-INDEX- Türk ve Osmanlı Tarihinde Yaşanmış İbretlik Olaylar

Veli Sultan

Yavuz Sultan Selim Han Gazi'nin İslamiyet'i tek bir bayrak altında toplamak gayesi ile çıkmış olduğu Mısır seferi sırasında daha önceleri Cengiz ve Timur'un geçemeyip yüz geri döndükleri korkunç Tih çölünü mucizevi bir şekilde onüç günde geçtiğini. . .
Bu geçiş esnasında askerinin önünde yaya vaziyette mütevazı bir şekilde iki büklüm olarak yürüyen Koca Yavuz"a vezirlerin: Hünkarım atınıza binseniz" demelerine karşılık Büyük Sultan'ın gözyaşları içinde:Nasıl binerim... Görmüyor musunuz? Resulullah Efendimiz (sav) önümüzde bize yol gösteriyor" diyerek velayetinin ayan beyan ortaya çıktığını...(178)



Osmanlı 'ya İhanetin Cezası

Meşhur Mısırlı İslam alimi Muhammed el-Gazali'nin Mescid-i Aksa'nın işgalinin 25.yılı münasebetiyle Kahire'de verdiği bir konferansta :
"Şu bir hakikat ki Müslümanlar Osmanlı hilafet devletine hıyanet ettiler. İngilizler bir milyona yakın Mısırlıyı Osmanlı hilafet devletini parçalamak için aldılar ve Müslüman Türklere karşı onları kullandılar ve Türkler perişan oldu.
Türkleri ihanet eden Araplar perişan etti ve biz bu yaptığımız hıyanet ve ihanetin cezasını Filistin ve Mescid-i Aksa topraklarının İngilizlerin eline geçmesiyle çok pahalı ödedik Filistin ve Kudüs elimizden çıktı" diyerek çok acı bir itirafta bulunduğunu ! (179)



Arnavut Yemini

Osmanlı'dan itibaren asırlardır topraklarımız içinde kalmış olan Balkanlar ve Rumeli'nde yaşayan kendi soydaşlarımıza dini milli kültürümüz adına gözle görülür bir yardım eli uzatmamamıza rağmen "Muhteşem Osmanlı!" düşüncesinin gönüllerden silinmediğini . . .
Bugün Arnavutluk'ta "Türk" kelimesinin onlar için doğruluk dürüstlük yiğitlik efendilik ve hakbilirlik manalarına geldiğini . . .
Hatta o kadar ki bazı Arnavutların kendi aralarında bile yemin ederken: "Doğru söylemiyorsam Türk olmayayım!"diyerek birbirlerini inandırmaya çalıştıklarını. . .(180)



Mahluk

Yunus Nadi'nin Ankara'da Yeni Gün isminde bir gazete çıkartarak Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine destek verip devamlı M. Kemal'in lehinde yazılar yazdığını..
Daha sonraları ise aleyhte yazılar yazması üzerine bu çarpıklığın sebebini anlayamayan Dr. Rıza Nur'un işin hikmetini Mustafa Kemal'e sorması üzerine onun:
"Haaao böyle bir mahluktur ki aldığı yetmez. Arada bir avucu kaşınır. O vakit aleyhte yazar. Fakat son zamanlarda çok kaşınıyor. Matbuat idaresinin parası ve benim verdiklerim yetmiyor. Vire istiyor. Ne çare bunu böyle idare etmek lazım" dediğini. . (181)



Ecdadın Vakıf Çağlayanı

Yardım şefkat ve sevgi hissinin ebedileşmesi arzusundan doğan ve diğergamlığın müesseseleşmiş şekli olan vakıf müesseselerimiz sayesinde cemiyetimizin yıllarca huzur içinde varlığını devam ettirdiğini . . .
Bu ecdad vakıfları arasında:Kışın aç kalan kuşların beslenmesi Bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi
-Koyun cinsinin ıslah edilmesi
-Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması
-Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi
-Çalışan kadınlara sütanne bulunması
-Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması
-Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi -Ramazan-ı Şeriflerde camilerde hurma zeytin gibi iftariyeliklerin dağıtılması
-Köy ihtiyarlarına elbise temin edilmesi
-Hamalların sırtlarındaki yükleri üzerine koyup dinlendikten sonra kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola taşları dikilmesi
Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması
Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması ve icab eden yerlere su küplerinin konulması...gibi insanı hayretler içinde bırakan çok enteresan vakıfların olduğunu. . .(182)



Bir Devrin İçyüzü

Aziz ecdadımızın öldükten sonra arkalarında bir sevap kapısı bırakmak düşüncesiyle binbir emekle yaptırdığı vakıf eserlerinin bir dönemde sadece hava parası beşyüzbin lira yaparken yok pahasına onsekiz liraya Ermenilere kiraya verildiğini...
Yapılan devrimlerden sonra "şapka inkılabına aykırıdır" gerekçesiyle o güzelim sanat eseri mahiyetindeki ecdad mezar taşlarımızın "fesli-sarıklı" olan baş kısımlarının kırdırıldığını. . .
Koskoca İstanbul'da namaz kıldırabilecek kadar dahi bilgiye sahip insan bulunamadığından bir dönemde
Süleymaniye Camii'ne mahalle bekçisinin imam yapıldığını . .(183) Biliyor muydunuz.?



Hak ve Batıl

Fi Zilalil-Kur'an" tefsiri yazarı büyük alim Seyyid Kutub'a idam edilmeden önce devrin başkanı Nasır'dan özür dilemesi istenildiğini ve bunu yaptığı takdirde bağışlanacağını söylediklerinde Seyyid Kutub'un tam bir dava ad..... yaraşır şekilde : Eğer bu idam kararı hak ise ben bu hakka razı oluyorum. Yok eğer batıl ise ben batıldan özür dileyecek kadar alçalmadım" diye müthiş bir cevap verdiğini...(184)


Kardinalin Cuma Namazı

Yunus Emre hakkında bir oratorya düzenlendiği zaman bunu dinleyen büyük şair Yahya Kemal Beyatlı'ya oratoryayı nasıl bulduğu sorulduğunda Yahya Kemal'in: Kardinalin cuma namazı kıldırmasına benziyor" diye cevap verdiğini... (185)


İmam Malik'te İman Şuuru

Peygamber Efendimiz'in (sav): 'Beni Allah'a yaklaştıran ilmimin artmadığı bir gün yaşayacak olsam o günü hayırla geçirilmeyen bir gün sayarım" hadis-i şerifiyle amel etme şuuruyla zamanın hakkını vermeye çalışan İmam Malik Hazretleri nin yemek meselesinden dolayı kaybedeceği zamanı dahi hesap ederek def-i hacette geçecek zamanı asgariye indirme
yollarını aradığını . . .Bu gaye ile üç günde bir defa helaya gidecek şekilde yemek yemeyi azalttığını...(186)
 
Şaraplı İftar Yemeği Tarifi

Tercüman gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan solcu Oktay Verel'li günlerin birinde Ramazan vesilesi ile hazırlanan özel sayfanın "İftar Sofrası sütunundaki yemek tarifinde:
500 gram kuşbaşı et yarım bardak şarap bir kaşık tereyağı. .. vs. " diye yazması üzerine o dönemin Büyük gazetesini çıkaran Mehmet Şevket Eygi'nin: 'Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?" diyerek Tercüman gazetesini topa tutup genel yayın müdürünü gazeteden ayrılmak zorunda bıraktırdığını . . . ( 1 87)



Altından Nohutlar

Fatih Sultan Mehmed'in Vezir-i Azamı Mahmut Paşa'nın ilme hürmetinin ifadesi olarak devrin alimlerine haftada iki defa ziyafet verdiğini. . . Sofradaki Vezir-i Azam Mahmut Paşa' nın bu ziyafetlerde pilavın içine önceden altından yapılmış nohut taklidi taneleri karıştırdığını ve bunlar kimin kaşığına isabet ederse ona hediye ettiğini. . .(188)


Harem Yalanı

Osmanlı Harem Hayatı hakkında yazılan eserlerin pek çoğunun ya tamamiyle uydurma veya çok eksik olduğunu...
18.yüzyılda İstanbul'da bulunmuş olan İngiltere sefirinin eşi Lady Montagunun "Şark Mektupları" isimli kitabında anlattığı Osmanlı Harem hayatı hakkındaki bilgilerin yine bir batılı olan ve Türkiye'de yirmiüç yıl vazife yapmış olan Mareşal Moltke tarafından tekzib edildiğini... ( 1 89)



Bağdat Fatihi'nin Mütevazı Hayatı

Osmanlı padişahlarının en cihangirlerinden olan Sultan lV. Murad'ın savaşa giderken seferlerde neferler gibi pek sade
bir hayat yaşadığını Yemek hususunda bile askerinin karavanasına kaşık salladığını ve çok defa kırlarda atını eğerini başının altına yastık yaparak uyku ihtiyacını giderdiğini...(190)



Günde Üç Yumurta Veren Tavuk

Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'daki sürgün günlerinin birinde vakit akşama yaklaşırken elinde bir sopayla tavuk kovaladığını ve orada bulunan köy halkından bazılarının Üstad' a gelip tavuğu niçin kovaladığını sormaları üzerine Bediüzzaman'ın gayet ibretli bir şekilde:
"Bu tavuk dün iki tane bugün ise üç tane yumurta getirdi. Benim iktisat kaidemi bozuyor. Bu sebepten kovuyorum " cevabını verdiğini...(191)



Bir Tarihi Yanlış Daha

Osmanlı devlet ricalinin giydikleri samur kürkten dolayı bazı tarihçilerin işin aslını ciddi araştırmadan Osmanlı'nın bu devinin sefahat dönemi olarak adlandırıp adını Samur Devri "koyduklarını..
Halbuki gerçekte ise normalde giyilen kaftana kışın ısıtıcı olması için (bugün pardesülerde muflon kullanıldığı gibi) samur kaplandığını ve böylece soğuk rutubetli taş mekanlarda yaşayan o günün insanı için kış aylarında samurun bir nevi kalorifer vazifesi gördüğünü. . .(192)



Milletin Sırtındaki Yük

Sultan Mehmed Reşad'ın ortanca oğlu Şehzade Necmeddin Efendi vefat ettiğinde padişahın yakınlarının büyük üzüntüye kapılmaları üzerine Sultan Reşad' ın tam bir tevekkülle :
Bizler zaten milletin sırtında büyük bir yük halindeyiz. Ben bir evlad kaybettim fakat millet bir yükten kurtuldu " dediğini...(193)Biliyor muydunuz?



Hür Bir Esir

17. yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti'ne sığınan İsveç Kralı 12. Charles(Demirbaş Şarl)' ın Türklerden gördüğü alicenaplık karşısında Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü. Kurtuldum Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi. Önümde su ardımda düşman tepemde ateşler püsküren güneş. . .
Su beni boğmak düşman beni parçalamak güneş beni eritmek istiyordu yine kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Demirin ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok zindanda da değilim. Hürüm ve istediğimi yapıyorum. Lakin yine esirim asaletin nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar şefkatli bu kadar yüksek kalpli bu kadar asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak bilseniz ne kadar tatlı" diyerek şükranlarını ifade ettiğini...(l94)



Yirmi Yüzlüler

Viranelerin yascısı" milli şairimiz Mehmet Akif Ersoyun cemiyetteki bozuklukları görüp insanlar arasındaki münasebetlerdeki riyakarlık ve sahte tavırlar karşısında dayanamayarak:
Artık iki yüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım " diyerek hayıflandığını....(195)
 
450 Yıllık Çevre Nizamnamesi

Çevremizin gitgide yaşanmaz hale gelip bunun ekolojik felakete yol açan neticelerinin hergün biraz daha fazla ortaya çıkmasıyla birlikte çevreyle ilgili haftalar tertip edip hukuki düzenlemelerin gündeme yeni yeni gelmesine karşılık Osmanlı Devleti'nin bizden tam dört buçuk asır önce meselenin ehemmiyetini idrak ederek Çevre Temizliği Nizamnamesi " hazırlayıp uygulamaya koyarak problemi çözdüğünü. . .(196)



Lüks Gemi ve Tuvalet

Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'e sahilde rastlayan bir hayranının :
Üstad senin bütün mücadelelerin güzel hizmetlerin eşsiz... Ama şu.... . .... tarafın olmasa!" diyerek tenkit etmesi üzerine Necip Fazıl'ın tebessüm ederek:
Şu Boğaz'dan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne kadar lüks ve konforlu değil mi. İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de vardır" cevabını verdiğini... (197)



Abdülhamid'in Haremi

ll. Abdülhamid Han'ın karısı Müşfika Sultan'ın kocasının vefatından sonra ve kızının da Avrupa'ya sürgün gitmesi üzerine İstanbul'da yıllarca yalnız yaşadığını...
Ayşe Sultan'ın annesini defaatle Avrupa'ya yanına çağırmasına rağmen gitmediğini ve bunun sebebini soranlara:Efendim pek kıskançtı. Harem ağaları bile başlarını kaldırıp yüzüme bakmaktan men edilmişti. Avrupaya gittiğimi yüzümü yabancı erkeklerin gördüklerini kabrinde hissederse güceneceğini azap duyacağını düşündüm. Onun için de kalbime taş basarak yıllar yılı dar-ı dünyada evladımın hasretine katlandım" diye ibretli bir şekilde cevap verdiğini. . .(198)



Oğlumdan Devlet Sorumludur

16 Nisan l992'de polisin yaptığı bir operasyonda öldürülen Dev-Sol militanı Sinan Kukul'un babası Musa Kukul'un gazetelere verdiği beyanatta: "Oğlum benim yanımdayken inanıyordu. Namazını kılıyordu. Onu devlete güvenip yatılı okula verdiğimde kaybettim
Tavuk bile kesemeyen oğlum nasıl bu yola düştü? Sormak istediğim devlet yatılı mekteplerinde okuyan bir çocuk nasıl oluyor da devlet aleyhinde yönlendirilebiliyor. Sinan 'dan ben değil devlet sorumludur" dediğini.. .(199)



Bismark'ın Parlemento Anlayışı

Alman birliğinin kurucusu büyük devlet adamı Prens Otto Von Bismark'ın(1815/1898) Sultan ll. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapattığını öğrendiğinde kendisine Padişah adına nişan getiren Ali Nizami Paşa'ya:
İyi ettiniz de meclisi fesheylediniz. Bir devlet millet-i vahideden (tek bir miletten) teşekkül etmedikçe parlemento o devlete ve millete yarardan çok zarar getirir... " dediğini. . .(200)



Mehmet Akif ve Kalpak

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Cumhuriyet'in ilk yıllarında Ankara'ya çağırıldığını ve orada halledilmesi gereken o kadar önemli mesele varken "kalpak " meselesinin görüşülmesi üzerine iyice canı sıkılan Akif'in: "Ben de bu adamların başımın içine bakacaklarını sanmıştım. Ama onlar tepesine baktılar" diye hayıflandığını. . .(201)


Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi

Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında birçok yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine mukabil İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın elinde tesbihi başında fesi ile dolaşıp :
``Ben bu fesin altında doğdum bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiğini . . . (202)



Batıda Kilisenin Serveti

Bugün Avrupa'da kiliseye kayıtlı olan milyonlarca insanın maaş ücret veya gelir vergilerinden bir bölümünün kiliseye aidat olarak kesildiğini. . .
Bu aidatların 1991 yılı toplamının sadece Almanya'daki karşılığının 15 milyar 700 milyon markı bulduğunu...
Ayrıca Almanya'da aynı yıl kiliseden kaydını sildirenlerin sayısının 300.000 kişiyi bulduğunu. (203)



Kadının Ruhu Var mı?

