Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan styla45
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Sened-i İttifak


Ayan Meclisi'nin hükümet içinde kendisini resmen kabul ettirdiği, 29 Eylül 1808 yılında imzalanan sözleşmedir. Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa devletin durumunu görüşmek üzere devlet ileri gelenlerini toplantıya çağırdı. Anadolu ve Rumeli ayanları Padişah tarafından Çağlayan köşkünde kabul edildiler.

Senedi İttifak adıyla tarihe geçen bu sözleşmede alınan kararlar:

*Padişahın emirleri her yerde ve her durumda geçerli olacak
*Devlet vergileri düzenli olarak toplanacak, ayan bu konuda verdiği sözü noksansız yerine getirecek
*Devlet adına asker alınacak, buna karşı çıkanları ayan cezalandıracak
*Sultan II. Mahmud alınan bu kararları onaylayan bir hattı hümayun imzaladı.

 
Sudan

Önceleri Nubia diye bilinen Kuzey Sudan bölgesinde, ilk yaşayanlar zenci kabilelerdir. Bundan sonra 18. yüzyıla kadar (Kush, Makurra, Alva ve Funj gibi çeşitli) Mısırlı kabileler idaresinde kaldı. 1825-1843 yılları arasında, Osmanlı valileri tarafından yönetildi. 1863 yılında, Mısır Hidivi İsmail Paşa, Sudan topraklarını kontrolü altında tuttu.

1882-1898 yılları arasında kendini Mehdi ilan eden bir sapığın arkasından giren bir kısım insanların elinde kaldı. Bu tarihte Anglo-Mısırlıların (Mısırlı İngilizlerin) işgaliyle yönetimi general Horatio Herbert aldı. 1956 yılında ise, bağımsız bir devlet oldu.

1958�de general İbrahim, askeri bir darbeyle işbaşına geldiyse de 1964�te güney isyanları sonucu çekilmek zorunda kaldı. 1969�da yeni bir askeri darbeyle başa İhtilal Konseyi geçti. Fakat hükümeti sivil üyeler kurdu ve başbakan sivildi. Darbeyi gerçekleştiren general Cafer el-Nümeyri�ye karşı 1972�de yeni bir komünist darbe teşebbüsü olduysa da başarısız kaldı. Bu arada ülkede çeşitli anlaşmazlıklar başgöstermişti. 1973�te 8 Filistinli gerilla, ABD Savunma Delegesini ve Milli Ateşesini öldürdüler.

1976 yılında yeni bir ihtilal teşebbüsü bastırıldı ve bunu gizlice destekleyen Libya ile siyasi münasebetler bozuldu. 1981 yılında Libya ile bazı çatışmalar görüldü. Nümeyri yurtdışında bulunduğu bir zamanda darbe yapılarak iktidardan uzaklaştırıldı.

Askeri yönetim yeni bir anayasa hazırlayarak 1986 Nisanında seçime gitti. Seçimleri neticesinde hiçbir parti tek başına iktidara gelemediğinden koalisyon hükümeti kuruldu. Hükumet ülke güneyindeki karışıklıkları sona erdiremedi. Bunun yanı sıra ekonomik problemlerle sarsılan hükumet 1989�da kansız bir darbeyle devrildi.
 
Sırpsındığı Savaşı



Edirne'nin fethi Türklere Balkan fetihlerinin yolunu açtı. Lala Şahin Paşa, Bulgaristan'a girerek Filibe'yi, komutanlarından Evrenos Bey ise Serez'i aldılar (1363). Yeni fethedilen yerlere Türkler yerleştirildi. Edirne ve Filibe'nin fethi bir haçlı seferinin düzenlenmesine neden oldu. Papa V. Urban'ın teşvikiyle Sırplar ve Bulgarlar başta olmak üzere Macar, Bosna ve Eflaklılar, büyük bir haçlı ordusu hazırlayarak Edirne üzerine harekete geçtiler.

