Müzik Platformu (Müzik Hakkında Makaleler)

15
EXE RANK

-AUXERRE. `

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
1 Ara 2009
Mesajlar
15,286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
-AUXERRE. `
Müzikle ilgili yazılar, söyleşiler, makaleler, uzmanların görüşleri..

Sokağın Müziği..

"Her zaman için özle bir yeri olan, aslında herkesin kulak vermesi gereken sokaklara açılan başka bir kapı da "Müzik"tir. Sözleri özgür bırakan melodilere kendimizi kaptırırsak, dışarıda ne olduğunu ve bizlere sunulmuş sahte dünyanın köklerinin nasıl çürüdüğünü anlayabiliriz.
Kültürün yozlaştığı ve topluma dayatılmış etiğin etimizi dişlemeye başladığı günümüzde; popüler, tekdüze, değersiz, az emekle oluşturulmuş işlerle halkın beğenisini kazanan ve belki de halka sunulan tek şeyin bu olması karşılığında, beğenilmesi gereken işlerle herhangi biri "Sanatçı" sıfatını kazanabilir. Ancak, sanata olan katkının, topluma gösterilen yeni yolların ve öğrenilen bir şeyin olup olmadığı tartışma konusudur.
Sokağın, başından beri kötü ve tehlikeli görülmesi, müziğini de kötü nitelendirmiştir. Açıkça hayatı anlayan, gerçekle gerçek olmayanın, yaşamın kurgusunun ne olduğunu çözenlerin sözleri, huzur bozuyor ve inkar ediliyor... Oysa gerçekliği kadar, daha çok deneysel çalışmalarla sanat eserine dönüşen "Sokağın Müziği", gerek enstrümanlarla, gerek vokallerle zengin bir altyapı ve özgünlüğe sahiptir. Belirli bir tarza sığdırılamayacak örnekleriyle, sokak her zaman bir ritm tutturup müziğe kavuşmuştur. Çoğu popülerlikten uzak ve bunu isteyerek uygulayan gruplar, kişiler oldukça çok. Aklıma gelen ilk isimler: Siyasiyabend, Yaşar Kurt, Umay Umay, Babazula, Rashit vs. Ayrıca belirtilmesi gereken ve aslında ortalarda olmayan daha birçok grup var. Onlara amatör deniyor veya yolun başındakiler; ama sokağın amatör olan ayrıcalık tanıdığı falan yoktur!
Hayatın trajedisi:
İnsanların onu olduğu gibi değil, kendi istedikleri gibi göstermesidir. Sokakta, müziğin keşfedildiği yerde her şey olduğu gibidir."
 
İnsanoğlu, Müziğin Büyüsüyle İnsanlaştı

Bazı şarkılar hüzün, bazıları mutluluk verir. Peki ama bu nasıl oluyor? Fiziksel titreşimlerin ne şekilde duygulara dönüştüklerini çözen araştırmacılar, en gizemli sanatın nasıl geliştiğini de buldular. Yoksa insanı sosyal bir varlık haline getiren müzik miydi?

Johann Sebastian Bach hep ölümsüz kalacak. Hatta dünya sonsuz bir buz tabakasıyla örtüldüğünde ya da Güneş, gezenini kavuracak olsa bile ustanın “Ayarlı Piyano”eserinin ikinci bölümündeki fa-majör prelüdü hep varolacak.
Bach’ın prelüdü, dünyanın sonu geldikten sonra, “Voyager” uzay sondasında uzak dünyalara doğru yol alıyor olacak çünkü. Altın kaplama bakır bir plak üzerine kaydedilen prelüt, şu sıralar dakika da bin kilometrelik bir hızla uzaklaşıyor.
Uzayda milyarlarca yıl dayanacak kayıt cihazı üzerinde, Bach besteleri dışında, 26 müzik eseriyle birlikte 55 dilde “merhaba” da bulunuyor. Hatta uzay sondasında bir de kullanım tarifiyle birlikte 16 2/3 devirli alüminyum bir pikap da var.
Peki ama uzaylılar bu sesli mesajlardan ne anlayacaklar ki? Voyager uydusundaki dünya ve insan resimleri, gizemli mesajı gönderenlerin ne tür yaratıklar oldukları ve nereden geldikleri hakkında bilgi verebilirler. Gerekli şifre çözüldüğünde sözcükler ve matematik formüllerinden de bir anlam çıkarılabilir. Ama bir prelüt, dünya dışı varlıklar tarafından sadece kuru gürültü olarak algılanmaz mı?

