Osmanlı Devleti Hakkında Herşey .

Emir Sultan
1369 da Buhara'da dogan ve 1429'da Bursa'da ölen Emir Sultan, ömrünün 40 yilini Anadolu'da geçirdi. Anadolu'ya, Mekke ve Medine'yi dolastiktan, sonra gelmis, Bursa' nin Gökdere yöresinde dünyadan el etek çekerek bir magaraya yerlesmis, kisa zamanda Anadolu Müslümanlari arasinda büyük bir üne kavusmustur.
Emir Sultan Yildirim Bayezid'in dikkatini de çekmis ve onun kizi ile evlenmistir. Timur ile Yildirim Bayezid arasindaki savasa katildi (1402) ve tutsak oldu. Derler ki, iki Türk devletinin savasini istememis, sonucu tahmin etmis ve Yildirim'i uyarmistir fakat caydiramamistir. II. Murad'in Istanbul kusatmasina da katildi.

Emir Sultan, hayatinda ve ölümünden sonra birçok halk ve tasavvuf sairlerini etkilemistir. Yaratici halk düsüncesi onu, yüzyillarca, insanüstü basarilarla, menkibelerle, kerametlerle anmistir. O, gerçekten, Anadolu tarikat ulularinin en büyüklerinden biri idi. Türk halkinin dinî gelenek, ahlâk ve inanislarinin olusmasinda etkisi büyük olmustur. Yasadigi devrin hükümdarlari (Yildirim Bayezid, Çelebi Mehmed, II. Murad) ona saygi duyar, görüslerinden yararlanirlardi.

Emir Sultan, 1429 yilinin sonbaharinda veba salgini sirasinda öldü. Bugün Bursa'da onun adini tasiyan bir mahalle ve bir cami vard'ir Türbesi de bu camiin avlusundadir
 
Ertuğrul Gazi
Osmanli Devleti'nin kurucusu Osman Gâzi'nin babasi. Gündüz Alp'in ogludur. Oguzlarin kayi boyundandir. Cengiz'in islâm memleketlerini talan ettigi sirada, babasi, Selçuklu topraklarinda yasamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmis, Amu Deryâ'yi geçip Oguzlarin yogun oldugu Aral havzasina gelmisti. 1220'lerde Horasan'in kuzey sinirina, oradan Karakum çölünün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat'a ulasmisti. Mogol istilâsinin buralara kadar ulasmasi üzerine kabilesine daha uygun bir yer arayan Gündüz Alp, Erzincan'a dogru hareket etmis, Pasin ovasinda Sürmeli çukura geldiklerinde hastalanarak vefat etmisti.

Babalarinin vefatindan sonra Ertugrul Gazi kabileye reis seçildi ve agabeyleri Sungur Tekin ve Gündogdu, kendilerine tâbi kabile mensuplariyla beraber Ahlat'a geri döndüler. Ertugrul Gazi ise, kardesi Dündar Bey ile beraber batiya hareket etti. Sivas yakinlarina gelip konakladiginda, Selçuklu ordusu ile büyük bir Mogol birliginin kiyasiya çarpismakta ve Mogollarin Selçuklu ordusunu bozmak üzere oldugunu gördü.

Yigitlik ve erligin bütün vasiflarini üzerinde toplayan Ertugrul Gazi, islâm'in ve Türk'ün sânindan olan zâlime karsi magdura destek olmakta zerre kadar tereddüd etmedi. "Maglûba yardim etmek erlik olur. Hizir gibi, bunalmis zamanlarinda çaresizlere yardima yetiserek ellerinden tutalim" diyerek, Selçuklu saflarina katilip, Mogollara karsi saldiriya geçti. Bir kaç yüz kisilik bu kuvvetin civanmertligi üzerine savasin seyri degisti ve kisa sürede Mogol kuvvetleri darmadagin oldu. (Bu savasin, Haremzsahlarla yapilan Yassiçimen Savasi oldugu da rivayet edilmektedir.)
 
Savastan sonra, Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd, Ertugrul Gâzi'ye iltifatlarda bulundu. Hil'at giydirdi ve Selçuklu ülkesinde yasamak için göç ettiklerini ögrenince Ankara yakinindaki Karadag mintikasinda oturmak için toprak verdi (1230).

