20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
1 - HER ÇEŞİT TOPLUMUN TEMELİ VE ÖRNEĞİ OLAN AİLE
İnsan türü aile ile başlamıştır. Ailelerle devam ettiği ve bir aileye inhisarı düşünülebilirse yeniden başlamak için bu’ ailenin yeteceği kanıtı da açıktır.. Biribirinin benzeri olan üç yaratık insanlığa ilişkin, fakat eşit olmadıkları, baba, ana ve çocuk gibi türlü görevleri bulunduğu için aileyi meydana getirirler: bu doğa] ve zorunlu kuruluştur. Çünkü baba ve ana ve çocuktan daha çok veya daha az kişiden bileşik aile düşünülemez.
Bu sebeple, temel bakımından monoğam monogamie, yani yalnız bir erkekle bir kadının evlenmeğinden meydana gelmiştir. Poligami polygamie veya birbiri ardınca birkaç evlenme, hiçbir kadının kendi ailesini meydana getirmesi dolayısıyla bir aile. değil, birkaç ailedir.
Birincisi yaşarken bir veya birkaç kadın almayı erkeğe izin verildiğinden dolayı bugünkü veya umulan temel poligamie olan boşanmadan söz ederken, poligaminin etkilerinden de söz açacağız.
Buda bir aile, kendilerine benzeyen bir yaratığa hayat vermek için canlı yaratıkların birleşmesidir.
Fakat insan türü , meydana getirilen yaratıklardan değil korunulan yaratıklardan meydana gelir. Hayvan kendine benzeyenleri korumak üzere değil belki yalnız onlara hayat vermek üzere geçici bir aile hayatı yaşar. Bir kere doğum oldu mu, baba, ana, yavrular birbirlerine yabancı yaşar, artık birbirlerini tanımazlar.
Fakat hayvan, yavru yetiştirmek için geçici bir aile hayatı yaşama da, ahlaksal bir yaratık olan insan ailenin yetiştirdiği yaratıkları korumak için toplum durumunda yaşar hayvan tam doğar, korunma için kendi türünden hayvanlardan öğrenecek bir şeyi yoktur; İnsan olgunluğu yetenekle doğar; kendi gibilerin toplumundan her şeyi almaya zorunludur. Çünkü gerek maddesel olarak, gerekse manevi olarak relatif evriminden kendini koruyabilir ; nasıl ki meşe kozalağı meşe olunca ölürse çocuk ta büyüyünce ölür.
Bir an için, her toplumun başladığı aileye dönelim. Cicoren ‘Primo soeistosin iso conjugio eset” (ilk toplum evliliğin kendisidir) demiştir. İktidar, yani yetiştirmek ve korumak, veya çocuğuna. kendini koruması için bilmesi gereken her şeyi öğretmek ‘vasıtasını, söz. yoluyla vererek onun zekasını geliştirmek irade ve etkisi badada bulunur.
Baba, yetiştirmede olduğu gibi korumada, iktidar irade ve etkisinin yerine getirilmesine katılan ana vasıtası veya aracılığıyla iş yapar.
Bu iradeye, bu etkiye bağlı olan çocuk, yetiştirme de olduğu gibi korumada da, her ikisinin mahsulüdür. Ve her ikisinden çıkmıştır.
Örneğin hayvanların ailelerinde bile ortak olan baba, ana, çocuğun maddesel ve özel denyimleri yerine, zeki yaratığı anlatan topluma ve hatta her topluma uygun olan ve yalnız ona uygun olabilen manevi ve genel iktidar , memuriyet, uyruk sosyal kişilerdir. Memuriyet, uyruk deyimlerini koyalım. İktidar, memuriyet, uyruk sosyal kişilerdir.
İnsan, hayvan gibi giyinmiş ve sil olarak doğmaz : öğretim eğitimi örnek bile olmaksızın, hayvana kendisine yararlı veya zararlı şeyi ayırtan avını aratan veya düşmanından sakındıran o kişisel sakınç iç güdüsünü doğadan almıştır; hayvan tekrar ederim, tanı olarak doğar.ona öğrettiği şeyler bizim gereksinimlerimiz, hazlarımız onunkiler için değildir: insan, olgunlaşma yeteneğiyle doğal; yaşamayı öğrenmesi sakınmaya gerekli olan her şey hakkında zekasıyla karar vermesi, gereksinimlerini gidermeye ve yatkınlıkla gelişmesine engel olan şeylere karşı organları aracılığıyla karşı koyması gerektirir.
Bu sebeple hayat yolunda kendinden önce geçenler den her şeyi, fikirlerini hem başkaları hem de kendisi için anlatmak üzere söz söylemeyi öğrenmesi gerekir, Şu halde dinlemeli itaat etmelidir. İnsanı biraz daha iyi olgunlaşmış bir hayvan kabul eden maddiyatçılara nasıl anlatacaklarını sormak isterim, bunlar hayvanda pek kısa süren gebelik ve beslenme acğında kaba bir durumda görünür.’ ondan sonra’ baba ana yavrular artık birbirlerini tanımazlar; fakat uygar insanda belki de daha çok yaban adamda aynı aile organları arasında o kadar sağlam düğümler o kadar tatlı ve kuvvetli, çocukların hayatınca sürüp giden bağlar meydana getirir ki ana babanın ölümünde sonra da devam eder. Çocuğun , birleştikleri vakit, onu düşünmekten uzak yalnız kendi kişisel tatminlerini düşünen ana babaya karşı hiçbir şey borçlu olmadığını öğreten o filozoflara insanın doğası varolduğu görünmeyen ve çoğu eğilimlere ağır gelen bütün bu itaat ve saygı huylarının neden ileriye geldiğini sormak isterim. Şüphe etmeyelim bir kutuptan öteki kutpa: “babanı ve ***** sevgi ile anacaksın” sesi işitildi, .sonsuzluğa kadar da işitilecektir yalnız odur ki insan ailesini hayvanlıktan çıkarsın ve toplum düzeyine yükseltebilsin.( De Donald , 1830, s-91)
ÇEŞİTLİ HISIMLIK ÖRNEKLERİ
Çocuk yapma olayının sosyal ve kanunsal sonuçlarını gerektiren kan bağı, bahadan akrabalık gelir. Aynı anadan ve gözlem çevresi genişletilecek olursa; aynı baba ve aynı anadan fertler arasında bir hısımlık görülür. Buna ana hısımlığı cognatiqne sistemi derler.
