Psikoloji Sözlüğü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
20
EXE RANK

OttoMaNs* ;яeiz

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
20 Şub 2011
Mesajlar
32,869
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Web sitesi
www.netbilgini.com
OttoMaNs* ;яeiz
ABULI : istenç yitimi. Abulik kimse istençli çabalarini dagitmistir. Sayisiz eylemlere girisir, fakat hiç birini tamamlayamaz.
 
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK: Renan'in " alçakgönüllügün kanitlanmasi çok güçtür zira, alçakgönüllü oldugunu söyledigi an kisi, artik alçakgönüllü degildir" sözünü unutmadan, gerçek alçakgönüllügün kendinden baslamak üzere her seyin ne denli az öneme sahip oldugunu bilen yüksek düzeydeki bir zekaya bagli bir olgudur.
 
ALAY: alay genellikle bir zihinsel oyundur. Kisinin kendine yönelik oldugu zaman yarar saglayabilir çünkü kendi kendisiyle alay edebilen kisi kendini görmeye, tanimaya baslamis demektir. Ancak baskalarina zararli bir sekilde yöneltilecek olursa zara verir.
 
Abulia Abulia, iradesizlik anlamına gelir. Özellikle hipobuli gibi daha az tanınan bir biçimde kendini gösteren bir ruh hastalığıdır. Kişi karar verme ve kararlı davranma yeteneklerini kaybeder. Birçok nevrozlarda rastlanan ortak bir şikâyettir.
 
ALINGANLIK: güçsüzlügün ifadesidir. Hemen hemen tüm asagilik duygularinda rastlanir. Nevrozlu kisi bir hiç yüzünden kendini yaralanmis ve incinmis olarak görür. Alinganli güçsüzlük ve zayifligin temelini olusturan buyurganligin tüm sekillerinde görülür. Övünmede ve itilmede rastlanir.
 
Acting Out (Çocuksu Davranış) Tedavi sırasında, gelişmenin ilk safhalarına ait davranışların tekrarlanması. Meselâ, çocukluğa ait bazı komplekslerin yeniden harekete geçirilmesi sonucunda tahripkâr davranış, saldırganlık, kaçma, vs. gibi tepkiler. Bazı kişiler diğerlerine oranla çocuksu davranışa daha yatkın olurlar ve psikolojik bir gerginliği gidermek için meselâ ank***teyi gidermek gibi günlük hayatta belirli bazı davranış biçimlerine sığınırlar. Psikiyatristlerin birçoğu bu terimi; endişe ve rahatsızlık verici davranışlar gösteren hastalarını tanımlamak için kullanırlar.
 
AMBIVALANS:Ayni nesneye karsi zit duygularin ayni anda bir arada olmasidir. Ambivalans biri hakkinda karisik duygulara sahip olma durumu ile karistirilmamalidir.
 
Adenerjik Uçlarından sinaptik iletici madde olarak noradrenalin (bkz.) salgılayan sinir lifleri için kullanılan bir terimdir. Bunlar çoğunlukla sempatik sinir sistemine ait liflerdir. Bununla birlikte, santral sinir sistemindeki birtakım sinapsların da adrenerjik olduğuna dair deliller vardır. Bu, özellikle, bazı orta beyin merkezleri için doğrudur. Genellikle, adrenerjik lifler, vücudun er***rofik reaksiyonlarıyla, yani aktivite ve stress'le ilgili liflerdir. (bkz. Adrenalin)
 
BENCILLIK: yasami korumaya yinelik dogal bir eyilimdir.Bilinçalti ruhsal gereksinimlerin o an doyumunu arar. Yetiskinlikteki bencillik çogu kez fiziksel ve zihinsel bir dengesizligin sonucudur. Nevrozlarda rastlanir. Burada kisi kendi içine döner, karmasalarinin, itilmelerinin üzerinde büzülür
 
BENLIK YITIMI: psikastenide ve çöküntüde ortaya çikar. Hasta kendinde degilmis gibi bir duyguya kapilir. Dis dünya ona garip ve gerçekdisi gözükür. Vucudu kendinin degilmis gibi gelir ve bu duyumlari bazen tüm kisiligine yayilir.
 
