Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Rahmân Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin elli beşinci sûresi.
Rahmân sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi). Yetmiş sekiz âyet-i kerîmedir. İlk âyet-i kerîmede geçen Rahmân kelimesinden dolayı Sûret-ür-Rahmân denilmiştir. Sûrede; göklerin düzeninden, Allahü teâlânın insanlara olan lütfu ve ikrâmından, insanın yaratı lışından, Allahü teâlânın kudretinden, kıyâmet gününden ve o günde isyânkârların cezâlandırılmasından ve inananların kavuşacağı nîmetlerden bahsedilmektedir. (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî)
Allahü teâlâ Rahmân sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, yeri mahlûkât için yaratmıştır. Orada meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı tâneler ve hoş kokulu bitkiler vardır. (Âyet: 10-12)
Kim Rahmân sûresini okursa, Allahü teâlânın verdiği nîmete şükr etmiş olur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
 
RAHMET:
1. Acıma, merhamet.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
(Ey Resûlüm!) De ki: "Ey (günâh işlemekle) nefslerine karşı haddi aşmış kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allahü teâlâ (şirk ve küfürden başka dilediği kimselerden) bütün günâhları magfiret buyurur, bağışlar. Şüphesiz ki O, Gafûr'dur, Rahîm'dir. (Zümer sûresi: 53)
Yâ Rabbî! Bize rahmetini ihsân eyle. İhsân sâhibi ancak sensin. (Âl-i İmrân sûresi: 8)
Allahü teâlâ rahmeti yüz parçaya ayırmış, doksan dokuzunu kendisinde bırakmış, yeryüzüne bir parça indirmiştir. İşte bütün mahlûklar bu parça sebebiyle birbirlerine acırlar... (Hadîs-i şerîf-Müslim)
... Ramazân'ın birinci gecesi Allahü teâlâ mü'minlere rahmet eder. Rahmetle baktığı kuluna hiç azâb etmez. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Beyhekî)
Bir kimse bir mü'minin ihtiyâcını karşılamak için yürüse, Allahü teâlâ yetmiş bin meleği ona sâyehân eder, gölgelendirir. Eğer sabah vakti ise akşama kadar, akşam vakti ise sabaha kadar ona rahmet ile duâ ederler. Her bir ayağını kaldırdıkta bir günâhı affolur ve bir derece verilir. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hibbân)
Allahü teâlânın bir kuluna rahmet etmiyeceğine, ona gazab ve azab edeceğine alâmet, dünyâya ve âhirete faydası dokunmayan şeylerle meşgul olması, zamanlarını lüzumsuz şeylerle öldürmesidir. (İmâm-ı Gazâlî)
Allahü teâlâdan korkmalı, fakat O'nun rahmetinden ümidi kesmemelidir. Ümid, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibâdetleri zevkli olur. (Muhammed Hâdimî)
2. Sevgili Peygamberimiz hazret-i Muhammed'in isimlerinden.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiyâ sûresi: 107)
3. Kur'ân-ı kerîm.
4. Yağmur.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâ rüzgârı, rahmetinden önce müjdeci olarak gönderir. Rüzgârlar, ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa su yağdırırız. O yağmurla yerden meyveler çıkarırız. Ölülerini de mezârlarından böyle çıkaracağız. Umulur ki, düşünüp ibret alırsınız. (A'râf sûresi: 57)
 
Rahmet-i İlâhiyye:
Allahü teâlânın merhameti, acıması.
Kalbinde zerre kadar îmân olan bir kimse, Cehennem'de sonsuz kalmayacak, rahmet-i ilâhiyyeye kavuşarak Cennet'e girecektir. (İmâm-ı Rabbânî)
Cenâb-ı Hak bir kulunun hidâyet ve îmânda sebâtını dilerse, o kimseye rahmet-i ilâhiyye gelir. Rahmet-i ilâhiyye, şeytanı uzaklaştırıp, hastanın yüzünden yorgunluğu giderir. (İmâm-ı Gazâlî)
 