Hısımlığın kuruluşunda önemli olan ikinci unsur, bir ad altında birlikte yaşayan ve ortak bir soydan gelen üyelerden bileşik aile ile ilgili kümedir. Buna da baba hısımlığı agnatigue veya bir tek ailenin birleşmelerinden hasıl olan bir taraflı akrabalık derler. Genellikle örneğin bizim patriarkal döl sistemimizde akrabalık, erkek üyeler tarafından kurulur, fakat kadınlar üzerine, kurulu bir sistem ortaya koymak ta mantık bakımından doğrudur.
Bu iki hısımlık örneği arasında var olan anlaşmazlığın önemli sosyal sonuçları vardır, bunların şu yolda bir şeması yapılabilir; ana hısımlığı bir çiftten başlar ve bir örümcek ağı gibi ilk çiftin çevresinde gelişir. Küme, hiçbir vakit çok yoğun değildir, çünkü başlangıçta her biri diğer iki kişiden yetişen iki kişiden başlar, o. Biçimle dört büyük ana babalık “babanın ana babaları ve anneleri” ve sekiz dede ve kadın ninelik “büyük ana ve babaların anaları ve babalan” vardır. Babadan hısımlığa gelince tersine şema tepesisin de adet oluğu üzere aile babasını Parter famililias bulunur. Ağaç bir kökten çıkmıştır ve dalları çeşitli yönlere uzanır. Tepeden kendinden daha aşağı üyeleri kendi yönetim potestas’ı altında bulunduran bu ilk baba ile çocukları torunlardan ve yeğenler de bir küme de meydana getirir.
Sonunda üçüncü olarak ne döle, ne aileye doyurup dinle ilgili bir düşünüşe dayanan ve ne tümüyle ana ile, ne de tümüyle baba ile olan ilgili totem sistemi vardır. Dünyanın her kısmında buna rastlanır Bir hayvan, bir bitki, hatta atmosferik olay “bulut yağmur. vs.” ile sembolleşmiş mitik (mythique) bir atadan başlarşarak, yalnız insansal bir hısım tanıyan bütün bir küme üyeleri arasındaki hısımlığı kabul ederler Örneğin “Omaha Omahas’ larda ‘mandalar» klanını görüyor klanın adamlarından biri öldü mü onu bir manda derisine et tarafından sararlardı klanın markası yüzüne konurdu, arkadaşları da kendisine şöyle seslenirlerdi.
“Sen hayvanlara - mandalara doğru gidiyorsun atalarınla birleşeceksin dört canın dört yöne gittiği yere gidiyorsun Kuvvetli ol.” mandalar klanının ikinci bir derecesi olan anga kılanında tören bunun benzeri idi ve ölüye “buraya gelmek için hayvanları bıraktın, şimdi onlara dönüyor Buradan gider gitmez önüne doğru yürümekte devam et.” derlerdi. ( Vinoprodoff Paul , 1924 , s-215)
2 - KLAN VE AİLE
Aynı klanın üyelerine aralarında üremeli olarak birleşmeyi yasaklayan kurala , dışardan evlenme ( exogaima) derler.
Birbirlerini akraba gibi kabul eden, fakat. yalnız bu hısımlığı ayni totemin taşıyıcısı olmak gibi çok özel bir işaretle’ tanıyan kişilerin kümelerine bu adı veriyoruz. Totem de bu kümeye başlangıç olan aynı zamanda hem simgelik, hem de ortak isimlik eden canlı veya cansız, genellikle bitkisel veya hayvansal bir yaratıktır. Totem’ bir kurt ise, klanın bütün üyesi atalarının bir kurt olduğuna ve sonuç olarak kendilerinde kurttan bir şey bulunduğuna. inanırlar. Bundan dolayı kendi kendilerine şöyle adlanırlar: Kurtlar. Bu sebeple böyle anılan klan, aile ile ilgili bir toplumdur, çünkü kendilerinin aynı kökten’ geldiklerine inanan kişilerden topludur.. Fakat hısımlığın belli kan hısımlığı ilgileri üzerine değil, yalnızca totem birliği üzerine dayanması bakımından diğer çeşit aileler den ayrılır.. Klanda olanlar birbirlerinin’ kardeşi, baba sı, yeğeni oldukları ve hepsi falan bitki veya falan hayvan adını taşıdıkları için akrabadırlar. Klan, öyle sözlü değil, belki ‘yerli bir temeli olan kabile, köy gibi bütün kümelerden . de başkadır. Bu toplumlar ya hiç totem kullanmasını bilmezler, veya bir totemleri olsa bile (ki çok az olur) bir artakalmış (survivance) ün başka bir şey değildir, ve önemsiz bir rolü vardır. Aileye kabulü naturalisation yapan o değildir, nasıl ki bugün filan veya falan - adı - taşımak; kendi başına, bizi filan veya falan - ailenin üyesinden yapamıyor. Bu sebeple klanın ayırt edici özelliğini meydana getiren olay totemdir...