16. Yüzyıl Avrupa'sında kadınların ruhlarının olup olmadığı ve Cennet'e gidip gidemeyecekleri meselesinin Hristiyan çevrelerde durmadan tartışıldığını...
Yine o dönemde bir üniversite hocasının kadınların insan türünden olmadıklarını ispat etmek üzere Latince tezler yazdığını ve o dönemin kraliyet fermanlarında kadınların dövülme meselesi ile alakalı olarak:
"Dövme aletinin ucu keskin demir olmasın ve açılan yara da makul bir cezanın hudutlarını aşmış olmasın" diye hükümler yer aldığını... (204)
 
Zekanın Böylesi

Bediüzzaman Hazretleri'nin bir lütf-u İlahi olarak çok zeki bir yaratılışa sahip olduğunu...
Bir defasında ikibinbeşyüz alternatifli bir ihtimal hesabını iki saat zarfında zihninden hesap edip çözdüğünü...
Yine gençlik yıllarında giriştiği bir münazaradan sonra misafir kaldığı ev sahibine dert yanarak:
Acem Ağa bu adamlar benimle münazaraya girişiyorlar. Vallahi azim ben yerden ta asumana kadar buğday taneleri birbirine binip eklenseler kaç tane edeceğini zihnim de hemen bulabilir çıkartabilirim" dediğini...(206)



Osmanlı Saray Kadınları

Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın. Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip"kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil yıllarca İstanbul'da yaşayan"Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında :
"Saray kadınlarına gelince bunların gerçekten birer alim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her kadın tarih edebiyat. müzik resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu sanatkar veya şairdirler diye yazdığını. . .(205)



"Sol Kolumuzu Yiyip Sağ Kolumuzla Çarpışırız"

Lid kalesinin İspanyollar tarafından muhasara edilip kale içindeki şehirde açlığın baş göstermesi üzerine başları sıkışan halkın .kale muhafızı Jan Vanderev'e müracaat ettiklerinde kale muhafızının :
"Sizin elinizden ölmekle düşman eliyle ölmek benim için aynıdır. Eğer benim etim sizi doyuracaksa beni parçalayıp yiyiniz" cevabını verdiğini...
Jan Vanderev'in bu söz ile yüreklenen halkın sonuna kadar kaleyi muhafaza edip İspanyolların teslim tekliflerine karşı
Erzakımız bitse bile sol kolumuzu keser yeriz ve düşmana karşı sağ kolumuzla mücadele ederiz" cevabını verdiklerini. . . "(207)



İdeal ve Menfaat

ABD eski başkanı George Bush'un West Point Askeri Akademisi'nde son yaptığı konuşmada "ideal" ile "menfaat" arasındaki farkı vurgulayıp tam bir makyavelist batılı zihniyete yakışır şekilde :
"Her şiddet hadisesine karşı koymak durumunda değiliz... Bir milletin idealleri menfaatleriyle çatışma halinde olmamalıdır" diyerek maskesinin altındaki gerçek yüzünü gösterdiğini. . .(208)



Batının Pis Parmağı

"Arap Birliği " düşüncesinin İngilizlerin Osmanlı Devleti'ni parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin Arapları İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini...
Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığını...
Yine Osmanlı'yı İslam aleminden koparmak için ortaya atılan "Pantürkizm" düşüncesinin fikir babasının da Vambery isimli bir Avrupalı olduğunu... (209)



Mevlana ve Uğursuzluk

Halk arasında yaygın olan batıl inançların birinin de: Üzerinde dikiş dikilen kimsenin ağzına birşey almamasının uğursuzluk getireceği " olduğunu...
Mevlana'nın hanımı Kira Hatun'un kocasının feracesini üzerinde olduğu halde dikerken içinden 'Acaba Mevlana'da mübarek ağzına birşey aldı mı?" diye geçirmesi üzerine Büyük Veli'nin karısına dönerek ibretli bir şekilde: "Bunun ehemmiyeti yok sen adamakıllı dik. İşte ben ağzıma Kulhuv'allahü ahad (O Allah tekdir)' lafzını aldım.'.dediğini. . .(210)



Büyük Musibetin Haberi

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlenin Vandaki Horhor medresesindeki talebelerine ders verdiği esnada bir karınca yuvasındaki karınca kolonisininölülerini dışarı attıklarını görünce:Büyük bir musibet başımızda dolaşıyor. Nasıl ki bu karıncalar ölülerini dışarı atıyorlaraynen öylede bu musibette de millet ölülerini dışarı atıp sahip olamayacak diyerekcihan harbinin o müthiş musibetini keşfen haber verdiğini...(211)


İstiklal Mahkemeleri

Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanlı hatibi Erzurum mebusu Hüseyin Avni UlaşınElazığ İstiklal Mahkemesinde yargılanıp hakkında beraat kararı verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden fırlayarak:Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü kibizi asmadı diye haykırması üzerineElazığ İstiklal Mahkemesinin Hüseyin Avni Bey i ömür boyu sürgün cezasına mahkum ettiğini....(212)


Dört Kıtada Kerim Devlet

Osmanlı Cihan Devleti hakimiyetinin Orhan Gazi devrinde Asya dan Avrupa ya...Yavuz Sultan Selim devrinde buralara ilave olarak Afrika kıtasına....İkinci Selim tarafından gerçekleştirilen Sumatra seferiyle de Okyanusya ya dayandığını...Bu suretle de Devlet i Aliye yi Osmaniyenin azamet devrinde dünyanın dört kıtasında boy gösterdiğini...(213) Biliyor muydunuz?
 
Ben Bu Tefsiri Yazmazdım

Cumhuriyet hükümetlerinin ilk Şer'iyye Vekili 'Hülasa tül Beyan" isimli Kur'an tefsiri yazarı Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin Bediüzzaman Said Nursi'nin İhlas Risalesini okuduktan sonra kendisine bu eseri veren Konyalı Hacı Sabri Halıcı'ya:
"Sabri Bey Allah'a kasem ederim ki sen bu eseri bana tefsirimi yazmadan evvel verseydin ben bu tefsiri yazmazdım " dediğini. . .(214)



Paramparça Olan Kalp

Hayatını memleket gençliğinin ebedi hayat prensiplerinin rehberliğinde yetiştirilmesine adamış büyük dava adamı rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in asılsız ithamlarla çıkarıldığı bir mahkemede :
"Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi bir genç dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması gerekirdi" diye haykırdığını. . .(215)



Sünnetdaşlık

Osmanlı'nın çok güzel sünnet geleneklerinden birinin de varlıklı ailelerin çocuklarını sünnet ettirecekleri zaman kendi çocuklarının sünnet düğününe fakir aile çocuklarını da davet ederek onları da sünnet ettirdiklerini...
Böylece sünnet edilen çocuklar arasında hayat boyu sürecek bir kardeşlik bağı(sünnetdaşlık) tesis etmiş olduklarını.... (21 6)



Bir Mandaya Değişilen Devlet

İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "manda" fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde o devrin Zaman gazetesinin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi
olan "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığını. .. (217)



"Onların Herşeyini Berbad Ettik"

Haçlı seferlerinin başarısızlıkla neticelenmesinden sonra batı sömürgeciliğinin İslam ülkelerine yerleştirmenin başka yollarını arayan kilisenin geliştirdikleri Oryantalizm metodlarıyla yılarca sabırla çalışarak İslam alemini ne hale getirdiklerini yine bir batılı olan Louis Massignon'un.
"Onların herşeyini berbad ettik felsefelerini dinlerini berbad ettik. Şahsiyetlerinde büyük bir boşluk meydana getirdik. Artık anarşiye ve intihara hazır haldedirler. Ruhlarını kaybettiler" sözleriyle ifade ettiğini...1218)



Bir Dinsizin Papaz Olan Oğlu

"Beşerin böyle dalaletleri var.
Putunu kendi yapar kendi tapar.
diyen bir dönemin edebiyat dünyasının önemli simalarından biri inançsız şair Tevfik Fikret'in(1867-l915): "Sen bize bol bol ışık kucakla getir diyerek elektrik mühendisi olmak üzere İngiltereye gönderdiği oğlu Haluk'un dininden ve vatanından tamamen koptuğunu ve içindeki inanma ihtiyacından dolayı önce bir Hristiyan daha sonra da bir kilisede papaz olduğunu...
Yıllar sonra Amerika'da izini bulup kendisiyle görüşmek isteyen birine de:
Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz bu beni ilgilendirmez Ben Amerikalıyım Amerikan vatandaşıyım. Türkiye ile iyi-kötü bir ilişkim yoktur diyebilecek kadar tefessüh ettiğini..
Nihat Sami Banarlı'nın bu hadise üzerine: "Fikret ailesinin talihsizliği galiba 'mendel kanununun tezahürüdür Bu soya çekim' kanunu Fikretin ruhuna belki hüsran duygusunun acısın! tattırdı. Çünkü Fikret'in ailesi henüz Müslüman olmuş bir Rum ailesinin kızıydı ve bu ailenin tarihinde sağa veya sola doğru birtakım iman ve ideal değişimleri 0lmuştu.
Haluk'un Müslümanlıktan yedi asır eski bir dine geri dönmesi belki de böyle bir kan mirasının tecellisidir" diyerek enteresan bir yorum getirdiğini... (219)



Tito' dan Müthiş İtiraflar

Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya'nın daha sonra İslam'la müşerref olarak Hakk'a rücü ettiğini .
Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde Salih Gökkaya'nın "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun şeref misafiri olarak Belgrad'a gittiğini...
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içinde:
"Yoldaş ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün ölmek yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızda sevdiklerimizden ünvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek.. Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben öldükten sonra toprak olacaksam diriliş ceza veya mükafat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks Engels Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım
Ben Allah'a peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kainatın bir Yaratıcısı şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdırmazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını almadan cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz Ben bunu vicdanen hissediyorum Öyle ki milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım sizler de ne derseniz deyin!" diyerek müthiş bir itirafta bulunduğunu...(220)
 
"Asrın Müceddidinin Büyük Bir Talebesi Geçiyor"

Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Albay Hulusi Bey'in tayininin Kars'a çıkması üzerine bindiği tren Erzurum Alvar köyünün yakınlarından geçerken Şeyh Muhammed Lütfi Efendi'nin kerametkarane ayağa kalkıp:Asrın müceddidinin büyük bir talebesi geçiyor" deyip takdir ve ta'zimde bulunduğunu. .(221)



Çatırtı

Fransa İmparatoru III. Napolyon'un o sırada Paris'te Osmanlı Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya:"Paşa işitiyorum Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine Vefik Paşa'nın gayet vakur bir şekilde:
"İstanbul buraya uzaktır ses duyulmaz... O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiğini . . . (222)



Şarap İmalatçısı Elçilerimiz

Eski Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vural Arıkanın Tahran Büyükelçiliği'nde diplomatlık yaparken memleketimizin dış politikası ile alakalı meseleleri üzerinde oldukça faydalı (!) faaliyetlerde bulunduğunu
Bu faydalı(!) faaliyetler arasında içkinin yasak olduğu İran'da dışarıdan iki kamyon .üzüm getirterek büyükelçiliğin mahzeninde bizzat üzümlerin üzerinde tepinerek şarap imal etmenin de bulunduğunu... (223)



İzmir'de Vahşet

15 Mayıs 1919 tarihinde İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin incisi İzmir'i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu'nda genç-ihtiyar çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice katlettiklerini .
Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken olanları gören ve Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri göstermeleri üzerine gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını (224)



Abdest Suyu

Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han'ın çok dindar bir padişah olduğunu ve ömrü boyunca hiç namazını hiç terketmediğini...
Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi'nin daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürdüğünü. . (225/a)
Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce cinayet şebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini... .
Abdülaziz'in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri padişahları için "Babamız öldü!" çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini . (225/b)
Biliyor muydunuz.?


