Nükleer santraller.
Yanit: Nükleer santrallere karsi olanlarin savunduklari argümanlarin basinda, çevre gelmekte. Bu görüs sahiplerine önerim, lütfen, hidroelektrik santrallerin çevre de yaptiklari tahribati düsünsünler. O zaman hala ayni fikirde iseler ben buradayim.
8. Soru: Duvar!..hatirladigim kadariyla tartisma, insan yeteri kadar hizli kosarsa duvardan geçebilir mi?, sorusu üzerine idi.
Yanit: Cevabim, kesinlikle hayir!.. Sorunun kendisi, dalga-parçacik kavraminin yeterince anlasilamadigini gösteriyor. Bu kavram ilk kez 1924 yilinda de Broglie tarafindan ortaya atildi. Özetle, "her cisim ayni zamanda bir dalgadir da" demektedir. Dalganin boyu onun karekteristigidir ve bu hipoteze göre, ? = h/p ifadesi ile verilir. Burada h Planck sabiti, p ise momentumdur ve p = mv ile verilir. m: kütle ve v: cismin hizidir. Planck sabiti 10-34 joule saniye dir. Buna göre, insan gibi makroskopik bir cisime eslik eden dalganin dalga boyu, yaklasik 10-36 metre mertebesindedir. Duvar atomlardan yapildigina göre ve atomlarin büyüklüklerinin de 10-10 metre mertebesinde oldugu düsünülecek olursak, insana eslik eden dalganin dalga boyu, bu büyüklügün milyar kere onmilyonda biridir. Yani, mukayese edilemeyecek kadar küçüktür. Dalga-parçacik ikilemindeki kural sudur; Eger dalganin üzerine düstügü cismin büyüklügü, dalganin boyuna yakinsa cisim üzerine düseni dalga gibi algilar, degilse, parçacik gibi algilar. Dolayisiyla, duvarin atomlari, kosan adami bir parçacik gibi algilar ve adam da fizik de "tunelling effect" adi verilen duvar geçme olayini yapamaz. Öte yandan, "yeterince hizli kosarsa…" ifadesi durumu daha da kötülestirmektedir. Zira, cisim daha hizli hareket ederse momentumu artar ve dolayisiyla da eslik eden dalganin boyu kisalir. Aslinda, soruya mizahi bir cevap söyle olabilirdi!. Insan yeterince hizli kosarsa, tasidigi momentum artacagindan, belki bir sekilde duvari yikip öte yana geçme sansi da artar. Tabii, kafasi gözü de yarilacaktir.
9. Soru: Eski fizik, yeni fizige ne kadar muhtaç?
Yanit: Eski fizik-Yeni fizik, Klasik fizik-Modern fizik vs. Bu siniflamalar fizikçilerin degildir. Onlar için fizigin eskisi yenisi, klasigi moderni olmaz. Fizik bir tanedir. Bunlar, fizigin disindaki kimselerin, kendi birtakim kistaslarina göre yaptiklari siniflandirmadir. Ancak soruyu "Kuantum fizigi, Newton fizigine nekadar muhtaç?" seklinde sorarsak, bunun bir yaniti olabilir. Benim yanitim; Kuantum fizigi, Newton fizigine yüzde yüz muhtaçtir. Zira, enerji, momentum vs. gibi kavramlar newton fiziginin ürünüdürler. Bunlarsiz da hiçbir sey olmaz. Aslinda, Newton fizigi de kuantum fiziginin bir özel halidir. Örnegin, Planck sabitini sifir alirsak, kuantum fizigi, Newton fizigine, isik hizini sonsuz alirsak da, Lorentz dönüsümleri (yani özel relativite) , Galilei dönüsümlerine indirgenir.
10. Soru: Esir nedir?
Yanit: Bu kavramin ortaya atildigi dönemlerde, bilinen tek dalga türü madde içerisinde ilerleyen dalgalardi. Örnegin, ses dalgalari, sudaki dalgalar vs. Dolayisiyla, fizikçiler madde olmayan ortamlarda dalganin yayilamayacagi fikrine sahiptiler. Ancak isigin boslukta da yayilabildigini biliyorlardi. Bu çeliskiyi ortadan kaldirmak için "Esir" (ingilizcesi ether) kavramini ortaya attilar. Buna göre, bosluk yoktu, onun yerine kütlesi olmayan esir adi verilen bir madde bütüm uzayi kaplamisti. Bu nesnenin varligini kanitlayabilmek ve isigin bu madde içerisindeki hizini ölçmek amaciyla, Michelson ve Morley 1880' lerde bir deney yaptilar. Ancak basarili olamadilar. Daha sonralari, bu deneyin, eter fikrini ortaya atanlara göre olumsuz, isik hizinin kaynagin hizindan bagimsiz olarak evrensel bir sabit oldugunu savunanlara göre (ki bu tek kisi Einstein idi) olumlu sonucuna göre esir diye birsey yoktur ve isik boslukta da yayilabilir.
11. Soru: Zaman izafi (göreceli) midir?
Yanit: Evet. Aslinda zamani anlayabilmek için kozmoloji ve yüksek enerji fizigi hakkinda bilgimiz olmasi gerekir. Ama ben kisaca açiklayabilirim saniyorum. Bu soruya en iyi yaniti özel ve genel relativite verebilir. Bu kuramlari anlayabilmek için de, zamanin da uzay gibi bir koordinat oldugunun iyi kavranmasi gerekir. Yani evren, bizim algilayabildigimiz kadariyla, üçü uzay ve biri de zaman olmak üzere dört boyutludur. Özel relativite, kendine göre v hizi ile hareket etmekte olan bir sistemi gözlemleyen gözleyici için uzay ve zaman koordinatlarinin su sekilde degisecegini söyler.