Osmanlı komutanlarından Hacı İlbey, ordusu ile beraber Meriç vadisi boyunca düzensiz bir şekilde ilerleyen düşmanların bu durumundan yararlandı. Kuvvetlerini üçe ayırarak bir gece baskını düzenleyen Hacı İlbey, büyük bir zafer elde etti (1364). Tarihe 'Sırp Sındığı Savaşı' olarak geçen bu zaferle, Rumeli'deki Türk hakimiyeti kesinleşti ve ilk Haçlı Ordusu etkisiz hale getirildi.

Osmanlı birlikleri Sırp Sındığı Savaşından sonra Bulgaristan'a girdiler ve yukarı Bulgaristan'ı fethettiler. Karşı koyamayacağını anlayan Bulgar Kralı Yuvan Şişman, Osmanlı Hakimiyetini kabul etti ve kız kardeşi Maria'yı Murad Hüdavendigar'a verdi (1369). Osmanlı Ordusu Makedonya üzerine yürüdü. 1371 yılında kazanılan Çirmen Zaferi ile Makedonya Osmanlı topraklarına katıldı. Sırp Kralı Lazar da, Bulgaristan Kralı gibi Osmanlı hakimiyetini kabul etti ve yıllık vergiye bağlandı.

Çandarlı Hayreddin Paşa komutasındaki Türk birlikleri Selanik Zaferini kazandı (1374), Niş (1375), İştip, Manastır, Pirlepe (1382) fethedildi. Osmanlı birlikleri Arnavutluk ve Bosna-Hersek içlerine akınlar düzenledi. 1385 yılında Ohri fethedildi. Aynı yıl Arnavutluk'ta Savra zaferi kazanıldı. Bir yıl sonra Sofya'nın fethi gerçekleştirildi.

1381 yılında Şehzade Bayezid'ın Germiyan Hükümdarı Süleyman Şah'ın Kızı Devlet Hatun'la evlenmesi dolayısıyla, Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı Osmanlılara verildi. Aynı yıl, Hamidoğulları Beyliği'nden altı şehir parayla satın alındı. Balkanlardaki fetihler devam ederken, Murad Hüdavendigar bir yandan da Anadolu taraflarına yöneldi. 1386 yılında Konya Ovası'nda ilk Osmanlı Karaman Savaşı yapıldı.

 
Talat Paşa


Talat Paşa, 1874 yılında Edirne'de doğdu. İlk öğrenimini Vize İlçesi'nde yaptı. Edirne Askeri Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra, Edirne Posta ve Telgraf İdaresi'nde kâtiplik, Alyans İsrail Mektebi'nde Türkçe öğretmenliği görevlerinde bulundu.

Çok genç yaşlarda siyasetle ilgilenmeye başladı. Sultan 2. Abdülhamid Han�a karşı mücadele eden jöntürklerin çalışmalarına katıldı. Bir süre sonra tutuklandı.

Selanik'te Posta ve Telgraf Müdürlüğü'nde memurluk ve başkâtiplik yaptı. İttihat ve Terakki Fırkası adını alan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Selanik�te mason locasına girdi. Masonların ve onlar arasındaki Yahudi ve Sabetaycı dönmelerin etkisini İttihat ve Terakki örgütlenmesi için kullandı. İttihat ve Terakki kışkırtıcılığını geniş alanlara yaydı. İki defa İstanbul'a giderek İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin şubesini kurdu ve teşkilatlandırdı.

2. Meşrutiyet'in ilanında milletvekili oldu. Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi'nde İçişleri Bakanlığı�na getirildi, Babıali Baskını�nı düzenleyenler arasında yer aldı. Edirne'nin Bulgarlar tarafından ele geçirilmesinden sonra ordunun harekete geçerek şehri geri almasıyla Bulgarlarla İstanbul'da yapılan barış görüşmesini birinci delege olarak katıldı.

1917 yılında sadrazamlığa yani başbakanlığa getirildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilen Rusya ile Breslitowsk'da yapılan barış antlaşmasına Osmanlı Devleti adına katıldı. Temmuz 1918'de sadrazamlıktan ayrıldı. Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti için büyük bir yenilgi ile sonuçlanmasından sonra Ahmed İzzet Paşa'ya bıraktığı mektupta, millete karşı hesap vermek üzere geri geleceğini, gerekirse mahkemeye de çıkacağını bildirerek Almanya'ya kaçtı. Talat Paşa, 1921 yılında bir Ermeni komitacısı tarafından öldürüldü.