İnönü ve Karabekir

Başvekil İsmet İnönü'nün eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir Paşa'nın Erenköy'deki evini polis kuvveti ile bastırıp Paşa'nın "İstikIal Harbinin Esasları" isimli hatıralarını gasbettiğini . .
Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir'in teesürünü ifade ederek:
"Ah İsmet!.. Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris olacağına biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın ne olurdu?" dediğini...(226)

Şapkanın Serencamı
Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar Hristiyanların iyisine 'makul kefere' kötüsüne 'gavur' beterine şapkalı gavur' "denildiği bir dönemde 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam edildiğini.. (227 /a)
.İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in "Turkey at the Gross roads "ın (Türkiye Yol Ayrımında) isimli kitabında o günler ile alakalı olarak:
"Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar. Gemiler dolusu fötr panama kasketne varsa İstanbul'a gönderildi. İtalyan Borsalino kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten. Şapkanın gündeme gelmesi ile birlikte geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi. Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler... İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın .. şapkaları bile vardı." diye yazdığını...
Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para verdiğini ve bu ilk devrim hareketini yine devrimlerin savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar'ın:
"Şapka kanunu devrimlerin en beyhude ve en sathisidir Bu kanuna sokaktaki adamın karşı çıkması onu yapanlardan daha batılı bir davranıştır" diye tepki gösterdiğini (227/b)



Kaskete Hakaret

Mahkum olarak Ankara'dan Denizli'ye sevkedilen Bediüzzaman Hazretleri'ne mahkeme celsesi devam ederken başına takması için bir kasket verdiklerinde Üstad'ın kasketi alıp sandalyenin üzerine koyarak üzerine oturduğu... Bunun üzerine savcının.."Said Nursi şapkamıza hakaret ediyor" diye bağırması üzerine Bediüzzaman'ın: "Ben zayıfım bu sandalye de çok kurudur onun için altıma koydum" cevabını verdiğini . . . (228)
 
Ciğercilik Mesleği
Ecdadımızda "ciğercilik " diye bir mesleğinin bulunup. bu meslek erbabının uzun bir sırığın ucuna taktıkları ciğerleri mahalle ve çarşılarda dolaştırdıklarını..
Yolda bu ciğerciye rastlayan hayırsever insanların ciğerleri satın alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtıp sevap kazanmayı gaye edindiklerini...(229)



Ürpertici ifadeler

Küfür ateşinin alevlerinin göklere yükseldiği bir asırda iman suyuyla onu söndürmeye koşan büyük çile insanı Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin bu meşakkatli iman hizmeti esnasında defaatle zulümlere maruz kalıp öldürülmek istenildiğini ve kendisine bu zulüm silahını kullananlara karşı:
". Dünyamızı dinimiz uğrunda ve ahiretimize her vakit feda etmeye hazırız Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir iki sene zelilane geçecek hayatımızı kudsi bir şehadeti kazanmak için feda etmek bize ab-ı kevser hükmüne geçer Fakat Kur'an-ı Hakim'in feyzine ve işaratına istinaden sizi titretmek için size kat'i haber veriyorum ki Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedi zulümata çabuk atılacaksınız!
Arkamdan pek çabuk sizin Nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlahi'de yakalarını tutacağım Adalet-i İlahiye onları esfel-i safiline atmakla intikamımı alacağım!." diye seslendiğini..
Ve bu büyük Hak Eri'nin vefat ettiğinde geriye maddi varlık olarak sadece ve sadece bir cübbe bir sarık bir cep saati ve yirmi lira para bıraktığını. .. (230)



İstiklal Mahkemelerinin Adaleti(!)

Cumhuriyet'in ilanından sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927 döneminde faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri hakkında Araştırmacı Ergün Aybars' ın:"Kararların temyizi yoktu. Mahkemeler kararlarını vicdanı kanaatlerine dayanarak verirlerdi Kararın verilmesi için delile gerek yoktu dediğini...
Bu konu ile alakalı olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Beyin Savcı Süreyya Bey'e:
"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye Varmak için asıra kanunun üstüne çıkarız. diyerek ne kadar adilane(!) hükümler vererek yüzlerce insanın ölümüne imza koyduklarını. . .(231)



HaIkın Hizmetinde Olan Devlet

Devletin o ülke vatandaşının hizmetinde bir müessese olarak çalıştığı İngiltere'de en üst seviyedeki bir kamu görevlisinin dahi en sade vatandaşa yazdığı bir yazıda. veya dilekçesine verdiği cevapta: "Sadık Hizmetkarınız-your obedient servant diye imza attığını . . . (232)


Amerikan Mandası

İsmet İnönü'nün memleketimizin dört bir yandan düşman tarafından işgal edildiği günlerde kendisinin de Milli Mücadeleci olduğunu ilan etmesine karşılık gerçekte ise Milli Mücacdele'ye inanmayıp mandacılık taraftarı olduğunu...
27 Ağustos l9l9'da Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta :
"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasına tevdi etmek yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir diye yazdığını...(233)



Şark ve Garpta Temizlik Kültürü

Orta Çağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi helaların bulunmadığı bir zamanda su medeniyetinin başşehri İstanbul'da 1400'ün üzerinde umumi hela bulunduğunu . . .
Yine aynı dönem Avrupa'sında akan su ile temizlenmenin bilinmeyip bir kaba doldurulan su ile tekrar tekrar el yüz yıkandığını...
Buna karşıIık Osmanlı şehirlerinin herbiri bir sanat şaheseri olan çeşmelerle donatılmış olduğunu...(234) Biliyor muydunuz?



Haysiyetli Bir Haykırış

İzmir Valisi İzzet Bey'in Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi ne karşı çıkılmamasını söylemesi üzerine il müftüsü Rahmetullah Efendi'nin:
Vali Bey!.. Bu sakalım kanımla kızarabilir ama bu alına Yunan alçağını sükunet ve tevekkülle selamlamış olmanın karasını sürerek huzur-u İlahiye çıkamam!" diyerek haysiyetli bir çıkış yaptığını... (235)
 
Selahaddin Eyyübinin Serveti

Hayatı İla-yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş Kudüsün Haçlıların elinde olmasından dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyübi'nin vefat ettiği zaman yanında bulunan komutanlarda Mahmut Han'ın elinde tuttuğu kılıcı havaya kaldırıp "Ey Cemaat-i Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu kılıçtan ibarettir" diye haykırdığını...(236)



Adüvvullah Cevdet

Dr. Abdullah Cevdet'in(1869/l932) (Adüvvullah Cevdet) çıkarmış olduğu dergilerindeki yazılarıyla hayatı boyunca İslami değerlere hücum ettiğini...
En büyük hedefinin "halk arasında dinin nüfuzunu kırmak olduğunu söyleyen bu ateist adamın ölüp de" cenazesinin Ayasofya Camisi'ne getirildiğinde cemaatin cenaze namazın kılmadığını ve bunun üzerine cenazesinin (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürülmek istendiğini... Cenaze arabası bulunmaması üzerine Fener Rum Patrik hanesi'nden bir cenaze arabası istenip haç işaretli bu cenaze arabasına konularak (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürüldüğünü... (237)



Misk ü Amber

Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Zübeyr Gündzalp'in bir defasında bir Nur talebesi ile münakaşa ederken muhatabının nefsine mağlup olup Zübeyr Gündüzalp'in yüzüne tükürdüğünü..
Bu menfi ve nahoş harekete o büyük insanın: "Elhamdülillah Nur talebesinin tükürüğü misk ü amberdir" sözüyle mukabele ederek olgunluğunu gösterip ve muhatabına ders verdiğini . . . (238)



"Öl de Köye Dönme"

l. Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettiği vatanı her tarafından barut ve kan kokusunun yayıldığı 1915 senesi sonbaharının serin ve yağışlı günlerinin birinde ak saçlı beli bükülmüş soluk benizli ihtiyar bir ananın Bilecik İstasyonundan "Söğüt'ün Akgünlü Köyünden Mehmed oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...
Uğurlarken de: "Hüseyinim yiğit oğlum benim!.Dayın Şıpka'da baban Dömeke'de ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler Bak son yongam sensin. Eğer minarede ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme!
Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı unutma Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin " diyerek bağrına basıp uğurladığını (239)

Çok Şükür Sol Kolum Yerinde Duruyor"
Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale Savaşı' ndan sonra İstanbula gelip karşılaştığı ilk Türk kumandanına Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir ifadesi olarak:
"Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade ettiğini. .(240)



Şark ve Garpta Hayat Felsefesi

Batıda herşeyin "ferdiyetçilik" üzerine bina edilip her insanın yaptığı bir eserle övündüğünü ve hatta daha da ileri giderek onu propaganda vasıtası yaptığını...
Buna karşılık doğuda "toplumculuk" düşüncesinin yaygın olduğunu ve doğu toplumlarında kişinin eseriyle övünmesinin ayıp sayıldığını...
Bu felsefenin neticesi olarak birinin güreşte rakibine galip gelmesi halinde bunu muhakkak "Allah'ın sayesinde ve büyüklerinin nasihatlarıyla" olduğunu düşündüğünü Nefis bir hat şaheseri ortaya koyan bir hattatıneserinin altına imzasını adeta utanarak: Allah günahlarını bağışlasın.. . filanca"diye attığını..
18. yüzyılın büyük Tarihçilerinden Evliya Çelebi'nin eserlerinde kendisini anması gerektiği zaman: "Fakiri Pürtaksir diyerek adeta tevazudan yerle bir olduğunu...(241)



Şahit Ol Ya Rab!

Denizli hapishanesine (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürülen Nur kafilesinin içinde bulunan vücutça alil sakat bir zatın ellerinin Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte kelepçelenip beraberce görülmesi üzerine.fakir fakat izzetli mazlum fakat celadetli insanın ellerini gök yüzüne kaldırıp olanca gücü ile bağırarak: "Şahit ol Ya Rab! Şahid ol! Bu dünya hapishanesine beni Bediüzamanla (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürüyorsun Huzuruna da böyle gitmek isterim" diye haykırdığını.. (242)


İhtisab Ağası

Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak Osmanlı Devleti'nde de "İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını..
Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü vaziyette bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine sahibini arattırıp onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak bırakıp eziyet verdiğinden dolayı çuvalları hayvandan indirtip adamın sırtına yükleterek bir müddet beklettiğini . . . (243)
 
Geçmiş Zaman Olur ki

Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak çarşıya inerken veya eve dönerken büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip gidilemediğini ancak onun:"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum ... deyip müsaade etmesinde sonra önünde geçilip gidilebildiğini. . .(244)



Necip Fazıl ve Adnan Menderes

Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in mecmua çıkarmak gayesi ile Ankara'da Adnan Menderes ile görüşmek istediğini ve uzun bürokratik engelleri aştıktan sonra sabaha karşı Başvekil Adnan Menderes ile görüştüğünde ona:
"Sizin başvekil olduğunuz bir ülkede ben şu kadar eserin sahibi olarak omuzuma bir boyacı sandığı atarak Eminönü meydanında karnımı doyurmak için boyacılık yapsam bu sizin için bir şeref midir?! diye oldukça sitemli konuşması üzerine merhum Menderes'in büyük bir inkisar içinde:
"Necip Fazıl Bey ben herşeyi biliyorum....Fakat bilsen ne haldeyim Üstümde Celal Bayar altımda Medeni Berk:iki mason arasında iki değirmentaşı arasındaki tane gibiyim Al şu parayı da git mecmuanı çıkart! Arada bir de bana çat ki onu Menderes besliyor demesinler! " dediğini (245)



Şefkatin Böylesi

18 yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin yazmış olduğu seyahatnamesi hayvan hakları ile alakalı olarak:
"Türkler murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları sokak köpeklerinin açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına meydan vermemek üzere hergün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması için vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler diye yazdığını...(246)



Sen Çağımızın Peygamberisin(!)

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Anadolu'nun parçalanmasının söz konusu olduğu günlerde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un: Türkler haritadan silinmelidir!" hezayanını savunduğunu . . .
Wilson böyle söylerken gazeteci Yunus Nadi'nin bu adama gönderdiği mektupta Siz çağımızın peygamberisiniz" diyebildiğini (247)



Lenin ve Emanete Hıyanet

Milli Mücadele yıllarında Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı Feyzullah Hoca'nın gayretleriyle halktan Türkiye'ye gönderilmek üzere 100milyon altın ruble toplandığını. . .
Bu paranın Türkiye'ye ulaştırılmak üzere Lenin'e teslim edildiğini fakat Lenin'in bu paranın sadece 11 milyon altın rublelik bir kısmını Anadolu'ya gönderip kalanını gasbettiğini . . (248)



Havlayanlar ve Kuyruk Sallayanlar

Meşhur İrlandalı yazar Bernard Shaw'ın devrinin bütün mevcut siyasi partililere kızıp onlar hakkında oldukça ağır bir şekilde :
"Bunlar arasında hiçbir fark yoktur hepsi köpektir Yalnız şu var ki muhalif olanlar havlar muvafık olanlar da kuyruk sallar! diye hakaret ettiğini...(249)

Binlerce Aleme Açılan Kapılar
Muhtelif konularda 16 kitap yazmış bulunan bir İtalyan yazar tarihçi ve sosyoloğunun önceleri Osmanlı aleyhinde birçok şeyler yazmasına karşılık l983 yılında bir sempozyum vesilesi ile İstanbul'a geldiğinde gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
İstanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çıkmaz sokağı ve Eyüp Camii'ni gezdim. Ne yazık ki bütün seyahatimi yarım saate sığdırmak mecburiyetindeyim. Ama Osmanlı'nın o çıkmaz sokağından belki binlerce aleme çıkan kapılar gördüm. Şu anda muhayyilem allak bullak. Keşke İstanbul'un tamamını gezebilsem... diye yazdığını... (250) Biliyor muydunuz?