Kuşkusuz müzik, insanoğlunun geliştirmiş olduğu sanatların en ilgincidir. Resim, şiir ya da heykeltıraşlığın aksine dünyayı temsil etmez. Bir akort hiçbir şey ifade etmediği gibi bir melodinin de hiçbir anlamı yoktur.

Müzik, özünde sadece matematiktir – yani, frekansları fiziksel kurallara göre üst üste binen, hesaplanabilir hava titreşimleri. Ve buna rağmen matematiğin duygulara dönüşmesi gibi bir mucize gerçekleşir!

Müzik derinden etkileyebilir. Hiçbir insan müziğin büyüsüne karşı bağışık değildir. Seslerin birbirini izlemesi ne kadar anlamsız olursa olsun hiçbir kültür müzikten yoksun değildir. Endonezyalıların Gamelan müziği olsun, Sibirya’daki Tuva göçerlerinin çift tonlu nakaratları ya da Maria Callas’ın sopranosu olsun: Müzik ahenkli, kışkırtıcı ve büyüleyicidir.

Peki ama bu nasıl mümkün oluyor? Etkili bir ritim niçin insanın tüm bedenine işliyor? Nasıl oluyor da bir akort, hüznü ve özlemi uyandırırken diğer bir akort insanı neşelendirebiliyor? Üflemeler, vurmalar ve öttürmeler ne işe yarıyor?
Ve müzik gerçekte ne kadar düzenli? Rakamlar ve sesler neden ilişkili? Ve insanoğlu ne zamandan beri müzik yapıyor?

Modern bilimlerin yöntemleriyle psikologlar, beyin araştırmacıları, matematikçiler ve müzik araştırmacıları şimdi bu fenomenin sebebini çözdüler. Görülen o ki müzik amaçsız bir boş zaman uğraşından öte bir çaba. Yeni bulgular müziğin, insan ve insanın yaşam biçimiyle ne kadar içi içe olduğunu göstermekte.

- Müzik, doğanın kültüre dönüşmüş hali. İçi boş bir kütüğün sesi, rüzgârın ıslığı, hatta düşen bir taşın çıkardığı ses bile insanoğlunun müziği ne şeklide algıladığını ve yorumladığını açıklıyor.

- Melodiler ve ritimler, üzüntü, sevinç ve özlemlerin işlenmesinden sorumlu beyin bölgelerini etkilemekte. Bu açıdan bakıldığında müziğin, duygu dünyasına giden kapıyı açtığı söylenebilir.

- İnsan beyni en başından itibaren müziğe göre programlanmıştır. Birkaç aylık bebekler bile ahenkli müziği ve kakafoniyi birbirinden ayırt edebilirler.

- Müziğin kökeni hayvanlar dünyasına kadar uzanır. İnsan ilk sözcüğü kullanmadan çok önce müzik, kültürün ilk ifade biçimiydi.


Seslerin Büyüsü
Müziğin Kilometre Taşları

Alman bilim adamları 1973 yılında Geissenkösterle kasabasındaki bir mağarada kuğu kemiğinden yapılmış 35 000 yıllık bir flüt buldular.

Neolitik dönemde delikli flüt, tek yüzeyli davul, Pan flütü, ksilofon ve ağız tamburası gibi aletler gelişti.

Tunç ve Demir Çağ’da ilk kez kanuna benzer bir çalgı ve zil üretildi.

İ.S.3000’e ait kalıntılar Mezopotamya’da arp, rebap ve iki yüzlü davul gibi aletlerin kullanıldığını gösteriyor. Çin’de ise ilk bambu flütleri üretildi.

İ.Ö.2000 Mısırlılar trompet ve çift gövdeli flüt çalmaya başladılar.

İ.Ö.1000 Yunanlılar Önasya enstrümanlarını taklit ettiler. İsrail’de dini törenlerde müzik çalınmaya başlandı.