Adler, Alfred (1870-1937) Bireysel psikolojinin kurucusu olan Adler, cinsiyet ve libido teorisine verilen fazla önemi kabul etmeyen Neo-Freudiyen analistlerden biridir. Adler zihinsel bozuklukların doğuşunda ve ilerleyişinde, günlük ortamsal etkilerin daha büyük bir önem taşıdığına inanmaktaydı. Genetik, organik ve sitüasyonel faktörlerin yarattığı aşağılık duygularının çok önemli olduğunu ve nevrozların yahut davranış bozukluklarının bilinçli veya bilinçsiz aşağılık duygusu ile aşırı kompansasyon arasındaki çatışma sonucu ortaya çıktığını ileri sürdü. Çocuk dört yaşındayken kendine bir «hayat tarzı» belirler ve çocuğun yaşadığı ortamdaki otorite kişilerle arasındaki ilişkiler, onun gelecekteki davranış biçimlerini etkiler. Başka bir Adler kavramı ise, «erkek protestosudur»: yani, erkekle kadın arasında hiçbir temel farklılık olmayıp, görülen bütün farklılıkları sosyal ve kültürel faktörler yaratmaktadır. Böylece, bir erkek toplumunda kadın kendisini ispat etmeye çabalar. Kadının bu protestosu birçok biçimlerde olabilir ve eğer bir çatışma meydana gelirse, sonucunda emosyonel bozukluk ortaya çıkar. Psikiyatri tarihinde Adler'in önemi yeterinden çok az değerlendirilmiştir. (bkz. Aşağılık duyguları)
 