Uyumayan Konsüller

Roma İmparatorluğu'nda konsüllük mak..... sabahleyin seçilip akş(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)i toplantıda azledilmiş olan Kreante için meşhur hatip Çiçeron'un :
"Roma'da öyle gayretli devlet adamlarımız vardır ki.
konsüllüğü zamanında asla gözlerini kapayıp uyumadı diyerek sistemi istihza ederek
eleştirdiğini...(251)
 
Asalet Tesbiti

Fransa Kralı XIV. Lui'nin bir bilim adamını memuriyete tayin etmeye karar vermesi üzerine önce onun asaletini öğrenmek isteyip soyunu sorduğunda bilim adamının gayet veciz bir şekilde:
"Efendimiz.! Kitap okuyup ilim öğrenmekten aile şeceremin adlarına hafızamda yer ayıramadım. Fakat muhakkak ki Nuh'u n Oğlundan birisinin torunuyum!" cevabını verdiğini...(252)



Şehit Oldu İki Gazi

Hasırcızade Mehmet Ağa ismindeki Antepli bir şairin. beldesinde Müslümanlığı yeni kabul eden fakir bir Hristiyan için iane (yardım) topladığını ve kendisinin de bu fakir Hristiyana o devirde "Gazi" adı verilen altınlardan iki tane verip ardından da:
"MüsIüman oldu bir kafir şehit oldu iki gazi... "
mısrasını söyleyerek oldukça hoş bir latife yaptığını... (253)



Vatan İçin Öldürmek

İron Mike yani "Demir Mayk" olarak bilinen dört yıldızlı general J . H . Michaels'. ın Kore Savaşı sırasında emrine verilen 27. piyade tümenini cepheye sürerken:
"Arkadaşlar siz buraya vatanınız için ölmeye gelmediniz. Siz burada karşı taraftakilerin vatanları için ölmelerini sağlamak üzere bulunuyorsunuz..." diye haykırarak askerleri moralize ettiğini . . . (254)



Mevlana ve Atom

Büyük İslam mütefekkiri Mevlana Hazretleri'nin kendisi fizikle hiç iştigal etmemesine rağmen kalp gözü ile alemi seyreden bir mutavassıf olarak yıllar önce bize atom parçacıklarının varlığını ve atomun parçalanabileceğini:
"Bir zerreyi kesersen içinde bir güneş Ve güneş etrafında dönen gezegenler bulursun şeklinde sembolik ifadelerle haber verdiğini . . . (255)



Elmadağı Suyu

Mevlana' nın Mesnevi'sinin şarihi Ankara Valisi Abidin Paşa'nın Ankara yakınlarındaki Elmadağının şifalı ve leziz suyunu şehre getirmek için teşebbüse geçerek projesini yaptırıp parasını da hayırsever vatandaşlardan topladıktan sonra Sultan ll.Abdülhamid'den mektupla iradei şahane (müsaade) istediğini
Sultan Abdülhamid Han'ın ise Abidin Paşa'ya verdiği cevapta:
"Çok hayırlı bir işe teşebbüs etmişsiniz tebrik ederim.
Dinimizde bir canlıya bir insanahele bir Müslümana su vermek çok sevaptır. Fakat!...Bunun sevabını ben almak isterim. Paraları sahibine iade edin ve hemen işe başlayın. Masraflarını ben kendi özel mülkümden karşılayacağım' diye yazdığını . . . (256)



Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat

31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra koca Devlet-i Aliye'nin imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde..
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan şu nankör.. bak günahına Tarihler adını andığı zaman Sana hak verecek hey koca Sultan; Bizdik utanmadan iftira atan Asrın en siyasi Padişahına. "diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat şiirini yazdığını . (257)



Abdüihamid Han 'ın Kültür Hizmetleri

Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu...
Varlığından yeni haberdar olan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir albümden öğrenebildiğimize göre Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini . . .
Bu projeye göre Abdülhamid Han Sultanahmet meydanına muhteşem bir kültür sitesi kurmayı düşünüp bunun mimari projesini hazırlatmak üzere Fransa'dan şehircilik mütahassıslar getirttiğini Albümde sayfa sayfa resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına Osmanlı Ulum Akademisi. Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü... (258)



Kitaplardan Baraj

Büyük İslam seyyahı İbn-i Batuta'nın yazdığına göre 1258'de Moğolların Bağdat'da 24.000 ilim adamını öldürdüğünü .
Şehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabı çıkartıp Dicle nehrine attığını ve bunların çokluğundan dolayı adeta nehrin önünde bir baraj oluştuğunu.
Bunun üzerine Moğolların ırmağın taşmasından korkup geri kalan kitapları cayır cayır yaktıklarını... (259)



Tarihteki Korkunç Sahtekarlık

Tarihteki en büyük bilim skandallarından birisinin de Piltdown adamı olduğunu...
1908 de çıkartılan maymun ve insan arasındaki zinciri tamamlayan halka olduğu iddia edilen kafatasının sahte olduğunu
Maymun çenesine kafatasının eklenip kemiklerin kimyevi yollarla eskitilerek yapılan bu sahtekarlığın ancak 1950 yılında ortaya çıkartılabildiğini ...(260)
 
Hayalperest Emeller

Sultan Abdülhamid Hanı iktidardan uzaklaştırdıktan sonra başa geçen İttihatçıların hayalperest emellerle Osmanlı ordusunu cephelerde kırdırıp tükettiğini...
Pervadi'de bulunan ordumuza Başkumandanlıktan gelen bir şifrede:
Türk ordusu Kafkasyaya girdiği zaman 300 bin silahı Türkle ordumuza katılacağını bize söylemiş olan Batumlu Aslan Beyi bulunuz ve behemahal Kafkasyaya girmeyi sağlayınız. ``diye yazdığını...
Ordunun başında bulunan Halil Bey'in de Başkumandanlığa gönderdiği cevabi şifrede:
Batumlu Aslan Bey karargahımızda misafirdir. Ancak on adamı vardır ve canını kurtarmak için bize sığınmıştır diye cevap verdiğini...(261)



Huzur Beldesi

1835 yılına kadar dünyanın en büyük şehri kabul edile Osmanlı Devleti'n payitaht merkezi İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık yaptığı 46 yıl boyunca (1520 1566)yılda ortalama sadece 1 (bir) cinayet vakasının kaydedildiğini...! (262)


Bir Dahinin Endişeleri

l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik gruplardan(Rum Ermeni Yahudi Arap Arnavut vs.) milletvekili bulunduğunu...
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu. . .
Otuzüç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet"in ilan edilmesiyle birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın Meclis-i Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp büyük bir teessürle:
'... Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı meclisin yarısı kadar bile değildir. Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler bulunacaktır. Türk olmayanlar sayılarını artırmak için ellerinden geleni yapacaklardır Böylelikle ekseriyet onların eline geçince Harbiye Nazırı Artin Bahriye Nazırı Dimitri... olabilir.
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare edebilirsiniz? Hiç olmazsa bu iki hayati makamı devletimizin mahvolmasını isteyen bu insanlara benim emrim olarak bırakmayınız..." diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını... (263)



Gaspedilen Gemilerimiz

Osmanlı Devleti'nin 1913 yılında İngiltere'ye parasını peşin olarak yatırarak iki adet büyük zırhlı ısmarladığını...
Sultan Osman" ve "Reşadiye" ismi verilen bu zırhlılar için büyük bir kısmı halktan toplanarak yaklaşık 6.775.000 altın lira ödendiğini...
Fakat l. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte İngilizlerin bize bu zırhlıları teslim etmeyip paramızı da geri vermediğini . . .
Bugün zırhlıların karşılığı olarak İngiltere'den alacağımız olan bu paranın tazminatıyla birlikte yaklaşık 32 trilyon lirayı bulduğunu yani 1992 yılı bütçe açığımıza tekabül ettiğini . . . (264) Biliyor muydunuz?



Padişah Bazusu

Orta Çağ savaş silahlarından küre biçimindeki ağır vurucu silahlara 'topuz" dendiğini ve bunun da özelliklerine göre Bozdoğan' Sepşer ve Salık" diye üç kısma ayrıldığını
Topkapı Sarayı'nda sergilenen ve bugünün insanının havada sallaması oldukça zor olan Sultan III. Mehmed'e ait olan bir salığı Sultan Mehmed'in bir defada tam 300 kere salladığını. . .(265)



Geleceğin Bediüzzaman'ı Nasıl Yetişir?

Seyyid Hüseyin Arvasi'nin müridelerinden olan geleceğin " Bediüzzaman"ı küçük Saidin annesi Nuriye Hanım'a: Senin bütün çocuklarının bu kadar zeki olmalarında senin onları
terbiye sistemindeki metodun nedir?" diye sorması üzerine bu mübarek ananın:
'Hayatımda kadınlığa mahsus şer'i mazeretler dışında hiçbir vakit teheccüd kaçırmadım ve çocuklarımı abdestsiz emzirmedim" cevabını verdiğini...(266)



Haçlı Katliamı

İnsanlık tarihinin en kara lekelerinden biri olan I. Haçlı Seferi (1099) sırasında Frank lider Raymondıun Maaratün Numan şehrini işgal ederek 100 binden fazla Müslümanı kılıçtan geçirdiğini ve ardından şehri yıktığını...
Aynı ordunun kısa bir müddet sonra bir salgın ve açlık illetine tutulduklarını ve o günleri yaşayan bir şahidin yapılanların korkunçluğunu :
Öylesine kıtlık vardı ki adamlarımız bir süre önce öldürdükleri kimselerin butlarından parçalar kopartıp; ateşte kızartıyor ve daha tam pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı" diye yazdığını...(267)



Köpekler İçin Vakıflar

İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Croce'nin doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde İslam alemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
"Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler. Hatta hayır işlemek için Hristiyan esirlerin de özgürlüklerini satın alırlar. Ve sevaplarını ölmüş ana ve babalarının ruhlarına bağışlarlar .
Müslümanlar köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay ayırırlar. Türkiye'nin ve İran'ın birçok kentinde köpeklerin doyurulmasını vasiyet etmiş olanların vasiyetlerinde köpeklere ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını sağlayan köpek bakıcıları vardır" diye yazdığını. . .(268)
 
İslamoğlu Selman

Sahabelerin bulunduğu bir mecliste oradakilere atalarının dedelerinin kim olduklarının sorulması üzerine sıra İran asıllı bir sahabe olan Selman-ı Farisi Hazretleri'ne gelince onun:
Ben İslam'a girdikten sonra soy sop aramam. Ben İslam oğlu Selman'ım " cevabını verdiğini .
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer.ın de.
"Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab Kureyşin önde gelenlerinden biriydi. Böyle iken ben İslamoğlu olan Selmanın kardeşi İslamoğlu Ömerim." dediğini. . .(269)



Batının Bilim Hileleri

Batının birçok şeyde öncü olduğu gibi bilime hile karıştırmakta da öncü olduğunu...
Modern astronominin babası olduğu iddia edilen Kepler'in(l571-1630) gezegenlerin dairesel değil eliptik yörüngelerde dolaştığı tezini desteklemek için hesaplarında tahrifat yaptığını. . .
Newton'un(1642-1727) kendi evrensel çekim teorisini desteklemek için ses hızında değişiklik yaptığını...
19. yüzyılın büyük kimyageri John Dalton un( 1 804- 1805) yaptığı deney sonuçlarında hile yaptığını...
Aynı zamanda bir papaz olan modern genetiğin kurucusu Gregor Mendel'in de deney sonuçlarında değişiklik yapıp hile karıştırdığını. . .(270)



Haya Abidesi

21 Eylül 1520 cuma akşamı Hakk'ın rahmetine kavuşan Yavuz Sultan Selim Han'ın naşının yıkanması hadisesini Reisü'l Küttab Hüseyin Bedayiul-Vakayi " adlı eserinde:
"Naşı yıkarken sağ eli ile iki kere setr-i avret ettiğini müşahede ederek her biri hayret edip tekbir ve salavat getirdiler." diye yazdığını...(271)



SuItan Ahmet Resim Galerisi ( ! )

Ressam İbrahim Çallı'nın(1882- 1 960) 1926 yılında devrin Maarif Vekili Mustafa Necati'ye müracaat edip İstanbul'da ressamların resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadığını söyleyerek ondan ecdadın muhteşem eseri Sultanahmet Camii'ni resim galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istediğini...
Ayrıca caminin içinin loş olup resimleri iyi göstermeyeceği düşünülerek kubbelerinde delikler açılmasını teklif ettiğini . . .
Maarif Vekili' nin bu teklifi kabul ettiğini fakat gelen tepkilerden dolayı bu akıllara durgunluk veren tasarıdan vazgeçildiğini. . .(272)
Biliyor muydunuz.?



