∞ Aşk sevdiğin kişiyi herkesleştiriyor z α m α n l α

Gömün Beni Bugün Yüreğime ..

Yüreğime gömün beni bugün.
Yoruldum sivri çakıl taşlarına benzer aşkların üzerinde yürümekten.
Dalgaların kıyıya vurup savurup koynuna aldığı ince bir kum tanesi olmak istiyorum.
Ve boğulmak kendi mavilerimde.
Deniz yıldızının beş kolundan bir tanesi bile saramadı beni.
Oysa ince sızılara da
keskin acılara da alışkın benim bedenim.
Suların durulduğu bir denizde
oynaşan martıları hiç izlemedim...

Yüreğinize gömün beni bugün.
Evrenin bütün güzelliklerini kutsayan yüzümü gömün yüreğinize.
Yorgunum kırık dökük kelimelerle konuşmaktan.
Yorgunum boş yüzeylere dolu kelimeler yazmaktan.
Usandım kendini tekrarlayan başlangıçlardan...

Ölümün kara lekesi düştü önüme.
Belki bedenin kan rengi vedası daha kolaydı.
Evet eminim daha kolaydı lime lime doğranan bir ruhun çırpınışlarından.
Nefes alan ciğerlerin bir susuşu yetiyor ölümlere.
Ya ruh?
Zerrelere bölünüp bölünüp acılarını katlama derdinde.
Hangi doktor çare bu derde?
Yapışır mı acaba parçalarım en kuvvetli yapıştırıcılarla?
Tuzla buz oldum...

Kendi yüreğimin kara deliklerine saklanmak istiyorum.
Hiçbir ışığın sızmaya gücünün yetmeyeceği
hiçbir umut çiçeğinin yeşermeye yeltenmediği.
Hayallerin kucağında öyle gündoğumları
öyle manolya kokulu ilkyazlar yaşadım ki
ağır geliyor artık sabaha varmayan gecelerin gerçekliği...
Saklanmak kendime ve yavaş yavaş yokolmak istiyorum.

Gömün beni yüreğimdeki küçük kızın gözbebeklerine.
Balköpüğü damlalar damlıyor göğsüne.
Çocuklara özgü umursamazlık
çocuklara özgü vurdumduymazlıkla yaklaştı aymazlıklarınıza.
Uçurtmalar uçurdu bilmediği gökyüzüne.
Bir bedenin içine sığmayan kocaman ruhumu da gömün birlikte.
Güzelliğe tutkun şehvete aç bakışların yükü altında ezildim.
Bir perde gibi örttü insana dair güzel yanlarımı bu süslü elbise.
Dokunabileceğiniz yumuşacık bir ten isteyen elleriniz
öpebileceğiniz arzulu dudakları hedef belirlemiştiniz.
Oysa dokunmanın hiç aklınıza gelmediği bir yüreğe de sahibim ben.
Orada ebruli bir kadın bekliyor...

Kendimden yorulup kendime kaçmanın kısır döngüsüne yolculuğum.
Ne menzili biliyorum ne hedefin farkındayım.
Bir cenin olup annemin kutsal bedenine geri dönmek istiyorum.
Oysa yalnızlığım öyle koyu bir renk ki bugün
toprağa bile koyamıyorum.

"Kayıp" ilanı vermek istiyorum ruhum için.
"Bir tutam umuda muhtaç yarına dair özlemlere aç belirsizliğin kıskacında yarım bir ayraç"
Var mı böyle bir ruh etrafınızda sahipsizce dolaşan?
Kayıptır kendisi.
Ulaşın lütfen sahipsiz bedenime
ruhsuz boğuluyorum çok ama çok derinlerde...

Kendi yarattığım sahte balonların içine oturup
kendi yarattığım sahte diyarları izledim gökyüzünden.
Kulaklarım sağır oldu patlama sesinden.
Patlayıp sönen sahte balonum muydu boş hayallerim miydi bilemedim.
Patlama sonrası sessizliğindeyim ben...