İ.Ö.500 Pitagoras müzik entervallerinin matematikle ilişkisini keşfetti ve oktavları kullanmaya başlayarak ilk porteyi geliştirildi.

İ.Ö. 300 Su basıncıyla çalışan bir tür org (hidrolis) bulundu.

İ.S. 900. İlk çok sesli müzik denemeleri

İ.S.1025 Guido von Arezzo ilk sistematik nota sistemini geliştirdi.

İ.S.1150 Fransa’da trubadurlar moda oldu. Almanya’da ilk ortaçağ trubadurları çalınmaya başlandı.

1500 Oktavda on iki tonluk ayar bulundu.

1680 Antonio Stradivari ilk çellosunu üretti.

1700 İtalyan Bartolomeo Christofori ilk modern piyanoyu geliştirdi.

1708 Johann Sebastian Bach’ın ilk tarihli kantatı “Tanrı Kralımdır” icra edildi.

1764 Wolfgang Amadeus Mozart sekiz yaşında ilk senfonisini besteledi.

1814 Ludwig van Beethoven “Fidello” operasını tamamladı ve beş yıl sonra da sağır oldu.

1845 Richard Wagner’in “Tannhauser” adlı eseri çalındı.

1877 Thomas Alva Edison ilk şarkısını yazdı (“Mary had a little Lamb”); bir yıl sonra da ilk fonografının patentini aldı.

1925 Arnold Schönberg on iki tonlu müziği geliştirdi.

1958 Stereo için yeni bir standart bulundu.İlk Hi-Fi tertibatları piyasaya çıktı.

1979 Sony TPS-L2 Walkman’i ile müzik dinlencesine yeni bir soluk getirdi.

1982 ilk dijital CD satışa sunuldu.

1988 CD satışları ilk kez plak satışlarını geçti. Fraunhofer araştırmacıları, sesli verileri 10x sıkıştırabilen MP3 standardını geliştirdiler.

1998 İlk taşınabilir MP3 çalıcıları piyasaya çıktı.


**"Müzik, duyguların dilidir" /Cumhuriyet -2004
 
Dünyada 10 kişiden biri müziğin etkisi ile istifa etmiş

Sony Ericcson'un dünyada müziğin hangi ülkelerde nasıl sonuçlar yarattığını göstermek amacıyla yaptığı araştırma her 10 kişiden birinin güçlü bir müzik parçası dinledikten sonra işinden istifa ettiği sonucunu ortaya koydu.
Üstelik söz konusu olan sadece iş değişikliği değil. Sevilen bir şarkı, 6 romantikten birinin sevgilisine evlenme teklif etmesine neden olmuş. 5 kadından biri özellikle çok duygusal bir şarkı dinledikten sonra sevgilisinden ayrılmış.
Sony Ericcson, önceki gün 10 mm'den bile ince olan yeni walkman cep telefonunu tanıttığı tanıtım toplantısında dünya genelinde yaptığı müzik araştırmasının da sonuçlarını açıkladı. Araştırmanın dünya çapında bağımsız pazarlama şirketi Luon tarafından 30 Kasım-27 Aralık 2006 tarihleri arasında yapıldığını belirten Sony Ericsson Pazarlama Müdürü Oben Tezel, kadınların erkeklere kıyasla müziğin gücünden daha fazla etkilendiğini söyledi. Tezel, "Müziğin dünyayı döndürdüğü deyişi, uluslararası araştırmamızda bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı. Özellikle uzun zamandır gözünüz olan o özel kişiye yaklaşmak için cesaret vermesi konusunda müziğin gücü bir kez daha öne çıkıyor" dedi.

Türkler günde 4.4 saat müzik dinliyor
Araştırmanın sonuçlarına göre Endonezya'dan Hindistan'a kadar genç yaşlı büyük bir çoğunluk müziğin rahatlattığı konusunda hemfikir. Duygusal bir şarkı ankete katılan iki kadından birini ağlatıyor. Türkler günde ortalama 4.4 saat müzik dinliyor. Bu da yılda 67 gün ediyor. Bu süre Almanya'da 4.1 saat, Hindistan'da 3.7 saat, İsveç'te 4.2 saat, Rusya'da 4.8 saat. Müzikten ilham alan her beş kişiden biri bavullarını toplayıp seyahate çıkmış. Öte yandan Sony Ericcson'un tanıttığı W880 Walkman telefon 1 GB hafızalı en ince müzik araçlarından biri. 9.4 mm kalınlığında olan telefondan 18 saate kadar müzik dinlenebiliyor. Telefon yaklaşık 500 eurodan satışa sunulacak.
 