 
Vaka-i Hayriye

1825 yılında Yeniçeri ocağının Sultan II. Mahmut tarafından ortadan kaldırılması olayıdır (Hayırlı Olay). 1324 yılında kurulan Yeniçeri ocağı, 1658 yılından itibaren tüm önemini kaybetmiş ve ayaklanmaların olduğu bir yuva haline gelmişti. Yeniçeriler istemedikleri padişahı, veziri indiriyor, istediğinde öldürüyordu. Yeniçerilerin başına buyruk hareketleri halkı rahatsız ediyordu. Ydniçerilerin ilmiye sınıfına hakaret etmesi bardağı taşıran son damla olmuş, bunun üzerine ilmiye sınıfı ile halk yeniçerilere karşı birleşmişti.

Sultan II. Mahmut, Avrupa ordularının aldığı eğitimle yetiştirilmek üzere "eşkinci" adı verilen yeni bir askeri örgüt kurulmasını emretti. Yeni eğitimi istemeyen Yeniçeriler ayaklandı. Bu durumdan yaralanan II. Mahmut, Yeniçeri ocağının kaldırıldığını bir fermanla halka duyurdu.
 
Varna Savaşı

ultan İkinci Murad büyük bir hızla Edirne'ye geldi. Osmanlı Ordusunun başına geçti. Varna önlerine gelen Osmanlı Ordusu, Haçlılara karşı saldırıya geçti. Haçlı Ordusunun Varna önlerinde bozguna uğratılmasıyla büyük bir zafer kazanıldı (10 Kasım 1444). Varna Savaşı, Haçlıların İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesini engellemek için yaptıkları son girişim oldu. Bu savaş, Osmanlıları Segedin Antlaşmasına zorlayan şartları tamamen değiştirdi. Sultan İkinci Murad, bir müddet sonra tahtı, yine oğluna bırakarak çekildiyse de devlet adamlarının ısrarları sonucu tekrar tahtına döndü.
 
Vasvar Antlaşması

Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girmeden önce Avusturyalılarla iyi koşullarda yapmış olduğu barış antlaşmasıdır. Avusturya'nın Erdel üzerindeki baskılarının artması üzerine Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında görüşmeler yapılmış fakat bu görüşmelerden bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Osmanlı ordusu Avusturya'nın doğusunda bulunan kale ve kasabaları ele geçirmesi üzerine Avusturya barış istemek zorunda kalmıştır.

Görüşmelerden sonra bir protokol hazırlandı ve padişahın ve Avusturya İmparatoru'nun karşılıklı imzalaması koşuluyla 10 Ağustos 1664 'de iki devlet arasında Vasvar Antlaşması yapıldı. Antlaşmaya göre:

Avusturyalılar Erdel'de işgal ettikleri alanları boşaltacaklar
Her iki ülkenin askerleri aynı anda Erdel'den çekilecek
Osmanlı himayesindeki Erdel Beyi yerinde kalacak ve Osmanlılara vergi verecek
Serinvar Kalesi ile diğer palangalar tekrar yapılmamak üzere Avusturya'ya bırakılacaktı.

 
Yavuz Sultan Selim




Osmanlı padişahıdır (1470-1520). Yavuz lakabıyla anılan Selim I, Sultan Bayezit II'nin oğlu, Fatih Sultan Mehmet'in torunu, Kanunî Sultan Süleyman'ın babasıdır.

Amasya'da dünyaya gelen Yavuz Sultan Selim, iyi bir eğitim gördü. Savaş ve yönetim sanatını bütün incelikleriyle öğrendiği gibi, divan edebiyatı ile Farsça'yı da güçlü şiirler yazabilecek derecede iyi öğrendi. Ama onun en büyük tutkusu padişah olmaktı.

