Türk ve Dünya edebiyatının önemli şiirleri

İLK SEVGİLİLER

Nerde bizi seven kızlar
Hepsi kara topraklarda
Daha şen daha gamsızlar
Daha güzel bir diyarda

Meleklerle beraberler
Mavi semanın dibinde
Meryem Ana'yı överler
Coşkun ilahilerinde

Sen ey bembeyaz nişanlı
Baharındaki bakire
Sararmış, garip sevdalı
Verip kendini kedere

Gözlerimizde bir derin
Ebediyet vardı gülen
Sönmüş ışıkları yerin
Yanın göklerde yeniden

GERARD de NERVAL
Çeviri: Orhan Veli Kanık
 
MARIZIBILL

Büyük bir caddesinde Kolonya’nın
Bir gider bir gelirdi akşam vakti
Herkese cömert, şirin, cana yakın
Bitince kaldırım gider içerdi
Basık meyhanelerde yorgun argın

Kuru tahtalarda yatmaya razı
Alyanak kumral bir oğlan yüzünden
Bir Yahudi, sarımsak kokar ağzı
Çin dönüşü Şanghay kerhanesinden
Çıkarıp getirmişti kızcağızı

Çok görmüşlüğüm var böylelerini
Omuzlarına ağır gelir kader
Kararsız, rüzgarda yaprak misali
Gözleri kısık lambalara benzer
Kalpleri işler kapıları gibi

GUILLAUME APOLLINAIRE
Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu- Necati Cumalı
 
SANA SEVGİLİM

Kuş pazarına gittim
Kuşlar aldım
Sana
Sevgilim

Çiçek pazarına gittim
Çiçekler aldım
Sana
Sevgilim

Hurda pazarına gittim
Zincirler aldım
Ağır zincirler
Sana
Sevgilim

Sonra tutsak pazarına gittim
Seni aradım
Oysa bulamadım
Sevgilim

JACQUES PREVERT
Çeviri: Tahsin Saraç
 
DENİZ HUMMASI

Gene denizlere dönmeliyim, ıssız denize, semaya
Bütün istediğim bir gemi ve yolunu gösteren yıldız
Çark vursun, rüzgar söylesin, beyaz yelkenler çarpsın havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istediğim yalnız

Gene denizlere dömeliyim, dalgaların çağrışına
Öyle hoyrat, öyle saf bir çağrış ki karşı durulmaz buna
Bütün istediğim rüzgarlı bir gün, bulutların yarışı
Savrulan köpükler, serpintiler, martıların haykırışı

Gene denizlere dönmeliyim, serserilik hayatına
Martılarla, balinalarla o keskin rüzgarlı yollarda
Bütün istediğim yolculuğun sonunda bıkıncaya dek
Uyumak, rüya görmek ve bir gemici masalı dinlemek

JOHN MASEFIELD
Çeviri: Melih Cevdet Anday
 
SONNET

Eskiden nice Burgonya bahçelerinde
Adlarını kazıdılar ağaçlara sevdiklerinin
Niceleri o canım salonlarında Louvre’ların
Burunları havada gülüp eğlendiler delice

N’oldu peki? Şimdi kim biliyor onları, kimse
Hepsi göçüp gittiler ardısıra birbirinin
Adlarını bilen yok bakın bugün hiçbirinin
Bunlar da bir zaman yaşadı demiyor hiç kimse

Her şey bu hesap. Marie, Cassandre, siz Helena
Eriyip giderdi o canım tenleriniz toprakta
- Bir günlüktür saltanatı zambakların güllerin -

Gelip Ronsard, Seine’de, o sarı Loire’larda
Ölümsüz etmeseydi sizi bu dünyada, acaba
Kim ederdi lafını sizin yaşadığınızın

JOSE-MARIA de HEREDA
Çeviri: İlhan Berk
 
ŞİİR

Ay doğup yükselince
Haz bahçesi üstünde tayf gibi
Yürümeye başlar
İçine bildirinin, duanın, söylevin
Ve kalabalıkların.
Yürümeye başlar
Radyoya, sigarayla, çakmağa
Ve naylon çoraplara doğru.
Düşünceleri çeker kendini
Çıplaklığa daha da yakın
Alkışlar, el çırpmalar
Eller eller eller
O yürür.
Ve ansızın seyre dalar denizi
Deniz kendi denizi değil artık
Akşamın taraçası geçer yanından
Takma memeler hızıyla.
Öne eğip başını yürür o
Acılığına doğru çayın
Uzun, çok uzun
Yolculuklardan sonra.