İnönü ve Masonluk

Daha önce kapatılan mason derneklerinin İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde serbest bırakılıp yeniden teşkilatlanmasına izin verildiğini ve hatta eski mallarının iade edildiğini fakat aynı muamelenin Türk Ocağına yapılmadığını...
Alınan izinle masonların l948'de Tepebaşı'ndaki binasın da Türk Mason Derneği" adıyla yeniden faaliyete başladığını...(273)



Marks ve Türkler

Komünizmin fikir babası Karl Marks'ın 16 Eylül 1853 de arkadaşı Engels e yazdığı mektupta Türkiyede toplum yapısını değiştirmek için halkın şurunda devlet' diye şekillenmiş o sosyal hayat inancı ve kısaca manevi değer olarak ne varsa öncelikle silmek şarttır" diye yazdığını...(274)


Çin İşkencesi

Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan'da Müslümanlara istediği gibi evlat edinme hakkının verilmediğini...
Kırk haneli bir köy halkını bir yıl içinde sadece üç çocuk doğurma izninin verilip bunların da kimler olacağının daha önceden isim alınarak tesbit edildiğini...
Bunlar haricinde birinin hamile kalması halinde zorla kürtaj yaptırıldığını veya bir insanın dört yıllık kazancına tekabül eden altından kalkılamaz bir cezaya razı olmak zorunda kalındığını. . .(275)



Batıda Kelp Kültürünün Hükümranlığı

Sadakat vefa ve sevgi hissinin yok denecek kadar azaldığı batıda yapılan bir araştırmaya göre ortalama . yüz aileden altmışının beslediği hayvanını karısından veya kocasından daha çok sevdiğini ortaya koyduğunu...
Bugün batıda köpekler için özel mezarlıkların özel şampuan ve kremlerin özel sağlık sigortalarının ve üye kartlı öze kulüplerin bulunduğunu. . .(276)



1924 Türkiyesi'nin Manzarası

1924 Türkiyesi'nde devrin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin bütün eğitim meselelerini hallettikten sonra(! ) Avrupa'ya gidip vızır vızır Atatürk'ün resmini yapacak ressam aradığını...
A. Kamp isimli bir ressama ortalama memur maaşlarının 50 liraya olduğu bir dönemde 10.000 liraya Mustafa Kemal'in resminin yaptırldığını. ..(277)



"Anneni Çöpe Attık"

Şimdilerde milletvekilliği yapmakta olan Mümtaz Soysal' ın karısı vefat ettiğinde çocuğunun: Babacığım. anneme ne oldu ona ne yaptılar?" diye sorması üzerine Soysal'ın: 'Yavrum' annen bir çorap gibi eskidi ve onu çöpe attık..." diyerek o şefkate muhtaç çocuğunun kalbinde derin yaralar açtığını. . .(278)
 
Sebil Gibi Türk Kanı

5 Mayıs l9l9'da İzmir'i işgal etmek için çıkartma yapan Yunan askerlerini karşılayan metropolit(papaz) Chysosto mos'un askerlere hitaben:
Asker evlatlarım Elen çocukları! Bugün ecdad topraklarının yeniden fethetmekle İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım" diye tam bir barbara yaraşır şekilde konuşarak binlerce masumun kanının dökülmesine öncülük ettiğini. . .(279)



Ahiret Seferi

Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden İstanbul.a döndüğünde İstanbul İskenderiye deniz yolunun ortasında çok tehlikeli bir korsan ocağı ola Rodos şövalyelerinin üzerine sefer yapılmasını isteyen vezirlerine:
Bizim şimdiden sonra sefer-i Ahiret'den gayrı seferümüz yoktur" diyerek vefatının yaklaştığını hissedip haber verdiğini ve hakikaten de kısa bir müddet sonra da vefat ettiğini...
(280)



Felç

Yirmiyedinci Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid(17 25 17 89) döneminde Tuna boylarında Osmanlı-Rus Savaşı devam ederken savaşın komutanı Koca Yusuf Paşadan padişaha bir mektup gelip mektupta Özi kalesinin düşmanın eline geçtiği ve 25 bin masumun Ruslar ta-
rafından vahşice katledildiği" haber verildiğini...
Günlerdir vatanından koparılan topraklardan dolayı içi kan ağlayan müşfik padişahın bu haber üzerine Ah mel'unlar!" diye bağırarak aniden tahtından yere yıkıldığını ve üzüntüsünden felç gelip Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu. . .(281)
Biliyor muydunuz.?



Okumaya Doyamadığım En Leziz Eser

Yahya Kemal Beyatlı' nın biraz midesine düşkün biri olduğunu ve günün birinde sık sık gittiği Abdullah Efendi lokantasında yemek listesini eline alıp:
Tatar böreği... İç pilav... Zeytinyağlı enginar... Kuzu çevirme... Yoğurtlu kebap... Badem tatlısı... Kaymaklı baklava. .." gibi yemek isimlerini okuduktan sonra yanında bulunan sofra arkadaşına listeyi gösterip:
İşte Türkçe'de okumaya doyamadığın en leziz eser!.. dediğini . . . (282)

Enteresan Belgeler
1938 yılında Ankara'da İngiltere büyükelçisi olarak vazife yapan Percy Lorainenin İngiliz Dışişleri'ne yolladığı Notes on Lea Turkish personalities". (Önde Gelen Türk Şahsiyetiyle ilgili Notlar) ismini taşıyan ve üzerine "Gizli kaydı düşürülmüş raporunda dönemin Türk büyükleri için:
İsmet İnönü: Kendini Gazinin altında görüyor ve herkesi asmak istiyordu..."
Celal Bayar: şimdiye kadarki karakteri lider olma özelliği göstermiyor ama Sadık bir ikinci kişilik olma özelliği var. " Abdülhalik Renda: Kabinenin Ramazan ayında oruç tutan tek üyesi. Anlaşma peşinde koşan yabancı firma temsilcileri tarafından çok sevilir..."
Ahmet Ağaoğlu: Kafkas kökenli bir Yahudi'nin oğludur. Rus gizli servisinde çalıştı. 1914'de Ruslar adına Bakü 'de Ermeni katliamını organize etti... "- Ali Fuat Paşa: Berlin kongresinde Türk delegeliği yapmış. Alman bir dönmenin torunu... "
- Edip Tör. Gümüşhane milletvekili Ankara'daki masonların lideri Açıkgöz ve sivri biri. 1926'da Mekke'deki İslam kongresinde Türkiye'yi başına şapka takarak temsil etti .
- Celal Nuri Kemalist bir yayın organı olan İleri' gazetesinin sahibi. Saman altından su yürüten biri. Kominist eğilimli olduğu düşünülüyor." Falih Rıfkı Atay: Atatürk'ün gözde yazarlarından ateşli bir batı taraftarı. Çok içki içer iyi briç oynar." - Hasan Saka: 1921 1922 arasında Maliye Bakanlığı görevini yürüttü. O zamanlar bolşevik sempatizanıydı. Büyük konuşan bir külhanbeyi gibiydi. " Kazım Özalp: General 1922'de Savunma Bakanı poker hastası. . . " - Saffet Arıkan: İnönü ve Bayar hükümetinde eğitim bakanı. Büyük ihtimalle Yahudi kökenli." - Reşit Saffet: Lozan görüşmelerine katılan Türk barış delegasyonunun genel sekreterliğini yaptı. Panislamlıktan panturancılığa döndü. Karaktersiz bir adam olarak tarif edilebilir. İçtiğinde seçkin bayanlara sarkıntılık eder... " vs.
diye yazdığını. . .(283)



Kan Davası

Doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile Orta Çağ'da İslam dünyasına misyonerlik faaliyetleri için sefere çıkan Toskar papaz Ricoldo'nun İslam dünyasında gördüklerini 1301'de döndüğü Floransa'da kaleme aldığını... Yazdıkları arasında kan davası (kısas) ile alakalı olarak:
Bir Müslüman bilmeden veya kötü niyetle bir başka Müslümanı öldürdüğünde öldürülenin oğlunun öç alması çok nadir görülür. Ölenin ve öldürenin ortak dostları bir araya gelir cinayeti işleyeni alıp öldürülenin oğluna (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürürler. ölenin oğlu katili babasının mezarına (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürür ve şöyle der Babamı öldürdün fakat seni öldürmem babamı geri
getirmeyecektir. Bir müslümanın kötü bir şeyse niçin iki Müslüman ölsün' diyerek konuyu Allah'a havale edip katilin de saçlarını keserek serbest bırakırlar" diye yazdığını. . .(284)



Osmanlı Hukuku

Mohaç Savaşı'nda Türklere esir düşen ve daha sonra Osmanlı ülkesinde gördüklerini Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli kitapta toplayan Macar asıllı Bartholomaus Georgi- evic' in Osmanlı adalet anlayışı ile alakalı olarak:Türkler ve Hristiyanların hakimleri aynıdır. Müslümanlar arasından seçilen hakimler ayrım gözetmezler herkese aynı adaleti uygularlar.
Öldüren öldürülür. hırsızlık yapan veya zorla birşey alan asılır. Pazarda sütünü satan bir kadının sütünü içen ve parasını ödemeyen bir "lenitzeren"(yeniçeriye) de aynı kaide uygulandı. Ben buna Şam'da şahit oldum" diye yazdığını. . .(285)



Avrupa' da Türkler

Bugün Avrupa' da yaşayan 2 milyon 420 bin Türk'ün Danimarka nüfusunun
yarısına ve Lüksemburg nüfusunun altı misline tekabül ettiğini...
Günümüzde AET sınırları içinde 44. 500 civarında Türk iş adamı bulunduğunu ve bunların 1992 hesaplarına göre kuruluş sermayelerinin 7 milyar markın üzerinde ve yıllık cirolarının da 28 milyar markı bulduğunu...
622 bin Türk gencinin de AET ülkelerinde orta öğretim ve üniversite tahsili gördüğünü... (286)
 
İnsanlara Takılan At Koşumları

İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Cro ce' nin doğuyu Hrıstiyanlaştırmak için 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde rastladığı Türkler ve Yunanlılar hakkında bilgi verirken :
Güvenilir kaynaklardan öğrendiğimize göre Yunanlılar Türklerden öyle çekinirlermiş ki tohum ekmeye ormanda çalışmaya veya bir başka iş yapmaya giderken birbirlerini bağlayabilecekleri at koşumları olmaksızın kentlerinden ve surlardan dışarı adım atmazlarmış..." diye yazdığını. . .(287)

Vatan Aşkı
Amerikalıların Japonya üzerine iki atom bombası atıp Japonları mağlubiyete uğratması üzerine Japon halkının kitleler halinde imparatorları Hirohito'nun sarayının önüne gelerek harakiri" yapıp meydanı kan gölüne döndürdüklerini...
Amerikalı general Mc Arthur' un Hirohito' nun sarayına koşup Bu saçmalığı durdurun!" demesi üzerine Hirohito' nun balkondan halka seslenip:
Ey Japon milleti!
Gerçekten yenildik. Bugün önümüzde iki yol var. Birincisi harakiri. Ben de size katılacağım. Ama ikinci bir yol daha var ki o da şu: Amerikalılarla mücadelemize devam edelim. Askeri cenahta yenildik. Onlara ekonomik bir savaş açalım. ülke ekonomisini canlandırıp doların sırtını yere vuralım. Tercih sizin!" dediğini ve Japonların ikinci yolu tercih edip bugün birçok alanda Amerikalıların sırtını yere getirdiklerini. . .(288)



20. Yüzyıl Japon Amerikan Savaşları

Pearl Harbour baskınından yarım yüzyıl sonra Amerika Birleşik Devletleri ile Japonya arasındaki savaşın bir başka sahada devam ettiğini . . .
Psikoloji profesörü olan ünlü Japon yazarı Shyu Kishida'ya göre Amerikan şirketi battığında Japonların bir Amerikan uçak gemisi batırmış gibi sevindiklerini...
Amerikan General Motor şirketinin 70 bin işçiyi işten çıkaracağının haberi Tokyo borsasının ekranına yansıdığında genç Japon brokerlerin(simsar) zafer işareti yaptıklarını... (289)


******* icin Meet tarafindan duzenlendi


İsim Kültürü

Toplumumuza yerleşmiş isim kültürünün bir parçası olarak göbek adı koymak" diye bir geleneğimizin olduğunu...
Yeni doğan bir bebeğin eğer yaşamazsa onun kavmiyetin i" belirlemek yani Müslüman olarak ölmesi için kulağına Ezan-ı Muhammedi" okunup esas ismi verilinceye kadar geçerli olmak üzere göbeği kesilirken hemen bir isim konduğunu. . Bu göbek adının genellikle erkek olursa Mehmed veya Ali"; kız olursa da Fatma veya Ayşe" konulduğunu.. (290)



Süleyman

İleride Avrupalı kralların üzengi öpmek için sıraya geçecekleri büyük bir devlet adamı olacak olan Kanuni'nin doğum haberi Yavuz Sultan Selim'e ulaştırıldığında huşu içinde Kur'an okumakta olan baba Yavuz'un okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırarak: Adını Süleyman koydum " deyip Kur'an okumaya devam ettiğini...
Ve o anda okuduğu ayetin mealinin de (Neml Suresi 30. ayet) O muhakkak ki Süleyman'dandır ve O (mektubun ilk satırı) Bismillahirrahmanirrahimdir" olduğunu. (291)



Alparslan' ın Göz Yaşları

Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını Türklere açan Büyük Kumandan Alparslan' ın saray mutfağında hergün elli koyun veya keçi kesilerek fakirlere dağıtıldığını.
Sultan'ın divanında sayılamayacak kadar çok fakir kimselerin isimlerinin kayıtlı olup bunlara muntazaman maaşlarının verildiğini. . .
O Koca Sultan'ın bazen tevafuk eseri hasta ve fakir bir
kimseyi gördüğü zaman son derece hassasiyete kapılarak teessüründen ağlayıp derhal yardımına koştuğunu... (292)



Milli Kanunlarımız

17 şubat l926'da İsviçre Medeni Kanununun Türkçeye tercüme edilerek Türk Medeni Kanunu" olarak kabul edildiğini...1 Mart 1926'da da İtalya Ceza Kanunu' nun Türkçeye tercüme edilerek Türk Ceza kanunu olarak kabul edildiğini ... (293)


Diş Kirası

Osmanlı medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak. hali vakti yerinde olan ailelerin Ramazan'da iftara davet ettikleri misafirleri uğurlarken diş kirası " adı altında bir miktar para veya kıymetli eşyayı hediye ettiklerini...
Tanzimat ricalinden Rıfat paşa nın bir Ramazan sonu kahyasının getirdiği diş kirası hesabını tetkik ederken yekünün 5000 altın olduğunu okuyup Çok şükür bu Ramazan'ı ucuz atlattık" dediğini. . .(294)



Cumhurbaşkanlarının Maaşları

Mayıs 1994 para değerlerine göre; 1928 yılında Cumhurbaşkanının maaşı 2800 cumhuriyet altınına (bir cumhuriyet altını: 25OOOOOtl.) yani 7 milyar liraya tekabül ettiğini...
1987 yılında ise Cumhurbaşkanının maaşının 12 Cumhuriyet altınına yani 30 milyon liraya tekabül ettiğini.... (295)
 
İstanbul'a Verilen Değer

Çağ açıp çağ kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul' u fetheder
etmez hemen imar faaliyetlerine giriştiğini...
İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmaması için her iki yakada
da tırnaklı hayvanların otlatılmasını menettiğini.
Toprağın yağmurlarla akıp giderek Haliç'i doldurmaması için de Haliç'in kenarlarına(sırtlarına) ağaç ve ayrık kökleri diktirdiğini...(296) Biliyor muydunuz?



Düşmanım Yoktur Benim Nefsimden Gayrı

Hz. Mevlananın Mesnevi'sinde anlattığına göre Hz. Ömer (ra) ile görüşmeye gelen Rum elçisinin şehre girer girmez halifenin sarayının nerede olduğunu sorması üzerine halktan birinden :Halifenin sarayı yoktur görüşeceksen işte ileride hurma ağacının altında yatmaktadır" cevabını aldığında hayretler içinde kaldığını... Bu Rum elçisinin Hz. Ömer'e getirdiği hediyeler arasında bir şişe çok tesirli bir zehir bulunduğunu ve elçinin Hz. Ömer'e: Bu çok tesirli bir zehirdir Birkaç damlası bile düşmanlarınızı yok eder" demesi üzerine Halife Hz Ömer'in: Benim nefsimden gayri düşmanım yoktur" diyerek elçinin şaşkın bakışları arasında şişedeki zehirin hepsini bir yudumda içtiğini ve Allah'ın izniyle de hiçbir şey olmadığını...(297)


Osmanlı'da Savaş Disiplini

Mohaç Savaşı'nda( 1 528) Türklere esir düşen ve daha sonra 1535'de kaçarak kurtulan Macar asıllı Bartholomeus Georgievic'un 1544 yılında yazdığı Turcarum ritu et caere"De moniis" (Türklerin Gelenek ve Görenekleri) isimli eserinde Türklerin savaş gelenekleri ile alakalı olarak:"Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki hiçbir asker adaletsiz birşey yapmaya cesaret edemez. Adaletsizlik yapan hiç acımaksızın cezalandırılır. Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır. . .Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni olmaksızın bir elma bile koparılamaz. İzinsiz koparanın cezası ölümdür. İran seferine katıldığımda gördüm: Ortalıkta dolaşan bir at birinin tarlasına girdi diye bir sipahinin atı ve uşakları ile birlikte başı vuruldu" diye yazdığını. . .(298)


Sanata Ve Sanatkara Verilen Değer

Osmanlı padişahlarının ilim ve sanata büyük kıymet vererek bu uğurda gayret gösterenleri maddi manevi desteklediklerini . . .
Veli" lakaplı Sultan II. Bayezid'in büyük hat sanatkarı Şeyh Hamdullah'ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı hat üstadının yazı meşkederken hokkasını tutup rahat etsin diye sırtını yastıkla beslediğini...(299) Biliyor muydunuz?



İp Kıtlığı

Devrimleri yerleştirmek için İstiklal Mahkemeleri'nin binlerce masum insanı darağaçlarında sallandırdığını ve sadece Kara Ali isimli bir celladın beşbinden fazla insanı astığını...
Bu meselenin Ankara'da ip kıtlığı başgöstermiştir.İpsiz kalanların Ankara İstiklal Mahkemesi'ne müracaatları " diye mizah haline getirildiğini... (300)

Zulüm Zulüm Üstüne
İstiklal Mahkemesi'nin salkım salkım astığı insanlarla ilgili davaları yakından takip eden bir gazetecinin başına giymiş olduğu şapkasından dolayı mahkeme reisi Kel Ali (Ali Çetinkaya) tarafından: Anandan şapkalı mı doğdun?Gavur musun be herif!" denilerek tekme tokat merdivenlerden yuvarlandığını...
Aynı şahsın Atatürk'ün ilk defa Kastamonu'da şapkayı giymesi üzerine hemen bir şapka bularak protokoldaki yerini aldığını. . .(301/a)
Yine aynı şahsın İskilipli Atıf Hoca'yı hükümetten izin alarak yazmış olduğu Frenk Mukallitliği kitabından dolayısavcının üç sene ceza istemiş olmasına rağmen idama mahkum ettiğini ve asılırken de Sehpanın yanına gelip mazlum Hoca'nın kafasına şapkayı geçirerek Giy domuz!" diye insanlık dışı muamelede bulunduğunu. .. (301/b)



Hilal Lale ve Allah

Lale hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenildiğini... (302/a)
Özellikle Osmanlı kültüründe lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın padişahı III. Ahmed'in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kaldığını. . .
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretildiğini...(302/b)
Bağ-ı İrem' de Gül-ü Muhammed Açtı"
Kosova fatihi dervişmeşreb Gazi Murat Han'a 30 Mart 1432 sabahı Edirne Sarayı'nda bir erkek çocuğunun olduğuna dair müjdeli haberi getirdiklerinde Murat Hanın önündeki Kur'an-ı Kerim den Sure-i Muhammed "i okumakta olduğunu...
Şair ruhlu Sultan'ın bu müjdeli haber üzerine okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırıp: Bağ-ı İrem'de gül-ü Muhammed açtı." diyerek geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih'in adını "Muhammed" yani Mehmed" koyduğunu...(303)

Bir Yabancının Hac Düşünceleri
18. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelerek intibalarını yazan Hristiyan tarihçi M. A Ubucini'nin Müslümanların Hac ibadetini araştırdıktan sonra kendi dini ile kıyaslayarak:
"Hac aslında sadece büyük Müslüman ailesinin dağınık fertlerini birbirine bağlamak hedefini gütmüyordu; Hac bilhassa bu ibadeti yapmakta olan Müslümanlara aynı imanı taşıyan kimseler arasında hüküm sürmesi gereken eşitlik kavramını hatırlatmak için tesis edilmişti. Biz Hristiyanlar böyle bir eşitlik örneğini bu yüce ahlaki eşitliği gösterebiliyor muyuz? Değil kilisenin içinde mezarlarımızda bile bu ulu eşitlik kavramından tek eser yok. Buyurun bir camiye girelim .. Orada Allah'ın şanına yakışmayan lüzumsuz ve boş süslemelerresimlerheykeller yok yalnızca şunlar var.
Duvarların üzerine işlenmiş bazı Kur'an ayetleribir mihrapbir kürsü ve müminler için tertemiz sergiler. Hiçbir şeref kürsüsü hiçbir özel yer ve hiçbir derece farkı göremezsiniz. Müslüman mabetlerinde .. Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet edenleri rahatsız edecek hiçbirşeye rastlayamazsınız diye yazıp İslam'ın eşitlik anlayışına olan hayranlığını ifade ettiğini.(3O4)



Namusum Üzerine

10 Nisan l928'de İsmet İnönü ve 120 arkadaşının teklifi üzerine Anayasa'dan bütün dini terimlerin kaldırılması hakkında bir kanun çıkarıldığını... " Buna göre: Devleti dini dini İslamdır kaydı kaldırıldığını ve milletvekillerinin yemin şeklinin değiştirilerek vallahi" demek yerine namusum üzerine" tabirinin kullanılmasının kabul edildiğini...(305)
 
Boğazdan Geçmeyen İlaç

Bediüzzaman Hazretleri'nin hasta olduğu zamanlar kulandığı Optalidon ilacı bitince yanındakilerden birine yüz kuruş verip eczahaneye gönderdiğini...
İlacın fiyatı yüz on kuruşa çıktığı için o kardeşin cebinden on kuruş ilave edip ilacı alarak Üstad'a getirdiğini...
Bediüzzaman Hazretleri'nin ilacı içmek için ağzına aldığı halde bir türlü yutamadığını ve bu işe birkaç defa daha teşebbüs edip bir türlü ilacı yutmaya muvaffak olamayınca ilacı alan
kardeşi çağırarak ilacı kaça aldığını sorup da on kuruşu onun ödediğini öğrenince üstad'ın on kuruş daha verdikten sonra ilacı rahatça yutabildiğini ve ardında da oldukça ibretli bir şekilde:
Kardeşim işte görüyorsun.. başkasının malını yiyemiyorum. Boğazımdan geçmiyor" dediğini..(306)



Çekiç

Lenin ile birlikte kominist ihtilalini gerçekleştirip binlerce insanı katleden ve yine binlerce insanın sürgüne gitmesine sebep olan Troçki'nin(1879-1940) her ihtilalin daha sonra kendi çocuklarını yediği gibi kendisinin de sürgüne gönderilip Sığınacak ülke bulamadığını...
Hayatı orak-çekiç" davası ile geçmiş bu Sovyet liderinin daha sonra Meksika'da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürüldüğünü. . .(307)



Nazım Hikmet'in Pişmanlık ve Arayışları

Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran'ın (1902/1963) hayatı boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir ömür sürdüğünü...
ömrünün son yıllarına doğru arkadaşı Mustafa Mehmed'e arayış içinde ve pişmanlık dolu olduğunu ifade ettiğini...Mustafa Mehmedin onunla Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:
1960'lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya'nın davetlisi olarak Bükreş e gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım Hikmet'in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye'yi dinliyordu. Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi' dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürmemi istedi. Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında değildim. Bir an tereddüt ettim ama Nazım'ın ricası Romanya'da bir emirdi. Rus eşi Vera ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin bulunduğu parka sokabildik.
Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı.
Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni çok duygulandırdı' dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip olduğundan ben heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten de endişelerim yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı. Eşi Vera ile ben Nazım'ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine yatırdık. Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra koluna girerek güç bela taksiye bindirdik
Ben Nazımın Romanya'da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum. İşte ilk kez anlatıyorum..." diyerek Nazım'ın pişmanlık dolu hikayesini gözler önüne serdiğini. . .(308)



İlme Hürmetin Böylesi

Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kıymet verildiğini...
Fatih'in hocalarından Molla Hüsrev'in Ayasofya'da derse başlamadan önce talebeleri tarafından Hoca' nın evine gidilip atına bindirilerek arkasında da talebelerinin eşliğinde camiye getirildiğini. . .
Zamanın Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev camiye girdiğinde hürmet ifadesi olarak takrimen ayağa kalkıldığını ve hoca dersini bitirdiğinde talebeleri tekrar onu atına bindirerek evine kadar bıraktıklarını... (309)



Hasaneyn'in Ruhu İçin
Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken savaş meydanlarında düşmana karşı kılıç
sallayarak hizmet eden yeniçerilerin artık sakalına ak düşüp de kılıç sallayacak dermanı kalmadığı zaman da sırtlarına meşin bir su kırbası geçirip elde bir kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip Kerbela'da bir yudum suya hasret giden "Hasaneyn'in(Hz. Hasan ve Hüseyin) ruhu için" su dağıtıp sevap kazanmaya çalıştıklarını. .. (31O)


Aziz Mahmud Hüdai' den İstenen Keramet

Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin İstanbul' un Üsküdar semtine gelip zaviyesini kurmasından sonra Sultan I. Ahmed'in bu gizli nur hazinesini keşfederek eteğine yapıştığını...
Bu Gönül Sultanı'nın birgün sarayda abdest alırken Padişah 1.Ahmed'in abdest suyunu döküp annesi Valide Sultan'ın da havlu tuttuğunu...
Bir ara Valide Sultan'ln boşta bulunup kendini tutamayarak: Efendim ne olur bize bir keramet gösteriniz" demesi üzerine tebessüm eden Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin gayet latif bir şekilde devrin padişahı abdest suyumu döküyor validesi ise havlumu tutuyor. Bundan büyük ne keramet istersiniz.? cevabını veridiğini..(311)



Siyaset Şekerlemesi

Üstad Bediüzzaman Hazretleri'ne Sünuhat Rumuz ve Tuluat gibi "Eski Said"lik dönemi eserlerindeki mevzularla alakalı olarak "Neden ulvi hakaik-i diniye ile beraber bazı mesail-i siyasiyeyi kitaplarında dercediyorsun?" diye sormaları üzerine Bediüzzamanın :
"Çocuğa ilacı içirmek için bir şekerleme gösterilir. Ta ki ağzını açsın ilaç öylece içirilsin. Efkar -ı amme dahi siyaset için ağzını açmış bekliyor. Ben de tiryakı(ilacı) içirmek için bazen siyaseti de zikrediyorum. diye cevap verdiğini... (312)



Osmanlı' da Musiki

Musikiyi mehter ile savaş meydanlarından tasavvufi tekke musikisi ile birçok hastalığın tedavisine kadar pek çok yerde kullanan Osmanlı Cihan Devleti temsilcilerinin ayrıca bu sanatı çeşitli sosyal müesseselere kadar soktuklarını...
Ayasofya imaretine bağlı kalenderhanede(tekke) ve Edirne'deki ll. Murat imaretinde olduğu gibi bizzat sema ve musiki cemiyetleri için vakfiyelere maddeler konulduğunu. .. (313)
 
İlk Boğaz Köprüsü Projesi


Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlama düşüncesinin ilk olarak bundan yaklaşık bir asır önce (1900) dahi padişah II. Abdülhamid tarafından ortaya atılıp projelendirildiğini . . .