Kendinden büyük iki kardeşi bulunduğu için padişahlık ona düşmüyordu. Bu yüzden, Trabzon valisiyken 1511 yılında ordusunu alarak Rumeli'ye geçti ve babasını zorla tahttan indirip padişah olmak üzere İstanbul üzerine yürüdü. Çorlu yakınında yapılan çarpışmada babasına yenilen Yavuz Selim, oğlu Süleyman'ın vali bulunduğu Kefe'ye (Kırım) geçti. Aynı yıl ağabeyi Ahmet de Anadolu'da padişahlığını ilân etti. Yeniçeriler ayaklanarak Selim'in padişah olmasını istediler. Bayezit II, yeniçerilerin isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve padişahlığı Yavuz Selim'e bıraktı (1512).

Çaldıran Savaşı ve Doğu Anadolu'nun Fethi

Doğuda İran hükümdarı Şah İsmail'in Şiîliği Anadolu'ya yayması Osmanlı Devleti'nin birliğini bozuyordu. Yavuz Selim ele geçirebildiği kardeşlerini ve yeğenlerini öldürterek birkaç yıldır süren saltanat kavgasını sona erdirdikten sonra, İran Seferi'ne hazırlandı.

Doğuya giderken ardım güven altına almak için de Anadolu'daki Alevîlerin pek çoğunu (kırk bin kişi) kestirdi. İki ordu Doğu Anadolu'da Çaldıran Ovası'nda karşılaştı. Şah İsmail bu savaşta yenilgiye uğradı (1514). Yavuz Selim Tebriz'i ele geçirdikten başka bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu da Osmanlı topraklarına kattı.

İran'ın yenilgisinden sonra Osmanlı Devleti'nin karşısında en güçlü devlet olarak Mısır kalmıştı. Yavuz ikinci büyük seferini Mısır'a yaptı. Önce 1516'da Halep yakınında Mercidabık'ta Mısır ordusunu yendi. Sonra Suriye ve Filistin'i de ele geçirerek Mısır'a girdi. Mısır'da bir yıla yakın süre kaldı.

Son Kölemen sultanı Tomanbay'ı yenerek astırdı. Mısır'la birlikte Hicaz'ı da Osmanlı topraklarına kattı. Bundan daha önemli olarak halifeliğe özgü Kutsal Emanetler'i ele geçirerek kendisini Müslümanların halifesi ilân etti (1517). O tarihten sonra Osmanlı padişahları padişah unvanıyla birlikte halife unvanını da kullanmağa başladılar.

Yavuz Sultan Selim kısa sürede ülkede birliği sağlayıp ülkesini genişlettikten sonra cihangirlik istemiyle yeni seferlere hazırlanırken hastalandı. Sırtında çıkan ve şirpençe (kızılyara) denen çıban yüzünden 1520 yılında Çorlu yakınında öldü, İstanbul'da kendi adını taşıyan caminin yanındaki türbeye gömüldü.

Kutsal Emanetler

Yavuz Selim, Kahire'de bulunduğu sırada Mekke şerifi Ebu Berekât, Müslümanlarca kutsal sayılan birtakım eşyayı Mekke'nin anahtarlarıyla birlikte padişaha sundu. 'Topkapı Sarayı Müzesi'nde Hırkai Saadet Dairesi'nde bulunan bu eşyaya sonraki padişahlar döneminde eklenmiş olanlar da vardır.

Söz konusu Kutsal Emanetler şunlardır: Hırkai Saadet (Hz. Muhammet'in hırkası); Dendanı Saadet (Hz. Muhammet'in Uhut Savaşı'nda kırılan dişinden bir parça); Nalını Saadet (Peygamber'in nalını); Sancağı Şerif (Peygamber'in sancağı); Kemanı Peygamberi (Hz. Muhammet'in yayı); Lihyei Saadet (Hz. Muhammet'in sakalı); Mührü Saadet (Peygamber'in mühürü); Namei Saadet (Peygamber'in Mısır hükümdarına gönderdiği mektup; nuşin üzerine yazılıdır); Seyfi Nebevi (Hz. Muhammet'in kılıcı); Gasli Nebevi suyu ve Nakşı Kademi Şerif (Peygamber'in gasil suyu şişesi ve ayak izi bulunan taş).