Klan, birlikte ve çocukları yanında oturan; kardeş ve kızkardeş gibi, doğrudan doğruya olmayan collateral akrabalıkla bağlı bir aileler topluluğu da değildir. 0, dediğimiz gibi şu iki ayırt edici niteliği gösterir: 1° Genellikle yekdiğerini kan akrabalığıyla hısım gibi gören, fakat kendilerini hangi belli bağların bağladığını bilmeyen fertlerden kurulmuştur. Kanlarının bir olduğuna inanmaları yalnız niteliği her zaman totem olan aynı atadan geldiklerini sanmalarındandır. 2° Mademki klanın bir soydan gelen şeceresi yoktur ve olamaz o halde hısımlıklarını tanımalarına yardım eden- alamet aynı-totemden gelmiş olmalardır. (Durgheim Emile , 1896 , s.2)
3 – ANA AİLESİNİN GERÇEK NİTELİĞİ
Mademki analık aile , ne ödevlerin bölünmesiyle ne madriarkal ne karışık türlü toplulukla , hatta ne de jenetik karışıldıkların sonuçlarına ilgisizlikle nitelenmiştir. Patriarkal evreye varmış olan asil toplumlardan ne suretle ayırt edilir? Bunun cevabı zor değildir: Analık hukuk toplumun başlıca niteliği, hukuk konusunu anlayıştaki herhangi bir anlayıştır. Doğulu Malenezyılıların Vevesile Menangkabaoların suku’larını karşılaştırmakla oldukça açık bir fikir edinebiliriz. Hukuk konusu, örneğin Japonların atalarındaki Amaterasu gibi varsayışlı bir kadın atadanın kadınlarından gelmiş olan bir aileler kümesi (Sogoi) dir. (Senbolik düşünce, çok kez, bu atalığa bir bitki veya bir hayvan koyar ama bu salt bir kanun değildir.) Bugün, kendi varlığına bilinç olan bir bütün, bir ortak konu meydana getirir, bütün. diğerlerinden açıkça ayrılır, üyesinden inanışları, ayinlere , adetlere bir üstünlük, tartışma kabul etmeyen bir itaat ister. ( Richard Guston , 1909 , s.97)
4 - AİLE ve EVLİLİK KURUMU
Aile bir sosyal kurum olarak bilhassa sosyolog, antropolog, tarihçi ve psikologların yakın ilgi odağı olmuştur. Ancak, her bilim dalının kendi şartlarına göre düzenlenen yöntemi ile teknikleri ve çalışma alanı olduğu için, bilim adamları meseleye kendi açılarından yaklaşmışlardır. Bu sebeple aile hakkında önemli çalışmalar yapıldığı halde, bilim adamları arasındaki ilmi ilişkilerin yetersizliği, aile hakkında gerek siz tartışmalara sebep olmuştur.
Ailenin Kökeni Ve Cinsi Serbestlik
Aile hakkında tartışmaya katılan her bilim adamı kendi bakış açısına göre aileyi tanımlayarak onun tarihİ temellerine değinmiştir. Tartışmalar kısmen siyasi olduğu gibi, kısmen de büyük ölçekli teorilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple çağdaş sosyologlar dan Giddens bir aile tipinden değil de ailelerden bahsetmek gerektiğini, sosyal psikolog Kağıtçıbaşı da bu görüşü savunarak sosyolog Eser gibi her toplumun aile yapısının birbirinden farklı olduğunu ifade eder. Ancak Türkiye’de bu ve benzeri görüşlere rağmen, aile tiplerinin farklılığı ve bu farklılığa göre teoriler geliştirme fikri pek dikkate alınmamıştı Birisinin dediğine sanki gerekçe ararcasına, çok az benzerliklerin dikkate alınmasına rağmen, büyük ayrılıklar yok sayılmıştır. Bize göre, bu durumun en büyük sebebi çalışmalarda izlenen kolaycı ve tenkitten uzak anlayıştır.
Bilindiği’ gibi, her sosyal grubu etkileyen fiziki ve sosyal ortam ile tarihi geçmiş farklıdır. “Ailedeki temel süreçler de ancak onun bulunduğu sosyo-kültürel bağlamda anlam kazanır.” Dolayısıyla en basitin den bu sebepleri dikkate alırsak, farklı ailelerin olabileceğini kabul etmiş oluruz. Giddens’in ağzıyla söyleyecek olursak: ‘Sosyolog ve tarihçiler aileyi bir birim olarak ele almışlardır. Böylece onları oluştura6 bireylerin benzer şartları, kaynakları ve olanakları paylaştıklarını var saymışlardır. Oysa aileler arasında olduğu gibi ailelerin içinde de bir çok eşitsizlik vardır. Tek bir aile biçimi olduğunu varsaymak sınıf, toplumsal cinsiyet ve yaş bağlamında bir çok önemli farkı reddetmektir’
Aile hakkında yapılan tartışmaların en başında gelen konu da ailenin menşei hakkındaki fikirlerdir. Bu konudaki yaygın kanaatlerden biri Morgan’ın çalışmalarıyla başlayan ve Marks ile Engles’in geliştirdikleri teoridir. Bu teoriye göre ailenin menşesi özel mülkiyete dayanır. Yani insanlar önceleri sürüler halinde yaşardı ve aile yoktu. Ancak insanlar toprağa yerleştikten sonra özel mülkiyetle beraber aile de ortaya çıkmış tır. 0. Sayın, bu görüşe şu şekilde yaklaşır: “İnsanların sürüler halinde gezdiği dönemlerde, aileyi bulup..ortaya çıkarmak olanaksızdır... İnsanlar toprağa yerleştikten sonra, bazen aynı kuşaktan olanlar (kardeşler), bazen de dikey kuşaklara mensup olanlar (baba, oğul, torun) birlikte oturarak bir aileyi oluşturuyorlardı” :Ayrıca ailenin “ilkel” toplumlarda olmadığı, onun sonradan teşekkül ettiği fikrinin ilk savunucularından, evrimci anlayışa sahip Morgan’a göre toplumlar “Vahşet” (avcılık), “Bar barlık” (göçebelik ve tarım) ve “Uygarlık” (kent) olarak başlıca üç büyük dönem ve bunların alt kısımlarından geçmiştir. Ona göre, “Vahşet” döneminde insanlar bir aileye sahip değildi ve bu dönemde aile olmadığı için de serbest cinsi ilişki (ensest)vardı. Fakat yazılı tarih döneminden sonra hiçbir sosyal grupta cinsi serbestlik (ensest) görülmemiştir. Bunun sebebini Morgan, şöyle açıklamaya çalışır: İnsanlar bitkisel yiyeceklerle beslenme döneminden balıkçılığı öğrenmeye ve yapay yiyecekler elde etmeye, saban sayesinde de ufak tarla taşımacılığına başlayınca belirli bölgelere yerleşmeye başladılar. Bunun neticesi olarak cinsi serbestlik sınırlanarak ilk aile biçimi, yani Morgan’a göre “erkek kardeşlerle kız kardeşler” arasında yapılan evlilik sonucu aile ortaya çıkmıştır.