Adolesans Buluğ çağının başlangıcından tam cinsel olgunluğa erişinceye kadar geçen dönem, psikolojik bakımdan büyük bir önem taşımaktadır. Oysa hayatın bu dönemiyle ilgili olarak, psikiyatrik açıdan yeterince araştırma yapılmamış olması şaşırtıcı bir husustur. Sonucunda da, adolesans dönemindeki psikiyatrik bozuklukların insidansı ve yaygınlıklarıyla ilgili güvenilir rakamlar, bunların tarihçesi ve tedavileriyle ilgili bilgi ek******. Başka bölümlerde daha ayrıntılı olarak incelenen, iyice belirlenen birtakım sendromlar (şizofreni, depressif hastalık, anoreksia nervosa, ilaç iptilâsı, vs.), önce adolesansta görülür. Bununla birlikte, yalnızca adolesans dönemine özgü hiçbir psikiyatrik bozukluk yoktur. Bu dönemin psikiyatrisiyle ilgili tartışmalar, kaçınılmaz olarak, spesifik hayat stress’leri ve mevcut aile örnekleri, bunların yanı sıra da adolesanların bu durumlara hangi davranış yollarıyla tepki gösterdikleri gibi hususlar üzerinde toplanır. Amerikalı psikanalist ve antropolog Erik Erikson, çocukluğun her bir çağını, çocuğun karşısına çıkan ve öbür çağa geçmeden önce yerine getirmeyi başarması gereken bir görev açısından ele almıştır. Erikson'a göre adolesans, dengeli bir kendim-tanıma (self-identity) kavr*****n gerçekleştirilmesi gereken bir dönemdir. Genç kişi yüz ve vücut görünümü, cinsel yeterliliği, entellektüel yeteneği, bir işe girme ve sürdürme kapasitesi, karşı cinste yarattığı çekicilikle ilgilenir. Şimdiye kadar kendisiyle ilgili görüşleri çoğunlukla ebeveyninden öğrenmiştir, ama artık gittikçe artan bağımsızlığı dolayısıyla kendinin ve yaşıtlarının yargılarına daha çok güvenmek zorundadır. Bu alanlardan herhangi birinde duyulan aşırı ank***te, ilginin yalnızca belli bir fonksiyonda kümelenmesine (meselâ hipokondria semptomlarının ortaya çıkması) veya «ispat» davranışına yol açabilir. Bu durumda genç kişinin ank***teye gösterdiği tepki aşırı kompansasyon olur; kendi muhtemel yeteneksizlikleriyle ilgili korkularını yatıştırmak amacıyla fiziksel cesaret veya «gösteriş» hareketlerine girişir. Birçok adolesanlar hayatlarının bu bölümündeki krizleri geçirirken, bunları göğüsleyebilecek yetenektedirler ve hiçbir uzun süreli kişilik bozukluğu ortaya çıkmaksızın bu krizlerin üstesinden gelebilirler. Oysa bazı adolesan grupları krizlerden etkilenmeye daha yatkındır. Bu durumlarda, ortaya çıkan emosyonel karışıklığın derecesi tıbba müracaat etmeyi gerektirebilir. Meselâ kronik fiziksel hastalık, yaşça daha küçük olanlar tarafından daha kolay karşılanabilirken, adolesans dönemindeki bir hasta, ilk defa olarak, kendisinin başkalarından farklı olduğunu ve hayatın ödüllerle dolu olmadığını anlayabilir. Diabetes mellitus, epilepsi, astım, vs. gibi hastalıklara yakalanmış çocuklarda, buluğ çağında veya buluğ çağından hemen sonra, davranış bozukluklarının ilk belirtileri görülebilir. Sosyal bakımdan yoksunluk içinde olan genç kişi de bu çağda davranış bozukluğu gösterebilir. Yıkılmış bir yuva, yoksulluk, ebeveynin işsiz kalması, ebeveynin çocuğu reddetmesi, vs. gibi çok rastlanan kötü sosyal faktörlerle suçluluk arasında ilişki vardır. Çocuğun üzerine düşmenin kötü etkileri sonucunda ortaya çıkan isyankâr davranış da önce adolesansda görülür. Buluğ çağına kadar annesiyle arasında aşırı yakınlık olan bir çocuk, özellikle anne eğer çocuğun bağımlılığını sürdürme çabası gösterirse, açık bir emosyonel bozukluk tepkisi gösterir. Her ne kadar aile hayatının adolesanın davranışı üzerindeki etkisine çoğu zaman daha çok ilgi gösterilirse de, bunun tersi de unutulmamalıdır. Hekime başvuran orta yaşlı bir kadında görülen depresyon semptomlarının doğrudan doğruya, kadının adolesans dönemindeki çocuklarıyla uğraşmakta ve onları kontrol altına almakta çektiği zorluklarla ilgili olması çok ender rastlanan bir durum değildir. Anoreksia nervosa, şizofreni, vs. gibi spesifik psikiyatrik sendromların tedavileri, bu bağlıklar altında anlatıldığı gibidir. Genç adolesanda rastlanan tam tanımlanamayan sendromların ayrıca üzerinde durmak gerekir. Genellikle, spesifik bir bedensel fonksiyon şikayetiyle hekime başvuran hipokondriak ve çekingen bir genç kişiye yardımcı olabilmek için en iyi yol, ona endişelerini tartışma fırsatını vermektir. Medazepam gibi hafif bir trankilizanla kısa bir tedavi süresi, özellikle güç bir dönemin atlatılmasına yardım edebilir. Saldırgan ve topluma karşı olan bir adolesanın kendi kendine hekime başvurmasına ender rastlanır; çoğu zaman böyle bir adolesan kızgın ebeveyni tarafından hekime getirilir veya ebeveyn onun yokluğunda hekimin tavsiyelerini öğrenmek ister. Bu durumda hekim tarafsız kalarak ebeveynin suçluluk, depresyon ve öfke duygularına anlayış göstererek, çok güç olsa bile ebeveyn çocuk ilişkisinin olumlu yanlarının önemi üzerinde durarak ve iyi bir sonuca ulaşma olanaklarını göstererek çok yardımcı olabilir. Çocuk suçlular arasında yalnızca ufak bir azınlık ilerde suç işler. Gene de, genç bir suçlunun ilerde başka sosyal ve psikolojik problemler edinmesi ihtimali pek küçümsenemez. (bkz. Buluğ çağı)
 
Adrenalin (epinefrin) Adrenalin, adrenal medulla'dan salgılanan başlıca hormondur. Az miktarlarda beyinde de bulunur. Noradrenalin'den (bkz.) sentetize edilir ve önce katekol O-metil transferaz (COMT) enzimi aracılığıyla metadrenalin'e (metanefrin), sonra da monoamin oksidaz (MAO) enzimi aracılığıyla hidroksi metoksi-mandelik asite (VMA) metabolize olur. Sempatik sinir sisteminde iki tip reseptör mevcuttur ve bunlardan beta reseptörleri adrenalin'e, alfa reseptörlerinden daha hassastır. Beta reseptörlerindeki bu faaliyet sayesinde, adrenalin'in geniş bir etkinlik alanı vardır: (a) periferik vazokonstriksiyon, nabız artışı ve direkt miyokardial stimülasyonla kan basıncı artar; (b) kan damarları üzerindeki etki komplikedir, fakat önemli olarak kaslara giden kanın miktarı artar; (c) yumuşak kas ya gevşer (meselâ bronşlar), ya da büzülür (meselâ dalak) ; (d) glikojen'in glükoza dönüşmesinin artışı ve serbest yağ asitrinin salınımı dahil olmak üzere metabolik etkiler. Bu etkiler, adrenalinin stimüle ettiği adenilsiklaz enziminin, ATP'yi (adenozin trifosfat) siklik AMP'ye (adenozin monofosfat) dönüştürmesi dolayısıyla olur. Adrenalin ufak dozlarda beyin veziküllerine zerkedildiği zaman, korteks aktivasyonu (retiküler formasyon (bkz.) yoluyla), kusma (emesis), ovülasyon ve motor korteks stimülasyonu gibi uyarıcı etkiler yaratır. Yüksek dozlar ise, stupora yol açar ve antidiüretik hormonla tirotropik hormon salınımına müdahale eder. (bkz. Katekolaminler ve beyin monoaminleri)
 
Ağlama Çeşitli kayıplara, hayal kırıklıklarına ve früstrasyonlara karşı sık görülen ve aslında normal olan bir tepkidir. Kökeni, çocukluk dönemine ait, spesifik olmayan, rahatsızlığa karşı gösterilen tepkidir ve çocuk büyüdükçe seyrekleşir. Erkeklerden çok kadınlarda görülmesinin nedeni hiç değilse güçsüzlük, çocuksu ve kadınsı davranışla kültürel bakımdan bazı çağrışımlar yarattığı içindir. Bazan beklenmeyen iyi bir haber üzerine gerilimin birdenbire geçmesine bir tepki olarak paradoksal bir biçimde baş gösterir. Bazı durumlarda ağlama psikiyatrik bir anlam taşır. Nörotik depressif kadınlarda sık görülür. Oysa psikotik depresyon daha şiddetli bir bozukluk olduğu halde, bu tip kadınlar ender olarak ağlarlar. Nitekim, bu hastalar artık ağlayamadıklarını ya da «ağlama dönemini geçirdiklerini» söyleyebilirler. Ani hıçkırıklarla başlayan ağlama, serebral arteriosklerozdaki «emosyonel enkontinans» in karakteristik bir özelliğidir. Depresyon belirtisi ve daha önce ağlama eğilimi göstermeyen bir kişide birden gelişen ağlama nöbetleri, her zaman organik serebral hastalık şüphesi uyandırmalıdır.
 
Aerofaji Çoğu zaman yutkunamama (disfaji) ve bazan da kusmayla birlikte olan hava yutma, genellikle bir histeri (yani konversiyon) semptomu sayılmaktadır. Bazan da sekonder bir amaçla, yani hasta taklidi yapma maksadıyla başvurulan bilinçli bir alışkanlıktır. Büyük miktarda hava yutan bazı hastalarda şiddetli anormal şişkinlik olur. Semptomatik düzeyde etkin olabilecek hiçbir tedavi yoktur. Semptomun altında yatan durumun tedavisi, psikoterapi veya bir şartlama tedavisi gerektirebilir. Bazı aerofaji hastalarında, temelinde depressif hastalıklar olan histerik fenomenler tezahür etmektedir. Bu durumlarda depressif hastalığın tedavisi etkili olmaktadır. (bkz. Histeri)
 