Avrupa'nın güney güneybatı ve merkezindeki demiryollarını bu Boğaz Köprüsü ile Bağdat demiryoluna bağlamayı düşünen cennetmekan Abdülhamid Han'ın F. Arnodin isimli bir Fransız'a hazırlattığı bu dev köprüye ait projede minareler kubbeler kuleler ve askeri savunmayı temin edecek topların yer aldığını...
Yine Abdülhamid Han'ın bu köprüyle bağlantılı olarak oldukça ileri görüşlü bir bakış açısıyla çevre yolları projesi çizdirdiğini . . . (3 14) Biliyor muydunuz?

Fasulya Aşı Yemeye Razı Olmak

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatında hiç boyun eğmeyip kimseye eyvallah etmediğini...
Umumi seferberlik zamanında (1914) bir arkadaşı ile oturup fasulya aşı yerken nezaret erkanından birinin çıkagelip ona yazılarında fazla ileri gitmemesini nazikçe söylemesi üzerine Akif'in pürhiddet yerinden fırlayıp:
Nazırına söyle kendilerini düzeltsinler. Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden korkmam!" diyerek pervasızca cevap verdiğini. . .(315)




Tasavvufta Şeriata Bağlılık


Said Harraz Hazretleri'nin: Zahiri hükümlere aykırı düşen her batın batıldır"diye vecizeleştirdiği tasavvufta Allahın emir ve yasaklarına uymanın gerekliliğini yine bir başka sufi olan Bayezid-i Bistami Hazretleri 'nin de:
Havada uçan insanlara mı hayret ediyorsunuz? Leş yiyen kargalar da havada uçmakta. Su üzerinde yürüyen insanlara mı şaşırıyorsunuz?Balıklar da suda yüzmekte. Önemli olan Allah'ın emirlerine uymak kaçınmaktır sözleriyle vurguladığını...(316)




Amerikan Hayat Felsefesinin Özeti


Meşhur Amerikalı yazar Mark Twain'e: "İnsan hayatının gayesi nedir? . Nasıl zengin olabiliriz?" diye sormaları üzerine onun .
"Eğer becerebilirsek (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ce mecbur olursak namuslu yoldan. Tek ve gerçek tanrı kimdir? Tanrı paradır. Altın dolar ve hisse senedi Baba oğul ve ruhları" cevabını vererek Amerikan hayat felsefesini formüle ettiğini...(317)


Nasreddin Hoca' nın Merkebine Ters Binmesinin Hikmeti

Türk halkının nüktedan hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak tanıdığı Nasreddin Hoca'nın(1208-1284 ) aslında medresede ders veren büyük bir müderris ve ayrıcada kadı olduğunu. . .
Talebeleri arasında oldukça sevilen Nasreddin Hocanın ders verdiği medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri tarafından yalnız bırakılmayıp yolda kendisine sualler sorulduğu..
Hem yol alıp hem de talebelerin sorularına cevap veren Nasreddin Hoca'nın sual soran talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin İslami edebe aykırı olacağından dolayımerkebine ters binip talebeleri ile yüz yüze gelerek ders verdiğini. . .(318) -




Moskova Önlerinde Fetih Tuğları


Rusya'nın başkenti Moskovanın yaklaşık 150 yıl Türk hakimiyetinde kaldığı . . .
Moskova'nın merkezindeki altın kubbeli kilisenin Türk hakimiyetinden kurtuluşun
şerefine inşa edildiğini... (319)




Ecdadın Ticaret Ahlakı


Yabancı bir kumaş tacirinin Osmanlı ülkesine gelerek bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine Osmanlı esnafının "Onu sana veremem kusurludur" cevabını verdiğini.
Yabancı tacirin "Ziyanı yok önemli değil" demesine rağmen Osmanlı esnafının o kumaş topunu vermemekte direterek: Benim malımın kusurlu olduğunu söyledim biliyorsunuz. Fakat Siz onu kendi memleketinizde satarken alıcılarınız orada benim bunları bize söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım.
Neticede Osmanlı'nın gururu şeref ve haysiyeti rencide olacak bizi de hilekar sanacaklardır. Onun için bu sakat topu asla size veremem... diyerek kumaşı vermeyişinin sebebini izah ettiğini... (320) Biliyor muydunuz?


İmamı Azam ve Yarım Milyon Meselenin Hükmü

Hanefi mezhebinin kurucusu çağının yetiştirdiği dev kamet İmam-ı Azam Hazretleri'nin kitap ve sünnetten beşyüzbin meselenin hükmünü çıkartıp dörtbin fetva verdiğini. .. (321)




Okumanın Dayanılmaz Cazibesi


Bir ülkenin kültürel yönden kalkınmışlığının o ülkede bir yılda fert başına tüketilen kağıt miktarı ile ölçüldüğünü...
ABD'de kişi başına bir yılda tüketilen kağıt miktarının 391 kilo olmasına karşılık aynı rakamın Avrupa ülkelerinde ortalama 90 kilo olduğunu ve ülkemizde ise bu. rakamın sadece ve sadece 18 kilo olduğunu... (322)
 
Üstad Türkiye'de Okuma Çığırını Açtı

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri' nin talebelerinden Bayram Yüksel ağabeyin Hasan Basri Çantay'ı ziyarete gittiğinde Çantay' ın Bayram ağabeye dönerek:
"Kardeşim sizleri tebrik ediyorum. Bizler Üstad'ın sayesinde müellif olduk. Korkumuzdan ne eser yazabiliyorduk Ve nede kimseye birşey anlatabiliyorduk.
Üstad Hazretleri Risale-i Nuru telif etmeye başladı.
Türkiye'de bu sayede okuma çığırını açtı..."diyerek bir hakikati ifade ettiğini...(323)



Dördüncü Murat'ın Sporculuğu

Osmanoğulları'nın onyedinci padişahı olan Bağdat Fatihi IV. Murat'ın çok kuvvetli biri olduğunu...
Bir gün sarayda Murat Han'ın musahibi Musa Paşayı sağ eliyle kuşağından tutup kaldırarak ve öylece Has Odayı dolaştırdığını ve sonra da en küçük bir yorgunluk ve tıknefeslilik göstermeden paşayı kaldırdığı gibi tek elle yavaşça zemine bıraktığını. . .
Bir cirit mızrağı ile arka arkaya konan dokuz kalkanı bir atışta deldiğini . . .
200 okkalık bir gürzü kolayca kaldırıp salladıktan sonra fırlatabildiğini . . .
Savaş zamanlarında metrise girip topla nişan alıp düşmana isabet kaydettiğini...
Ve İstanbul Okmeydanındaki kemankeşlik müsabakalarda 10705 gez (706. 5 cm) mesafeye okunu ulaştırıp rekor kırdığını ve okun düşdüğü yere rekorunu belgeleyen menzil taşı dikildiğini . . . (324/a)
Musul'da bulunduğu bir sırada oraya gelen Hint elçisinin tüfek ve kılıç kar eylemez diye hediye ettiği fil kulağından yapılma üzeri gergedan postu kaplı çok sağlam siperi(kalkann ) el mızrağı ile ortasından deldiğinı ve içini altın ile doldurup elçiye geri hediye ettiğini... (324/b)

İslam'ın Boğazına Geçirilmeye Çalışılan İp
İlk olarak Avrupa'yı ümit Burnu üzerinden doğuya bağla yan deniz yolunu keşfetmesiyle dünya sömürgecilik tarihinde yeni bir dönem açan "İsa tarikatı şövaIyesi" Portekizli denizci
Vasco da Gama(1460-1524)'nın Güney Hind adalarına ulaştığında :
"İşte şimdi İslam'ın boğazına ipi geçirdik. Bu ip çekilmeye devam edecek neticede boğaz sıkılacak ve Müslümanlık ölecektir. " dediğini . . . (325)



Eski Bir Hamam Kitabesi

Eski İstanbul' un hamam kitabelerinden birinde karakter temizliğinin ehemmiyetini vurgulamak için:
"Tıynetin na pak ise Hayr umma sen germabeden Önce tathir-i kalb et sonra tathir-i beden."Yani (Kötü huylu kirli karakterli bir kimse isen hamamdan bir şey bekleme. Temizlik istiyorsan evvela kalbini temizle sonra da bedenini..)
diye yazdığını...(326)



Bir Ahlak Kahramanıydı

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yakın dostu olan Mithat Cemal Kuntay'ın Akif'le olan arkadaşlık münasebetini anlatırken yıllarca onun kusurlarını ve falsolarını araştırdığını ve otuzbeş yıl sonra onun karakterini kağıda dökerken hayranlık hisleri içinde :
"İlk tanıdığım zaman ona inanmadım. Bir insan bu kadar temiz olamazdı. Fena aktör melek rolünü oynamaktan bir gün yorulacaktı. Gayri tabii bir faziletten yorulan yüzünü bir gün görecektim. Fakat otuzbeş sene bugün gelmedi.
Otuzbeş sene onun yanından her çıkışımda kendime hep bu sualleri sordum: Bu tevazu kendi kendini inkar edercesine nasıl çıkıyordu? Mahrumiyetlerden yılmayan seciyesiyle kendisini nasıl kahraman sanmıyordu.? Onu yakından tanıyanlar için her geçen gün nasıl onun lehine geçen bir gün oluyordu? Onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken o kendisinin sizden başka olduğunu nasıl görmüyordu?
Onda bütünlük vardı; Kininde de evlatlık babalık kardeşlik kuvvetini alan dostluğunda da bütünlük... Dostunu sevmek kelimesinin noksansız mefhumuyla seviyordu: Öldüğü zaman düştüğü zaman dünya aleyhine döndüğü zaman yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında bulunsa bile'
diye yazdığını...(327)



Çile İle Kemale Eren Büyük Ruhlar

Milletlerin önüne düşüp onları aydınlığa çıkaran nice büyük şahsiyetlerin ömürlerinin bir bölümünün hapishanelerde çile ve işkence içinde geçtiğini ve böylece onların olgunlaşan ve aydınlanan gönülleriyle milletlerin diriliş yolunda birer ışık kaynağı haline geldiğini...
Büyük İmam Ebu Hanife Hazretleri' nin zindanlara atılarak saygısızca hırpalanıp inim inim bir hayat yaşadığını...
Ahmet Bin Hanbel Hazretleri' nin adi bir insan gibi tartaklanıp bayağı bir işkencelere maruz bırakıldığını...
Serahsinin El-Mebsut isimli koca kamusunu hapsedeldiği kuyu dibinde telif edip meydana getirdiğini . . .
Bediüzzaman Hazretleri'nin bir cani gibi muamele görerek memleket memleket sürgüne gönderildiğini...
Campanella 'nın zindanda Cervantes in esarette Dostoyevskinin de kürek mahkumu iken kendilerini keşfederek milletlerinin gönüllerinde ölümsüzlüğe ulaştıklarını... (328)



Bediüzzamanın Emirdağı

Devrin hükümeti tarafından Bediüzzaman Hazretleri' nin sürgün olarak ikamet ettiği Emirdağ' da iftira ve fesat çıkarmakla vazifelendirilen vicdanlı bir komiserin şehre geldikten sonraki ilk intibalarını :
"Çarşıya çıkıp kahvaltı için peynir ve zeytin aldım. Bir dükkandan da tereyağı aldık. dükkan sahibi tereyağını tartarken yağı koyduğu kağıt kadar da terazinin öbür kefesine kağıt koydu. Doğrusu bu hali ben başka bir yerde görmemiştim. Bediüzzaman işte Emirdağı'nı böyle yapmıştı diyerek hakperest bir şekilde anlattığını... (329)



Çalıntı Deve Katarı

Bir şairin Vezir İbad'ın huzuruna gelip her beyiti bir divandan alınmış her nüktesi bir şairden çalınmış bir kaside getirip okuyunca şiir literatürü çok geniş olan vezirin:
"Bizim huzurumuza öyle bir deve katarı getirdin ki eğer bir adam onların yularını çözecek olsa her biri bir sürüye gider!.' diye veciz bir söz söyleyerek şaire hatasını hatırlattığını . . . (330)



Yavuz'un Tevazuu

Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim'in günde üç saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini...
Herhangi bir saray halkından ayırt edilemeyecek kadar sade giyindiğini ve bunun sebebini soranlara:
"Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? Bizim Padişahımız(Allah c.c.) vücudun dışına değil içindeki cevhere(imana) bakar" diye veciz bir cevap verdiğini. . .(33ı)
 
"Çocuğunuza Kur'an Telkin Ettiniz mi?"

İşadamı Sakıp Sabancı' nın kızını batı standartlarında tahsil yapması için İngiltere'deki Harward kolejine kaydettirdiğini. . .
Okul idaresinin kolejin çeşitli bölümlerini Sabancı'ya gezdirdikten sonra kiliseyi göstererek:" Burası da dini ibadet yeri " deyip "Senin kızın Müslüman olduğu için dini ibadet günlerinde Kur'anı Kerim getirsin istediği günlerde okusun. Siz Kur'an okumasını kızınıza telkin ettinizmi?" diye sorduklarını . . . Sakıp Sahancı' nın daha sonra bu hadisenin değerlendirmesini yaparken :
"Allah var doğrusu ben kızımla beraber Kur'an-ı Kerim getirmemiştim. Kızıma da telkinde bulunmamıştım çok utandım. Sırtım terledi. O 'gavur' dediğimiz bana verdiği dersten çok mahçup oldum. Adeta yüzüme bir şamar patlamıştı. Ve Türkiye'ye geldiğimde kızıma hemen bir açıklamalı Kur'an-ı Kerim gönderdim." diyerek kızına dini bilgiler öğretmediğinden dolayı mahcubiyetini itiraf ettiğini. (332)



Kur'an'a Aşk Derecesinde Hayranlık

Fransa nın en tesirli gazetelerinden Figaro'nun Prof. And ile yaptığı bir röportajında ona:
"Kur'an'a karşı duyduğunuz aşk derecesindeki hayranlığın sebebini açıklayabilir misiniz?" diye sorması üzerine Andre Miquel in :
"Montpellier'de bir kitapçı dükkanında en eskilerden olan Savary'nin bir Kur'an tercümesini gördüm. O sıralar 17 yaşındaydım.
Metindeki mesajda Allah'ın birliğinin açıkça ve kıskançca savunulması ve Allah'ın tarifi üzerine İslam'ın yüksek düşüncesi beni bir başka dünyaya (En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)(En büyük netbilgini.net bebeğim)ürdü. Tercümeye bile yansıyan metindeki müstesna edebi değerler beni tarifi . imkansız bir hayranlığa boğdu. Bu heyecanı hiçbir zaman kaybetmedim" diye cevap verdiğini...(333)



Rus Çarı'na Tokat Gibi Cevap

İmkansızlıklar içinde Kafkasya dağlarında yıllarca sürdürdüğü özgürlük mücadelesinden sonra Ruslara esir düşen Kafkas kartalı Şeyh Şamil'in büyük bir törenle Petersburg'a getirilip şerefine büyük balo düzenlendiğini ve Çar ll. Aleksandr'ın.Şamil' e bu baloyu nasıl bulduğunu sorması üzerine Büyük İmam'ın:
"Çar hazretlerine meçhul değildir ki Cenab-ı Hak dünyayı Hristiyanlara ve ahireti Müslümanlara vaad buyurmuşlar. O İlahi 'Cennet'e gidemeyeceğinize göre dünyayı Cennet'e çevirmekte çok isabet buyurmuşsunuz" diye müthiş bir
cevap verdiğini . . . (334)



Çağın Doruğuna UIaşmış Müslüman Mühendis

Batılı kaynakların "Çağın doruğuna ulaşmış Müslüman mühendis diye tarif ettikleri Ebul İz el-
Cezeri'nin(l 136/1206) kendisinden tam 800 yıl sonra ortaya çıkacak olan sibernetik bilimini ve otomasyon teknolojisini bularak böylesine sistemler kurulabileceğini tesbit edip inşa ettiği makinelerle de bunu ispatlamış bir İslam alimi olduğunu... (335) Biliyor muydunuz?



Dualarla Arşa Uzanan Ordu

Alim adil ve dindar bir şahsiyet olmasının yanı sıra cesaret ve isabetli kararlarıyla sultanların başarılarında büyük hisse sahibi olan Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün otorite ve dirayetle yirmisekiz yıl boyunca taçlandırdığı vezirlik makamını ve hayatını bir Batıni fedaisi tarafından hançerlenerek kaybettiğini...
Büyük nüfuzu sebebiyle muhalifleri tarafından sık sık sultana şikayet edilen Nizamülmülk için bir defasında: "Nizamülmülk her yıl fakirlere sufilere 300 bin dinar veriyor. Eğer bu para orduya tahsis edilse İstanbul'u bile fethetmek mümkün olur" diye Sultan'ın kulağına fısıldanınca Melikşah'ın durumu Nizamülmülk'e sorduğunu ve bu büyük vezirden:
"Ey alemin sultanı ! . Allah sana ve bana kullarından hiç kimseye nasib olmayan lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Buna karşılık sen Allah'ın dinini yükseltmeye çalışan O'nun Aziz Kitabı'nı hamil bulunan kimselere yılda 300 bin dinar sarfetsen çok mudur?
Sen askere her yıl bunun iki katını harcıyorsun. Halbuki onların en kuvvetli ve en iyi nişancısının oku bir milden ileri gidemez. Ben ise sarfettiğim bu para ile öyle bir ordu techiz ediyorum ki onların orduları ta arşa kadar gider ve Allaha vasıl olmalarına hiçbir engel yoktur cevabını aldığını...(336)

Batılı Gözüyle Türkler
Birçok batılı yazarın Osmanlı'yı muhteşem yapan dinamikleri öğrenmek gayesi ile bizim topraklarımıza seyahatler tertip ettiğini. . .
Bunlardan biri olan Edmondo De Amicis'in İstanbuI adlı eserinde Türklerin özellikleriyle alakalı olarak:
Türkler uzak ve belirsiz bir şeyleri düşünen insanların görünümüne sahipler. Hepsi de sabit fikre dalmış filozof veya bulundukları yeri ve çevrelerindeki şeyleri fark etmeksizin yürüyen uyur gezerler gibi görünmektedirler.
Hepsi de büyük ufukları seyretmeye alışmış kimseler gibi ileriye ve uzaklara bakan ve gözlerinde ve ağızlarında belli bir üzüntü ifadesi vardır" diye yazdığını...(337)



İslam' ı Parçalama Planları

Napolyon Bonapart'ın sömürmek gayesi ile gittiği Mısır'ı işgali sırasında beraberinde getirdiği "Yakın Doğu Toplumu ve Kültürü " kitabının yazarı bir Fransız araştırmacısının:
"Biz her İslam ülkesinde İslam öncesi kültürleri ortaya çıkarmak için toprağı kazdık. Tabiatıyla İslam öncesi inançları Müslümanlara . giydirmek mümkün değildir. Fakat çocuklarını İslamiyetle o eski medeniyetler arasında mütereddit
kılmak bize yetiyordu" diyerek sinsi düşüncelerini ortaya koyduğunu . . . (338)



Enteresan Bir Tüzük

Osmanlıda esnaf ve sanatkarlar hakkındaki tüzüklerden "hamamcılar" ile ilgili kısmında:
... Kafir başını ve uyuş başını tıraş ettiği ustura ile Müslümanların başını tıraş etmeyeler onun
gibilerin usturaları ayrı ola. Ve natır (hizmetli) futayı (peştemal) pak ve temiz tuta ve ad..... göre futa vere. Delikli ve kısa futa olmaya ve kafire ayrı futa vereler. Verdikleri futanın ayrı işareti ola. Ve kafir yüzünü sildiği rida ile Müslüman yüzünü silmeye. Velhasıl Müslümanların her nesnesi ayrı ola. Eğer inad ederlerse muhkem ta'zir edip haklarından geline " diye yazdığını...(339)



Fakir Ama İzzetli Bir Hayat

İstiklal marşımızın yaslı şairi Mehmet Akif Ersoy'un hayatının hep fakr u zaruretler içinde geçtiğini...
Memleketinden ayrılıp Mısır' a gittiğinde evinde eşya n..... sadece birkaç kanepe iki demir ayak üzerine konulmuş bir kaç tahtadan ibaret karyola vazifesi görür birşey bir hasır seccade bir nalın ve bir divit bulunduğunu .
Ve bu büyük üstad' ın evden eve taşınırken konu komşu eşyalarını görmesin diye geceleri taşındığını . . . (340)
 
Sin Şın a Girdiğinde

15 Aralık l516da Şama giren Yavuz Sultan Selim Han'ınmetruk halde bulunan Muhyiddin-i Arabi'nin türbesini ortaya çıkarttığını ve vefatından önce "Sin (Selim) Sin a (Şam) girdiğinde benim kabrim ortaya çıkacaktır diyen Muhyiddin Arabi'nin kerametinin gerçekleştiğini...(341)



Tokat

Bursa'yı Yunanlılar işgal ettiğinde Pir Emir türbesine bakan türbedarın mezarı bastonla dürtüp.
"Ya pir Bursa'yı Yunanlılar işgal etti kalk kurtar dediğini ve türbedarın gece rüyasında Pir Emir Hazretlerini görüp Emir in kendisine :
"Behey ahmak vatanı düşmandan kurtarmak ölülerin değil dirilerin hakkıdır!" diyerek hışımla bir tokat aşkettiğini .
ve türbedarın korku içinde uyandığında çenesinin yamulmuş olduğunu gördüğünü ölünceye kadar çenesinin düzelmediğini. . .(342)



Büyük İbret

1971 öğrenci hadiseleri başladığında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde namaz kılan öğrencileri mescidde döven militanların daha sonra Nurhak dağlarında hem de dövdüğü Müslüman öğrencinin babasının tarlasında askeri kuvvetler
tarafından öldürüldüğünü . . . (343) .



Çocuğunu Satılığa Çıkaran Kadın

Çok zor şartlar altında devleti 33 yıl dahice idare eden Abdulhamid Hanın Osmanlı tahtından indirilmesinden sonra Osmanlı Devleti'nin başına Balkan gailesi açılıp Sırp Yunan.
Bulgar ve Karadağlı çapulcuların İstanbul önlerine kadar gelmeleri üzerine binlerce kilometre ötedeki Müslüman Hintli kardeşlerimizin İslam'ın son hür kalesi olan Hilafet merkezi Osmanlı'ya yardım elini uzatmak için çırpındıklarını...
Genç kızların çeyizlerini ihtiyarların cenaze masrafları için bir köşeye ayırdıkları paralara kadar neleri varsa ortaya dökdüklerini Bu yardım toplama kampanyası sırasında Peşaver'de çok fakir bir kadının verecek birşeyi olmaması üzerine kucağındaki mini mini yavrusunu halka gösterip onu satılığa çıkartıp karşılığında alacağı parayı Osmanlı'ya yardım için vereceğini ilan ettiğini . . . (344)



Kur'an'ın Tazeliği

Bir batılı düşünür olan Bernard Shaw'a "Sizce yeryüzünde en ilgi çekici hadise nedir?" diye bir sual sorulduğunda Shaw'ın :
"Yeryüzünde bunca kavga ve düşünce karmaşasına rağmen Kur'an'ın tazeliğini
korumasıdır" diye cevap verdiğini.. (345)



Cemiyetin Ahlaki Yapısının Çimentosu

Dini inanç ve manevi değerlerin gençleri sapmalardan ve aşırılıklardan koruyarak cemiyetin ahlaki yapısının çimentosunu oluşturduğunu . . .
Ruhi tatminsizliğin sapık cereyanlara dönüşerek akıl almaz derecede suç nisbetini artırdığı ABD'de eski başkanlardan Ronald Regan'ın:"Sınıflarda dua etmek için verilen önergeyi destekleyeceğini ve okullarda Allah'a imana ve disipline başvurularak anarşi ve uyuşturucu madde alışkanlığının sokağa atılacağını " ifade ettiğini...
Yine Regan'ın "Kutsal kitabın on emrine uygun olarak yaşamak için daha çok gayret sarfedersek "alkolizimle ve bulaşıcı hastalıklarla mücadelede hükümetlerin harcadığı milyonları tasarruf edeceğiz" dediğini... (346)



İlk Dışkı Yedirme Hadisesi

İnsanlara dışkı yedirme hadisesine ilk defa CHP iktidarı döneminde rastlanıldığını
1947 yılında Demokratik Parti'li bir kooperatif başkanının hükümet tarafından vazifeden alınmasına karşı çıkan İsparta'nın Senirkent bucağı halkıyla Jandarma kuvvetleri arasında çıkan çatışmalarda jandarmaların köylüleri dayaktan geçirerek dışkı yedirme idrar yaptırdıkları şapkayı başına geçirme ve yere yatırıp üstüne binerek dolaşma gibi işkenceler uyguladıklarını . . . (347)



Ulu Çınarın Serencamı

Şanlı Osmanlı Devleti'nin 1299 yılında kurulup 1922 yılında tarihe intikal ederek benzersiz bir şekilde 623 yıl gibi uzun bir süre varlığını sürdürdüğünü...
Bu Kerim Devlet'in kuruluşundan 230 yıl sonra Viyana kapılarına dayanarak bir mille ve devletin; başka ırk başka dil başka din ve başka kültür dünyasına bu kadar kısa zaman içinde böylesine hakim olup tesir edişine tarihte başka hiç rastlanılmadığını . . .
Fakat aynı tarihin bu bu koca Osmanlı Devleti'nin 46 yıl gibi çok kısa bir süre içinde mahvoluşundaki süratine de şahit olmadığını...(348)



27 Mayıs Darbesinde Amerikan Parmağı

27 Mayıs hareketinin gerçekleştirilerek Adnan Menderes ve Fatin Rüşdü Zorlu'nun işbaşından uzaklaştırılmasını herkesten fazla Amerikalıların istediklerini...
NATO'ya girerek Türkiye'de Amerika Birleşik Devletlerine üs açan Menderes hükümetinin bunun karşılığı olarak Amerika'nın teknik imkanlarından faydalanarak ülkemizi kalkındırmayı düşündüklerini fakat Amerikalıların mükellefiyetlerini yerine getirmeyip savsaklayarak Türkiye'den azla idare etmesini istediklerini . . .
Bunun ilk örneği olarak Türkiye için zirai alanda büyük bir atılıma sebep olacak olan traktör alımı meselesini Amerikanın kabul ettiğini fakat bunları verirken yapılan anlaşmada bu traktörlerin pamuk ekimine tahsis edilen tarlalarda kullanılamayacağı yolunda bir hüküm koymak istediğini...
Oysa o yıllarda Türkiye'nin ihracatında en büyük iki kaleminden birini pamuğun teşkil ettiğini...
Dünya pamuk piyasasının bir numaralı üreticisi olan ABD'nin pazardaki payının yüzde 1-2 nisbetinde bile düşmesine tahammül edemediğini Menderes ve Zorlu'nun ABD'nin bu sinsi politikasının farkına vararak ilişkilerde daha dikkatli bir tavır aldıklarını ve dolayısı ile menfaati zedelenen Amerikalıların DP iktidarını gözden çıkardıklarını . . . (349)
 
Geri
Üst