 
İnebahtı Savaşı

Kıbrıs'ın alınması Avrupa'da bir Haçlı donanmasının hazırlanmasına neden oldu. Don Juan komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik, İspanya, Malta, Papalık ve diğer İtalya hükümetlerine ait gemiler bulunuyordu. Osmanlı Donanmasının değerli komutanları Pertev Paşa ve Uluç Ali Paşa bu karşılaşma sırasında savunma yapılmasını istedilerse de Kaptan-ı Derya Ali Paşa saldırıda bulunulmasını istedi.

İki donanma Mora'nın kuzey, Orta-Yunanistan ile Karlıeli'nin güney kapılarında bulunan İnebahtı körfezinde karşılaştı (7 Ekim 1571). Şiddetli çarpışmalardan sonra Kaptan-ı Derya Ali Paşa ve beraberindekiler şehit düştü. Osmanlı donanması beklemediği bir darbe aldı ve çok sayıda gemisi batırıldı. Savaşta büyük başarılar göstererek gemilerini kurtarmayı başaran Uluç Ali Paşa Sokullu Mehmed Paşa tarafından, Kaptan-ı Deryalığa getirildi.

Sokullu Mehmed Paşa yeni bir donanma hazırlamasını istedi. Bunun için çok sayıda malzemeye ihtiyaç olduğunu kısa süre içinde böyle bir donanmanın hazırlanmasının zor olduğunu söyleyen Uluç Ali Paşa'ya Sokullu; "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al." demesi Osmanlı Devletinin o dönemdeki gücünü göstermesi açısından önemlidir.

Sokullu Mehmed Paşa gönderilen Venedik elçisine İnebahtı Deniz Savaşıyla ilgili olarak "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı traş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakalın yerine daha gür çıkar." Bununla beraber İnebahtı faciasından sonra kaybedilen binlerce denizciyi yerrine getirmek kolay olmamış ve tecrübesiz, leventlerden teşkil edilen yeni donanma Osmanlı'ya Akdeniz'de eski kudretini kazandıramamıştır. Artık Avrupa siyasetini yönlendirecek ve ticaret yollarını hakimiyet altına alacak Hint Seferleri gibi büyük projelere de edilmemiştir.

 
İstanbul Antlaşması


I. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşma ile bugünkü Türkiye-Yunanistan-Bulgaristan sınırı çizilmiştir. Osmanlı Devleti'nin I. Balkan Savaşı'ndan yenilgiyle çıkması sonucunda Osmanlı Devleti Trakya'yı ve Edirne'nin büyük bir bölümünü Bulgaristan'a bırakmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı Devleti, II. Balkan Savaşı'nda (30 Haziran 1913) büyük kayıplar veren Bulgaristan'ın bu durumundan yararlanarak Edirne'yi geri aldı. İki cephede birden savaşan Bulgaristan bu durum karşısında ateşkes istedi ve iki devlet arasında İstanbul'da bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile Londra Antlaşması'nın Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ile ilgili maddesi iptal edilmiş oldu. İstanbul Antlaşması'na göre:

Batı Trakya Bulgaristan'a verildi.

Edirne Osmanlılara bırakıldı.

Bulgaristan'da yaşayan Türklerin dört yıl içinde Türkiye'ye göç etmelerine izin verildi. Kalanlara da her türlü mezhep ve din özgürlüğü tanındı.
 
İttihat ve Terakki


1908 Meşrutiyet Devrimi'ni sağlayan siyasi dernek (parti). İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin temeli, 1893 yılında İstanbul'da Askerî Tıbbiye'de atıldı. Kurucuları Dr. İshak Sukûtî, Dr. Abdullah Cevdet. İbrahim Temo ve Şerafettin Mağdumî'dir. Cemiyetin amacı istibdada karşı direnmek, Meşrutiyet yönetiminin yeniden yürürlüğe girmesini, özgürlüğe, eşitliğe, mal ve can güvenliğine yer veren bir yönetimin kurul masını sağlamaktı.

Cemiyet, kısa zamanda gelişti, İstanbul'da birçok semtte gizli komiteler kuruldu. Kahire'de ve Paris'te dernek adına yayımlara girişildi. Bunun üzerine Abdülhamit II yönetimi, İstanbul'da sıkı araştırmalara girişti. 1897'de cemiyet üyelerinin çoğu ele geçirilerek bir kısmı hapsedildi, bir kısmı sürgün edildi. Ama devrim düşüncesi yok edilemedi.

İttihat ve Terakki'nin amaçlan özellikle Rumeli'de subaylar, askerî öğrenciler ve memurlar arasında yaygınlaştı. Selanik, cemiyetin merkezi haline geldi. Atatürk ve İsmet İnönü de cemiyete üyeydiler.

Padişah, devrim çalışmalarını bastırmak için Rumeli'ye yüksek yöneticiler gönderdi. Bunlardan Şemsi Paşa Edirne'de ittihatçılar tarafından vuruldu. Müşir Osman Paşa dağa kaldırıldı. Binbaşı Enver Bey ile kolağası Niyazi Bey ayaklanıp dağa çıktılar. Bunun üzerine padişah korktu ve 24 temmuz 1908'de Kanunu Esasî'yi (Anayasa) yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı (ikinci Meşrutiyet, 1908).

Meşrutiyet'in ilânından sonra ülkede parti kavgaları başgösterdi. İttihat ve Terakki'ye karşı gerici 31 Mart Ayaklanması oldu (1909). Rumeli'den gelen Hareket Ordusu ayaklanmayı bastırarak gericileri sindirdi ve İttihat ve Terakki'yi kurtardı. Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra Enver, Talât ve Cemal Paşaların Alman etkisine kapılarak devleti Birinci Dünya Savaşı'na sokmaları, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte İttihat ve Terakki'nin de sonu oldu (1918).

İttihat ve Terakki'nin İleri Gelenleri

İttihat ve Terakki'nin başkanı, Edirne Posta idaresi'nde memur olan Talât Bey'di (sonra Paşa). Diğer ileri gelenler arasında Ahmet Rıza, Enver (Paşa), Cemal (Paşa), Dr. Nâzım ve Ziya Gökalp gibi asker ve sivil kişiler vardı.
 
Yıldırım Bayezit


Osmanlı padişahıdır (1360-1403). Yıldırım Bayezit (Bayezit I) Sultan Murat Hüdavendigâr'ın ikinci oğludur. Ağabeyi Savcı Bey'in ayaklandıktan sonra yakalanıp idam edilmesi üzerine veliaht oldu. 1386'da Karaman Beyliği'ne karşı açılan savaşta çok hızlı başarılar kazanması üzerine kendisine «Yıldırım» adı takıldı. Kosova Savaşı'nda babasının öldürülmesinden sonra başa geçti.

Batılılar 1394 yılında papanın kışkırtmasıyla Türklere karşı yeni bir Haçlı Seferi'ne giriştiler. O zamanki batı ülkelerinin hemen hepsi sefere katıldılar. Yıldırım Bayezit, 25 eylül 1396'da Haçlı ordusunu Niğbolu'da büyük bir yenilgiye uğrattı. Böylece Rumeli'de Türk egemenliğini sağlamlaştırdı. Ertesi yıl da İstanbul Boğazı'nda Anadoluhisarı'nı yaptırdı.

Ankara Savaşı

Bayezit batıda durumunu sağlamlaştırdıktan sonra egemenliğini doğuya doğru genişletme çabalarına girişti. Yıldırım'dan kaçan Anadolu beyleri o sıralarda Önasya'yı istilâ etmekte olan Timur'a, ondan kaçan hükümdarlar da Bayezit'e sığınıyorlardı. Bu durum iki cihangiri ister istemez karşılaşmak zorunda bıraktı.

Yıldırım Bayezit, Timur ordusunun Anadolu içinde batıya doğru ilerlediğini öğrenince kuvvetlerini Bursa'da toplayarak savaş hazırlığına girişti. İçinde 20,000 kişilik bir Sırp ordusu da bulunan Osmanlı ordusu iki koldan ilerleyerek Ankara yakınına gelip ordugâh kurdu. Ordu mevcudu 90,000 kişiyi buluyordu ve büyük çoğunluğu piyadeydi. Timur'un ordusu çoğu atlı olmak üzere 160,000 kişiyi geçiyordu. İki ordu Ankara yakınında Çubuk Ovası'nda kanlı bir savaşa tutuştu (20 temmuz 1402). Başta Rumeli ve Sırp askerleri olmak üzere Osmanlı ordusu iyi savaşıyordu.