Küçük bir masal ülkesi kurmuştum kendime.
Kraliçesi ve tek hakimi olduğum.
Sınırlarımı yerle bir eden bu deprem nereden çıktı birden?
Fay hattının tam üstünde mi inşa etmişim değerlerimi?
Kaçışlar çözüm olur mu ki?
Yıkılan binaların taze yanık ve toprak kokusu mu
yoksa yıkılan değerlerim mi hıçkırıklarımın sebebi?
Bir kaosun içinde içiçe geçmiş hepsi...

Gömün gömün beni yüreğime.
Emanet ediyorum elimde kalan son üç beş sevincimi bir avuç dosta.
Tek mirasım bu o da yalnızca anlayana....



alıntı
 
Bir bakış var aramızda,
Belirsiz gibi biraz.
Misal aşk gibi,
Yüreği sızlatan.
Bir eski anı gibi,
Bir sen var aramızda,
Senden ayrı biraz,
Gözlerde anlam,
Birlikte ayrılık.
Ayrılık gibi ah,
Bir ben aramızda.
Seni bekleyen,
Hayasızca yalvaran.
Bir ben varım,
Bir ben sana,
Aşkı yaşatan.
 
Yaşamayı unutarak yaşıyoruz. Gözlerimizin içine içine bakan hayatın neresindeyiz çok zaman? Size, gözlerini (yerinden) oynatırcasına bakan bir çocuğa bakmadan bir adım atabilir misiniz! Kaç çocuk bakışı her an bir köşebaşından sana.
Her an kaç aşk bakışıyla bakar yaşamak sana... Bunu bir söyleyen olmadı mı Allah aşkına? Nefeslerin söylemiştir de; duymamışsındır. Duymamışsındır; günün gecenin sel*****.
Oldu mu şimdi!
İşin ne senin öyle koşturuyorsun da... Ne çocukların gözyaşını silmeye gücü yetiyor yaptığın işler, ne de bir annenin feryadını dindirmeye...

"Yaşamak nedir?" diye sorduğun oldu mu kendiciğine? Bir daha, bir daha, yeniden, kaç defa? Yoksa "sen" aldığın nefeslerin, dallarda şen şakrak kuşların, alnına sıvanan rüzgârların farkında falan değil misin?

Bir yalan, bir inkar, bir inat, bir olmaz murat için/de koşuyor olmayasın!

... ve ah ki... vah!

Gündelik işlerin...

Seni delik deşik eden manşetlerin şehvetinden başını çeviremeyişin hayra alâmet değil. Adalet de değil bu. Sözlerini "geveze" ettiğin yetmediği gibi...

Bakışlarını da...

Adımlarını da...

Duyuşlarını da... "geveze" etmişsin; iyi etmemişsin.

İstersen "bir bilene" sor. Bir bileni bulman için de s/ana "kılavuz" gerek.

Öf, yordun beni!

Bu ne gürültü böyle! Kanser mi oldu âlem! Yalanla doğrular bu kadar karışmış mıydı? Ekmekler bu kadar tatsız olmamıştı belki.

Bu kadar suni/yapay/yapmacık/gayr-ı fıtrî... bir zamanın şahidi olmak da varmış! Varmış işte! Hayatımızın bunca rol; rolümüzün bunca hayat oluşu... Perdeli/nerdeli...
Ve en can alıcı yanlarımızın rendelene rendelene... Ve "yine" bir cümleyi bitir(e)meden... Hayatımızın cümlesini kur(a)madan çalarsa kapı/m diye...

...korkuyor, korkuyorum.

Bunlar bir karamsarlık fotoğrafı olsun diye değil; adını koymak adına...

Bir hayal olsa/ydı gördüklerim. Bu nezaketsizliği, hissizliği, arsızlığı, yarsızlığı bunca sahipleniş neyin nesi?!...

İnsana nefes başı insanlık yaraşır. Adım başına lazım şeylerin ne/ler olduğunu koynumuzda gezdiriyor muyuz?

