Gidenlerin ardından kalanlar

Öyle zamanlar olur ki
Bir fırtına çıkıverir..
Dalgalandırır köpürtür
Şuurunu ele geçirir..
 
Şuurunu yitirmiştir; düşünemez.
İncinmiştir; hissedemez.
Hırçınlaşır; yıpratır istemeden.
Nihayetinde kendini bulur fırtına dinerken.
 
Kimi zamanlar durgundur
Coşkusu dingin..
Böyle zamanlarda da gene
Hissedişi engin..
 
Hissedişi; gece yakamozdur
Gündüz suyundaki kıpırtılar..
Sevişi; gece gelgitlerle
Gündüz beslenişiyle taşar..
 
Ayrıldık ıste ıstedıgın oldu
Kotusun hem de cok kotu
Duygularını kabul edemeyecek kadar da korkak
Yalandı hersey zaten
Ben bıle kandırdım senı
Hersey ask cızgısıne kadar guzeldı
Ondan sonrası yasanmamalıydı
Ama bız yasadık
Olmayan askımızı
Yanlısımız oydu zaten
Olmayan askla yasamaya calısmak
Sımdı mutluyum ıcım huzur dolu
Sen yoksun ya o yeter bana
Uzuntu huzun yok etrafımda
Kandırmıyorum kendımı
Senın benı kandırdıgın gıbı
Gercegı anladım gecte olsa
Sevmemısım senı
Yolun basından donduk ya
O yeter bana...
 
Hanı bır kıvılcım bıle yeter ya ask ıcın
Bız o kıvılcımların kurbanı olduk
Gazı bıtmıs bır cakmagın kıvılcımlarının
Hıc aleve donusmeyecek
Askımızı atese vermeyecek
Kıvılcımların kurbanı olduk
Onları alev yerıne koyduk
Askımızı alevlendırecek zannettık
Oysakı bızım askımız ıcın bır alev topu lazımmıs
Bız sevgımızı buyutemedık bır kıvılcımla
Yıne aldandık kıvılcımlara
Sımdı ne gaza ıhtıyacımız var
Ne cakmaga...
 
Uzun ve sessiz geceler
Gündüzler boş gelir
Kandilli parkının dayanılmaz hüznüyüm ben
Karanlık bankta tek başına oturan...
Martıların mesaisi bitmiş çekilmişler köşelerine
Bağırmıyorlar çığlık çığlığa
Paylaşmıyorlar yalnızlığımı
Karşımda Rumeli Hisarı yanımda yalnızlığım
Yalnızken bile beceremedim tek başına olmayı
İçimde hep başkası...
Uzun ve karanlık şilepler geçer önümden
Adını hiçbir zaman okuyamadığım
Sessiz ve sakin geçer giderler
Yüreğimden kaç şilep geçti sayamadım
Kaç tanesi derinlere gömüldü
Kaç tanesi yüreğime demirlendi ?
Yalnızlığım bile sıktı beni
Kandilli parkı anlamaz oldu halimi
Artık tek başına kabul etmiyor beni
`` Mutlu ve aşkla `` gel diyor
O yüzden gitmiyorum uzun zamandan beri...
 
Bütün suç şemsiyecilerde
Hiç tek kişilik yapılır mı şemsiye?
Yağmur rotasını bize ayarlamışken
Niye sığınıyoruz tek başına şemsiyeye?
Ne vardı iki kişilik olsa?
Bizi diğer yarımızla tamamlasa
Islansaydık doyasıya...
Atın hepsini bir kenara !
Artık sevmiyorum hiçbirini
Çünkü şemsiye demek
Yalnızlık demek...
 
Aşk tekilaya benzer
İçinde daima bir kurt vardır
Hep içine bir yerlere düşer
Aşk martiniye benzer
Bulanık bir su gibidir
Zeytini size çekirdeği çöpe gider
Aşk kokteyle benzer
Her zaman karışık ve çekicidir
Aşk şaraba benzer
Zarif ve tatlıdır
Her insana uymaz
Aşk şampanyaya benzer
Tek eğlencesi patlatıp kadehe doldurmaktır
Herkes içmeye çalışır
Aşk viskiye benzer
Bardakta az gibi görünür
İçince sert gelir
Aşk biraya benzer
Hep içmek istersin
Çabuk bitirirsin
Aşk rakıya benzer
Şişede durduğu gibi durmaz
Ama aşk asla rakıdaki cesaret değildir...
Aşk sarhoşa benzer
Ne kendini bilir
Ne de yaptığını
Sonunda miden bulanır
Yine de vazgeçemezsin...
 
Gönlümle başbaşa kalınca
Dertleşiriz saatlerce
Ben ona hayatı anlatırım
O da bana aşkı...
Nedensiz bir hüzün kaplar gönlümü
` Ne oldu yine? ` derim
` Yalnızım be abla ` der
` Bir tane gönül bulamadın mı koca dünyada? ` derim
` Dünya koskoca bir yalan öğrenemedin gitti ` der...
O zaman beni de bir hüzün kaplar
Zaten hüzün hep yalnızları kaplar...
Bende yalnızım dünyada
Ne çabuk unuttum kendimi
Gönlüm haklı
Bulamadık bir sevgili
Gönlüm yalnız ben yalnız
Hüzün tek yoldaşımız...
 
Sevginin ne anlama geldiğini düşünürken buldum seni
Aşk nedir diye çırpınırken
İlk anlamilk heyecanilk yarımsın
Aşkın ilk anlamı sensin benim için
Gerisi hep boş
Hep mecaz...
Kalbimi saatime göre ayarlamıştım
Saatim durdu.
Kendimi aşka ayarlamıştım
Aşk yok oldu.
Şimdi yine soruyorum aşk nedir diye
İçimde hep aynı cevap
Arının balı kadar tatlıiğnesi kadar acı
Ne yaman bir çelişki bu...
Tüm anlamları yitirdim artık
Sormuyorum hiç birşey
Tek çarem aşkı aşktan öğrenmek
Gerisi hep boş
Hep mecaz...
 
Geziyorum aylardır bir yanım eksik
Ama görünmez değilim...
Yaşıyorum yine kendimce
Yine Kanlıca`ya gidiyorum mesela
İstanbul`u seyrediyorum Mihrabattan
Denizi martıları hızla geçen hayatı seyrediyorum
Eskiyi yad ediyorum
Yaşadıklarım sevinçlerim
Hüzünlerim aşklarım...
Hiçbir şey unutturmuyor onları
Ne hayat kavgası
Ne de aşk yarası
Sen benim son dersimdin
Zil çaldı derst bitti
Okul dağıldı ama
Ben hala sınıftayım
Aşka parmak kaldırıyorum...
 
Sesinin… Kokunun… Ve varlığının sindiği duvarlar üzerime geliyor. Bir nokta kadar küçülüyorum evimizin içinde… Var iken yoklara karışıyorum. Hasret var ya… O an buhar olup uçuyor can hanemde… Çektiğim hasret ile yarışıyorum. Gözyaşlarım içime akarken… Sen kokan mendil ile barışıyorum.
 
Şu vakte kadar yudumlamadığım bir his… Ruhumun en ücra köşelerini silip süpürürcesine istila ederken beni… Ben ben değilim inan! Beni de yanına alıp gittiğini şimdi fark eyledim gülüm! Şu an bu satırları yazan parmaklar… Sana ait olan ‘ben’in bir karalamasından ibaret kesin… Sus… Kara geceler sahipsizliğimi bilmesin! Hayır! Hayır! Sahipsiz değilim… Sen varsın canânım! Başucumda oturmuş demir kırı saçlarımı okşuyorsun…
 
Ama haksızlık bu! Can sevdiğini alışığını aşığını istiyor! Bu sebepten bulut bulaşığı ayın ışığı karanlığa pes diyor. Fasılasız rutubete sıcak işlerken bu yara onmaz ellerin olmadan… Dört odacıklı kalbimin bütün koridorlarında bir ses çınlar: Aşkım! Aşkım! Aşkım! Aşkım! Duy da uyan ey Serfirâzım! Duy da uyan… Mademki sensiz saatlerin tik takları gözlerime mil çeker… Sen de uyuma!
 
Altı sandalye ve bir masa… Seni konuşuyoruz. Şimdi… Bu saatte benli rüyalarda Serfirâz… Aylardan mayıs… Dallarda kiraz… Aşk ve hasret iklimine tutulmuş gönlümün mekânı Hafız yurdu Şiraz… Mızıkçı bir çocuk gibi zırlıyorum geceye devrilen boşlukta… Hadi ey canı şikâr eylediğim… Gelsene biraz…
 
Pencereler üzerime kapanmaktan vazgeçmiyor bu gece… Niçin? Sen yoksun ya… Azatsız bir kölenin açık pencerelerle ne işi olabilir? Hem… Sen teşrif eylemedikçe bu saraya… Bu hasret ve yangın çiçeği ne açılır ne de solabilir! Bağrını yırtan bir goncayım hal-i hazırda… Fuzuli töresince inleyen bir mum alevi… Alevi üşüten şaire nazire edercesine titriyorum Serfirâzım! Titriyorum… Sana kavuşmak için bir titreyiş bu… Gönül… Zahiri sensizlikte bir hüzün kutbu!
 
Yazmaya takat bırakmayan… Sözün kifâyetsizleştiği bir yerdeyim. Kederdeyim sultanım… Sensiz lezzeti olmayan bir bardak çayımın içinde eriyen şekerdeyim. Farz et ki yâr uğruna çıkılmış bir seferdeyim… Sana varmak için düştüm yola… Düştüm Serfirâzım! Bu gece buğulu gözlerinde el pençe divan durmuş bir düştüm. Kirpiklerine tutunup sana serenat eyledim o harfleri yitik lisanla… Beni kimsecikler anlamaz… Zaten anlasın istemem! Bir tek sen anla…
 
Yastık taş kesilmiş… Uyku firarî… Sabah ile gecenin arasında bir yerde… Karıncalanan ellerim böğrümde… Sevdamın şarkı sözlerisıyla yârin ışıltılı hayalini tavaf ediyorum diye adımı Mecnun’a çıkaran bülbüller hasedinden böyle öter. Yeter! Yeter Serfirâzım! Aşığa azaptır mesafeler… Her ne sebeple olursa olsun… Gözyaşı ile dolmasın fağfur kâseler…
 
A ş k… Senle benim aramda…
Ama sen ve ben yok… Biz adlı binanın her taşında…
Şiirden bir avluda beklerken seni… Kafiyem…
Ç o k…
Ama çok özledim seni…
 
Geri
Üst