Iznik imparatorlugu ile Selçuk hududunda sürekli çarpismalar üzerine sultan birinci Alâeddîn Keykubât 1231'de bir ordu ile Sultanönü civarina geldi. Bütün maiyyeti ile beraber yaninda yeralan Ertugrul Gâzi'yi öncü kuvvetlerine komutan yapti. Ertugrul Gazi, Rum ordusu üzerine yürüyünce, imparator Theodor Laskaris'in Rumeli'den yardimci çagirdigi Aktav tatarlariyla karsilasti. Yenisehir ovasinda üç gün gece-gündüz devam eden siddetli çarpismalar sonunda düsmani bozup, inegöl'e kadar tâkib ederek pek çok ganimet aldi. Elde ettigi bu büyük basaridan sonra Eskisehir Sögüt mevkiinde sultan Alâeddîn'le bulusan Ertugrul Gazi mükâfatlandirildi. Sögüt ve Saraycik mahalleri kislak, Domaniç dagi da yaylak olmak üzere kendisine verildi.

Ertugrul Gazi Anadolu'ya geldikten kisa bir müddet sonra, Selçuklu Devleti çökmeye yüz tutmus, Anadolu parça parça olmustu. Türk uç beyleri, Selçuklulardan bosalan yerleri doldurmaya ve yeniden güçlü bir devlet kurmayi tasarliyorlardi. Anadolu'da irsâd ve gaza yapan gönül sultanlari, tasavvuf ehli âlimler ile dervisler yeniden toplanmayi tesvik ediyorlar ve istikbâlde kurulacak yeni bir Türk devleti müjdeliyorlardi.
 
Ertugrul Gazi asireti ile beraber gelip Sögüt ve Domaniç'e yerlesti. Bu yillarda bölgede bulunan Germiyan'in babasi Alisir ve Çavdar adli bir tatar, el altinda tuttuklari kuvvetlerle halki tedirgin edip; pazar ve hayvanlarini talan ederek geri dönerlerdi. Ertugrul Gazi buraya yerlesince, bunlara mâni oldu. Bizans kale ve sehirlerinin hâkimi olan hiristiyan tekfurlarla da iyi anlasti. Adaleti, halka olan iyi muamele ve yardimlari o kadar çoktu ki, hiristiyan tebea bile onu yürekten sevip sayiyordu. Bu sevgi ve baglilik o kadar fazla idi ki, Sogüt'te bulunan hiristiyan zimmîter, Ertugrul Gazi vefat edince, çiftliginin yarisi ile bir bagi onun ruhu için vakfedip kadi emrine vermislerdi.

Sögüt'e yerlesmesinden bir kaç sene sonra Karacahisar tekfuru, bölgedeki müslüman ahâliyi rahatsiz etmeye basladi. Ertugrul Gazi de sultan Alâeddîn'i savasa tesvik etti. Sultan Alâeddîn'le beraber Karacahisar kalesini kusattilar. Uzun süre yapilan siddetli savaslardan sonra tekfur baris istediyse de kabul edilmedi. Bu sirada Mogollarin Eregli'yi alma haberi geldi. Sultan kaleyi fethetme isini Ertugrul Gâzi'ye birakarak Mogollari karsilamaya gitti. Bir müddet daha devam eden muhasaradan sonra Ertugrul Gazi kaleyi fethetti. Tekfuru yakaladi. Elde edilen ganimetin beste birini Sultan'a gönderip kalanini gazilere dagitti.

Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd'in vefatina kadar etrafin fethi ve islâmiyet'in yayilmasi için bütün gayreti ile çalisti. Sultan'in vefatindan sonra, Sögüt uç bölgesinde Bizans'la mücâdeleye devam etti. 1281 yilinda 92 veya 96 yasinda vefat ederek yine Sögüt'e defnedildi (Bkz. Osman Gazi).
 
Ertugrul Gazi, çevresinde bulunan beyliklerin ve devletlerin durumlarini ve siyâsî sartlari gayet iyi degerlendirirdi. Komsulari ile dâima iyi geçinerek asiret ve tebeasini güçlü bir durumda, huzur ve rahat içinde yasatti. Çiplaklari giydirip donatir, dul kadinlara, fakirlere, düskünlere dâima yardim ederdi.

Ertugrul Gâzi'nin görevi bu kadardi. Geldi... Yarim asir adalet ve huzur içinde yasattigi bölge halki yaninda, hiristiyanlara da Islâmiyet'i sevdirip gitti. Bundan sonra dogudan gelen Horasan erenleri Alp ve Abokul gibi adlarla anilan mürsidler, bu ve bunun gibi Türk oymaklarina yegâne gayenin cihâd ve i'lâ-yi kelimetullah (Allahü teâlânin ism-i serifini yüceltmek, Islâm'i yaymak) oldugunu asiladilar. Sonra bu gayenin gerçeklestirilmesi için lüzumlu olan bilgi ve tecrübeyi verip, yol gösterip teskilâtlandirarak sevk ve idare ettiler. Harblerle aldiklari Bizans topraklarini tamamen Türk-islâm topragi hâline getirmek için muazzam bir fâaliyete giristiler. Bu faaliyetler; harcanan büyük enerji, dehâ, islâm'in adaleti ve en önemlisi erenlerin duasi bereketiyle kisa zamanda müsbet neticeler verdi. Dervis gaziler, bir memleket ve sehri fetheder etmez bâzilari derhâl oraya yerlesip, kalan kisim daha ileri yürüdü. Arkadan dâima taze kuvvet yetistirildigi için, bu yürüyüsün ardi arkasi kesilmedi. Fethedilen sehir ve beldelerde; camiler, medreseler, tekkeler, hastaneler, kervansaraylar, imaretler, çesmeler, yollar ve köprüler... yapildi, islâmî tedris, egitim ve ögretim basladi, içtimaî yardim müaesseseleri faaliyete geçirildi. Elde edilen topraklarda asayis, sulh ve sükün te'min edildi.

Ertugrul Gazi'den sonra Osman Gazi ile yeserip sonrakilerle büyüyen, denizleri, diyarlari, ülkeleri, iklimleri, kit'alari muhtesem dallari arasina bütün insanlik, Asr-i seadetten sonra bir daha görüp hayal edemedigi bir sekilde, tam alti asir yasadi.
 
Evrenuz Bey
Osmanlilarin Meshur Kumandanlarindan. Ondördüncü asir baslarinda Karasi diyarinda dünyaya gelmistir. Ailenin reisi olan Isa Bey ile oglu Evrenuz Bey Karasi Beyligi ümerasindan iken bu Beyligin Orhan Gazi tarafindan feth edilmesi üzerine Osmanlilarin hizmetine geçmislerdi.

Sehzade Süleyman Pasa'nin maiyetine verilen Evrenuz Bey onunla birlikte Kümeliye ilk ayak basan yigitler arasinda yer alip Ipsala, Malkara, Dimetoka vesair kalelerin alinmasinda son derece mühim rol oynadi. Babasi Isa Bey ise bu akinlarin birinde sehid düstü. Sehzade Süleyman Pasanin vefati üzerine Kümelide meydana gelen gerileme esnasinda Evrenuz Bey ile Haci îlbey'inin üstün gayretleri neticesinde vahim bir durum meydana gelmedi. Ayni zamanda karsi akina geçen bu kumandanlar Kesan ile Ipsala'yi zaptederek Kümeliye geçmis olan Murad Hüdâvendigar Gazi'nin iltifatina mazhar oldular. Sultan, Evrenuz Beyi Edirne üzerine yürüyen Ordunun sol koluna tayin etti ve Makedonya' daki Sirp Kuvvetlerinin üzerine gönderdi. Evrenuz Bey' i daha sonra Serez'de Akinci Kumandani olarak görüyoruz. Burasini kendisine karargâh yapan genç Kumandan Makedonyaya yaptigi akinlarla mühim kale ve Sehirleri feth ediyordu 1385 yilinda vezir Çandarli Halil Pasa ile Makedonyanin ele geçirilmesi harekâtina katildi. Bu harekâtin tamamlanmasindan sonra Hacca giden Evrenuz Gazi,dönüsünde Kosova Savasina katilmis ve Sultan Murad onun tecrübelerinden çok faydalanmisti
 
Kosova Savasindan sonra Sultan Yildirim Bayezid Han zamaninda da Haci Evrenuz Beyin fetih faaliyeti devam etti. Vadine ile Çitroz kasabalarini el egeçirdikten sonra, 1390 yilindan itibaren alti yil Arnavutluk üzerine amansiz akin hareketlerinde bulundu. Nigbolu muharebesinde ve Eflak Seferinde büyük kahramanliklar gösterdi. Evrenuz Bey Sultan Yildirim Bayezid'in ölümü ile ortaya çikan karisik devrede, önce Emir Süleyman tarafini tuttu ise de onun ölümünü müteakip bu gailelere karismamak için geri çekildi. Kendisi Kümelide iken Musa Çelebi'nin onu ve diger beyleri Emir Süleyman tarafini tutmakla suçlamasi ve tazyik etmesi neticesinde el altindan Mehmed Çelebi'ye haber göndererek Kümelide uygulayacagi siyaset hakkinda bilgi verdiler. Neticede Çelebi Mehmed bu gazi Beylerin de yardimi ile Osmanli Birligini yeniden kurmaya muvaffak oldu.

Haci Evrenuz gazi 100 yasini geçmis oldugu halde 1417 Kasiminda vefat ederek Vardar Yenice'sindeki Türbesine defn edildi. Evrenuz Beyin buradaki türbesinden baska Cami, Medrese ve Imareti ile diger sehirlerde hayir eserleri mevcuttur. Evrenuz ailesi Kümelide "Evladi Fatihan" teskilatinin basinda olarak 19. Yüzyil ortalarina kadar gelmislerdir.
 
Koca Ragıp Mehmed Paşa
Onsekizinci yüzyil Osmanli edip, yazar, diplomat ve devlet adamlarindan. 1699'da Istanbul'da dogdu. Babasi Defterhâne kâtiplerinden Sevki Mustafa Efendi'dir. Ailesi tarafindan tahsil ve terbiyesine ihtimam (özen) gösterilerek, iyi bir egitim ve ögretim gördü. Keskin zekâsi ve mahir kabiliyeti dikkat çekerek, Defterhâne kalemine alindi. Bilgi ve kabiliyeti sayesinde kendini yetistiren Râgib Mehmed Efendi, kisa zamanda söhret kazandi. Iran'da yeni feth edilen topraklarin tahririni yapmak için, 1724' de Revan Valisi Arifi Pasa'nin mektupçuluguna tayin edildi. 1724'den 1733 tarihine kadar, Tebriz Seraskeri Köprülüzâde Abdullah Pasa'nin maiyetinde Orduyu Hümayun Riyaseti, Tebriz Defter Emâneti vekilligi, Revan Defterdarligi, Hemedân Riyaset vekâleti, Bagdat Defterdarligi, Iran-Safevi Sahi Nadir ile yapilan müza kerelerde Osmanli temsilcisi gibi vazifelerde bulundu. Bir çok idari hizmetleri yaninda yazarlik, ilim, edebiyat çalismalari yapti. Osmanli-Iran münasebetlerinin anlatan "Tahkik ve Tevfîk" adli eseri o devir tarihi için önemlidir. 1733'de Istanbul'a çagrilarak maliye Tezkireciligine tayin edildi. 1736'da önce Erzurum Serasker' nin maiyetinde Ordu Defterdari ve Reisül-Küttâbligi vekilligine sonra da,Iran mes'elesinin iç yüzünü bildiginden Nadir Sâh'in Istanbul'a gönderdigi elçilerle yapilan müzakerelere katilarak, Cizye Muhasebeciligi ile de vazifelendirildi. 1737'de Sadrâzam Mektupçulugu'na tayin edildi. Avusturya, Rusya temsilcileri ile görüsme yapan heyette vazife aldi. 1739'da Belgrad Seferi ve Andlasmasi'nda hizmetleri oldu. Dogu ve Bati devletleri ile yapilan müzakerelerde göstermis oldugu muvaf fakiyyet üzerine 1741'de Reîsü'l-Küttâb tayin edildi. Bugünkü Disisleri Bakanligi mahiyyetinde olan Reîsü'l- Küttablik'da üç yil baskanlik yapan Koca Râgip Pasa, 1744'de vezirlik payesiyle Misir valiligi'ne getirildi. Misir Valiligi ardindan I748'de Kubbe vezirligi ve Nisancilik ile Istanbul'a çagrilip, Aydin Muhassilligi verildi. 11 Aralik 1756'da Vezir-i âzam tayin edilinceye kadar; Sayda, Rakka ve Halep valiliklerinde de bulundu.
 
Koca Râgib Mehmed Pasa, Osmanli sultanlarindan Üçüncü Osman Hân (1754-1757) ve Üçüncü Mustafa Hân (1757-1773) devirlerinde alti yil Vezir-i âzamlik yapti. Sultan Mustafa Hân'in kizkardesi Sâliha Sultan ile 1758'de evlenen Pasa, Osmanli Sarayi'na damad oldu. Vezir-i âzamliginda Sakarya Izmit Kanali projesi, harb gemileri ve Lâleli Camii insaasi, yeni top dökümü ve orduda islâhatlar yapildi. Maliyeyi islâh etti. Bu devirde Avrupa siyasi hadiseler ile çalkalanirken, Osmanli Devleti'ni bunlardan uzak tuttu. Fransa ile Isveç'in müttefiki Prusya'nin Avusturya ve Rusya'ya karsi ittifak teklifi, Osmanli Devleti'nin durumu dikkâte alinarak oyalandi. Avrupa devletleri arasinda (1756-1763) tarihleri arasinda devam eden Yedi Sene Harbi'nde Osmanli Devleti'ni savasin disinda tuttu. Vefatindan sonra Osmanli Devleti Rusya dahil diger Avrupa devletleriyle harb içine girdi.
 
8 Nisan 1763'de vefat eden Koca Râgib Mehmed Pasa'nin kabri, Istanbul Koska'da yaptirdigi kütüphanesinin bahçesindeki türbededir. Koca Râgib Mehmed Pasa; idâri ve devlet islerinde (sabirla, agir hareket ederek) çok dikkatli idi. Ileri görüslü olup, islerini dedikodusuz yapip, herkesi idare ederdi. Dünya siyâsetinin çok karisik bir devrinde vazife yapmasina ragmen, uzun zaman vezir-i âzamlik vazifesinde kalmasi, kendini padisahlara, devlet adamlarina ve ahâliye sevdirmesi yaninda idareciligine baglanir. Devrinde kâmil olarak taninip, olgun zeki, ilim, fazilet ve siyaset sahibi idi. Iyi bir tahsil gördügünden ilmi çok olup, sairligi ve edibligi de vardi. Siirlerinin toplandigi "Divân", diplomasi, siyasi ve sosyal mevzuulari ihtiva eden "Münseat' ' ve "Tahkik ve Tevfîk" Arapça " Sefinetü'r-Râgib" ile Arapça. Farsça ve Türkçe üç dilde birçok manzum ve nesir yazilarini ihtiva eden "Mecmua", adli eserleri vardir
 
Malkoçoğulları
Osmanlilar zamaninda hizmetleri ve kahramanliklariyla meshur akinci ailesi. Malkoçogullarinin merkezi Silistre'dir. Yildirim Bâyezîd, Fâtih Sultan Mehmed, sultan ikinci Bâyezîd ve Yavuz Sultan Selîm Han zamanlarinda önemli hizmet ve kahramanliklari görülen bu ailenin atasi Malkoç Mustafa Bey'dir. Turhan Beyogullari, Mihalogullari ve Evrenosogullari gibi, Rumeli'ye sefer yapan ve akinlar düzenleyen Malkoçogullari, kisa zamanda ün kazandilar. Yildirim Bâyezîd Han, sehzadesi Çelebi Süleyman'in yerine Malkoçoglu Mustafa Bey'i Sivas valiligine tâyin etti. 1402'de Tîmûr Han'in Anadolu'ya düzenledigi sefer sirasinda Sivas'i on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey sonunda kaleyi teslim etti. Fakat Tîmûr Han'ni askerleri tarafindan sehîd edildi. Malkoç Mustafa Bey'in oglu Bâli Bey sayesinde, ailenin ünü Fâtih Sultan Mehmed Han ve sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda da devam etti.

Fâtih Sultan Mehmed Han tarafindan 1456'da Eflak prensligine tâyin edilen ve Kazikli Voyvoda olarak bilinen Vlad, Pâdisâha bagli kalacagina dâir söz vermesine ragmen, sözünde durmayarak Osmanlilar aleyhine Macarlarla anlasti. Fâtih Sultan Mehmed Han'in Trabzon seferini firsat bilerek, Tuna'yi geçti ve Bulgaristan topraklarini yagmaladi. Daha sonraki bir zamanda da Tuna kenarinda bulunan Osmanli kuvvetleri üzerine baskin düzenleyerek, kumandanlarindan Yûnus Bey'i sehîd, Hamza Bey'i de esir aldi. Daha sonra da Hamza Bey'i sehîd ederek basini Macar kralina gönderdi.
 
Aldigi esirlerin hepsini kaziklattiktan sonra, Osmanlilara âid bir takim sehir ve kasabalari tahrîb etti. 25.000 esir alarak memleketine döndü. Hamza Bey'in ve bir çok Türk' ün pek vahsice sehîd edildigini haber alan Fâtih Sultan Mehmed Han, Vlad'in üzerine yürümeye karar verdi. 1462 baharinda Widin'e kadar nehir yolu ile geldi. Fakat Kazikli Voyvoda'ya tesadüf edemedi. Bunun üzerine Evrenosoglu Ali Bey'in oglu Ali Bey'i Eflak içlerine akina me'mur etti. Kazikli Voyvoda Osmanli akincilarini vurmak üzere kuvvetler gönderdi. Mahmûd Pasa tarafindan muharebe düzenine sokulan ve sag kanatta Malkoçoglu Bâli Bey'e bagli birliklerin de yer aldigi akinci kuvvetleri, agaçliklar altindan birdenbire ortaya çikarak Eflaklilari bozguna ugratti. Yapilan muharebede, yedi bin kisi oldugu tahmin edilen bu kuvvetlerin pek azi kurtulabildi. Daha sonra yapilan muharebelerde Eflak tamamen Osmanli hâkimiyetine girdi.

Fâtih Sultan Mehmed Han 1475'de Malkoçoglu Bâli Bey'i Macaristan üzerine akina gönderdi. Semendire ve civarinin muhafizi Malkoçoglu'nun emrine kapu halkindan iki bölük garip yigit ile Rumeli beylerinden Hasan Beyoglu îsâ Bey de gönderildi. Malkoçoglu Semendire civarindan Tuna'yi geçerek, Szerem ovasina yâni Tuna ile Sava arasindaki zengin bölgeye girerek akinlar düzenledi.
 
Geri dönecekleri sirada yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini duydu. On bin kisi kadar olan Macar kuvvetleri, Türk akinci kuvvetlerinin yorulmasini bekliyorlardi. Kendi yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini anlayan Malkoçoglu harbe girmekte tereddüd etmedi. Akincilarin bir kismi Malkoçoglu Bâli Bey'in idaresi altinda pusuya girerken diger kismi Hasan Beyoglu îsâ Bey'in idaresinde harbe atildilar. Fakat savas Türklerin aleyhine bir hâl aldi. Hattâ savasa kumanda eden Hasan Beyoglu îsâ Bey atindan düsürüldü. Isa Bey tam bu anda; "Hay Bâli! Hay Bâli!" diye haykirdi. Bu sesi duyan Malkoçoglu Bâli Bey kuvvetleri pusudan firlayarak Macarlan beklemedikleri anda bozguna ugrattilar. Fâtih Sultan Mehmed Han'in 1478'deki iskodra seferine katilan ve Venedik dolaylarina akinlarda bulunan Malkoçoglu Bâli Bey, 1479'daki Macaristan seferinde kahramanliklar gösterdi ve önemli hizmetlerde bulundu.
 
Sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda Kili ve Akkerman alinmis, Osmanlilar Bogdan prensligiyle Karadeniz arasina girerek, Bogdan'in deniz yolunu kapamislar, bu sebeple prensligin ekonomik varligi tehlikeye düsmüstü. Bogdanlilar ou iki kalenin geri alinmasini düsündüler. Kalenin zabtindan sonra, Akkerman'da kalmis olan bâzi Bogdanlilar, Bogdan prensine haber gönderip, onu kalenin alinmasi için davet ettiler. Bogdanlilar, kale muhafizlarinin gafletinden istifâde ile ipler takarak bir kismi kaleye çikti. Bir kismi da iplerin üzerinde iken muhafizlar haber alarak kaleye girenleri yakalayip, digerlerinin de iplerini kestiler. Bogdan beyinin bu hareketi üzerine Rumeli beylerbeyi Hadim Ali Pasa'ya Bogdan seferine çikmasi emredildi. Hadim Ali Pasa 1485 Eylül'ünde Bogdan'a girdi. Bogdan prensi ise mukavemet edemeyecegini anlayarak hem yardim istemek hem de hayâtini kurtarmak için Lehistan krali Kazimir'in yanina gitti. Hadim Ali Pasa kuvvetleri döndükten sonra memleketine varan Bogdan prensi, 1486'da Kili ve Akkerman taraflarina tekrar taarruz etti.
 
Bunun üzerine akinci kumandani ve Silistre sancakbeyi Malkoçoglu Bâli Bey, Bogdan harekâtina me'mur edildi. Malkoçoglu Bâli Bey'in Bogdan'a girmesi üzerine Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Leh ve Macar krallarindan yardim istedi. Onlar da bir takim yardimci kuvvet gönderdiler. Prut nehri üzerine köprü kuran Malkoçoglu Bâli Bey, kendi akincilariyle orada durup timarli sipâhî kuvvetlerini ileri gönderdi. Bu sirada düsman gözcü kuvvetleri, Malkoçoglu üzerine baskin yaptiysa da hiç telas göstermeyen bu tecrübeli kumandan, bir taraftan hücumlara karsilik verdi, diger taraftan da bir kisim kuvvetlerini bayraklari ve mizraklariyle beraber pusuya yatirarak yanindaki az askerle bir müddet çarpisti. Sonunda, pusudaki askerlerini birdenbire çikararak, yeni kuvvet geldi zanniyla düsmanin maneviyâtini sarsip, onlari bozguna ugratti ve bir hayli ganîmet topladi. Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Osmanlilarla basa çikamiyacagmi anlayinca; dört bin altin vergi vermek suretiyle Osmanli hâkimiyetine girdi.
 
Lehistan krali Jan Albert, Osmanli himayesinde bulunan Bogdan üzerine 1497 senesinde taarruz etti. Osmanli hükümeti daha önce Lehlilerle imzalanmis andlasmanin hükmü kalmadigini ileri sürerek Silistre sancakbeyi ve akincibeyi Malkoçoglu Bâli Bey'i 1498 senesi ilkbaharinda kirk bin kisilik bir kuvvetle Lehistan'a yolladi. Malkoçoglu'nun idaresindeki Osmanli kuvvetleri, Turla yâni Dinyester suyunu nehir gemileri üzerine kurduklari köprüden geçerek Lehistan'a girdiler. Bâli Bey büyük oglu Ali Bey'i askerine ardçi ve küçük oglu Tur Ali Bey'i de öncü yaparak Leh topraklarinda ilerledi. Dinyester üzerindeki Karkova veya Sorukhisari daha içeride Dresni. Glagori, Cinanca, Gelebanya ile Leh kralinin sayfiyesi olan Braklav kalelerini fethetti. Muhkum bir kale olan Radimin hisari alinamadi. Bâli Bey burada kalarak, oglu Tur Ali Bey ile Yahyâpasazâde bâzi yerleri ele geçirdikten sonra geri döndüler. Hasan Voyvoda ismindeki bir akinci beyi de, bir günlük yere akin yaptiktan sonra, bir çok ganimetle geri döndü.
 
Bu sirada düsman, Dinyester nehri üzerindeki köprüyü yikmis, köprüden sonra geçilecek olan dar derbendi (vadiyi) tahkim etmis ve Bâli Bey'in dönüs yolunu kapatmisti. Mevsimin ilerlemesi sebebiyle geri dönmeye hazirlanan ve köprünün yikildigini haber alan Bâli Bey, Hasan Voyvoda'yi gönderip Dinyester nehri üzerine yeni bir köprü kurdurdu. Köprü geçildikten sonra iki gün içinde cereyan eden çarpismalar neticesinde derbend zapt olunarak, asker orayi selâmetle geçti. Daha sonra, bâzi zor durumlari da tecrübesi ve cesaretiyle asan Bâli Bey, Akkerman yoluyla huduttan içeri girdi. Bu sefer de pek çok ganimet elde edilmis, sefer esnasinda hizmet ve sadâkat gösteren Bogdan voyvodasi Stefan Çel Mare, samur kürklü hil'at, beylerbeyligi rütbesi ile iki tugla sancak ve bir de basina giymek üzere yeniçeri orta kumandanlarinin serpusu olan ve kuka denilen tüylü serpus ile taltif olundu.
 
Yavuz Sultan Selîm Hanin Çaldiran (Iran) seferine katilan Malkoçoglu Bâli Bey'in iki oglu Ali ve Tur Ali beyler önemli kahramanliklar gösterdiler. Bâli Bey'in küçük oglu Silistre beyi Tur Ali Bey, muharebe esnasinda bizzat Sah Ismail tarafindan sehîd edildi. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de bu muharebede sehîd düstü.

Malkoçogullari sülâlesinin son nesillerinden en önemlisi Yavuz unvaniyla taninan Malkoçoglu Ali Pasa'dir. 1603'de Yemisçi Hasan Pasa'nin yerine sadrazamliga getirildi. Misir'da bulunan Malkoçoglu Ali Pasa, kirk günde istanbul'a gelip vazifesine basladi, ilk is olarak iran meselesini ele aldi. O sirada kaptan pasa olan Cagalzâde Sinan Pasa'yi kaptanpasaligi üzerinde kalmak üzere serdârliga tâyin ederek, iran üzerine yolladi. Ertesi sene de kendisi, ordunun basinda serdâr olarak Macaristan seferine çikti. Sofya'ya ulasildigi sirada sagligi bozulmaya basladi. Belgrad'a vardiktan dörtbes gün sonra vefat etti. Böylece Malkoçoglu sülâlesinin söhreti de son buldu
 
Molla Fenari
Ilk Türk seyhülislami olan Molla Fenarinin asil adi Semseddin Mehmed'dir. 1350 yilinda Maveraünnehir'de dogmus, 1430 yilinda Bursa'da ölmüstür. Devrinin en ünlü bilginlerinden idi. Dini bilgiler yaninda matematik ve astronomide de derin bilgi sahibi olan bir müderris (profesör) tir. Yildirim, Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerinde, bu hükümdarlardan ve halktan büyük saygi görerek yasadi.
Molla Fenari'nin Enmûzecü'l-Ulûm (Bilimler Örnegi) adli eseri, yüz kadar bilim dalinda ansiklopedik bilgiler verir. "Ayrica Husûlü'l-Bedâi Usûlü-Serait (Seriat usulünde yenilikler meydana getirme) ve Feraiz-i Saraciye Serhi adli eserleri vardir.

Sultan II. Murad 1424 yilinda ona "Müfti'l Enamlik" görevini verdi ve böylece seyhülislamlik makami kurulmus oldu. O devirde seyhülislam sadrazamdan sonra gelen en yüksek devlet memuru idi ve adalet, egitim, diyanet islerini yürütürdü.

Molla Fenarî, mahkemede Yildirim Bayezid'in sahitligini kabul etmeyerek, adalet önünde hükümdarla herhangi bir vatandasin esit haklara sahip oldugu ilkesini getirmistir.
 
Molla Günari
Molla Güranî 1416'da Irak'in Güran sehrinde dogdu, 1488'de Istanbul'da öldü. II. Murad ona Bursa'da yaptirdigi medresede müderrislik görevi verdi. "Fatih'i egiten Hoca" olarak da ün yapti. Fatih, padisah olunca hocasini vezir yapmak istediyse de Güranî bu görevi kabul etmedi. Bunun üzerine kazaskerlige (kadi asker) getirildi.
Güranî ilk önemli eseri olan "Tefsir" ini padisaha (Fatih'e) sunduktan sonra seyhülislamliga getirildi. Bu din bilgini, ilmî çalismalarinin yanisira çesitli sanat dallariyla, özellikle siirle de ilgilendi Gayetü'l-Mesanî fî Tefsir-i Kelamü'r-Rabbanî (Allah Kelaminin Açiklanmasi yolunda Tekrarin Gayesi), El-Kevserü'l-Câri ilâ Riyaz-i Sahihü'l-Buhari (Sahihü'l-Buhari'nin Bahçelerine Akan Kevser), Kesfü'l-Esrar an Kira'at-i Eimmetü'l-Ahyâr (Hayirli imamlarin Okuyusu Konusundaki Sirlarin Açiklanisi) adli eserleri disinda, Istanbul'un, fethini anlatan bir de Fetihname'si vardir.
 
Geri
Üst