Bize yaraşan şeylerin mi... yoksa nelerin yarışındayız?
Yoksa dem be dem ağlarız; dem bu demin her an taptaze demlenmiş gelen mevsimlerin, hayatın merhabasını duymaz isek... Her an: "Ne oluyoruz?!..." diye yüreğimiz elimizde... patlayacak bombaların "patlamadan" ölüsü oluruz. En iyisi "yaşamayı" unutmadan yaşamak.

Kaldır başını! Bak gökyüzü, bulutlar, güneş, yıldızlar...Belki ihtiyacın var! Ha bitti bitecek bir hayatın var. Git, bir çiçeği kokla! Pencerene gelen kumrulara buğdayın, merhametin yok mu? "İnsan" olduğunu nerelerde hatırlıyorsun en çok? Bir çetele tut! Bir dânen var mı toprağına usulca bırakacağın? Ne bir besten var ne de ziyaret edeceğin bir hastan... Öf, yoruyorsun beni ve kendini; haberin yok! Aynaya bak! Gözlerin yuvalarından çıkmış! Çok da malın mülkün var.
Dağıt da bunları; hafifle!
Ellerini ve kalbini elden/gözden geçir!
Hayatı kokla!
Sık sık çal kalbinin kapısını...

...orda mı?




Ali Hakkoymaz
 
(Ben sende ben(d)im/ hiç olmasanda bende,
Yine de sadece sana “seni seviyorum” demek, çoktu yüreğimde…)

—e harfi ne de çok yakışırdı sana,
Sanki senin için konulmuştu alfabeye.
Yüzündeki gamze girdaptan çalınmaydı,
En çok denizciler kıskanırdı sensiz fırtınaları bile…
(yani öyle bir …-ki, umudumdun.)

Sınırlı bir ömürdü yaşadığımız-kandığımız,
Yıpranırken bile karabasanlar çökerdi de,
Susardık! İçimizde apansızın çıkan çatışmalara,
“biz” aitliğiyle karşı koyardık! Severdik…
(yaşamak ve ölmek- artık ne istiyorsan…)

Kim bilir belki koptuk yaşam denen ipten
En yüksek uçurumları beğendik ömrümüze
Ölmek değildi bizi korkutan, sevmek varken,
Tek derdimiz daha fazla sevgili olmaktı!
(bana gülümsediğinde çiçekler çardı, gözlerinde.)

(aslında her şey bahaneydi, biliyor musun?
-e harfide/ sesini özlemiştim… Belki ararsın.)



EMRE ONBEY
 
Bilmem ki seni neden sevdim
Yeşil gözlümsenin yüzünden
Ruhsal çöktümfiziksel bittim
Seni kalbime bela ettim

Beynigözü hep sana yordum
Düşlerimi seninle kurdum
Şiirlerimi sana yazdım
Seni kalbime bela ettim

Rüyalarımda seni gördüm
Uykularımı senle böldüm
Sözle pek çok güzeli dövdüm
Seni kalbime bela ettim
 
Adın derim gelir bahar
Sen ol isterim şu yaralı kalbe yar
Lazım değil başkasızaten yorar
Adın derim gelir bahar
Ne diyeyimdaha nasıl söyleyeyim ey yar...
 
Artık senden değil kendimden nefret ediyorum
Senin bir zamanlar söylediğin gibi bir pislik gibi yaşıyorum hayatı
Ne anlamı var zaten güzel olmanın bu kadar çirkinlik varken
Sen yokken ben güzel olsam ne olur ki
Sen geri mi gelirsin kapımı tekrar açar mısın sanki
Hayatım boyunca seni beklesem ne olur ki
Beni yeniden mi seversin sanki
Ben sarhoş olsam ne olur kısa süre de olsa seni unutsam
Uykusuz gecelerimde sadece sızmanın mutluluğunu yaşasam
Sigara dumanından önümü göremesem ne olur ki
Bunları sana yazarken bile sarhoş olsam
İçtiğim zehir zıkkım olsa ne olur ki
Hangi biri senin ihanetinle boy ölçüşebilir
Hangi biri senin beni kandırdığın gibi kandırabilir beni
Ve ben bu yalan dünyada hayatta kalsam ne olur
Yaşasam ne olur buna yaşamak denirse eğer
Ve her şeye rağmen yaşamın güzelliğini düşünsem ne olur
Sen mi geri gelirsin
Geçen güzel günler mi geri gelir
Yeniden mutluluğun şarabını mı aaaaaaarım
Bırak sevgilim senin bunlardan bile haberin yokken
Ben bunları sana her gece yazsam ne olur….
 