HANGİ MÜZİK?

Birisi ile ropörtaj yapılırken sorulur:
--Hangi tür müzikten hoşlanırsınız?
Verilen cevap genellikle şöyledir:
--Her türlü müzikten hoşlanırım.
Bana da sorulsaydı aynı cevabı vermezdim.
İnsan,beğendiği şeyden hoşlanır.
Müzik dinlerken ne hissederim?
Kulağıma neler gelir?
Örneğin:
Çaykovski’nin 1812 Uvertürü’nde savaşın dehşetini duyarım.
Carl Orff’un Carmina Burana’sında koronun tadına varırım.
Mussorgsky’ın Çıplak Dağda Bir Gece’sinde rüzgarın sesini işitirim.
Tutii mucize-i guyem’i dinlerken, sözler ile makam uyumunu algılarım.
Hiçbir zaman ağırbaşlılığını kaybetmeyen fasılları dinlemeden edemem.
Hafif batı müziğinde Portofino’nun dalga sesleri arasında dolaşırım.
Johnny Cash ile nal gürültüleri arasında at sürerim.
Offenbach ile Paris gazinolarında can-can dansı seyrederim.
Hüzün ve neş’eyi aynı anda yansıtabilen Orta Anadolu halk türküleri.
Vucudumu elektrikle uyarmış gibi etkileyen karadeniz havaları.
Bir dost gibi hissettiğim Dede Efendi,Itri,Hacı Arif Bey.
Bunların hepsinden hoşlanırım.
Hiçbir zaman müzik eğitimi almadım.
Tek sesli ve çok sesli müzik ayrımını bir profesyonel gibi yapamam.
Ama bir vals dinlemek hoşuma gider.
Fidayda oyun havası da.
 
Yollardan Biri

“Bütün yollar Roma’ya çıkar” diye eski bir söz vardır. Diyelim ki bir zamanlar bütün yollar Roma’ya çıkardı. Ama, acaba, Roma’ya çıkan bütün bu yollarda yürüyenler ya da bütün yolların çıktığı Roma’da oturanlar mutlu insanlar mıydı? Mutluluk olan yerde yıkıntı olmaz. Oysa Roma yıkılmıştı.

Gerçek şu ki, yollar hiç bir zaman aynı yere çıkmaz, çıkmamıştır ve çıkmayacaktır da. Uygarlık herkesin yürüdüğü yoldan çıkmakta direnen, inat eden, ama bilerek inat eden insanların geride bıraktıkları izlerdir. Ne gariptir ki, önceleri lanetlenen ya da en azından hor görülen, bu yoldan çıkan insanların arkasına, onları hor gören insanlar da takılmaktan geri kalmazlar. Ama er, ama geç...

Türk ulusunu mutluluğa çıkaracak yolların aranmasına başlanalı çok yıllar oldu. Ama bu arayış hiçbir zaman 27 Mayıs devriminin getirdiği ortamdan güçlü, bilinçli ve yaygın bir istek halini almamıştır. Hiç bir zaman mutluluğun aranmasına bu kadar fazla kimse çıkmamıştır. Türkiye bir çok yeni doğumlara gebedir. Türk ulusunu mutluluğa ***ürecek doğumlar olacak bunlar. Doğumları kolaylaştırmak için bir çok yollar aranmaktadır. Şimdilik engellerle dolu yollar.

İşte, aranan bu yollardan biri de, Türk ulusunu, ses sanatı estetiğine ulaştıracak yollardan biri olacaktır. Fakat... yola çıkış ve varış noktası iyi hesaplanmazsa, bu iki nokta arasında aşılması gereken engeller göz önüne alınmazsa, özlenen mutluluğa hiç olmazsa bir süre için ulaşılamayacaktır.