Burada, x ,T gözlemcinin uzay ve zaman koordinati, x' ve T' ise v hizi ile hareket eden sistemin uzay ve zaman koordinatlaridir. v gözlenen sistemin hizi, c ise isik hizidir. Bu ifadelere göre, gözlemci diger sistemdeki uzunluklari kisaliyorlarmis gibi, zamani ise uzuyormus gibi gözlemler. Gibi diyorum, zira örnegin yumurta her iki sistem de yasayanlar için yine üç dakikada piser. Ancak, örnegin ben diger sistemdekinin yumurtasi acaba kaç dakikada pisiyor diye merak edip kendi kolumdaki saati tutarsam bu üç dakikadan daha fazla gösterebilir. Dikkat edilirse, burada diger sistemin hizinin büyüklügü önemli. Eger sistem isik hizina yakin hizlarda hareket ediyorsa etki büyük, degilse etki küçüktür. Bu ifadelerin son derece ilginç sonuçlari var. Ilk aklima gelen ikizler paradoksu. Buna göre, yer yüzünde dogan ikizlerden biri bir roketle uzaya gidiyor roketteki takvime göre 10 yil sonra geri geliyor. Geldiginde, roketteki ikiz kardesini 80 yasinda bulabilir. Hatta yeryüzünde canlilarin yok olmus oldugu bir binlerce yil sonrasi da olabilir. Bu, roketin hizinin ne olduguna bagli. Sanirim bu hikaye, 1960'li yillarda Apollo uzay projelerinin birinde denendi. Yeyüzünde senkronize edlilmis iki atomik sezyum saatinden birini astronotlar yanlarina aldilar. Döndüklerinde, yerdeki saatle arasinda, çok küçük de olsa bir fark ortaya çiktigi saptandi. Öte yandan, çok yüksek gravitasyonel çekim alanlarinin (örnegin kara delikler) yakininda uzayin büküldügü, zamanin uzadigi genel relativite kuraminin sonuçlari arasinda. Yani, büyük kütlesel çekimlerin bulundugu ortamlarda, uzay ve zaman bambaska bir yapiya sahip.
12. Soru: 5. Kuantum peri masali!!!…
Yanit: Sanirim hikaye Heisenberg'in kesinsizlik ilkesi ile ilgili. Eger kutulari konum, incilerin renklerini momentum olarak benzestirirsek bu ilke "bir incinin rengini ve hangi kutuda oldugunu ayni anda kesinlikle bilemezsin" temel kuralini getirir. Buna göre, kellesi gidenler her kutuda kesinlikle hangi renk inci oldugunu söylemeye zorlandiklarindan, ilke ihlal edilmesin diye hep söylediklerinin tersi çikti. Prendesle evlenen genç ise bu ilkeyi biliyor olmali ki, ilk iki kutu için kesin birsey söylemedi ve dolayisiyla bir kutudan beyaz digerinden siyeh inci çikti. Sonuncu kutu için sadece bir tek renk seçenegi kaldigindan, o da ilkeyi ihlal etmemek için açilmadi.
13. Soru: J. C. Maxwell, Eletromagnetizmayi tarif ederken eter (ether) kavramini var kabul etmis ve basarili sonuç almistir……..
Yanit: 19. Yüzyil, hata 20. Yüzyilin baslarina kadar, dalga hareketinin maddesel bir ortam disinda var olamayacagi kanisi vardi, bilim adamlari arasinda. Maxwell'in elektromagnatizmayi açiklayan denklemlerinde isik hizi vardir "c". Ancak, bu hizin hangi referans sistemine göre oldugu denklemlerde yer almaz. Dolayisiyla, Maxwell denklemleri, Galilei dönüsümleri altinda invaryant (degismez) degildir. Bu durum, Maxwell denklemlerinin evrensel yasalar olup olmadigi tartismasina yol açti. Bir grup bilim adami, bu denklemlerin evrensel olmadigi gerekçesiyle yanlis olduklarini iddia etti. Diger bir grup ise, eter kavramini ortaya atti. Bu anlayisa göre, bosluk (vacum) diye birsey yoktur, uzay eter adi verilen, bir madde ile doludur ve her nesnenin, isik dahil, hizi buna göredir. Böylelikle, Maxwell denklemleri bir bakima aklanmis oluyordu. Yalniz yanitlanmasi gereken bir soru vardi. O da, "isigin bu ortama göre hizi nedir?". Bunu saptamak için, meshur Michelson - Morley deneyi yapildi. Sonuç çok sasirtici idi. Isik, referans noktasinin hizindan bagimsiz bir hizla hareket ediyordu!!.. Yani, isik, kaynaginin gözlemciye göre hizi ne olursa olsun hep sabit c=300 000 km/sn 'lik bir hizla yayiliyordu. Tartismalar yeni bir boyut kazandi. Tüm bu tartismalar arasinda, tek sorgulanmayan Galilei dönüsümleri oldugundan, Lorentz onu da sorgulamaya basladi ve 1900'lerin hemen basinda, Maxwell denklemlerini degismez birakan dönüsümleri elde etti. Bunlar, günümüzde bile hala geçerliligini korur. Buna göre uzay ve zaman, Galilei dönüsümlerinde oldugu gibi, birbirlerinden bagimsiz kavramlar degildi. Artik evren 4 boyutlu (uzay-zaman) oldu. Yani r = (x,y,z,ct), "c" isik hizi ve o da evrensel bir sabit. Lorentz dönüsümleri ayrica, degisik referans sistemlerinde uzunluklarin kisaldigi, zamanin uzadigi gibi bir takim, o çagda, asla anlasilamayacak bir takim sonuçlari da bereberinde getirdi. Buna, Lorentz'in kendiside pek bir yanit bulamadi, belki de inanmadi. Aslinda buldugu dogru idi. Bilim dünyasi bu gerçegi anlayabilmek için Einstein'I beklemek zorunda idi. Einstein'in Planck sabiti yerine, "delta" (????) adini verdigi sabit hakkinda hiçbir bilgim yok. Bilimsel açidan bir degeri olsa idi mutlaka bilirdim. Yani, fizik de adi bile geçmiyor. Eter sorununa geri dönelim. Su anda da bilim dünyasinda buna benzer bir tartisma var. Yalniz orijini Maxwell denklemleri degil, çok daha derin. Isin içerisine kozmoloji ve parçacik fizigi giriyor. Hikaye su: Bilim adamlari, su siralarda, karanlik madde (dark matter) adi verilen, galaksiler arasi, bir maddenin varligindan süpheleniyorlar. Nedeni de, evrenin bilinenen kozmolojik kuramlarla, olmasi gereken kütkesi ile, gözlemlenen kütlesi arasindaki çok büyük fark. Iki ayri yaklasim var. Biri, bu maddenin, günümüzde bilinen parçaciklardan çok daha farkli bir takim nesnelerden olusmus olabilecegi. Digeri ise bugün kütlesiz olarak bilinen (örnegin, nötrinolar'in), çok da küçük olsa kütlelerinin olabilecegi varsayimina dayaniyor. Dolayisiyla is, ya bu parçaciklari kesfetmek, ya da, nötrinolarin kütleleri oldugunu kanitlamak. Ancak, ortada elle tutulur bir sonuç henüz yok.