Ne var ki savaşın kızıştığı bir sırada, Timur ordusunda bulunan eski Anadolu beyleri (Germiyan, Saruhan, Aydın, Menteşe v.b.), bayraklarını açarak Anadolu askerinin karşısına çıkınca bu askerler düşman tarafına geçtiler. Böylece Osmanlı ordusu zayıfladı ve yer yer bozguna uğrayarak geri çekilmeğe başladı. Yıldırım Bayezit, yanındaki komutanların ısrarına rağmen çekilmek istemedi ve sonunda Timur'a tutsak oldu.

Tutsaklık Ağır Geldi

Timur, tutsak sultanı, kapalı bir tahtırevan içinde yanında dolaştırarak Batı Anadolu'yu istilâya girişti. İzmir'e kadar bütün Ege kıyılarını ele geçirdi. Artık yurduna dönmek istiyordu. Bu arada Bayezit hastalandı. İçinde bulunduğu ağır durumu gururuna yediremiyordu. Sonunda tutsaklığa dayanamayarak 8 mart 1403'te Akşehir'de öldü.

Yıldırım'dan Sonra

Ankara Savaşı, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasına yetmişti. Çünkü Bayezit'in oğulları şimdi taht kavgasına girişmişlerdi. Süleyman Çelebi Rumeli'de, İsa Çelebi Balıkesir'de, Mehmet Çelebi Amasya'da, Musa Çelebi Bursa'da hüküm sürmeğe başladı. Önce Süleyman'la Musa savaşa tutuştu, Süleyman yenilerek öldürüldü (1410).

Musa Çelebi Bizans'ın üstüne yürüyünce Bizans, Mehmet Çelebi'yi tuttu. Çelebi Mehmet Bizans'ın desteğini sağladıktan sonra bütün kardeşlerini yenerek Osmanlı tahtına oturdu ve devletin birliğini yeniden sağladı. Bu arada eski beylikler yeniden devlete bağlandı. Ama Şeyh Bedrettin'in ayaklanması saltanat kavgalarıyla yorulmuş olan Osmanlı Devleti için yeniden bir sarsıntı yarattı. Bedrettin yakalanarak Serez'de asıldı. Çelebi Mehmet de bir av partisinde aldığı yaradan iyileşemeyerek Edirne'de öldü.

yildirim1.jpg
yildirim2.jpg


(Solda) Yıldırım Bayezit'in yağlıboya portresi. Topkapı Sarayı Müzesi. Padişah Portreleri Galerisi, İstanbul.

(Sağda) Yıldırım Bayezit'i tasvir eden bir minyatür. Üniversite Merkez Kitaplığı, İstanbul.

Mektuplar

�Timur'dan Bayezit'e «...Ey Rum diyarında melik Yıldırım Bayezit! Bil ki biz kuvvetle galip ve muzaffer olan yeni bir sultanız, insanların hepsi bize kuldur. Aklını başına topla ki, Kara Yusuf ve Sultan Ahmet bizim kılıcımızdan kaçtılar... Eğer kendi felâketini istemiyorsan onları kabul etme... Kov, ya da öldür... Sakın bu emrimize karşı koyma. Zira o halde kahrımız sizin üzerinize vaki olur...»

�Bayezit'ten Timur'a «Hamd o Allah'a mahsus! ki, bizi İslâm ile müşerref ve Arap ve Acem sultanlarının üzerine muazzez kılmıştır... Timur adıyla anılan ey kuduz köpek, ey Tekfur melikinden daha kâfir olan Timur! Malumun olsun ki mektubunu okudum. Ey uğursuz, beni böyle boş sözlerle mi korkutacaksın... Beni Acem hükümdarları ya da Tataristanlı mı sanıyorsun?.. Biz şarkta ve garptaki sultanların en erdemlisi ve uzakta ve yakındaki hakanların en şereflisiyiz...»

(Feridun Bey, Münşaat'tan kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir).

 
Ziştovi Barışı


11 Temmuz 1789 tarihinde Osmanlı Devleti ile İsveç arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştı. Sultan Üçüncü Selim, Rusya ve Avusturya'nın kendileri için de bir tehlike olacağını düşünen Prusya Kralı ile bir ittifak antlaşması yaptı (31 Ocak 1790). Ancak bu antlaşmalar yürürlüğe girmedi. İç işlerinde meydana gelen karışıklıklar, Avusturya'yı Osmanlılarla Ziştovi Barış Antlaşması imzalamaya mecbur bıraktı (4 Ağustos 1791).

Ziştovi Barış Antlaşmasıyla Avusturya, savaş sırasında aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verdi. Orsova ile Unna suyu taraflarındaki küçük bir arazi ise Avusturya'ya bırakıldı. Avusturya, Rusya'ya açık ya da gizli hiçbir yardımda bulunmayacağını dair bir garanti vermişti.

 
Zıtvatorok Antlaşması


Sultan Birinci Ahmed tahta geçtiği sırada Avusturya Savaşı devam ediyordu. Osmanlı kuvvetleri Belgrad'dan Budin'e doğru ilerlemekteydi. Peşte (25 Eylül 1604) ve Hatvan Kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirilmişti. Osmanlı Ordusu ilerleyerek Budin'in kuzeyinde bulunan Vaç Kalesi'ni ele geçirdi (16 Ekim 1604).

Osmanlı Ordusu, Sultan Birinci Ahmed'in emri üzerine Belgrad üzerinden Budin'e geçti. 29 Ağustos 1605'de Estergon Kalesi kuşatıldı ve Ciğerdelen Kalesi fethedildi. 8 Eylül'de Visigrad, 19 Eylül'de Saint Thomas (Tepedelen) Kaleleri fethedildi. 3 Ekim 1605'de ise Estergon Kalesi teslim alındı.

Osmanlılar da, Avusturyalılar da ardarda yapılan bunca savaştan dolayı sosyal ve ekonomik yönden çok yıpranmışlardı. Daha önce yapılan barış görüşmelerinden bir sonuç çıkmamıstı. Ancak 11 Kasım 1606'da Estergon-Komorin arasında, Zıtva Suyu'nun Tuna Irmağı'na döküldüğü yerde imzalanan Zıtvatoruk Antlaşması'yla barış sağlandı.

Antlaşmaya göre Eğri, Estergon, Kanije Kaleleri Osmanlılarda, Rop ve Koman Kaleleri Avusturyalılarda kalacaktı. Avusturya, bir kereye mahsus olmak üzere 70,000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. Osmanlı Padişahı da, Avusturya İmparatoru'na Roma İmparatoru (Cesar) ünvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. Avusturya'nın Macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30,000 altın vergi kaldırılacaktı.

Zıtvatoruk Antlaşması, Osmanlıların lehine gibi görünse de Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki üstünlügü sona ermiş, siyasi dengeler Osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştır.

 
Şeyh Bedrettin İsyanı


Mehmed Çelebi Anadolu ve Rumeli'de ki birliği sağladıktan sonra iki önemli isyanla uğraşmak zorunda kaldı. Bunlardan birisi Şeyh Bedrettin isyanıdır. Edirne civarındaki Simavna'da doğan Şeyh Bedrettin Bursa, Konya, Kahire gibi devrin en büyük ilim ve kültür merkezlerinde eğitim gördü.

Şeyh Bedrettin; Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa gibi yakın arkadaşlarıyla birlikte İznik'te kurdukları, İslam dinine aykırı fikirlere sahip bir tarikatla, Anadolu ve Rumeli'de fikirlerini yaymaya başladılar. Bir süre sonra Eflak üzerinden Deliosman'a gelen Şeyh Bedrettin ve yandaşları ayaklandılar.

Börklüce Mustafa İzmir'de, Torlak Kemal de Manisa'da ayaklanmaya katıldılar. Mehmed Çelebi, İzmir ve Manisa üzerine kuvvet göndererek ayaklanmayı bastırdı. Yakalanan Şeyh Bedrettin, Serez Kadısı tarafından yargılanarak idam edildi (1420).

 
Geri
Üst