Afazi Sözlük anlamı «konuşamama» olan afazi terimi; konuşma, yazma veya el kol hareketleri gibi her türlü komünikasyonda, ifade ve anlama yeteneğinin kaybı veya kısmen kaybı anlamında kullanılmaktadır. Efektör veya reseptör nöron yollarındaki bir bozukluktan ötürü olmayıp, merkezi kavram veya konstrüksiyon güçlüklerinden ötürü olur. Spontan veya açıklayıcı konuşmalar; uygunsuz, tutarsız ve hastanın öğrenimiyle sosyal temeli bakımından gramer yanlışlıkları ile dolu olduğu zaman bu durumdan şüphe edilmelidir. Zekâ bozukluğu göstermeyen bir hastada afazi görüldüğünde, konfüzyonla karıştırılabilmektedir (meselâ ambolizm, yaralanma veya vasküler spazmdan sonra). Oysa çoğu zaman dejeneratif durumlarda meydana gelir-senil demans (bkz.), pre-senil demans (bkz.) (özellikle lobus temporalis atrofisi bulunan Pick hastalığında) veya genel serebral arterioskleroz ve global demans ile ilgilidir. Otistik (bkz. Otizm) çocuklarda da görülür. Bu duruma duyu testleri uygulandığında, sorular yahut basit talimatlar biçiminde yöneltilen sözleri hastanın kavrayamadığı ; anahtar veya para şıkırtıları, kağıt hışırtıları gibi sesleri anlayamadığı (oditer agnozi) ; okuyamadığı (aleksi - bazan doğuştan olur) ; gördüğü veya dokunduğu nesneleri tanıyamadığı (vizüel ve taktil agnozi) görülür. Hastanın motor açıdan muayenesi spontan konuşma, anlatma (afazi) ve yazma (agrafi) bakımından yapılır; talimatlar hem sözlü, hem de yazılı olarak verilir. Son olarak, hastanın kibrit veya anahtar gibi nesneleri kullanma ( ideasyonel apraksi) ve şekil yapma veya kopya etme yetenekleriyle ilgili (konstrüksiyonel apraksi) testler yapılır. En çok rastlanan bulgular arasında nominal afazi —hastanın fonksiyonu tanımladığı ve bir kaç isim arasından seçebildiği (sosis, kitap, kalem, lamba) halde nesnenin adını bulamaması (yazmaya yarayan bir şey— ; yani, «kalem») — perseverasyon (ikinci bir nesne gösterildiği halde, birinci nesnenin adını söyleme) ; agramatizm, yani telgraf diliyle konuşma; parafazi, jargon afazisi, sentaks afazisi — yanlış ya da olmayan sözcüklerin kullanılması — ; verbigerasyon — sözcük ya da cümlelerin sürekli tekrarı — ; sibilasyon — fasılalı «sss» sesleri çıkarma görülür. Broca konuşma alanı (ikinci ve üçüncü frontalis kıvrımlarının ön kısmı), ikinci frontalis girus'u (agrafi merkezi), birinci temporalis girus'u (sözcük sağırlığı), angüler girus tahrip olduğu zaman afaziye yol açan beyin (bkz. Konuşma bozuklukları)
 
Afoni Organik lezyon veya histerik reaksiyona bağlı konuşamama. Histerik afoni ve organik hastalıktan ötürü oluşan benzer bir durum aşağıdaki özellikleri bakımından ayırdedilebilir: (a) tamamendir — hiçbir sözcük söylenemez; (b) zekâ bozukluğu yoktur; (c) işaret ve yazıyla anlatımda bulunulabilir; (d) dudak, dil ve ses testlerinde periferik lezyon yoktur. (bkz. Histeri)
 