Rahmet Kapısı:
Duâların kabûl edildiği, ihsân ve bereket kapısı. Duâların geri çevrilmediği lütuf kapısı.
Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan duâ, tövbe red olmaz. Fıtr (Ramazan) bayr*****n ve Kurban bayr*****n birinci geceleri, Şâban'ın on beşinci gecesi ve Arefe gecesi. (Hadîs-i şerîf-Riyâd-un-Nâsihîn
Evliyânın büyüklerinden Râbia-i Adviyye adamın birini duâ ederken; "Yâ Rabbî! Bana rahmet kapını aç!" dediğini işitince; "Ey câhil! Allahü teâlânın rahmet kapısı şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun?" Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için duâ etmeliyiz" dedi. (Muhammed Rebhâmî)
 
Rahmet Melekleri:
Yeryüzünde dolaşan ve mü'minlerin ölümü ânında hâzır olan melekler. Bunlara Rûhâniyân da denir.
Resim, köpek ve cünüp kimse bulunan eve rahmet melekleri girmez. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Sizden öncekiler arasında doksan dokuz kişiyi öldürmüş biri vardı. Bu adam yeryüzündekilerin en âlimini sordu. Bir râhibi tavsiye ettiler. Ona geldi ve; "Doksan dokuz kişiyi öldüren bir kimse için tövbe (affolma imkânı) var mı?" diye sordu. O râhib de; "Hayır" dedi. Bunun üzerine onu da öldürdü ve onunla yüz kişiyi tamamladı. Sonra yeryüzündeki insanların en âlimini sordu. Ona başka âlim birini tavsiye ettiler. Ona geldi. "Yüz kişiyi öldürmüş bir kimse için tövbe var mı?" diye sordu. O da; "Evet tövbeyi kim engelleyebilir. Sen şu yere git. Çünkü orada Allahü teâlâya ibâdet (kulluk) eden insanlar vardır. Sen de onlarla berâber Allah'a kulluk yap. Sakın kendi memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir yerdir" dedi.
Adam oraya gitti. Fakat yolu yarıladığında vefât etti. O zaman Rahmet melekleri ile azap melekleri (onun rûhunu alma) konusunda konuştular. Rahmet melekleri: "Bu adam tövbe ederek ve kalbi ile Allahü teâlâya yönelerek geldi" dediler. Azap melekleri ise; "O henüz bir hayır işlememiştir" dediler. Onların yanına insan sûretinde bir melek geldi. Onu aralarında hâkim yaptılar. O melek; "İki yer arasını (kendi memleketiyle gideceği iyi memleketin arasını) ölçünüz. Bunlardan hangisine daha yakınsa o oradan sayılır." dedi. Ölçtüler ve onu gitmek istediği yere daha yakın buldular. Bunun üzerine onu Rahmet melekleri aldılar. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Hangi evde Kur'ân-ı kerîm okunursa, orada bereket, bolluk olur, şeytanlar uzaklaşır, melekler oraya hücûm eder. Hangi evde Kur'ân-ı kerîm okunmazsa, o evde darlık, sıkıntı, huzursuzluk başgösterir. Rahmet melekleri oradan uzaklaşır ve şeytanlar orayı istilâ eder. (Ebû Hureyre-İhyâ)
Can vermek acısı, dünyâ acılarının hepsinden daha şiddetlidir. Fakat, âhiret azâblarının hepsinden daha hafiftir. Mü'min, rûhunu teslim edeceği vakit, rahmet meleklerini, Cennet hûrîlerini görüp, onların zevki ile, can verme acısını duymaz. Rûhu tere yağından kıl çeker gibi çıkar. Nîmetlere kavuşur. (Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ)
 
RAHMETEN LİL ÂLEMÎN:
"Âlemlere rahmet" mânâsına Peygamber efendimizin mübârek isimlerinden.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biz seni ancak rahmeten lil âlemîn gönderdik. (Enbiyâ sûresi: 107) Geldi çün ol rahmeten lil âlemîn Vardı nûr anda karâr kıldı hemîn
(Süleymân Çelebi)
 