Bu yola çıkış noktası hemen hemen aydınlığa çıkmış durumdadır. Türk ulusunun büyük çoğunluğuna dünya sanat müziğini tanıtmak, sevdirmek, benimsetmek, bu müziği dinleyebilmesini sağlamaktır. Şüphesiz ki, ses eğitimi almış olan, en ileri ulusların insanları bile, sanat müziğini yüzde yüz anlamaz ve sevmez. Ne var ki, anlayan ve sevenlerle, anlamayan ve sevmeyenlerin oranında bizdeki kadar büyük fark yoktur. Bizde, halka güzel müzik aşılayalım dendiğinde, sanat müziğini sevenlerle sevmeyenler arasındaki oranı tartıya vurduğumuzda, hiç olmazsa kantarın iki kefesindeki ağırlığı denkleştirelim manası çıkar. Peki, bu nasıl sağlanacaktır? Kanaatimce bugünkü tutumumuzda hatalar var. Şöyle ki, biz Hakkari’ye gidiyoruz, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı sahneye çıkartıyoruz, gelen dinleyicilere de: “Bakın şimdi sizlere ne güzel, ne cici şeyler çalacağız. İşte asıl müzik budur, dinleyin”diyoruz. Sonra, gelen dinleyicilerin belki de ömürlerinde dinlemedikleri ve belki de o konserden sonra da hiç dinlemeyecekleri Beethoven, Mozart, Haydn müziği çalıyoruz. Yersiz bir davranış mı bu? Belki de değil. Ama ben bunu körlerin, fili yokladıktan sonra, onu tanıtlamalarına benzetirim.

Oysa, Türkiye’deki gerçek bu değildir. Zira, Türk halkı, müziği, sözün dışında hemen hemen düşünememektedir. Yani bizim halkımız, sözü melodinin değil de, melodiyi sözün yardımcısı, tamamlayıcısı olarak görür. Bu yüzden olacak, folklorumuzda, oyun havalarımızın bile çoğu sözlü ezgilerdir. Çalgı müziği, sözün dışında hemen hemen düşünülmemektedir. Örneğin, sözlü bir parçayı sözsüz olarak çaldırınız, dinleyicilerin ilgisi yarı yarıya azalmaktadır. Nitekim saz şairi çalan değil, söyleyendir. O’nun çalgısı, sesine eşlik eden bir araçtan başka bir değer taşımaz. Halk çalgılarımızdan çoğunun eşlikçi çalgılar oluşu da bunu ispatlar.

Öyle ise, halka gerçek müziği sevdireceksek, onları, bu müziği dinler hale getireceksek, mutlaka halkın tutkun olduğu vokal müzikten yola çıkılmalıdır. Bunu yaparken de temel, dünya sanat müziğinin vokal yapıtları değil, çokseslendirilmiş folklor müziği olmalıdır. İnsan sesinin etkileyici ve büyüleyici gücünden elverdiği kadar yararlanmak lazım. Büyük ustaların yapıtları bir kenara atılsın demiyorum ama, düzenlenecek programlarda bunlar garnitür olmaktan ileri ***ürülmemelidir. Yıllar sonra ancak, karma programlar düzenlenebilir. Bu yol, belki de bizleri hedefe ulaştıracak yollardan en önemlisi olmayabilir. Ama Türkiye’nin gerçekleri düşünülürse bu yol çıkar yollardan biri olabilir. Ya çalgı müziği ne olacak denecek. O, şimdikinden daha “accelerando” bir tempo ile elbet ki yolunda yürütülecektir. Peki, bunun uygulanması nasıl olacak? Ortada, bu işi yürütecek vokal topluluklar yok. Kurulmaları yolunda da herhangi bir kıpırdanma görülmüyor. İş dönüp dolaşıp devlet babanın para desteğine dayandırılacak, devlet korolarının kurulması düşüncesine ***ürüyor insanı... Bunu, çeşitli derneklerin vokal birlikleri izleyebilir. Fakat illa da devlet koroları. Masrafı az, zahmeti az kuruluşlar bunlar. Ondan sonra ver elini Anadolu’ya...
 
güzel paylaşım kanka saol
 
eyw kNk ` s #
 
- Paylaşım İçin Tşk.!.
 
Geri
Üst