Morgan’a bazı eleştiriler olmuştur ve bunlardan biri onun eserine giriş yazan antropolog E. R. Leacock tarafından yapılmıştır. Ona göre genel kabul edilen görüşün aksine avcılık ve toplayıcılık yapan toplumlar da çekirdek ailelerden kurulmuşlardır. “Cins? misafirperverlik” veya bayramlarda görülen “cins? izin” Morgan’ın ifade ettiği gibi ”grup evliliği”nin bir kalıntısı değil, tek eşle evliliğin neticesi olarak görülen bir sosyal sapmadan ibarettir.
Fonksiyonalist teorisinin önemli temsilcilerinden antropolog Mali Nowski’ye göre de Malinezya yerlilerinde evlilik öncesi son derece serbest ilişki vardır. Fakat yasak ilişki cezayı gerektirir ve aynı “totem” içinde cins? ilişki kesinlikle yasaktır ve yerliler arasında en büyük suç “ensest”tir. Böyle bir ilişkinin düşünülmesi dahi suçtur. Erkek ve. kız kardeşler birbiriyle özgürce konuşamazlar fakat ‘klan” dışında serbestlik çok fazladır. Ayrıca Kiriwianada gayrimeşru çocuğu olan bir kadınla tercümanı, Gomisia’nın e istediğini, ancak gayrimeşru çocuğu olduğunu öğrendikten sonra evlenmekten vazgeçtiğini anlatır. Ancak bu kabilede evlilik öncesi cins? ilişkiye girmek, ‘çocuk ol maması şartıyla serbestti. Çünkü bu kabilede çocuğun meydana gelmesine erkek değil balorna (gök yüzünden gelip de kadının hamile kalmasına sebep olan görülmez güç) sebep oluyor. Kız evlenmeden önce çocuk sahibi olursa, çocuğun babası yok kabul ediliyor ve bir er kek evleneceği kadınla önceden cins? ilişkiye girip de sonunda çocuğu olursa, o kadın kötü kabul edilir. Çünkü evlenmeden önce çocuk doğurmuştur. Yine Malirıowski’nin Trobriand yerlilerinde yaptığı araştırmaya göre evlilik tek eşlidir ve cinsi ilişki ancak evli çiftler arasında olur. Ayrıca Malinowski’ye göre yapılan antropolojik çalışmalar sonucunda gayrimeşru çocukların meşru çocuklarla aynı sosyal kimliği aldıkları bir tek örnek dahi yoktur. Görüldüğü gibi, eski topfdmkır da aile ve cinsellik sanıldığının aksine, basit bir ilişkiye bağlı değildir.
Malinowski’nin çalışmalarında yukarıda ifade edildiği üzre, aynı zamanda farklı ve yakın bölgelerde, farklı aile ve evlilik örnekleri ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan eski toplumlarda “ensest” serbestisinin olduğunu ifade eden Morgan da Algonkin kabilelerinde soy içi evliliğin yasak olduğunu ve atıf yaptığı Peter Martin Dobrizhoffer’e göre de Guarani ve Abipone kabilelerinde en uzak akrabalarla bile evlenmenin yasak olduğunu belirtir. Ayrıca bu ifadeleri kadın soy çizgisinin izlendiği toplumlarda soy içi evliliklerin yasak olduğuna bir de lil olarak sunar. B. Güvenç’e göre de “tarih boyunca ensest’e izin verdiği bilinen toplumların sayısı oldukça azdır” Murdock’un 250 sosyal grubu dikkate alarak yaptığı bir araştırmaya göre de evliliğin kardeşlerle yapılmasının % 95 oranında yasak olduğuna, Mc Lennan ve Lubbock bu yasağın poleolitik çağa kadar uzandığına, Wester nıarck ise uzun süre birlikte yaşayanlar arasında cinsi duyguların azalması ya da ortadan kalkması sebebiyle ensest yasağının olduğuna dik katimizi çeker. westermarck, bu konuya şöyle bir açıklık daha getirir. Bazı antropologlar insanlığın ilk çağlarında toplu evliliklerin yaşandığına inandılar. Fakat bu görüş ilmi değildir. Bazı toplumlarda görülen sapmalar, sanki esas yapı özelliği gibi gösterilmiştir. Oysa birçok “ilkel” toplumda bekaretin yokluğu suç olduğu için evlilik dışı cinsi ilişkiye az rastlanır. Ayrıca Güvenç’in zikrettiğine göre Arapeshg yerlileri üzerinde araştırmalar yapan antropolog Mead’in yerlilerle arasında geçen konuşma. bize önemli ip uçları vermektedir:
İnsan türü aile ile başlamıştır. Ailelerle devam ettiği ve bir aileye inhisarı düşünülebilirse yeniden başlamak için bu’ ailenin yeteceği kanıtı da açıktır.. Biribirinin benzeri olan üç yaratık insanlığa ilişkin, fakat eşit olmadıkları, baba, ana ve çocuk gibi türlü görevleri bulunduğu için aileyi meydana getirirler: bu doğa] ve zorunlu kuruluştur. Çünkü baba ve ana ve çocuktan daha çok veya daha az kişiden bileşik aile düşünülemez.