KIZU TOYOTARA
Çeviren: Osman Türkay
 
TANRININ ANTONIUS’U BIRAKMASIDIR

Birdenbire duyarsan geceyarısı
görünmeyen bir alayın geçtiğini
eşsiz ezgilerle, seslerle-
artık boyun eğen yazgına başarısız
yapıtlarına, tasarladığın işlere
hepsi aldanışlarla biten-
ağlamayasın boş yere.
Çoktan hazırmış gibi bir yiğit gibi
hoşçakal de ona, giden İskenderiye’ye.
Hele kendini aldatmayasın demeyesin:
bu bir düştü, kulaklarım iyi duymadı;
böyle boş umutlara eğilmeyesin.
Çoktan hazırmış gibi, bir yiğit gibi
böyle bir kente erişmiş sana yaraşırcasına,
kesin adımlarla yaklaş pencereye,
dinle duygulanarak, ama
yanıp yıkılmalarıyla değil korkakların-
son bir kez, dinle doya doya ezgileri,
o gizli alayın eşsiz çalgılarını,
hoşçakal de ona, yitirdiğin İskenderiye’ye.

KONSTANTINOS KAVAFIS
Çeviri: Ionna Kuçuradi-A. Turan Oflazoğlu
 
KENT

"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

KONSTANTINOS KAVAFIS
 
BİR ZENCİ KIZIN TÜRKÜSÜ

Dixie’de ta güneyde bir yol
(Kalbim yaralı paramparça)
Asmışlar karabiberimi
Dörtyol ağzında bir ağaca

Dixie’de ta güneyde bir yol
(Yaralı vücudu havada)
Soruyorum beyaz İsa’dan
Söyle ne fayda var duada

Dixie’de ta güneyde bir yol
(Kalbim yaralı paramparça)
Sevda çırçıplak bir gölgedir
Budaklı, çıplak bir ağaçta

LANGSTON HUGHES
Çeviri: Melih Cevdet Anday
 
KREOL KIZ

Raksettiğinde
Düşünür müsün İspanya’yı -
Al etekleri ve şakırdayan zilleri
Kreol kız?

Güldüğünde
Düşünür müsün Fransa’yı -
Altın şarabı ve kırıtkan oyunları
Kreol kız?

Şarkı söylediğinde
Düşünür müsün Amerika’yı -
Kurşuni topları ve savaşçı süngüleri
Kreol kız?

Ağladığında
Düşünür müsün Afrika’yı -
Mavi akşamları ve rastgele şarkıları
Kreol kız?

LESLIE MORGAN COLLINS
Çeviren: Osman Türkay
 
ELSA’YA ŞİİRLER'den

Sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
Zaman kadındır ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Çözülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi

Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi durdurulmuş zamanın işkencesi
Buysa daha beterdir giderilmemiş istekten bitmez tükenmezcesine

Göz susuzluğundan sen yürürken odada
Ve bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgilim dokunurluğun erimi dışında bugün sevgim

Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum solup alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın

Sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altında

İşte bunun için diyorum ikide bir seni seviyorum diye
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
Ateşte şu tatsız gürültüyü çıkaran sudur o kadar

Sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Ve bilek söner yeni ağırlığından gözyaşlarının

Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden

Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim

LOUIS ARAGON
Çeviri: Sait Maden
 
KATYUŞA

Sis dağılıp ırmağın akıntısı görülünce
Elma armut ağaçları çiçeğe durdu
Coştu Katyuşa ve ta yarların ucunda
Çilek toplamaya koyuldu

Keklik gibi sekerken kayalardan bir türkü tutturdu
Bozkırların boz kanatlı kartalı üstüne
Kanatlı düşüncelerini yiğidine alıp ***üren
Ki sarmıştı mektuplarını yüreğinin tülüne