Agnosia Yunanca'daki «agnostos» — bilinmeyen — sözcüğünden gelen «agnosia» terimi ilk olarak 1891'de, tanıma yetersizliğinin karşılığı olarak Sigmund Freud tarafından kullanıldı. Agnosia, etkilenen duyusal (sensory) kanala göre sınıflandırılır, fakat aslında o duyuda bir bozukluk yoktur. Vizüel obje agnosia'sı, lobus occipitalis'deki lezyonlardan ötürü, görülen objelerin tanınamamasıdır. Bu objeler başka yollarla, meselâ dokunmayla tanınabilir. İnsanların yüzlerini tanıma yetersizliğine «prosopagnosia» denir ve çoğunlukla paranoid bir tezahürle birlikte mevcuttur: aynaların arkalarında yabancı insanlar görüldüğü için, üzerleri örtülür, işitme yetersizliği (oditer agnosia), dominan lobus terminalis'deki lezyonlardan ötürü bilinen sesleri, meselâ para şıkırtısını, su şırıltısını tanıyamamadır. Dokunmayla tamına yetersizliği (tactiie agnosia), yüzeysel ve derin duyarlık bozuk olmamasına rağmen, objeleri tanıyamamadır ve lobus parietalis'deki bir lezyonu belirtir. Eğer duyuda bir bozukluk varsa, tanıma yetersizliğine astereognosis denir. Agnosia çoğunlukla vaskülar lezyonlardan ötürü ortaya çıkar ve genellikle karmaşıktır. Beyinde derin yaralar sonucu olan «tam yetersizlik» durumları da vardır.
 
Agorafobi Özellikle yalnız başına dışarı çıkmak korkusu olarak nitelenen ruhsal çöküntü ve güçsüzlük yaratıcı, nispeten çok rastlanan bir bozukluktur. Agorafobi genellikle buluğ çağında ve en çok 15-35 yaşları arasında başlayıp, erkeklerden çok, kadınlarda belirir. Bilinen bir tek basit nedeni yoktur. Çocukluktaki travmatik olaylardan ziyade, stress yaratan olaylar ve nörotik kişiliğin etken olması ihtimali yüksektir. Bununla birlikte, çocukluktaki ayrılma olayları sonucunda ortaya çıkan bağımlılık (dependence) durumları ve genç kadın hastalarda görülen cinsel ank***teler de sık rastlanılan nedenlerdir. Bu sendrom birkaç hafta veya ay, yahut da daha yavaş olarak birkaç yıl süresince gelişebilir. Çoğunlukla yıllarca sürmesine rağmen, bazan kendiliğinden geçiverir, bazan da nüksederek seyreder. Fobilerin şiddeti, bazan ortamsal stress'ler ve ruhsal değişimlere bağlı olarak, fakat önceden kestirilemeyen bir biçimde, iniş çıkışlar gösterir. Gene de, fobi kronikleştikçe kaçınma davranışı belli bir tablo gösterebilmektedir. Serbest ank***te, panik nöbetleri ve depresyon gibi başka nörotik semptomlar da bu fobiyle ilgili olabilmektedir. Fobi semptomları genellikle depresyon dönemlerinde kötüleşmektedir. Bu fobinin kontrolü çok yönlüdür. Eğer depresyon, panik ve sitüasyonel olmayan ank***te belirginse, antidepresanlar ve anksiolitik ilaçlar faydalıdır. Hattâ depresyonun belirgin olmadığı durumlarda bile bu ilaçları denemek yarar sağlayabilir. Davranış terapisi (bkz.) Teknikleri, çoğu zaman hastaların korktukları durumları daha rahat karşılamalarına yardımcı olur ve muhtemelen hafif vakalarda veya kaçınma davranışının şiddetli fakat depresyonun hafif olduğu durumlarda en iyi sonucu verir. Uzun bir hastalık döneminden sonra, hastanın kişisel, sosyal veya aile sorunlarını çözümlemesinde onu desteklemek için psikoterapötik ve sosyal bir çalışma gerekebilir. (bkz. Fobi)
 
Agyria (Gyrus yokluğu-Lissansefali) Agyria (Gyrus yokluğu-Lissansefali) Bir gelişme bozukluğudur. Genetik olabilir, fakat bu konuda kesin bir dayanak yoktur. Beyinde hiç kıvrım (konvolüsyon) olmaz ve bunun sonucunda şiddetli akıl bozuklukları ortaya çıkar.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst