Nasreddin Hoca Fıkraları

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan juani-
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
* * *KULAK ISIRILIR MI?
Hoca Merhum kadı iken adamın biri gelip:
— Kadı Efendi filan adam benim kulağımı ısırdı, hakkımın alınmasını istiyorum, der. Kulak ısırdığı iddia edilen adam ise ısırmadığını iddia ederek adamın kendi kulağını kendisinin ısırdığını söyler.
Nasreddin Hoca merhum biraz sonra hüküm verecektir. Siz bekleyin ben şimdi gelirim, der ve arka odaya geçer. Hoca Merhum orada insanın kendi kulağını ısırıp ısıramayacağını kontrol etmektedir. Fakat kulağını. İsırmaya uğraşırken sırtüstü yıkılır ve başı yarılır. Biraz sonra mahkemeye başı sargılı olarak çıkar. Adam iddiasını tekrarlar ve:
— Bu adam benim kulağımı ısırdı, davacıyım, der. Davalı ise:
—Kadı Efendi bu adam kendi kulağını kendisi ısırdı, ben ısırmadım, diyerek iddiayı reddeder. Bu sefer adam:
— Hiç insan kendi kulağını ısırabilir mi? Bunun sözlerinin saçmalığı meydanda, diyerek adamın iddiasını çürütmek ister. Bu söze Hoca merhum karışır ve şöyle der:
— İsırır efendim ısırır. Hatta ısırmak değil, ısırmak için uğraşırken düşer de başını bile yarar.
 
CÜBBESİNİ VURDU
Hoca Merhum bir gece bakar ki, adamın biri bahçenin içinde ellerini - kollarını açmış eve doğru bakıyor. Hoca Merhum bir hırsız olduğuna kanaat getirerek içeri girmeye bile sabredemeden:
— Hanım çabuk, benim okla yayı getir, diye seslenir. Hocanın hanımı işin farkında değildir. Hemen içerden yay ile oku getirip Hoca'ya verir. Hoca kenarlardan adama biraz daha yaklaşıp vargücüyle yayı gererek oku fırlatır ve göbeğinden vurduğunu anlayıp içeri girer, yorganı kafasına çekip yatar.
Sabah namazına gideceği zaman bakarlar ki, hocanın cübbesi yok. Hanım hemen hatırlar ve:
— Hoca Efendi, cübbeyi akşam yıkamış da ben sermiştim, sabaha kadar kurusun diye der. Hanımından bu sözleri duyan Hoca hemen şükür secdesine kapanarak «Şükürler olsun ya Rabbi» Diye dua etmeye başlar. Hanımı Hocaya sorar:
— Hoca Efendi nedir bu sevincin yahu! Biz de bilelim de biz de şükredelim, deyince Hoca Merhum şöyle der:
— Hatun görüyorsun cübbenin halini değil mi? Ortasında avuç içi kadar yırtılmış. Ya ben içinde olsaydım halim nice olurdu?
 
HIRSIZLIK DUASI
Hoca Merhum bir gece evin damında bir ayak sesi duyup hırsız olduğunu anlar ve:
— Hatun geçen gece eve geldim, kapıyı o kadar çaldığım halde açmadın ben de şu duayı okudum ve ayın ışığına yapışarak yavaş yavaş bacadan girdim, der ve bir dua okur.
Hırsız Hocanın okuduğu duayı ezberler ve o da biraz sonra evdekilerin uyuduklarına kalbi kanaat getirince duayı okuyarak kendisini bacadan aşağı koyverir. Bir de bakarki kımıldar hali kalmamış, hurdahaş olmuş. Hoca Merhum hemen seğirtip: — Hanım hırsızı yakaladım, çabuk ip getir diye bağırınca hırsız:
— Efendi kendini boşuna yorma, o dua sende, bu akıl bende olduğu müddetçe ben senin elinden nasıl olsa kurtulamam, der.
 
NE BULURSA ALSIN
Bir gece Hoca Merhumun evine hırsız girmişti. Hanımı:
— Efendi bu ayak sesleri hırsıza benziyor, bir çaresine bakalım diye yavaşça fısıldadı. Nasreddin Hoca Merhum:
— Hanım hiç sesini çıkarma! Keşke alacak birşey bulsa da alsa onun elinden geri almak kolaydır, dedi.
 
KEDİ BALTAYI YERSE
Hoca Merhum eve arasıra ciğer alırmış. Fakat hiçbirinde ciğerden yemek nasip olmazmış hocaya... Hanımı ciğeri hocanın olmadığı bir zamanda kendisi yalnız yermiş. Birgün Hoca Merhum:
— Hanım o kadar ciğer alıyorum, bir defasında da yemek nasip olmadı, deyince hanımı:
— Hoca efendi, ciğerleri hep kedi yiyor ben bile tadına bakamıyorum, demiş. Bunun üzerine Hoca Efendi hemen yerinden fırladığı gibi baltayı alıp kilitlemiş. Hanımı niçin baltayı sakladığını sorunca da:
— Neden olsun hanım, kırk paralık ciğere tenezzül edip yiyen kedi, kırk akçalık baltayı çalmaz mı? Demiş.
 
KUZGUNUN SIRTI
Hoca merhum hammıyla göl kenarında çamaşır yıkıyorlardı. Bir kuzgun gelip sabunu kaptığı gibi gitti. Kadıncağız:
— Hoca yetiş. Kuzgun sabunu kaptı, gidiyor, diye bağırmaya başlayınca Hoca Merhum:
— Hanım ne telaşlanıyorsun. Baksana onun çamaşırları bizimkinden daha siyah, demiş.
 
SUÇ ATMA
Bir gün hoca ile beraber birkaç kişi atla bir yere gideceklerdi. Herkes hazırlanan atlarına bindi. Hoca da kendisi için hazırlanan ata atladı. Baktılar ki, Hoca Merhum ata ters binmiş... Gülüşmeye başladılar:
— Hoca ata ters binmişsin, diyorlardı. Hoca Merhum onlara:
— Siz hep suçu bende arıyorsunuz. Halbuki ben doğru bindim, ne yapayım ki, at solakmış, der.
 
TELKİN
Hoca Merhum Sivrihisar'da hatip iken aralarında kaymakam'la kavga çıkar. Bir müddet sonra da kaymakam ölür. Hoca'ya:
— Hoca Efendi kaymakam öldü, telkinini siz verseniz, derler. Hoca şöyle cevap verir:
— Siz ona telkin verecek bir başkasını bulun, zira benimle kavgalıdır, söylediğimi dinlemez.
 
SOKAĞI KİM TEMİZLER
Hoca Merhum bir defasında kadı ile oturmuş sohbet ederken içeri iki kişi girdi. Bunlar; evimizin önündeki sokağa bir köpek pisledi. Bunu hangimiz temizleyecek, diyorlar ve her ikisi de pisliğin öbürünün evine daha yakın olduğunu iddia ederek onun temizlemesi lazım geldiğini söylüyorlardı.
Kadı muddeileri dinledikten sonra meseleye ehemmiyet vermeyerek latife olsun diye, Hoca Merhuma, bu işi sen hallet, dedi Hoca Nasreddin ise kadı efendinin kendisini gırgıra aldığını anlayarak şöyle söyledi:
— Efendiler, orası sokak olduğu için ikinizin de değil, umumun malıdır. Şu halde orayı ne sen, ne de sen temizleyeceksin. Orayı amme hizmeti gören kadı efendi temizlemesi lazımdır, dedi.
 
SUÇ ÖKÜZDE
Hoca Merhumun buzağısını büğelek tutmuştu. Buzağıyı bir türlü yakalayamayan Hoca, eline bir sopa alıp öküze vurmaya başladı. Oradakiler:
— Yahu Hoca! Bu öküzün ne suçu var? Sen buzağıya baksana! dediler. Hoca merhum şu ölmez nasihatini yaptı:
— Siz bilmezsiniz! Eğer bu öküz öğretmeseydi, o buzağı bu kadar yaramazlık yapmayı ne bilecekti. Suç öküzündür, dedi.
 
AĞAÇTA YOL
Köyün delikanlıları Hoca Merhumu faka bastırmak isterler. Hoca"nın karşıdan geldiğini görünce bir ağacın altına toplanıp Hocayı bu ağaca çıkaralım biz de pabuçlarını alıp kaçalım diye plan kurarlar.
Hoca Merhum yanlarına yaklaşıp konuştuklarını duyacak gibi olunca da aralarında «bu ağaca kimse çıkamaz» diyerek bahse girmeye başladılar.
Hoca Merhum gençlerin konuşmalarını duyup yanlarına varır ve:
— Bu ağaca ben çıkarım, der. Onlar:
— Hocam bildiğin gibi değil, çıkarım zannediyorsun ama, çıkamazsın diyerek Hoca'yı galeyana getirirler. Hoca:
— Ben size nasıl çıkıldığını gösteririm, deyip papucunu ayağından çıkarıp beline sokar ve ağaca tırmanmaya başlar. Hocayı kandıramadıklarını gören çocuklar:
— Hoca Efendi nasıl olsa geri ineceksiniz, papuçlarını nereye ***ürüyorsun, deyince, O:
— Evlatlar siz bilmezsiniz. Belli olmaz, belki oradan öteye yol gider, der.
 
ÖKÜZLE CİRİT
Timurlenk birgün Hoca Merhum'a:
— Gelsin de cirit oynayalım, diye haber saldı. Hoca gelenlere «hemen geliyorum» dedi ve bir öküzü hazırlayıp üzerine atlayarak cirit meydanına çıktı. Halk toplanmış Timur'la Hoca'nın cirit oynamasını seyredecekti. Baktılar Hoca Merhum öküze binmiş. Ortalığı bir gülüşmedir aldı. Millet kahkahalarla birbirine girmişti. Timur dayanamayıp:
— Hoca cirit süratli koşan atla oynanır, sen ise öküze binmiş gelmişsin, dedi. Hoca Merhum:
— Sultanım biliyorum, biliyorum... Gerçi beş-on seneden beri denemiyorum ama, bu da buzağı iken çok süratli koşardı. Hatta at değil it bile yetişemezdi, dedi.
 
DİLENCİ
Birgün Hoca Merhumun kapısı çalınır. Hoca üst katın penceresinden başını çıkarıp ne istediğini sorar. Adam hâlâ kapıyı çalmaya devam edince de inip kapıyı açar. Ve ne istediğini sorar. Adam bir sadaka istediğini söyleyince Hoca çok kızar ve hiç istifini bozmadan «benimle gel» der. Üst kata çıkınca da adama. « versin» diyerek geri gönderir.
Adam «Efendi madem bir şey vermeyecektin, bu sözü bana niçin aşağıda söylemedin» deyince, Hoca Merhum:
— Ben yukarda iken sen niye söylemedin de beni aşağı indirdin, der.
 
SIRIĞIN TEPESİ
Hoca Merhumun bir miktar parası vardı. Birgün düşündü-taşındı bunu hırsızlardan nasıl korurum, diye bir plan hazırladı. Parayı alıp bahçeye gömdü. Şöyle geri çekilip bakınca:
— Ben hırsız olsam bu parayı gözü kapalı bile bulurum, diyerek parayı oradan aldı. Sonra aklına şöyle bir fikir geldi. Parayı bir keseye doldurdu. Uzunca bir sırık buldu. Keseyi de sırığın tepesine sımsıkı bağladı. Sonra da sırığı alıp evinin önünde bir tepeye dikti. Biraz jeri çekilip bakınca anladı ki, sırığın tepesine adamın boyu yetişemez:
— Bu parayı çalacak hırsız kuş değilya, sırığın tepesinden bu parayı nasıl alsın diyerek, parayı gayet emin bir yere sakkladığı kanaatiyle eve gitti. Meğer ki, hırsızın birisi hocayı bu işleri yaparken bile takip edermiş. Hemen gidip parayı sırığın tepesinden indirdi ve paranın yerine biraz sığır pisliği sürdü.
Ertesi gün Hoca'ya para lâzım olmuştu. Gidip parayı alayım diye sırığın yanına gelip baktı ki, para kesesiyle beraber yok. Yerinde ise ancak öküz pisliği var. Hoca dalgın dalgın düşünmeye ve kendi kendine « ! Ben insan yetişemez diyordum, fakat bu sıngın tepesine sığır nasıl yetişip de oraya pislemiş» diye söylenmeye başladı.
 
HOCANIN İKRAMI
Hoca bir akşam eve giderken oradan birkaç tane talebenin geçtiğini görüp:
— Çocuklar haydin bizim eve gidelim, bu akşam çorbayı bizde içer hem de sohbet ederiz, der.
Talebeler maalmemnuniye kabul ederler. Hoca eve gelince Hanımına:
— - Hatun görüyorsun ki, müsafirimiz var. Bir tas çorba yap da içelim, deyince, hanımı:
— Hoca çorba yap diyorsun ama, evde yağ var mı, çorbalık pirinç var mı, tuz var mı diye sormuyorsun. Ben ne ile çorba yapacağım der. Hoca Merhum mahzun mahzun:
Hatun ver öyleyse çorba tasını, deyip tası alır müsafirlerin yanına çıkar ve:
— Efendiler kusura bakmayın! Eğer evde yağ, pirinç, tuz olsaydı size bu tasla çorba ikram edecektim, der.
 
TİMUR'LA AV
Timur Hoca'yı ava davet etmişti. Fakat herkese en iyi atlar verildiği halde Hoca Merhuma ihtiyar ve bakımsız bir at verilmişti. Dağda avlanırlarken yağmur tuttu. Avdakiler ıslanmamak için atlarını kamçılayıp ıslanmaktan kurtuldular. Hoca Merhumun bindiği at ise bir türlü yürümek bilmiyordu. O yapayalnız kaldı. Timur Hoca'yı bu sefer yanılttık diye düşünüyordu. Hoca ise yağmur yağmaya başlayınca sırtından elbiselerini çıkarmış çırılçıplak olmuş ve elbiseleri ıslanmasın diye altına aldıktan sonra yavaş yavaş yoluna devam etmişti.
Bir müddet sonra Hoca ava gittiği elbise sırtında olduğu halde ıslanmamış vaziyette çıkageldi. Herkes şaşırmıştı. Timur:
— Hocaefendi biz ıslandığımız halde sen nasıl oldu da ıslanmaktan kurtuldun, diye sordu. Hoca Merhum:
— Sultanım sağalım, bana öyle yavuz bir at vermişsiniz ki, herkesten evvel eve yetiştim ıslanmaktan böylece kurtuldum, dedi. Timur buna inanmıştı. O ata iyi bakmalarını emretti ve bir hafta ata baktılar. Bir hafta sonra Timur tekrar ava çıkacağı zaman bu sefer o ata kendisi binmişti. 'ın hikmeti bu ya, avda gene yağmur başladı. Herkes atlarını dehleyip menzillerine ıslanmadan vardılar. Fakat bu sefer Timur'un atı yürümüyordu. Gece geç vakit sırılsıklam olarak saraya gelebilen Timur, Hocaya fena halde kızmıştı.
— Hoca bu yaptığın ayıp değil mi? Bak ne hale geldim, bir de bana atın hızlı gittiğinden bahsetmiştin, diye çıkışınca Hoca Merhum:
— Sultanım bana ne darılıyorsun. Senin hiç mi aklın izahın yok? Eğer sen de benim gibi elbiseni çıkarıp ıslanmaktan korusaydın, benim gibi sen de kup - kuru gelirdin, dedi.
 
SICAK ÇORBA
Hoca Merhumun hanımı muziplik olsun diye birgün çorbayı ocaktan indirir indirmez sofraya kor ve Hoca'ya buyur eder. Fakat unutarak evvela kaşığı kendisi daldırır. Çorbanın sıcaklığı ağzını fena halde yaktığı için hanımın gözlerinden yaşlar akmaya başlar. Hoca:
— Hanım neden ağladın? Diye sorunca da:
— Efendi, annem rahmetli bu çorbayı çok severdi. O aklıma geldi de ondan ağlıyorum, der. Biraz sonra Hoca Merhum sıcak çorbayı miğdeye indirir. Onun da gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştır. Bu sefer Hatun; Hocaya niçin ağladığını sorar. O:
— Hanım ben de o uğursuz anan ölüp de, senin sağ kaldığına ağlıyorum, der.
 
Söyle BAri
Hoca ormana gitmiş.Oturmuş bir dalın üstüne, başlamış kesmeye.Aşağıdan geçen bir yolcu Hoca'ya seslenmiş:- Be adam! İnsan oturduğu dalı keser mi ? Şimdi düşeceksin.Hoca adama aldırmamış; işine devam etmiş.Az sonra dal kırılmış.Hoca, cumburlop düşmüş.Düştüğü yerden perişan seslenmiş:
-Düşeceğimi bildin ne zaman öleceğimi de söyle bari.
 
Tutar mı?
Hocanin cani bir gün sarma çeker.Ama elinde yogurt bakraçlari anasi da aglamis ne yapim ne yapim derken aklina göl gelmis.Gelmis gölün kenarina,atmis bakraçlari kenara çikarmis sarmis sigarasini hafif hafif demleniyor.Sonra birden bekçinin düdügünü duymus. Eyvah simdi yandik derken aniden atmis sarmayi bakracin içine sonrada bakraci tutmus göle dökmeye baslamis.O esnada bekçide yaninda bitivermis.Bakmis bakmis anlamamis sonra hocaya sormus ne yapiyorsun diye.Hocada görmüyor musun yogurt mayaliyorum demis. bekçi kahakahalar içinde ilahi hoca koca göl hiç maya tutar mi demis.Hocada ya tutarsa diye cevap vermis.Sonra bekçi ilahi hoca diyip güle güle yoluna devam etmis.Hoca hem keyfine hem yogurda yanarken bekçinin arkasindan bakip simdi bu salak herkese anlatir demis.
 
Sıkarken
Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür.
demiş.Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedimmi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmediki sıkarken öldü demiş.
 
Geri
Üst