14. Soru: Cins, cinsi çeker ifadesinin yüksek enerji fizigindeki anlami nedir?
Yanit: Soru da ima edilen elektrik yükleri olsa gerek. Zira dogada tek itici kuvvet zit elektrik yükleri arasindaki kuvvettir. Yüksek enerji fizigi kuvvetli etkilesmelerle ilgilenir (strong forces). Bunlar, nükleonlar ve kuarklar arasi etkilesimlerdir ve daima çekicidirler.
15. Soru: Isikta bir madde olduguna göre, uzayin tam olarak gözlemlenmesi olanaksiz degil mi?
Yanit: Einstein'in genel görelilik denklemleri zaten uzayin dogrusal olmayip, aksine, egri oldugunu göstermektedir. Elbette, isik da, netice olarak, bir madde oldugundan, kütle yakinindan geçerken bükülecektir. Daha öteye birsey söyleyeyim. Uzay deyince aklimiza, çok büyük bir küre içerisinde, rastgele saçilmis, yildizlar galaksiler vs. gelir. Aslinda bu dogru degil. Uzayin, çok büyük bir küre oldugu çok yanlis degil. Ancak, yildizlar, galaksiler vs. (yani biz) bu kürenin içinde degil, yüzeyindeyiz. Dolayisiyla iki nokta arasindaki en kisa yol dogru degil, bir yay (jeodezik). Örnek, Paris - New York seferini yapan uçak, en kisa yol olarak rotasini, harita üzerinde cetvelle çizilmis dogru yerine, merkezi yerin merkezinde bulunan ve yeryüzünü Paris ve New York norkalarinda delen bir çember yayi üzerinde belirler. Onun içindir ki, önce kutuplara dogru yaklasir, sonra güneye yönelir.
16. Soru: Madde için referans ne?, bir yildizin yasi için neyi referans alacagiz?
Yanit: Büyük patlama (Big bang) zamani ve mekani baslatti. Sadece kavramsal olarak degil, fiziksel olarak da. Zira, Bugün evreni dolduran tüm madde, büyük patlamadan önce bir noktada sikismis sonsuz yogun bir durumda idi. Süper gravitenin oldugu yerde (örnegin kara deliklerin içi) zaman ve mekan boyutlari birlesmis bir durumdadir. Patlama ile bunlar birbirlerinden ayrilmaya basladilar. Iste o an zaman saati tiklamaya basladi. Bence, mutlak zaman referansi budur. Ancak bunun sorunun yaniti olmadigini biliyorum. Zira, öyle ise tüm yildizlarin yasi da aynidir. Öyleyse, sorunun yaniti kozmolojik degil, astrofizikseldir. Yani yildizin dogum ani, uzaydaki hidrojen atomlarinin bir noktada yogunlasmaya basladiklari andir. Bu ani, demin tanimladigim, mutlak zamandan çikarirsaniz, yildizin yasini bulursunuz. Mekana gelince!!. Burada durum farkli. Sizi sasirtici bir gerçekle söze baslayacagim. Yukarida, uzayda iki nokta arasindaki en kisa uzakligin bir jeodezik oldugunu söylemistim. Düzeltiyorum, uzayda, herhangi iki nokta arasindaki en kisa uzaklik SIFIR' dir. Ilginç degil mi? Simdi uzayda, iki nokta alin, bu noktalarda, bir sekilde, kara delik etkisi yaratin, yani maddeyi sonsuz sikistirin (tabii ne kadar basarabilirseniz, ama doga bunlari basarabildigine göre çok da olanaksiz degil), zamanla mekan birleseceklerdir. Buna, modern kozmolojide "kurt deligi" (worm hole) adi veriliyor. Mekan'in olmadigi yerde uzakliklar da sifirdir. Buradaki fiziksel mekanizma söyle: Gravitasyon uzayi büküyor, öyle ki, iki ayrik nokta birbiri ile çakisiyor. Örnek vermek gerekirse; elinize bir tabaka kagit alin, bir kösegeninin iki ucuna iki nokta koyun. Sonra kagidi elinize alip, kösegene dik bir sekilde bükün. Sonunda iki nokta çakisacaktir ve aralarindaki uzaklik SIFIR olacaktir. Bilmem, Mesaj (Contact) adli filmi izlediniz mi? Bu filmde de anlatilmak istenen buydu.