Kanatlan Katyuşa’nın kutsal bakirelik türküsü
Bekleme sakın git yakala güneşi
Sınırda onu bekleyen askere
Onun sıcak öpücüğünü taşı

Ki o köylü dilberinin seken görüntüsünü anımsasın
Katyuşa’sının yumuşak şarkısını duysun
Korurken anayurdunu barutunu kuru saklasın
Sevsin Katyuşa’sını da yurdu kadar

Sis dağılıp ırmağın akıntısı görülünce
Elma armut ağaçları çiçeğe durdu
Coştu Katyuşa ve ta yarların ucunda
Çilek toplamaya koyuldu

MIKHAIL ISSAKOVSKI
Çeviri: Vecihi Timuroğlu
 
RUBAİLER

Ey zaman bilmez misin ettiğin kötülükleri
Sana düşer azapların tövbelerin beteri
Alçakları besler yoksulları ezer durursun
Ya bunak bir ihtiyarsın ya da eşeğin biri
 
her sabah yeni bir gün doğarken
bir gün de eksilir ömürden
her şafak bir hırsız gibidir
elinde bir fenerle gelen






Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim
Ceyhun nehri kanlı gözyaşımızdır bizim
Cehennem boşuna dert çektiğimiz günler
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim
 
Her gün kalkıp meyhaneye gitmedeyim;
Kalenderlerle boş sözler etmedeyim;
Senden bir şey gizlenemez nasıl olsa:
Hoş gör de sana gönülden sesleneyim.






Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün,
Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün,
Sen sorguya çekmeden ben soracağım sana:
Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün?
 
Canların canı dost, gel etme, dinle beni.
Küsme Feleğe, değmez, yeme kendini;
Çekil, otur gürültüsüz bir köşeye,
Seyret bu hengamede olan biteni.






Ne güzel gün! Hava ne sıcak, ne serin;
Bir bulut, tozunu siliyor bahçenin;
Bülbül coşmuş, sesleniyor sarı güle:
Şarap iç şarap da yüzüne renk gelsin!
 
Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik;
Ya da bu yolun ucunu görebilseydik:
O umut da yok bu umut da; hiç değilse
Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik.






Vefasız dünya diye yakınıp durma;
Dünya elindeyken tadını çıkarsana!
Herkese vefalı olsaydı dünya
Sıra mı gelirdi senin yaşamana?






Dostlar, bir gün, sözleşip bir yerde birleşin;
Oturup sofrasına dünya cennetinin;
Saki doldururken kadehleri cömertçe,
İçin bir kadeh de zavallı Hayyam için!
 
Daha nice büyük göreceksin kendini?
Hep varlık yokluk mu düşündürecek seni?
Şarap için şarap: Bu ölüm yolculuğunda
Bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini.






Hayyam, günahım var diye tasalanma,
Bunun için dertlere düşmek boşuna.
Günah olacak ki Tanrı bağışlasın:
Rahmet neye yarar günah olmayınca.






Gün doğarken sabah horozları niçin
Acı acı bağrışırlar, bilir misin?
Tan yerini gösterip derler ki sana:
Bir gecen geçti gidiyor; sen nerdesin?
 
Ay yırttı kara giysilerini;
Kalk, tam zamanıdır, doldur şarap kaseni.
Keyfine bak, çünkü bu ay, sonsuz yıllarca,
Mezarda upuzun yatar görecek seni.






Saki yüzün Cemşid'in kadehinden güzel;
Uğrunda ölmek sonsuz yaşamaktan güzel;
Işık saçıyor ayağını bastığın toprak,
Bir zerresi yüz binlerce güneşten güzel.






Tertemiz geldik yokluktan kirlendik;
Sevinçle geldik dünyaya, dertlenik.
Ağladık, sızladık, yandık, yakındık:
Yele verdik ömrü, toz olup gittik.
 
Dostunu erkekçe seven kişi
Pervane gibi özler ateşi:
Sevip de yanmaktan kaçanların
Masal anlatmaktır bütün işi.






Bahar geldi mi başka şey dinler miyim;
Hele aklın defterini hemen dürerim.
Şarap, sığınağım sensin bahar günü,
Söğüt ağacı, senin de gölgendeyim.






Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
 
Geri
Üst