Bu sebeple, temel bakımından monoğam monogamie, yani yalnız bir erkekle bir kadının evlenmeğinden meydana gelmiştir. Poligami polygamie veya birbiri ardınca birkaç evlenme, hiçbir kadının kendi ailesini meydana getirmesi dolayısıyla bir aile. değil, birkaç ailedir.
Birincisi yaşarken bir veya birkaç kadın almayı erkeğe izin verildiğinden dolayı bugünkü veya umulan temel poligamie olan boşanmadan söz ederken, poligaminin etkilerinden de söz açacağız.
Buda bir aile, kendilerine benzeyen bir yaratığa hayat vermek için canlı yaratıkların birleşmesidir.
Fakat insan türü , meydana getirilen yaratıklardan değil korunulan yaratıklardan meydana gelir. Hayvan kendine benzeyenleri korumak üzere değil belki yalnız onlara hayat vermek üzere geçici bir aile hayatı yaşar. Bir kere doğum oldu mu, baba, ana, yavrular birbirlerine yabancı yaşar, artık birbirlerini tanımazlar.
Fakat hayvan, yavru yetiştirmek için geçici bir aile hayatı yaşama da, ahlaksal bir yaratık olan insan ailenin yetiştirdiği yaratıkları korumak için toplum durumunda yaşar hayvan tam doğar, korunma için kendi türünden hayvanlardan öğrenecek bir şeyi yoktur; İnsan olgunluğu yetenekle doğar; kendi gibilerin toplumundan her şeyi almaya zorunludur. Çünkü gerek maddesel olarak, gerekse manevi olarak relatif evriminden kendini koruyabilir ; nasıl ki meşe kozalağı meşe olunca ölürse çocuk ta büyüyünce ölür.
Bir an için, her toplumun başladığı aileye dönelim. Cicoren ‘Primo soeistosin iso conjugio eset” (ilk toplum evliliğin kendisidir) demiştir. İktidar, yani yetiştirmek ve korumak, veya çocuğuna. kendini koruması için bilmesi gereken her şeyi öğretmek ‘vasıtasını, söz. yoluyla vererek onun zekasını geliştirmek irade ve etkisi badada bulunur.
Baba, yetiştirmede olduğu gibi korumada, iktidar irade ve etkisinin yerine getirilmesine katılan ana vasıtası veya aracılığıyla iş yapar.
Bu iradeye, bu etkiye bağlı olan çocuk, yetiştirme de olduğu gibi korumada da, her ikisinin mahsulüdür. Ve her ikisinden çıkmıştır.
Örneğin hayvanların ailelerinde bile ortak olan baba, ana, çocuğun maddesel ve özel denyimleri yerine, zeki yaratığı anlatan topluma ve hatta her topluma uygun olan ve yalnız ona uygun olabilen manevi ve genel iktidar , memuriyet, uyruk sosyal kişilerdir. Memuriyet, uyruk deyimlerini koyalım. İktidar, memuriyet, uyruk sosyal kişilerdir.
İnsan, hayvan gibi giyinmiş ve sil olarak doğmaz : öğretim eğitimi örnek bile olmaksızın, hayvana kendisine yararlı veya zararlı şeyi ayırtan avını aratan veya düşmanından sakındıran o kişisel sakınç iç güdüsünü doğadan almıştır; hayvan tekrar ederim, tanı olarak doğar.ona öğrettiği şeyler bizim gereksinimlerimiz, hazlarımız onunkiler için değildir: insan, olgunlaşma yeteneğiyle doğal; yaşamayı öğrenmesi sakınmaya gerekli olan her şey hakkında zekasıyla karar vermesi, gereksinimlerini gidermeye ve yatkınlıkla gelişmesine engel olan şeylere karşı organları aracılığıyla karşı koyması gerektirir.
Bu sebeple hayat yolunda kendinden önce geçenler den her şeyi, fikirlerini hem başkaları hem de kendisi için anlatmak üzere söz söylemeyi öğrenmesi gerekir, Şu halde dinlemeli itaat etmelidir. İnsanı biraz daha iyi olgunlaşmış bir hayvan kabul eden maddiyatçılara nasıl anlatacaklarını sormak isterim, bunlar hayvanda pek kısa süren gebelik ve beslenme acğında kaba bir durumda görünür.’ ondan sonra’ baba ana yavrular artık birbirlerini tanımazlar; fakat uygar insanda belki de daha çok yaban adamda aynı aile organları arasında o kadar sağlam düğümler o kadar tatlı ve kuvvetli, çocukların hayatınca sürüp giden bağlar meydana getirir ki ana babanın ölümünde sonra da devam eder. Çocuğun , birleştikleri vakit, onu düşünmekten uzak yalnız kendi kişisel tatminlerini düşünen ana babaya karşı hiçbir şey borçlu olmadığını öğreten o filozoflara insanın doğası varolduğu görünmeyen ve çoğu eğilimlere ağır gelen bütün bu itaat ve saygı huylarının neden ileriye geldiğini sormak isterim. Şüphe etmeyelim bir kutuptan öteki kutpa: “babanı ve ***** sevgi ile anacaksın” sesi işitildi, .sonsuzluğa kadar da işitilecektir yalnız odur ki insan ailesini hayvanlıktan çıkarsın ve toplum düzeyine yükseltebilsin.( De Donald , 1830, s-91)
ÇEŞİTLİ HISIMLIK ÖRNEKLERİ
Çocuk yapma olayının sosyal ve kanunsal sonuçlarını gerektiren kan bağı, bahadan akrabalık gelir. Aynı anadan ve gözlem çevresi genişletilecek olursa; aynı baba ve aynı anadan fertler arasında bir hısımlık görülür. Buna ana hısımlığı cognatiqne sistemi derler.