17. Soru: Kuantum evreninde de entropi kurali geçerli mi?
Yanit: Evet. Bir düzeltme yapayim: kuralin adi maksimum entropi'dir. Öte yandan, "….atomalti dünyada parçaciklarin sürtünmesizlik prensibine göre hareket ettikleri…" ile baslayan cümleden ne kastedildigini pek anlayamadim. Bildigim, sürtünme cisimleri olusturan moleküllerin, moleküller arasi Van der Waals adi verilen zayif bir kuvvetle etkilesmelerine dayanir ve tamamen makroskopik bir etkidir. Entropi'ye gelince. Bu kavram tek bir parçacik için pek geçerli degildir. Zira entropi, parçaciklarin olusturdugu bir topluluk (ensamble) için tanimlanabilir. Ilkenin ifadesi söyledir: ?E ? 0, yani bir süreç sonunda sistemin entropisi ya degismez yada büyür. Diger bir deyisle, sistem düzenden, düzensizlige dogru geçis egilimindedir. Örnek: Oda içerisindeki hava moleküllerini bir köseye sikistirin ve entropisini hesaplayin. Daha sonra gazi serbest birakin. Odanin içerisine yayildigini göreceksiniz. Tersi olmaz, yani, odadaki diger hava molekülleri de toplanip köseye sikistirilmis gaza dogru yürümezler. Entropiyi tekrar hesaplayin, büyümüs oldugunu göreceksiniz. Yani süreç, düzenzizlige dogru gelisecektir.
18. Soru: Fuzzy Logic'in isim babasi Lütfizade Ali Asker midir?
Yanit: Fuzzy Logic'in isim babasini açik adi Lütfi Asker Zade (Ingilizce yazilisiyla Lotfi Asker Zadeh' dir.) dir. Ancak belki orijinali Ali Asker Lütfizade 'de olabilir. Bu konuda kesin bir bilgim yok.
19. Soru: Gravitasyon nedir? yapisi alan etkisinde midir, yoksa bir tur parcacikla iliskili midir?
Yanit: Gravitasyon dogada bilinenen dört etkilesmeden biri ve en zayif olanidir. Digerleri, kuvvet siralarina göre, Kuvvetli etkilesmeler, Zayif etkilesmeler, Elektromagnetik etkilesmelerdir. Gravitasyon dahil tüm etkilesmeler alan denklemleri ile tanimlanabilirler. Ayrica ilk üçü için sorumlu birer parçacikta vardir. Kuvvetli etkilesmeler için "gluon", Zayif etkilesmeler için "W" ve "Z" parçaçiklari, Elektromagnetik etkilesme için "Foton". Gravitasyon için de bir parçacik aranmakta. Henüz bulunamadi ama bir adi var "Graviton".
Yanit: Anladigim kadariyla moleküler düzeyde bir dokunmadan söz ediliyor. Söyle baslayayim; dogada 4 temel kuvvet vardir, gravitasyonel, kuvvetli (strong), zayif ve eloktromagnetik. Ilkini herkes bilir, Ikincisi atom çekirdeginin içerisinde olup bitenlerden sorumlu, üçüncüsü lepton-lepton, lepron-baryonlar arasi etkilesmelerden sorumlu. Sonuncusu ise temelde elektriksel yüklerin birbirleri ile olan çekme ve itme'den sorumlu ve dogadaki tek itme de yapabilen kuvvet. Dolayisiyla, Newton'un 3. Yasasindaki tepki'nin sorumlusu bu kuvvet. Öte yandan, herkese lise ve üniversite de ögretilen atom modelleri gerçegi tam yansitmaz. Yani demek istedigim, atomlar, zannedildigi gibi leblebi ya da findiga benzemez. Çekirdek adi verilen bir baryon kitkenin etrafinda elektronlar adeta, basi sonu olmayan bir bulut gibidir. Dolayisiyla, yanyana iki atom için, hangisinin elektronlari nerede basliyor, nerede bitiyor pek belli olmaz. Bizim makro evrende dokunma ile adlandirdigimiz olay, atomik boyutlu evrende pek geçerli degildir. Öte yandan, elektomanyetik orijinli kuvvetlerde, atomlarin birbirlerine bu anlamda degmeleri mümkün degildir. Hissedilen aradaki elektromagnetik itme kuvvetidir (atomlarin elektron bulutlarinin itismesi). Özet olarak yanitim, "hayir, iki kisi el sikisinca elleri bizim anladigimiz anlamda birbirlerine degmez".
2. Soru: Gözlemcinin, gözlenen nesneye olan etkisi.
Yanit: Bir otomobilin haraketini gözlemlediginizi farkezin. Mekanizma söyledir; Isik fotonlari otomobile çarpar ve gözünüze yansir. Fotonlar, otomobil ile kiyaslandiginda o kadar küçüktürler ki, hereketin degismesine pratik olarak, neden olmazlar. Simdi bir otomobil yerine, bir atomun hareketini gözlemlediginizi farzedin. Ayni seyi söyleyemezsiniz. Çünkü, atomun momentumu ile fotonlarin momentumu artik karsilastirilacak kadar birbirlerine yakindir. Dolayisiyla, atoma her foton çarptiginda, atomun hareketinin yönü ve büyüklügünün degismesini bekleyebiliriz. Neticede, gözlemledigimiz, atomun orijinal hateketi degil, foton çarpmasi sonucu degisen hareketidir. Kuantum fiziginde Heisenberg, kesinsizlik (dogru terim budur) ilkesi ile anlatilmaya çalisilan da budur.
3. Soru: Bose-Einstein yogunlasmasi.
Yanit: Istatistik fizikte, tüm bilinen parçaciklar (elektron, proton, foton vs.) iki temel gruba ayrilir. Boson'lar ve Fermion'lar. Boson'lar spini tam sayi olanlardir ve tüm kuantum sayilari (spin, yük, açisal momentum vs.) ayni olsa bile ayni durumda bulunabilirler. Daha anlasilabilir bir deyimle, ayni yeri isgal edebilirler. Fermion'lar ise bunun tam tersi. Eger iki fermiaon'un tüm kuantum sayilari ayni ise yanyana bulunamazlar. Eger yogunlasmayi, parçaciklarin izin verilen, en siki bir biçimde yan yana gelmeleri olarak tanimlarsak, boson'lardan olusmus bir gazin yogunlasmasi, fermionlarinkinden çok daha siki olacaktir diyebiliriz. Neticede, bir boson gazinin sifir enerjili bir
yogunlasma yapmasi beklenebilir, yani gazi sifir mutlak sicakligina kadar sogutabilirsiniz. Fermionlarda bu olamaz. Yani, enerji düzeyini yöneten "n" bas kuantum sayisi ayni olan iki'den fazla fermiao olamaz. Dolayisiyla, fermion gazini sifir mutlak sicakligina sogutamazsiniz.