RAHMETULLAHİ ALEYH:
Daha çok Eshâb-ı kirâmdan (Peygamber efendimizin arkadaşlarından) başka din büyüklerinden birinin ismi anıldığı veya yazıldığında, söylenen veya yazılan "Allahü teâlâ ona rahmet eylesin" mânâsına duâ, hürmet ve saygı ifâdesi. İki kişi için rahmetulla hi aleyhimâ, daha çok kimse için rahmetullahi aleyhim denir.
Cüneyd-i Bağdâdî rahmetullahi aleyhin kıymetli sözlerinden bâzıları şöyledir: Bir kimsenin havada bağdaş kurup oturduğunu görürseniz, İslâmiyet'e uymaktaki hassâsiyetine, titizliğine bakınız. Eğer bu yönü tam ise ona uyabilirsiniz. Emir ve yasaklara uymakta az da olsa bir gevşekliği varsa, hemen ondan uzaklaşınız, çünkü size zararı dokunur.
Allahü teâlâdan gâfil olmak, O'nu unutmak, ateşte olmaktan daha beterdir, kötüdür.
Sabır; yüzü ekşitmeden başa gelen dert ve musîbeti yudum yudum içine sindirmektir.
Ebü'l-Hüseyin bin Sem'ûn rahmetullahi aleyh buyurdu ki: "Allahü teâlânın adı bulunmayan söz kıymetsizdir. Allahü teâlâyı hatırlamadan susmak, boşuna vakit geçirmektir. İbret almadan bakmak faydasızdır."
 
RAKÎB (Er-Rakîb):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi hakkıyla gören, gözeten, koruyan, bir an onlardan habersiz olmayan, murâkabesi (gözetmesi) devamlı olan.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Allahü teâlâ her şeyi, rakîbdir. (Ahzâb sûresi: 52)

 
RAKS:
Oynamak, dans.
Tasavvuf yolları çoktur. Bunların içinde en lüzumlusu ve en uygunu sünnete yapışan ve bid'atlerden (dinde reformlardan) kaçan büyüklerin yoludur. Bu büyükler, her sözlerinde ve her hareketlerinde, sünnete uyup da, kendilerinde hiçbir keşf, kerâmet, h âl, görüş ve ma'rifetler hâsıl olmaz ise, hiç üzülmezler. Fakat bunların hepsi hâsıl olup da, sünnete uymakta gevşek davranırlarsa, bunları hiç beğenmezler. İşte bunun içindir ki, bu büyüklerin yolunda sima' ve raks yasaktır. Böyle şeylerden hâsıl olacak lezzet ve hâllere kıymet vermemişler, bundan hâsıl olan şeylere dönüp bakmamışlardır. (İmâm-ı Rabbânî)
Allahü teâlânın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyüklerinden olan, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, ney ve başka hiçbir çalgı çalmadı. Mûsikî dinlemedi ve raks etmedi. (Abdülhakîm Arvâsî)
 
RAMAZAN:
Hicrî ayların dokuzuncusu, üç ayların sonuncusu ve farz olan orucun tutulduğu ay. Ramazan yanmak demektir, çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur.
Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Kim Ramazân-ı şerîf ve Kurban bayramı gecelerini ihyâ ederse; kalblerin öldüğü gün, onun kalbi ölmez. (Hadîs-i şerîf-Kitâb-ü Metcer-ür-Râbih)
Kim Ramazân-ı şerîfin başından sonuna kadar cemâatle namaz kılarsa, Kadir gecesinden nasîbini almış olur. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-ul-Cenne)
Ramazan çok hayırlı ve mübârek bir aydır. Gündüz tutulan oruca, gece kılınan namaza, bu ayda verilen sadakaya, Allahü teâlâ kat kat sevâb verir. (Hazret-i Ömer)
Ramazan ayının ilk gecesinden son gecesine kadar göklerin kapıları açılır. Yâni bereket ve duâların kabûl kapıları açık kalır.Ramazan gecelerinde namaz kılanlara Allahü teâlâ her bir secdesine bin beş yüz hasenât, lutf ve ihsân buyurur. Kırmızı yâkut tan yapılmış bir cennet verilir. Birçok kapısı olup, kapıları altından, kırmızı yâkutlar ile süslüdür. Allahü teâlâ insanın her orucuna başka başka lutuflar ihsân eder. Oruçlu olduğu günün güneşinin doğuşundan batışına kadar yetmiş bin melek o oruçluya istiğfâr eder. Gecesinde ve gündüzündeki secdelerine, Cennet bağlarında dünyâda tasavvur edemediği ağaçlar dikilir ve gölgeliklerinde binlerce insan gölgelenir. (Muhyiddîn-i Arabî)
Ramazân-ı şerîfte yapılan nâfile namaz, zikir, sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda, bir oruçluya iftâr verenin günâhları affolur. Cehennem'den âzâd olur. O oruçlunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere bütün sene bu işleri yapmak nasîb olur. Bu aya saygısızlık edenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
 