Hısımlığın kuruluşunda önemli olan ikinci unsur, bir ad altında birlikte yaşayan ve ortak bir soydan gelen üyelerden bileşik aile ile ilgili kümedir. Buna da baba hısımlığı agnatigue veya bir tek ailenin birleşmelerinden hasıl olan bir taraflı akrabalık derler. Genellikle örneğin bizim patriarkal döl sistemimizde akrabalık, erkek üyeler tarafından kurulur, fakat kadınlar üzerine, kurulu bir sistem ortaya koymak ta mantık bakımından doğrudur.
Bu iki hısımlık örneği arasında var olan anlaşmazlığın önemli sosyal sonuçları vardır, bunların şu yolda bir şeması yapılabilir; ana hısımlığı bir çiftten başlar ve bir örümcek ağı gibi ilk çiftin çevresinde gelişir. Küme, hiçbir vakit çok yoğun değildir, çünkü başlangıçta her biri diğer iki kişiden yetişen iki kişiden başlar, o. Biçimle dört büyük ana babalık “babanın ana babaları ve anneleri” ve sekiz dede ve kadın ninelik “büyük ana ve babaların anaları ve babalan” vardır. Babadan hısımlığa gelince tersine şema tepesisin de adet oluğu üzere aile babasını Parter famililias bulunur. Ağaç bir kökten çıkmıştır ve dalları çeşitli yönlere uzanır. Tepeden kendinden daha aşağı üyeleri kendi yönetim potestas’ı altında bulunduran bu ilk baba ile çocukları torunlardan ve yeğenler de bir küme de meydana getirir.
Sonunda üçüncü olarak ne döle, ne aileye doyurup dinle ilgili bir düşünüşe dayanan ve ne tümüyle ana ile, ne de tümüyle baba ile olan ilgili totem sistemi vardır. Dünyanın her kısmında buna rastlanır Bir hayvan, bir bitki, hatta atmosferik olay “bulut yağmur. vs.” ile sembolleşmiş mitik (mythique) bir atadan başlarşarak, yalnız insansal bir hısım tanıyan bütün bir küme üyeleri arasındaki hısımlığı kabul ederler Örneğin “Omaha Omahas’ larda ‘mandalar» klanını görüyor klanın adamlarından biri öldü mü onu bir manda derisine et tarafından sararlardı klanın markası yüzüne konurdu, arkadaşları da kendisine şöyle seslenirlerdi.
“Sen hayvanlara - mandalara doğru gidiyorsun atalarınla birleşeceksin dört canın dört yöne gittiği yere gidiyorsun Kuvvetli ol.” mandalar klanının ikinci bir derecesi olan anga kılanında tören bunun benzeri idi ve ölüye “buraya gelmek için hayvanları bıraktın, şimdi onlara dönüyor Buradan gider gitmez önüne doğru yürümekte devam et.” derlerdi. ( Vinoprodoff Paul , 1924 , s-215)
2 - KLAN VE AİLE
Aynı klanın üyelerine aralarında üremeli olarak birleşmeyi yasaklayan kurala , dışardan evlenme ( exogaima) derler.
Birbirlerini akraba gibi kabul eden, fakat. yalnız bu hısımlığı ayni totemin taşıyıcısı olmak gibi çok özel bir işaretle’ tanıyan kişilerin kümelerine bu adı veriyoruz. Totem de bu kümeye başlangıç olan aynı zamanda hem simgelik, hem de ortak isimlik eden canlı veya cansız, genellikle bitkisel veya hayvansal bir yaratıktır. Totem’ bir kurt ise, klanın bütün üyesi atalarının bir kurt olduğuna ve sonuç olarak kendilerinde kurttan bir şey bulunduğuna. inanırlar. Bundan dolayı kendi kendilerine şöyle adlanırlar: Kurtlar. Bu sebeple böyle anılan klan, aile ile ilgili bir toplumdur, çünkü kendilerinin aynı kökten’ geldiklerine inanan kişilerden topludur.. Fakat hısımlığın belli kan hısımlığı ilgileri üzerine değil, yalnızca totem birliği üzerine dayanması bakımından diğer çeşit aileler den ayrılır.. Klanda olanlar birbirlerinin’ kardeşi, baba sı, yeğeni oldukları ve hepsi falan bitki veya falan hayvan adını taşıdıkları için akrabadırlar. Klan, öyle sözlü değil, belki ‘yerli bir temeli olan kabile, köy gibi bütün kümelerden . de başkadır. Bu toplumlar ya hiç totem kullanmasını bilmezler, veya bir totemleri olsa bile (ki çok az olur) bir artakalmış (survivance) ün başka bir şey değildir, ve önemsiz bir rolü vardır. Aileye kabulü naturalisation yapan o değildir, nasıl ki bugün filan veya falan - adı - taşımak; kendi başına, bizi filan veya falan - ailenin üyesinden yapamıyor. Bu sebeple klanın ayırt edici özelliğini meydana getiren olay totemdir...