4. Soru: Dünyaya dair %100 dogrulanmis, ya da 100% yanlislanmis hiçbir veri yoktur.
Yanit: Soru, bence, bilimsel degil de biraz felsefi. Her tezin mutlaka bir antitezi olusturulabilir. Soruya söyle yanit verecegim. Su anda odanizda oturmus, televizyon seyrediyorsunuz. Biliyormusunuz ki, odadaki hava moleküllerinin hepsinin birden ayni yönde hareket edip, odanin bir kösesine çekilerek, sizi havasizliktan bogabilme olasiligi sifir degildir. Yani, pekala, bu olay meydana gelebilir ve siz de bogulursunuz. Ancak, simdiye kadar hiç böyle saçma bir nedenden ölen birini duydunuz mu? Ayni mantik, verdiginiz lambanin yanip yanmamasi örnegi için de geçerli. Yeteri kadar uzun süre dügmeyi açip kaparsaniz, bir seferinde lamba yanmayabilir. Bakin dikkat edin, yanmaz demiyorum. Yanmayabilir diyorum. Çünkü bu, olaganüstü durumun ne zaman olacagini kestirme imkanim yok. Bu tür, olasiligi ihmal edilebilir düzeydeki, olaylar için biz pratikte hep kesin bir yanit vermek, yani imkansiz demek egilimindeyiz.
5. Soru: Zeno paradox'u. Yani Asil kaplumbagayi yakalayabilir mi, yakalayamaz mi?.
Yanit: Arkadaslarda biri bu paradox'u çok iyi yanitlamis. Ben de, bir anlamda onu tekrar edecegim. Burada, paradox, asil'in hareketiyle, kaplumbaganin hareketi karsilastirilirken, sadece yer degistirmenin dikkate aliniyor olusundan kaynaklaniyor. Zeno ve onu dinleyenler, matematikteki diferansiyel kavramini bilmediklerinden, hareket sirasindaki "dx" yerdegistirme araliklarinin küçülürken, zaman araligi "dt" nin de küçüldügünü ve oranlarini sabit kaldigini akil edememektedirler. Newton'a kadar bu hikaye hep bir paradox olarak kaldi.
6. Soru: Kaos ve kelebek etkisi.
Yanit: Söyle baslayayim; Eger hangi kelebegin bu durumu meydana getirebilecegini bilse idik, bu kaotik bir etki sinifina girmezdi. Kelebegi yakalar, "aman dur yapma!.." diyebilirdik. Kaos, nonlineer diferansiyel denklemlerin, belirli bir baslangiç kosulu için sonuçta yarattigi karmasik etki. Olaylar için, dogada, simdilik kaos'u bir kenara birakacak olursak, iki tip davranis var. Ya, periyodik, yani birbirini takrarlayan davranislar (örnek, gezegenlerin günes etrafindaki hareketi). Ya da, rastgele (random) (örnek, radyoaktif bozunma). Kaos ise bambaska bir sey (örnek, musluktan akan su). Kaoscular ikiye ayriliyor. Bir grup, temel davranis biçiminin kaos oldugu, diger ikisinin bunun özel bir hali oldugunu düsünmekte. Diger grup ise, temel davranisin yariyodik ya da rastgele olusu, kaosu'un ise bu ikisinin karisimi oldugunu düsünmekte. Ben, ilk grubun görüsünü daha akla yakin buluyorum. Nedeni ise, periyodik ve rastgele davranislarin ikisi de lineer diferansiyek denklemlerin çözümleri. Ama, doga nonlineer.
7. Soru: Nükleer santraller.
Yanit: Nükleer santrallere karsi olanlarin savunduklari argümanlarin basinda, çevre gelmekte. Bu görüs sahiplerine önerim, lütfen, hidroelektrik santrallerin çevre de yaptiklari tahribati düsünsünler. O zaman hala ayni fikirde iseler ben buradayim.
8. Soru: Duvar!..hatirladigim kadariyla tartisma, insan yeteri kadar hizli kosarsa duvardan geçebilir mi?, sorusu üzerine idi.
Yanit: Cevabim, kesinlikle hayir!.. Sorunun kendisi, dalga-parçacik kavraminin yeterince anlasilamadigini gösteriyor. Bu kavram ilk kez 1924 yilinda de Broglie tarafindan ortaya atildi. Özetle, "her cisim ayni zamanda bir dalgadir da" demektedir. Dalganin boyu onun karekteristigidir ve bu hipoteze göre, ? = h/p ifadesi ile verilir. Burada h Planck sabiti, p ise momentumdur ve p = mv ile verilir. m: kütle ve v: cismin hizidir. Planck sabiti 10-34 joule saniye dir. Buna göre, insan gibi makroskopik bir cisime eslik eden dalganin dalga boyu, yaklasik 10-36 metre mertebesindedir. Duvar atomlardan yapildigina göre ve atomlarin büyüklüklerinin de 10-10 metre mertebesinde oldugu düsünülecek olursak, insana eslik eden dalganin dalga boyu, bu büyüklügün milyar kere onmilyonda biridir. Yani, mukayese edilemeyecek kadar küçüktür. Dalga-parçacik ikilemindeki kural sudur; Eger dalganin üzerine düstügü cismin büyüklügü, dalganin boyuna yakinsa cisim üzerine düseni dalga gibi algilar, degilse, parçacik gibi algilar. Dolayisiyla, duvarin atomlari, kosan adami bir parçacik gibi algilar ve adam da fizik de "tunelling effect" adi verilen duvar geçme olayini yapamaz. Öte yandan, "yeterince hizli kosarsa…" ifadesi durumu daha da kötülestirmektedir. Zira, cisim daha hizli hareket ederse momentumu artar ve dolayisiyla da eslik eden dalganin boyu kisalir. Aslinda, soruya mizahi bir cevap söyle olabilirdi!. Insan yeterince hizli kosarsa, tasidigi momentum artacagindan, belki bir sekilde duvari yikip öte yana geçme sansi da artar. Tabii, kafasi gözü de yarilacaktir.
9. Soru: Eski fizik, yeni fizige ne kadar muhtaç?
Yanit: Eski fizik-Yeni fizik, Klasik fizik-Modern fizik vs. Bu siniflamalar fizikçilerin degildir. Onlar için fizigin eskisi yenisi, klasigi moderni olmaz. Fizik bir tanedir. Bunlar, fizigin disindaki kimselerin, kendi birtakim kistaslarina göre yaptiklari siniflandirmadir. Ancak soruyu "Kuantum fizigi, Newton fizigine nekadar muhtaç?" seklinde sorarsak, bunun bir yaniti olabilir. Benim yanitim; Kuantum fizigi, Newton fizigine yüzde yüz muhtaçtir. Zira, enerji, momentum vs. gibi kavramlar newton fiziginin ürünüdürler. Bunlarsiz da hiçbir sey olmaz. Aslinda, Newton fizigi de kuantum fiziginin bir özel halidir. Örnegin, Planck sabitini sifir alirsak, kuantum fizigi, Newton fizigine, isik hizini sonsuz alirsak da, Lorentz dönüsümleri (yani özel relativite) , Galilei dönüsümlerine indirgenir.
10. Soru: Esir nedir?
Yanit: Bu kavramin ortaya atildigi dönemlerde, bilinen tek dalga türü madde içerisinde ilerleyen dalgalardi. Örnegin, ses dalgalari, sudaki dalgalar vs. Dolayisiyla, fizikçiler madde olmayan ortamlarda dalganin yayilamayacagi fikrine sahiptiler. Ancak isigin boslukta da yayilabildigini biliyorlardi. Bu çeliskiyi ortadan kaldirmak için "Esir" (ingilizcesi ether) kavramini ortaya attilar. Buna göre, bosluk yoktu, onun yerine kütlesi olmayan esir adi verilen bir madde bütüm uzayi kaplamisti. Bu nesnenin varligini kanitlayabilmek ve isigin bu madde içerisindeki hizini ölçmek amaciyla, Michelson ve Morley 1880' lerde bir deney yaptilar. Ancak basarili olamadilar. Daha sonralari, bu deneyin, eter fikrini ortaya atanlara göre olumsuz, isik hizinin kaynagin hizindan bagimsiz olarak evrensel bir sabit oldugunu savunanlara göre (ki bu tek kisi Einstein idi) olumlu sonucuna göre esir diye birsey yoktur ve isik boslukta da yayilabilir.
11. Soru: Zaman izafi (göreceli) midir?
Yanit: Evet. Aslinda zamani anlayabilmek için kozmoloji ve yüksek enerji fizigi hakkinda bilgimiz olmasi gerekir. Ama ben kisaca açiklayabilirim saniyorum. Bu soruya en iyi yaniti özel ve genel relativite verebilir. Bu kuramlari anlayabilmek için de, zamanin da uzay gibi bir koordinat oldugunun iyi kavranmasi gerekir. Yani evren, bizim algilayabildigimiz kadariyla, üçü uzay ve biri de zaman olmak üzere dört boyutludur. Özel relativite, kendine göre v hizi ile hareket etmekte olan bir sistemi gözlemleyen gözleyici için uzay ve zaman koordinatlarinin su sekilde degisecegini söyler.
Burada, x ,T gözlemcinin uzay ve zaman koordinati, x' ve T' ise v hizi ile hareket eden sistemin uzay ve zaman koordinatlaridir. v gözlenen sistemin hizi, c ise isik hizidir. Bu ifadelere göre, gözlemci diger sistemdeki uzunluklari kisaliyorlarmis gibi, zamani ise uzuyormus gibi gözlemler. Gibi diyorum, zira örnegin yumurta her iki sistem de yasayanlar için yine üç dakikada piser. Ancak, örnegin ben diger sistemdekinin yumurtasi acaba kaç dakikada pisiyor diye merak edip kendi kolumdaki saati tutarsam bu üç dakikadan daha fazla gösterebilir. Dikkat edilirse, burada diger sistemin hizinin büyüklügü önemli. Eger sistem isik hizina yakin hizlarda hareket ediyorsa etki büyük, degilse etki küçüktür. Bu ifadelerin son derece ilginç sonuçlari var. Ilk aklima gelen ikizler paradoksu. Buna göre, yer yüzünde dogan ikizlerden biri bir roketle uzaya gidiyor roketteki takvime göre 10 yil sonra geri geliyor. Geldiginde, roketteki ikiz kardesini 80 yasinda bulabilir. Hatta yeryüzünde canlilarin yok olmus oldugu bir binlerce yil sonrasi da olabilir. Bu, roketin hizinin ne olduguna bagli. Sanirim bu hikaye, 1960'li yillarda Apollo uzay projelerinin birinde denendi. Yeyüzünde senkronize edlilmis iki atomik sezyum saatinden birini astronotlar yanlarina aldilar. Döndüklerinde, yerdeki saatle arasinda, çok küçük de olsa bir fark ortaya çiktigi saptandi. Öte yandan, çok yüksek gravitasyonel çekim alanlarinin (örnegin kara delikler) yakininda uzayin büküldügü, zamanin uzadigi genel relativite kuraminin sonuçlari arasinda. Yani, büyük kütlesel çekimlerin bulundugu ortamlarda, uzay ve zaman bambaska bir yapiya sahip.
12. Soru: 5. Kuantum peri masali!!!…
Yanit: Sanirim hikaye Heisenberg'in kesinsizlik ilkesi ile ilgili. Eger kutulari konum, incilerin renklerini momentum olarak benzestirirsek bu ilke "bir incinin rengini ve hangi kutuda oldugunu ayni anda kesinlikle bilemezsin" temel kuralini getirir. Buna göre, kellesi gidenler her kutuda kesinlikle hangi renk inci oldugunu söylemeye zorlandiklarindan, ilke ihlal edilmesin diye hep söylediklerinin tersi çikti. Prendesle evlenen genç ise bu ilkeyi biliyor olmali ki, ilk iki kutu için kesin birsey söylemedi ve dolayisiyla bir kutudan beyaz digerinden siyeh inci çikti. Sonuncu kutu için sadece bir tek renk seçenegi kaldigindan, o da ilkeyi ihlal etmemek için açilmadi.
13. Soru: J. C. Maxwell, Eletromagnetizmayi tarif ederken eter (ether) kavramini var kabul etmis ve basarili sonuç almistir……..
Yanit: 19. Yüzyil, hata 20. Yüzyilin baslarina kadar, dalga hareketinin maddesel bir ortam disinda var olamayacagi kanisi vardi, bilim adamlari arasinda. Maxwell'in elektromagnatizmayi açiklayan denklemlerinde isik hizi vardir "c". Ancak, bu hizin hangi referans sistemine göre oldugu denklemlerde yer almaz. Dolayisiyla, Maxwell denklemleri, Galilei dönüsümleri altinda invaryant (degismez) degildir. Bu durum, Maxwell denklemlerinin evrensel yasalar olup olmadigi tartismasina yol açti. Bir grup bilim adami, bu denklemlerin evrensel olmadigi gerekçesiyle yanlis olduklarini iddia etti. Diger bir grup ise, eter kavramini ortaya atti. Bu anlayisa göre, bosluk (vacum) diye birsey yoktur, uzay eter adi verilen, bir madde ile doludur ve her nesnenin, isik dahil, hizi buna göredir. Böylelikle, Maxwell denklemleri bir bakima aklanmis oluyordu. Yalniz yanitlanmasi gereken bir soru vardi. O da, "isigin bu ortama göre hizi nedir?". Bunu saptamak için, meshur Michelson - Morley deneyi yapildi. Sonuç çok sasirtici idi. Isik, referans noktasinin hizindan bagimsiz bir hizla hareket ediyordu!!.. Yani, isik, kaynaginin gözlemciye göre hizi ne olursa olsun hep sabit c=300 000 km/sn 'lik bir hizla yayiliyordu. Tartismalar yeni bir boyut kazandi. Tüm bu tartismalar arasinda, tek sorgulanmayan Galilei dönüsümleri oldugundan, Lorentz onu da sorgulamaya basladi ve 1900'lerin hemen basinda, Maxwell denklemlerini degismez birakan dönüsümleri elde etti. Bunlar, günümüzde bile hala geçerliligini korur. Buna göre uzay ve zaman, Galilei dönüsümlerinde oldugu gibi, birbirlerinden bagimsiz kavramlar degildi. Artik evren 4 boyutlu (uzay-zaman) oldu. Yani r = (x,y,z,ct), "c" isik hizi ve o da evrensel bir sabit. Lorentz dönüsümleri ayrica, degisik referans sistemlerinde uzunluklarin kisaldigi, zamanin uzadigi gibi bir takim, o çagda, asla anlasilamayacak bir takim sonuçlari da bereberinde getirdi. Buna, Lorentz'in kendiside pek bir yanit bulamadi, belki de inanmadi. Aslinda buldugu dogru idi. Bilim dünyasi bu gerçegi anlayabilmek için Einstein'I beklemek zorunda idi. Einstein'in Planck sabiti yerine, "delta" (????) adini verdigi sabit hakkinda hiçbir bilgim yok. Bilimsel açidan bir degeri olsa idi mutlaka bilirdim. Yani, fizik de adi bile geçmiyor. Eter sorununa geri dönelim. Su anda da bilim dünyasinda buna benzer bir tartisma var. Yalniz orijini Maxwell denklemleri degil, çok daha derin. Isin içerisine kozmoloji ve parçacik fizigi giriyor. Hikaye su: Bilim adamlari, su siralarda, karanlik madde (dark matter) adi verilen, galaksiler arasi, bir maddenin varligindan süpheleniyorlar. Nedeni de, evrenin bilinenen kozmolojik kuramlarla, olmasi gereken kütkesi ile, gözlemlenen kütlesi arasindaki çok büyük fark. Iki ayri yaklasim var. Biri, bu maddenin, günümüzde bilinen parçaciklardan çok daha farkli bir takim nesnelerden olusmus olabilecegi. Digeri ise bugün kütlesiz olarak bilinen (örnegin, nötrinolar'in), çok da küçük olsa kütlelerinin olabilecegi varsayimina dayaniyor. Dolayisiyla is, ya bu parçaciklari kesfetmek, ya da, nötrinolarin kütleleri oldugunu kanitlamak. Ancak, ortada elle tutulur bir sonuç henüz yok.
14. Soru: Cins, cinsi çeker ifadesinin yüksek enerji fizigindeki anlami nedir?
Yanit: Soru da ima edilen elektrik yükleri olsa gerek. Zira dogada tek itici kuvvet zit elektrik yükleri arasindaki kuvvettir. Yüksek enerji fizigi kuvvetli etkilesmelerle ilgilenir (strong forces). Bunlar, nükleonlar ve kuarklar arasi etkilesimlerdir ve daima çekicidirler.
15. Soru: Isikta bir madde olduguna göre, uzayin tam olarak gözlemlenmesi olanaksiz degil mi?
Yanit: Einstein'in genel görelilik denklemleri zaten uzayin dogrusal olmayip, aksine, egri oldugunu göstermektedir. Elbette, isik da, netice olarak, bir madde oldugundan, kütle yakinindan geçerken bükülecektir. Daha öteye birsey söyleyeyim. Uzay deyince aklimiza, çok büyük bir küre içerisinde, rastgele saçilmis, yildizlar galaksiler vs. gelir. Aslinda bu dogru degil. Uzayin, çok büyük bir küre oldugu çok yanlis degil. Ancak, yildizlar, galaksiler vs. (yani biz) bu kürenin içinde degil, yüzeyindeyiz. Dolayisiyla iki nokta arasindaki en kisa yol dogru degil, bir yay (jeodezik). Örnek, Paris - New York seferini yapan uçak, en kisa yol olarak rotasini, harita üzerinde cetvelle çizilmis dogru yerine, merkezi yerin merkezinde bulunan ve yeryüzünü Paris ve New York norkalarinda delen bir çember yayi üzerinde belirler. Onun içindir ki, önce kutuplara dogru yaklasir, sonra güneye yönelir.
16. Soru: Madde için referans ne?, bir yildizin yasi için neyi referans alacagiz?
Yanit: Büyük patlama (Big bang) zamani ve mekani baslatti. Sadece kavramsal olarak degil, fiziksel olarak da. Zira, Bugün evreni dolduran tüm madde, büyük patlamadan önce bir noktada sikismis sonsuz yogun bir durumda idi. Süper gravitenin oldugu yerde (örnegin kara deliklerin içi) zaman ve mekan boyutlari birlesmis bir durumdadir. Patlama ile bunlar birbirlerinden ayrilmaya basladilar. Iste o an zaman saati tiklamaya basladi. Bence, mutlak zaman referansi budur. Ancak bunun sorunun yaniti olmadigini biliyorum. Zira, öyle ise tüm yildizlarin yasi da aynidir. Öyleyse, sorunun yaniti kozmolojik degil, astrofizikseldir. Yani yildizin dogum ani, uzaydaki hidrojen atomlarinin bir noktada yogunlasmaya basladiklari andir. Bu ani, demin tanimladigim, mutlak zamandan çikarirsaniz, yildizin yasini bulursunuz. Mekana gelince!!. Burada durum farkli. Sizi sasirtici bir gerçekle söze baslayacagim. Yukarida, uzayda iki nokta arasindaki en kisa uzakligin bir jeodezik oldugunu söylemistim. Düzeltiyorum, uzayda, herhangi iki nokta arasindaki en kisa uzaklik SIFIR' dir. Ilginç degil mi? Simdi uzayda, iki nokta alin, bu noktalarda, bir sekilde, kara delik etkisi yaratin, yani maddeyi sonsuz sikistirin (tabii ne kadar basarabilirseniz, ama doga bunlari basarabildigine göre çok da olanaksiz degil), zamanla mekan birleseceklerdir. Buna, modern kozmolojide "kurt deligi" (worm hole) adi veriliyor. Mekan'in olmadigi yerde uzakliklar da sifirdir. Buradaki fiziksel mekanizma söyle: Gravitasyon uzayi büküyor, öyle ki, iki ayrik nokta birbiri ile çakisiyor. Örnek vermek gerekirse; elinize bir tabaka kagit alin, bir kösegeninin iki ucuna iki nokta koyun. Sonra kagidi elinize alip, kösegene dik bir sekilde bükün. Sonunda iki nokta çakisacaktir ve aralarindaki uzaklik SIFIR olacaktir. Bilmem, Mesaj (Contact) adli filmi izlediniz mi? Bu filmde de anlatilmak istenen buydu.
17. Soru: Kuantum evreninde de entropi kurali geçerli mi?
Yanit: Evet. Bir düzeltme yapayim: kuralin adi maksimum entropi'dir. Öte yandan, "….atomalti dünyada parçaciklarin sürtünmesizlik prensibine göre hareket ettikleri…" ile baslayan cümleden ne kastedildigini pek anlayamadim. Bildigim, sürtünme cisimleri olusturan moleküllerin, moleküller arasi Van der Waals adi verilen zayif bir kuvvetle etkilesmelerine dayanir ve tamamen makroskopik bir etkidir. Entropi'ye gelince. Bu kavram tek bir parçacik için pek geçerli degildir. Zira entropi, parçaciklarin olusturdugu bir topluluk (ensamble) için tanimlanabilir. Ilkenin ifadesi söyledir: ?E ? 0, yani bir süreç sonunda sistemin entropisi ya degismez yada büyür. Diger bir deyisle, sistem düzenden, düzensizlige dogru geçis egilimindedir. Örnek: Oda içerisindeki hava moleküllerini bir köseye sikistirin ve entropisini hesaplayin. Daha sonra gazi serbest birakin. Odanin içerisine yayildigini göreceksiniz. Tersi olmaz, yani, odadaki diger hava molekülleri de toplanip köseye sikistirilmis gaza dogru yürümezler. Entropiyi tekrar hesaplayin, büyümüs oldugunu göreceksiniz. Yani süreç, düzenzizlige dogru gelisecektir.
18. Soru: Fuzzy Logic'in isim babasi Lütfizade Ali Asker midir?
Yanit: Fuzzy Logic'in isim babasini açik adi Lütfi Asker Zade (Ingilizce yazilisiyla Lotfi Asker Zadeh' dir.) dir. Ancak belki orijinali Ali Asker Lütfizade 'de olabilir. Bu konuda kesin bir bilgim yok.
19. Soru: Gravitasyon nedir? yapisi alan etkisinde midir, yoksa bir tur parcacikla iliskili midir?
Yanit: Gravitasyon dogada bilinenen dört etkilesmeden biri ve en zayif olanidir. Digerleri, kuvvet siralarina göre, Kuvvetli etkilesmeler, Zayif etkilesmeler, Elektromagnetik etkilesmelerdir. Gravitasyon dahil tüm etkilesmeler alan denklemleri ile tanimlanabilirler. Ayrica ilk üçü için sorumlu birer parçacikta vardir. Kuvvetli etkilesmeler için "gluon", Zayif etkilesmeler için "W" ve "Z" parçaçiklari, Elektromagnetik etkilesme için "Foton". Gravitasyon için de bir parçacik aranmakta. Henüz bulunamadi ama bir adi var "Graviton".