Son demindeyim artik hayatimin!
Tipki cayin son yudumunda biriken ; aci tatlar gibi...
Bende son cayimi iciyorum bugun!!!
Son yudumunu dibinde birakmadan.

Sen umudu besliyorum hayatimin!
Dengesiz hayallerin koynunda...
Gecenin uyuya kaldigi bu dakilarda..
Unutulmus zamanlarda...
Son kez bir umut arayisinda diz cokuyorum.
Acilan avuslarimda ;
Yaradana son duami ediyorum.

Son gulum yanlizligimi dolduruyorum hayatimin!
Can cekisen dakilkalara bir yoldas arayisinda.
Belki Yanlizligima
Belki yaznlizliktan yarulan kendime!
Son bir sicak el hasretinde avuclarim
Ve bakmaktan yorulan gozlerimle...
Uzun bir yol bekleyisinde..
Son dakikalarimin son arkadasini telasla bekliyorum...

Son rutuslerini yapiyorum hayatimin !
Son bir bakis...
Son bir dokunus...
Ve son biz kez;
Son bir yudum nefes aliyorum..

Son kapanisi gerceklesiyor hayatimin...
Kapandi perdeler
SoN ...
 
yolun acik olsun git gidiyorsan
ask olsun dilime dön diyecekse
bunca anilari sil siliyorsan
ask olsun maziye dur diyecekse

istemem birakma tek bir hatira
al ***ür mezar kaz gecen yillara
kapanir elbet bu actigin yara
ask olsun dermana dert derecekse

sanma ki yoklugun geckin bahardir
her yarin mevsimi hatri kadardir
unutma sevenin ahida vardir
ask olsun felege cok görecekse

affin yok önümde dizde cökersen
gururla oynanmaz insan bilirsen
pismanlik duyarda dönmek istersen
ask olsun silaya yol verecekse

ask olsun gözlerim ardindan bakip
ugrunda bir damla yas dökecekse
ask olsun gönlüme agitlar yakip
dünyami zindandan dar edecekse
 
yoksun

feri sönmüş gözlerimin yollarında
hasretkeşim

bir haber getiren
alsın neyim varsa
vazgeçmişim
günahsız sevdamın
rengi ateş
bu yüzden
kırmızı sevmişim

yüreğim
muhkem zannederdim
aşka
oysa
hicranınla tükenmişim

erdiğim her merhalede
bir karanlık siyahla
sevişmişim

kanla boyanmış
kalbim üstüne
aşkını
nakış nakış
işlemişim..

varlığında
kendimi bulduğum
dilber
yokluğunda
yitip gitmişim
bir tek hayalin kaldı
dilimde ezber
sen
herşeyimken
ben bir hiçmişim

zaman
sensizliğin ertesi
sevgili
gün değil ölen
ölen benmişim
 
Söylesene suçumuz neydi bizim ?
Ne yaptık sevmekten baska ?
Oysaki aşkı herseyden üstün tutmustuk.
Hatırlar mısın bilmem sana uzak oldugum akşamları.
Tek düşümde tek dileğim olurdu hep.

Eskiye dönük ne varsa tıpkı gülüşlerin gibi
Tıpkı sevmelerin gibi herseyi ama herseyi çok özlüyorum.
ßiliyor musun artık tadı yok bu hayatın
Anlamı yok hiçbir seyin.
ßunca zaman sonra soruyorum hayata

Onu benden ayırma diyordum
Şimdi nerde yeşil hırkalı birini görsem
Nerde siyah saçlı birini görsem sen sanıyorum.
Ve sen olmadıgını anlayınca hıçkırarar söylüyorum.
"OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE" diye...
 