Klan, birlikte ve çocukları yanında oturan; kardeş ve kızkardeş gibi, doğrudan doğruya olmayan collateral akrabalıkla bağlı bir aileler topluluğu da değildir. 0, dediğimiz gibi şu iki ayırt edici niteliği gösterir: 1° Genellikle yekdiğerini kan akrabalığıyla hısım gibi gören, fakat kendilerini hangi belli bağların bağladığını bilmeyen fertlerden kurulmuştur. Kanlarının bir olduğuna inanmaları yalnız niteliği her zaman totem olan aynı atadan geldiklerini sanmalarındandır. 2° Mademki klanın bir soydan gelen şeceresi yoktur ve olamaz o halde hısımlıklarını tanımalarına yardım eden- alamet aynı-totemden gelmiş olmalardır. (Durgheim Emile , 1896 , s.2)
3 – ANA AİLESİNİN GERÇEK NİTELİĞİ
Mademki analık aile , ne ödevlerin bölünmesiyle ne madriarkal ne karışık türlü toplulukla , hatta ne de jenetik karışıldıkların sonuçlarına ilgisizlikle nitelenmiştir. Patriarkal evreye varmış olan asil toplumlardan ne suretle ayırt edilir? Bunun cevabı zor değildir: Analık hukuk toplumun başlıca niteliği, hukuk konusunu anlayıştaki herhangi bir anlayıştır. Doğulu Malenezyılıların Vevesile Menangkabaoların suku’larını karşılaştırmakla oldukça açık bir fikir edinebiliriz. Hukuk konusu, örneğin Japonların atalarındaki Amaterasu gibi varsayışlı bir kadın atadanın kadınlarından gelmiş olan bir aileler kümesi (Sogoi) dir. (Senbolik düşünce, çok kez, bu atalığa bir bitki veya bir hayvan koyar ama bu salt bir kanun değildir.) Bugün, kendi varlığına bilinç olan bir bütün, bir ortak konu meydana getirir, bütün. diğerlerinden açıkça ayrılır, üyesinden inanışları, ayinlere , adetlere bir üstünlük, tartışma kabul etmeyen bir itaat ister. ( Richard Guston , 1909 , s.97)
4 - AİLE ve EVLİLİK KURUMU
Aile bir sosyal kurum olarak bilhassa sosyolog, antropolog, tarihçi ve psikologların yakın ilgi odağı olmuştur. Ancak, her bilim dalının kendi şartlarına göre düzenlenen yöntemi ile teknikleri ve çalışma alanı olduğu için, bilim adamları meseleye kendi açılarından yaklaşmışlardır. Bu sebeple aile hakkında önemli çalışmalar yapıldığı halde, bilim adamları arasındaki ilmi ilişkilerin yetersizliği, aile hakkında gerek siz tartışmalara sebep olmuştur.
Ailenin Kökeni Ve Cinsi Serbestlik
Aile hakkında tartışmaya katılan her bilim adamı kendi bakış açısına göre aileyi tanımlayarak onun tarihİ temellerine değinmiştir. Tartışmalar kısmen siyasi olduğu gibi, kısmen de büyük ölçekli teorilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple çağdaş sosyologlar dan Giddens bir aile tipinden değil de ailelerden bahsetmek gerektiğini, sosyal psikolog Kağıtçıbaşı da bu görüşü savunarak sosyolog Eser gibi her toplumun aile yapısının birbirinden farklı olduğunu ifade eder. Ancak Türkiye’de bu ve benzeri görüşlere rağmen, aile tiplerinin farklılığı ve bu farklılığa göre teoriler geliştirme fikri pek dikkate alınmamıştı Birisinin dediğine sanki gerekçe ararcasına, çok az benzerliklerin dikkate alınmasına rağmen, büyük ayrılıklar yok sayılmıştır. Bize göre, bu durumun en büyük sebebi çalışmalarda izlenen kolaycı ve tenkitten uzak anlayıştır.
Bilindiği’ gibi, her sosyal grubu etkileyen fiziki ve sosyal ortam ile tarihi geçmiş farklıdır. “Ailedeki temel süreçler de ancak onun bulunduğu sosyo-kültürel bağlamda anlam kazanır.” Dolayısıyla en basitin den bu sebepleri dikkate alırsak, farklı ailelerin olabileceğini kabul etmiş oluruz. Giddens’in ağzıyla söyleyecek olursak: ‘Sosyolog ve tarihçiler aileyi bir birim olarak ele almışlardır. Böylece onları oluştura6 bireylerin benzer şartları, kaynakları ve olanakları paylaştıklarını var saymışlardır. Oysa aileler arasında olduğu gibi ailelerin içinde de bir çok eşitsizlik vardır. Tek bir aile biçimi olduğunu varsaymak sınıf, toplumsal cinsiyet ve yaş bağlamında bir çok önemli farkı reddetmektir’
Aile hakkında yapılan tartışmaların en başında gelen konu da ailenin menşei hakkındaki fikirlerdir. Bu konudaki yaygın kanaatlerden biri Morgan’ın çalışmalarıyla başlayan ve Marks ile Engles’in geliştirdikleri teoridir. Bu teoriye göre ailenin menşesi özel mülkiyete dayanır. Yani insanlar önceleri sürüler halinde yaşardı ve aile yoktu. Ancak insanlar toprağa yerleştikten sonra özel mülkiyetle beraber aile de ortaya çıkmış tır. 0. Sayın, bu görüşe şu şekilde yaklaşır: “İnsanların sürüler halinde gezdiği dönemlerde, aileyi bulup..ortaya çıkarmak olanaksızdır... İnsanlar toprağa yerleştikten sonra, bazen aynı kuşaktan olanlar (kardeşler), bazen de dikey kuşaklara mensup olanlar (baba, oğul, torun) birlikte oturarak bir aileyi oluşturuyorlardı” :Ayrıca ailenin “ilkel” toplumlarda olmadığı, onun sonradan teşekkül ettiği fikrinin ilk savunucularından, evrimci anlayışa sahip Morgan’a göre toplumlar “Vahşet” (avcılık), “Bar barlık” (göçebelik ve tarım) ve “Uygarlık” (kent) olarak başlıca üç büyük dönem ve bunların alt kısımlarından geçmiştir. Ona göre, “Vahşet” döneminde insanlar bir aileye sahip değildi ve bu dönemde aile olmadığı için de serbest cinsi ilişki (ensest)vardı. Fakat yazılı tarih döneminden sonra hiçbir sosyal grupta cinsi serbestlik (ensest) görülmemiştir. Bunun sebebini Morgan, şöyle açıklamaya çalışır: İnsanlar bitkisel yiyeceklerle beslenme döneminden balıkçılığı öğrenmeye ve yapay yiyecekler elde etmeye, saban sayesinde de ufak tarla taşımacılığına başlayınca belirli bölgelere yerleşmeye başladılar. Bunun neticesi olarak cinsi serbestlik sınırlanarak ilk aile biçimi, yani Morgan’a göre “erkek kardeşlerle kız kardeşler” arasında yapılan evlilik sonucu aile ortaya çıkmıştır.