Ramazan Hilâli (Bkz. Rü'yet)
 

RÂSİH ÂLİM:
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan büyük din âlimi. (Bkz. Ulemâ-i Râsihîn)
Râsih âlimlerin dört hasleti vardır: 1)Allahü teâlâdan korkmak, 2)İnsanlara karşı mütevâzî (alçak gönüllü) olmak, 3)Dünyâya düşkün olmamak, 4)Nefsi ile mücâdele etmek. (İmâm-ı Mâlik)
Râsih âlimler, peygamberlerin vârisleri oldukları müjdelenmiş olan, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) tam uyan, kendilerine nice gizli ve ince bilgiler ihsân olunan ve gizli ve açık ilimlere kavuşan âlimlerdir. İsrâ sûresinin seksen beşinci âyetinde meâlen; "Sizlere, ilimden pek az verildi" buyruldu. Burada bildirilen ilim ile şereflenen râsih âlimler perde arkasını seyretmektedirler. (İmâm-ı Rabbânî)
Râsih ilimli âlimlere Allahü teâlânın vâsıtasız olarak ihsân ettiği ilme (vehbî) veya (kalb ilmi)denir. Hadîs-i şerîfte; "İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini bildirir" buyruldu. (Muhammed Hâdimî)
 
RAÛF (Er-Raûf):
1. Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarına karşı merhâmeti çok olan ve yaptıkları iyilikleri zâyî etmeyen.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Muhâcirlerden (Mekke'den göç eden) ve Ensârdan (Medîneli müslümanlardan) sonra, kıyâmete kadar gelen mü'minler; "Yâ Rabbî! Bizi affet ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi affet. Kalblerimizde, îmân edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen Raûf'sun, Rahîm'sin" derler. (Haşr sûresi: 10)
Kızgınlık ânında kim on defâ er-Raûf ism-i şerîfini söyler ve Peygamber efendimize salevât-ı şerîfe okursa öfkesi geçer, sâkinleşir. (Yûsuf Nebhânî)
2. "Ümmetine karşı çok merhâmet eden, acıyan" mânâsına Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin isimlerinden.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız, O'na çok ağır ve güç gelir. Size (îmânınıza ve hâlinizin salâhına, iyi olmasına) çok düşkündür. Mü'minlere karşı raûf ve rahîmdir. (Tevbe sûresi: 128)
 
RAVDA-İ MUKADDESE:
Mukaddes bahçe. Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Medîne-i münevveredeki mescidinin içinde kabr-i şerîfi ile mescidin o zamanki minberinin arasında kalan mübârek mekân, yer. (Bkz. Ravda-i Mutahhera)
 

RAVDA-İ MUTAHHERA:
Temiz bahçe. Medîne-i münevveredeki Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidinin içinde bulunan ve Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile mescidin o zamanki minberi arasında kalan 26 m. uzunluğundaki mübârek yer. Ravda-i mukaddese, Ravda-i mübâreke de denir.
Bu fakire göre yeryüzünün en kıymetli yeri, Kâbe-i muazzama ve bunun etrâfındaki Mescid-i Harâm denilen câmidir. Bundan sonra Medîne'deki Ravda-i mutahheradır. Üçüncü olarak Mekke-i mükerreme şehridir. Görülüyor ki, Ravda-i mutahhera Mekke'den daha üstündür demek doğrudur. (İmâm-ı Rabbânî)
Hacca giden müslümanlar Mekke'de hac vazîfesini yerine getirdikten sonra Medîne'ye gelirler. Mescide girmeden önce gusl abdesti alınır. Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyârete niyet edilir. Salevât-ı şerîfe ve duâ okuyarak Mescid-i nebîye geli nir ve minber yanındaki Ravda-i mutahherada iki rek'at tahiyyet-ül-mescîd namazı, iki rek'at da şükür namazı kılınır. Duâdan sonra Kabr-i şerîf ziyâret edilir. (Abdullah Mûsulî)
 
RAVDA-İ MÜBÂREKE:
Mübârek, bereketli bahçe. Medîne-i münevverede, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîfi ile mescidin o zamanki minberi arasında kalan mübârek mekan, yer. (Bkz. Ravda-i Mutahhera)
 
RÂVÎ:
Rivâyet eden, nakleden; duyduğu veya gördüğü bir sözü, bir işi, bir olayı başkasına haber veren; Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini, metin (hadîs-i şerîfin kendisini) ve senedi (nakledenleri) ile birlikte nakleden hadîs âlimi.
Hadîs râvîlerinden Ebû Hüreyre radıyallahü anhın bildirdiği bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: "Kadın dört şey için nikâh edilir:Malı, soyu, güzelliği ve dîni. Sen, dindâr kadını seç; mes'ûd olursun." Bir başka hadîs-i şerîfte; "Abdestli olan vücûd âzâsına Cehennem ateşi dokunmaz" buyruldu.
Râvîlerin önde gelenlerinden hazret-i Âişe vâlidemize, Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: "Ey Âişe, yumuşak ol! Zîrâ Allahü teâlâ, bir ev halkına iyilik murâd ederse, onlara rıfk (yumuşaklık) kapısını gösterir."
Müksirûn denilen binden fazla hadîs nakletmiş olan râvîlerden Enes bin Mâlik, şu hadîs-i şerîfi bildiriyor: "Kendisinde şu üç sıfat bulunan, îmânın tadını duyar: Allahü teâlâ ve Resûlünü başkalarından daha çok sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Küfürden (îmânsız olmaktan) kurtulup hidâyete (doğru yola) kavuştuktan sonra, ateşe atılmayı ne kadar istemezse, küfre dönmeyi de o derece kerih (çirkin) ve kötü görmek."
 
RÂYE:
Bayrak, sancak. (Bkz. Livâ)
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, yirmi yedi kerre muhârebe yaptı. Bunlardan dokuzunda er olarak hücûm etti. Diğerlerinde başkumandanlık mevkiinde bulundu. Râyesi siyâh idi. Livâsı (sancağı) daha küçük olup, beyaz idi. (İmâm-ı Kastalânî)
 
RÂZI:
Memnûn, hoşnûd olan. (Bkz. Rızâ)
Kendisinden kocası râzı olduğu hâlde ölen her müslüman kadın Cennet'e girer. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Namazlarını vakitleri gelince hemen kılanlardan Allahü teâlâ râzı olur. Vakitlerinin sonlarında kılanları da affeder. (Hadîs-i şerîf-Eşi'at-ül-Leme'ât)
Üveys-i Karnî'nin yüksek mertebelere kavuşması, annesini râzı etmesi bereketiyle idi. Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: "Üveys-i Karnî'nin bütün o kerâmet ve ihsâna kavuşması; annesine iyilik etmesiyledir" (Meşârik-ul-Envâr)
 
RÂZIK:
Rızk veren. Yiyecek, içecek gibi kendisi ile faydalanılan şeyi veren.
Hakîkatte hâlık (yaratıcı) ve râzık Allahü teâlâdır. İnsana, hâlık veya râzık demek ilhâddır (zındıklık, dinsizliktir). İnsanın aslî sıfatı, âcizlik ve ihtiyâçtır. Allahü teâlânın sıfat-ı zâtiyyesi (zâtına âit olan sıfatı), kudret (her şeye gücünün y etmesi) ve gınâdır (başkasına muhtâç olmamasıdır). İnsanlara, yarattı ve yaratıcı dememeli; Allahü teâlâya mahsûs olan Hâlık ismini, kimse için kullanmamalı ve ad takmamalıdır. (İsmâil Hakkı Bursevî)
Allahü teâlâ öyle bir Râzıktır ki, kullarının günâhlarından dolayı onların rızıklarını kesmiyor. (S. Abdülhakîm Arvâsî)
 
Geri
Üst