Saçların düşer yüreğimin en kuytu köşesine...
Nedensiz ağlamaya başlarım sonra...
Gülüşün hançer olursaplanır en pis karanlıklarıma..
Saplandıkça kanatırkanattıkça acıtır...

“-Konuş” der gibi bakma yar!...
" -Konuşamam.."

Sonum mu oldu bu sevda bilemiyorum...
Yolumu sana yakın getiremiyorum...
Saçların düşer yüreğimin en kuytu köşesine...
Saçlarına ellerimi süremiyorum...

“ -Neredesin?” diye sorma yar!
" -Söyleyemem.."


Bir bulutum ben artık gökyüzünde...
Saçlarına ağlayan bir çocuğum biraz da belkide...
Ellerini aç sevdiğimtutmaya çalış...
Sana yağıyor bu yağmurgörmüyor musun?...

Beklemek zordurbir o kadar da hazin bilirim...
Bu yüzden sanaBekleyişlerimi getiriyorum...

“-Gel artık” der gibi bakma yar!...
" -Gelemem.."

Saçların düşer yüreğimin en kuytu köşesine...
Bakışın hançer olur yaşayamadığım gecelere...
Nedensiz ölmeye başlarım sonra...
Gülüşüne canımı verdiğim yar...
Ben ordayım bak!...
Bulutlarda...
Yere düşen her damlada...
Avuçlarının içinde ki sıcaklıkta...

"-düş'me artık " der gibi susma yar!...
"-Düşerim.."; düştükçe konuşurum..

Konuştukça acıtırımyaralarım yüreğini..
Konuştukça bitiririm düşlerini"düş"'meme izin ver yar...!
 
Benim Hala Gökkuşağım Var


Yağmura inat soğuğa inat
Benim hala gökkuşağım var
Görmek istersen eğer sevgili
Dön de yüreğime bir bak
Ama benim yüreğimle bakabilirsen
Görebilirsin ancak

Bak şimdi gökyüzü ağlıyor
Sen dert etme..o ağlasa da
Ben ıslanmam
O damlaların ardında
Melekleriyle kuşanmış
Rengarenk açmış kanatlarıyla
Benim gökkuşağım var

Beyhude yaşamışlığın yağmurlarında
Nereye bu yolculuk
Adresi belli belirsiz
Islana ıslana gidiyorsun
Durma devam et yoluna
Diyemem sana
Ah bir bakabilsen ah bir görebilsen
Kalp gözünü artık bir açabilsen

Bak gökyüzü ağlıyor hala
Ben ağlıyorum
Bu yaşlar bana değil
Senin için yalvarıyorum
Meleklerime haber saldım
Senin için
Ruhuna gökkuşağının renklerini serip
Kelebek kanatlarını
Kalbine sarsınlar diye

Ve sevgili
Sen beni dert etme
Ben ıslanmam
Çünkü o damlaların ardında
Rengarenk açmış kanatlarıyla
Benim gökkuşağım var
 
Beni sevmen gerekmez ama sev birini sevdiğim…
Deli gibi sev çılgınca…
Korkusuzca gururla sev….
Sev ki ; Dünya bir kat daha güzelleşsin gözünde….
Senin güzel gözlerin güzel görmeli…
İçindeki sevgi örtmeli görebileceğin tüm çirkinlikleri…
Balçıklarda yüzen balıklar görmelisin sevdiğim…
Sev sev ki arındırabilesin yaşam denen çirkin devi….

Bir sokak çocuğunun anne özlemiyle eş değer olmalı özlemin içinde…
O yanında varken bile sevince gideceğinden korkmalısın bir biçimde…
Ateş kesmeli tüm tenin….
Sev sev ki sevdiğim ruhunu kirletmemelisin..
 
Aşk hak edenin olmalı

Aşk hak edenin olmalı...
Yalanı,riyayı,nankörlüğü,iki yüzlülüğü,
ruhta şeytana satabilecek her şeyi
ipe çekmeli......
Herkes yalanda buluşuyorsa,
bir başına çekip dağlara çıkacak
kadar yürekli olmalı....
Şu üç günlük hayatı efeler gibi,
dik ,onurlu, alnı açık yaşamalı....
Can denen emanet mücevheri,
günü geldiğinde, değerinden düşürmeden
sahibine teslim etmeli.
 
Çocukken geceleri yıldızlara bakardım... Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla
yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü,
kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi...

Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk
heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm...
Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım...

Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk
maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini
kapadığında yolumu kaybedişim...

Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım
o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi
aşkımı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle
konuşmalı...

Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun...
Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan
gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek...

Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;

“Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini” diye biten...

Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler çok üşüyecek...

alıntıdır...
 
Teğet sevdalar Hapishanesi

Saçlarının bakışlarına katran dökülmüş yar...
Işıltılı hayatlarda kalır ömür denilen yaşanmışlıklar.
Gün ortası özlemler çıkarır ateşimi.
Ayakta kalmaya takati kalamamış bir ruh
Ve beden birlikteliğiyle tutunuyorum gözlerine.
Deprem korkusuyla yaşayan bir yıkıntıdan
Fazla bir şey bekleme.
İstesem de dolduramıyorum alın boşluğumdaki üç noktaları.
Hatırası gizli düşünüşlerimi.
Takvimlerde herhangi bir gün adı
Ve sevdakeş bir mevsim kısalığı yaşıyor gecelerim.
Dört duvar ortasında eli bıçaklı kabuslar kovalıyor mahpusluğum.
Hep vurgun saatlerine düşmüş bir çığlığı ağlarken gözlerim
Yitirilmiş eldelerle yetinmeye çalışan
Tüccar defterlerine yazıyorum kayıplarımı.
Biliyorum ki nutfeye can veren Allah
Bir gün emanetini geri isteyecek.
Toprak olmaya mecbur bir vücut kalırken geride
Ruhumun medcezirleriyle birlikte,
Her güneş batışında gelecek pencerenin önüne.
Bir türkü serinliğiyle uyanacaksın.
Rüyaların dünlere tutsak özgürlükler yaşayacak.
Peşini bırakmayacak dünlerin izlerini taşıyan unutulmuşlar,
Yalanlar,eylüller,ocaklar,ağustoslar...
Unutmaya vurduğun her gönül darbesiyle kızıla boyanacaksın.
Bir dalgınlıktır alıp başını gidecek uzaklara,
Yağmurlar gülümseyecek her beni düşündüğünde.
Belki yalnızlık kokmayacak ömründeki dipnotların...
Elde kalanlarla yetinmeyi öğreneceksin,
Bir zamanlar yetinmeyi boş sayan rayihalar.
Nihavent hüzünler taşırken yangın
Pişmanlıklar susacaksın...
Ve beni düşünme nerdeyim, sadece bil yeter
Teğet geçen sevdaların
Mahkemesiz sanığı olarak müebbet yatıyorum,
idamımı infaza taşısa da saatler.
Teğet sevdalar hapishanesi burası
Ben aşkı dikenler teller ortasında esarete satıyorum...




NOT: Okuduğum en müthiş şiirlerden bir tanesi.

alıntıdır...
 
Önce gönderdiğin bir resmi sevdim
Siyah-beyaz, oysa renklerini gördüm tek tek
Kırmızıyı , maviyi , yeşili, pembeyi ve gökyüzünü kıskandıracak beyazı gördüm

Sonra bakışlarını sevdim. Yüreğime işleyen bakışlarını
Beni sana mahkum eden gözlerinin esiri oldum
Her baktığımda biraz daha senin oldum
Suyum ve aşım sen oldun….
Sonra bana dokunmanı sevdim…
Yandım her dokunduğunda biraz daha teninde yandım….

Sonra gülüşünü içimi ısıtan gülüşünü
Sonra rüzgarla savrulan mis kokulu saçlarını sevdim….

Bir an geldi artık hayat sen oldun…
Aynaya baktığımda bir serseri gördüm hep seni seven bir serseri
Sonra yaşadığın şehri sevdim bu sevdiğim şehirden gidecek kadar…..

Ve anladım ki ben sadece sevdim…
Hissettim ilk kez canımın yandığını ,,
İlk kez aciz olduğumu.

Ben seven, sen sevilen işte karşında bir çocuktan ne farkım vardı ki…
Gideceğini bile bile sevdim seni..


Bir ömür hasretinle yaşasam da
Bir anın seninle geçecek bir anın mutluluğu için yinede sevdim seni…

Ve gittin sevgime inanmadığını söyledin…
Gideceğini başından beri bile bile sevdim seni…
Kalbime düşen bu ilk ateşle yaktın beni..
Ben yanmayı seçtim sen ise yakmayı
Ben sevmeyi sen sevilmeyi seçtin…

Pes ettin dedin ben ise en büyük savaşları göze aldım bir kez bana güvenmen için
Ben sevdim sen ise bana güvenmedin……
Ve sen gittin…….

Sevgim aciz ben çaresiz….
Oysa sana söyleyecek kelimelerim
Sana gösterecek hayallerim vardı sana dair….

Gözlerin önce gözlerimden kaçtı
Sonra sesin soğudu
Ellerin buz kesti

Oysa gitme kal demek
Dur yapma demek isterdim
Ama bir kez, bir kez olsun sana duyduğum sana beslediğim sevgime inandın mı ??...
 
Yüreğim vurgun yemiş gibi yanında
Cümleler içerisinde boğuluyorum sanki..
İsmin dilime dolanıyor..
Göz bebeklerim büyüyor hemencecik…
Ellerim titriyor..
Derince çekiyorum tütünü içime..
Dumanın yüreğimin seyir defterinde..
Sonra, her tatlı uykunun rüyası sen oluyorsun
Her güzel şiirin mısrası..
Uzatıyorum sana ellerimi..
Uzunca bakıyorsun bana..
Lütfen!
Bakma bana öyle..
Vurulur gibi oluyorum sen böyleyken..
Yalnızlığım kayboluyor bir anda..
O hınzır sessizlik yerini ağlayışlara bırakıyor..
İki üzümkarası göz çekiyor beni içine..
Ne olur bakma bana öyle..
Tutamıyorum kendimi..
Yollara, bilmediğim ülkelere gideyim diyorum..
Ama bir adım dahi atamıyorum..
Attığım her adımda sana daha çok yaklaşıyorum..

Dur!
Bak bir şarkı çalıyor eskilerden..
Cenaze marşım sanki bu benim..
Ölüler selam duruyor bana..
Dinliyor musun?
Belki bizim şarkımız olurdu bu kimbilir?
Adı konmamış kaç şarkımız var kim bilir…

Ne olur bakma bana öyle
İçim eriyor…
Hesap soruyor bütün şairler benden..
Kimi anlattın sen diyorlar..
Kime anlattın..
Bana, bende olmayan seni soruyorlar..
Sen bana bakıyorsun..
Sen en iyisi mi bana bakma
Kötüyüm ben, bütün kötülüğüm bu işte…
Korkuyorum senden..
Senden..
Seni olmayan benden..

Ellerinin sıcaklığını duyuyorum uzaktan..
Ruhun ben çekiyor sanki…
O üzümkara gözlerin aklıma düşüyor..
Aklımı kaçırıyorum..
Dur! Ne olursun çevir gözlerini..
Gözlerin..
Gözlerin iki el ateş eder gibi bakıyor….



İbrahim ŞİRİN
 
Yüreğimden tuza bandırılmış acılarımı elerken yine şehrimin soğuk kaldırımlarına bırakıyorum sensizliği. Sensizim. Senden sonra tüm sokaklar tek adresim. Öznesizim. Senden sonra tüm cinayetlerin tek failiyim. Davasını kaybetmiş sanık gibi boynu bükük cümlelerim.Sanki ayaklarından vuruldu geleceğim..Düşüyorum uluorta.. Soğuk kaldırım taşlarının arasına doluyor yol yordam bilmez harflerim..Kan revan içinde mevcudiyetim..Aşk tarafsızlığını yitirirken ben sensizliğin iktidarında sonumu hazırlıyorum... Eyyub vari susuyorum en yalın halimle.İçi kalabalık “ susmalar biriktiriyorum yüreğimin ipsiz uçurumlarında. Susuyorum olmuyor konuşuyorum olmuyorum..Güpegündüz vuruluyorum sol yanımdan..Eksiliyorum yüreğinden siliniyorum cümlelerimden. Yitip gidiyorum sensizliğin paragraf başlarında. Bu aşkın mağlubu ilan edilsem de nafile..Eksiliyorum cümlelerinden..Siliniyorum adreslerinden...

Şimdi benden uzaklardasın..Bensiz olman senin için hiçbir şey ifade etmiyor. Etmemeli zaten. Ama “ “ bende o kadar büyük ki; hiçbir kalıba sığdıramadım senli mutlulukları..Yokluğun öyle büyük yara ki; hiçbir kelimeyle dolduramadım bıraktığın boşlukları. Şimdilerde seni “ sensiz “ yaşatabilme azmi ile doluyum. Bizzat senin sözlerinden alıntı yaparak “ direniyorum yalnızlığına. ” Kaybetme pahasına sensizliği giydiriyorum omuzlarıma..Ayrılığın zafer çığlıkları kaplasa da etrafımı ben yenilgiyi kuşanıyorum üzerime..Biliyorum ki; sonunda yalnızlığa boyun eğsem de bir cümlelik yerim olacaktır yüreğinin derinliklerinde.. Gözlerim Filistin gibi ağlamaklı olsa da yenilginin perde arkasındaki gizli zaferlerim İstanbul gibi boynu hep dik duracaktır tarihin tozlu sahifelerinde...Sensizlik yüreğime galebe gelse de bu savaşta kazanan ben olacağım..Çünkü yüreğinin iç cebinde kefenini taşımayanların tozlu meydanlarda zaferlerle anılmaya hakkı yoktur..Sebebim bensiz varlığın olmuşken örtün üzerimi..Kefenim yüreğinden kesilmişken kefenleyin yaralı bedenimi..

Bu satırları yazarken perdelerime gece misafirliğe geldi..Duvarlar siyaha boyanırken ben hala varlığının aydınlığında birşeyler karalıyorum satırlara..Basit cümleler kurarken karanlığı hesap edemedim..Cümlelerimin üzeri karanlık olsa da sen gözlerinle aydınlat sözlerimi.. Gitmeliyim şimdi..Kaçak bir yüreğin yıkımını gözlerimde görmeden gitmeliyim..Sığınmadan gözyaşlarıma toplamalıyım benliğimi. Sensizliğin en çok kanadığı geceyi yüreğime gömüp sabah seni “ sensiz “ sevmeye kaldığı yerden devam etmeliyim...

Gecenin infazındayım..
Gözlerimde uykusuzluk
Çöllerimde susuzluk varken
Dudaklarında soluyor geleceğim...
Oysa ben sana geliyorum sevgili..
Adımlarım ürkek olsa da
Yollarım sana
Sabrım sana..
Biliyorum bu firar girişimi..
Sana gelen vagonlara kaçak bindim ben..
Farkındayım...Biletsizim..
Bir o kadar da öznesiz..
Urbamda fakir yüreğim
Avuçlarımda hüznüm sana gelmekteyim...
Senden ne bir ömür istiyorum
Fakir yüreğime feda edilecek
Ne de bir ten diliyorum
Acılarımda heba edilecek...
Sadece benle başlayıp senle biten cümle..
Sana geliyorken
Aşk tarafsızlığını yitirmişken
Yamalı yüreğimi iade ediyorum karanlığa..
Heybemde hüzünlerimle gidiyorum.
Olur da bir gün aramak istersen beni
Bir ömür uzaklıkta zannetme..
Ben sana bir nefes kadar yakın olacağım...
Çünkü ben “ beş harfli “ adında
“ Sana “ yaşıyor olacağım ... ”
 
Geri
Üst