Morgan’a bazı eleştiriler olmuştur ve bunlardan biri onun eserine giriş yazan antropolog E. R. Leacock tarafından yapılmıştır. Ona göre genel kabul edilen görüşün aksine avcılık ve toplayıcılık yapan toplumlar da çekirdek ailelerden kurulmuşlardır. “Cins? misafirperverlik” veya bayramlarda görülen “cins? izin” Morgan’ın ifade ettiği gibi ”grup evliliği”nin bir kalıntısı değil, tek eşle evliliğin neticesi olarak görülen bir sosyal sapmadan ibarettir.
Fonksiyonalist teorisinin önemli temsilcilerinden antropolog Mali Nowski’ye göre de Malinezya yerlilerinde evlilik öncesi son derece serbest ilişki vardır. Fakat yasak ilişki cezayı gerektirir ve aynı “totem” içinde cins? ilişki kesinlikle yasaktır ve yerliler arasında en büyük suç “ensest”tir. Böyle bir ilişkinin düşünülmesi dahi suçtur. Erkek ve. kız kardeşler birbiriyle özgürce konuşamazlar fakat ‘klan” dışında serbestlik çok fazladır. Ayrıca Kiriwianada gayrimeşru çocuğu olan bir kadınla tercümanı, Gomisia’nın e istediğini, ancak gayrimeşru çocuğu olduğunu öğrendikten sonra evlenmekten vazgeçtiğini anlatır. Ancak bu kabilede evlilik öncesi cins? ilişkiye girmek, ‘çocuk ol maması şartıyla serbestti. Çünkü bu kabilede çocuğun meydana gelmesine erkek değil balorna (gök yüzünden gelip de kadının hamile kalmasına sebep olan görülmez güç) sebep oluyor. Kız evlenmeden önce çocuk sahibi olursa, çocuğun babası yok kabul ediliyor ve bir er kek evleneceği kadınla önceden cins? ilişkiye girip de sonunda çocuğu olursa, o kadın kötü kabul edilir. Çünkü evlenmeden önce çocuk doğurmuştur. Yine Malirıowski’nin Trobriand yerlilerinde yaptığı araştırmaya göre evlilik tek eşlidir ve cinsi ilişki ancak evli çiftler arasında olur. Ayrıca Malinowski’ye göre yapılan antropolojik çalışmalar sonucunda gayrimeşru çocukların meşru çocuklarla aynı sosyal kimliği aldıkları bir tek örnek dahi yoktur. Görüldüğü gibi, eski topfdmkır da aile ve cinsellik sanıldığının aksine, basit bir ilişkiye bağlı değildir.
Malinowski’nin çalışmalarında yukarıda ifade edildiği üzre, aynı zamanda farklı ve yakın bölgelerde, farklı aile ve evlilik örnekleri ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan eski toplumlarda “ensest” serbestisinin olduğunu ifade eden Morgan da Algonkin kabilelerinde soy içi evliliğin yasak olduğunu ve atıf yaptığı Peter Martin Dobrizhoffer’e göre de Guarani ve Abipone kabilelerinde en uzak akrabalarla bile evlenmenin yasak olduğunu belirtir. Ayrıca bu ifadeleri kadın soy çizgisinin izlendiği toplumlarda soy içi evliliklerin yasak olduğuna bir de lil olarak sunar. B. Güvenç’e göre de “tarih boyunca ensest’e izin verdiği bilinen toplumların sayısı oldukça azdır” Murdock’un 250 sosyal grubu dikkate alarak yaptığı bir araştırmaya göre de evliliğin kardeşlerle yapılmasının % 95 oranında yasak olduğuna, Mc Lennan ve Lubbock bu yasağın poleolitik çağa kadar uzandığına, Wester nıarck ise uzun süre birlikte yaşayanlar arasında cinsi duyguların azalması ya da ortadan kalkması sebebiyle ensest yasağının olduğuna dik katimizi çeker. westermarck, bu konuya şöyle bir açıklık daha getirir. Bazı antropologlar insanlığın ilk çağlarında toplu evliliklerin yaşandığına inandılar. Fakat bu görüş ilmi değildir. Bazı toplumlarda görülen sapmalar, sanki esas yapı özelliği gibi gösterilmiştir. Oysa birçok “ilkel” toplumda bekaretin yokluğu suç olduğu için evlilik dışı cinsi ilişkiye az rastlanır. Ayrıca Güvenç’in zikrettiğine göre Arapeshg yerlileri üzerinde araştırmalar yapan antropolog Mead’in yerlilerle arasında geçen konuşma. bize önemli ip uçları vermektedir: