Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Eshâb-ı kiram m :Mü'min olarak Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi gören ve mü'min olarak öldüğü bilinen mübârek insanlar ve cinler. (Bkz. Eshâb)
Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân, peygamberlerden aleyhimüssalevâtü vetteslîmât ve dört büyük melekten sonra yaratılmışların en üstünüdür. (Abdülganî Nablüsî)
Eshâb-ı kirâmı sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar içinden beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü teâlânın en büyük nîmetidir. (Eyyûb bin Sıddık)
Eshâb-ı kirâmın herbirini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak, herbirinin âdil ve sâlih (iyi) olduğuna inanmak lâzımdır. Hiç birine dil uzatmamak, lânet etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka sahâbîlere düşman olmakta n sakınmak lâzımdır. (Tâhir-i Buhârî)
Kirâm:
 
Eshâb-ı Şimâl:
Cehennem ehli. Âhirette amel defterleri sol ve arka tarafından verilecek olanlar.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Eshâb-ı şimâl; (Vücûdun derinliklerine işliyen pek şiddetli bir) sıcak, kaynar su ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. (Vâkıa sûresi: 41-42)
Eshâb-ı şimâl, amel defterlerini alınca, hâllerini anlayıp, büyük felâket, korkunç azâb, sonsuz tehlike, bitmeyen elem, acı ve üzüntüye tutulacaklarını, elleri ve boğazları zincir ve bukağılar ile bağlanıp, pek çirkin arkadaş olan şeytanlarla berâber Cehennem'in dibine atılacaklarını ve devamlı orada kalacaklarını bilip, kendi kendine, eyvâh helâk oldum, eyvâh mahv oldum! diye feryâd ederler. (Kâdızâde Ahmed Efendi)
 
Eshâb-ı Tahrîc:
Hanefî mezhebinde, kısa bildirilmiş olup, iki türlü anlaşılabilen hükümleri açıklayarak bir mânâsını seçen dördüncü tabaka âlimleri.
Ebû Bekr Ahmed Râzî ve Ebû Abdullah El-Cürcânî gibi âlimler, eshâb-ı tahrîcdendirler. (İbn-i Kemâl Paşa)
 
Eshâb-ı Temyîz:
Hanefî mezhebinde, fıkıh âlimlerinin altıncı tabakası. Bunlar kuvvetli hükümleri zayıf olanlardan, zâhir haberleri (İmâm-ı Muhammed'in Hanefî mezhebinin temeli olan meşhûr altı kitâbında bildirdiği haberleri), nâdir haberlerden (İmâm-ı Muhammed'in, İ mâm-ı a'zâm ve talebelerinin diğer kitâblarda bildirdiği haberlerden) ayıran mukallid âlimler.
Ebü'l-Berekât en-Nesefî, Abdullah-ı Mûsulî ve Tâc-üş-Şerîa gibi âlimler, eshâb-ı temyîzdendirler. (İbn-i Kemâl Paşa)
 
Eshâb-ı Tercîh:
Hanefî mezhebinde, fıkıh âlimlerinin beşinci tabakası. Bunlar, ictihâd gücüne sâhib olmayan, sâdece bağlı oldukları mezhebdeki müctehidlerin ictihadları (verdikleri hükümleri) arasından delili kuvvetli olan ictihâdı seçen âlimlerdir.
Kudûrî ve Burhâneddîn Mergînânî gibi âlimler, eshâb-ı tercîhdendirler. Eshâb-ı tercîh, tercih ettikleri kaviller (hükümler) için; "Bu evlâdır (en iyidir).", "Bu daha sahîhdir (doğrudur).", "Bu daha açıktır" gibi terimleri kullanır. (İbn-i Kemâl Paşa)
 
Eshâb-ı Yemîn:
Cennet ehli. Âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan mü'minler.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Eshâb-ı Yemîn; Onlar ne mutlu Eshâb-ı Yemîndirler. Onlar dikensiz kiraz, meyveleri tıklım tıklım muz ağaçları, yayılmış dâimî gölgeler, dâima akan sular, kesilmeyen, yasak da edilmeyen bir çok meyveler arasında ve kadri yükseltilmiş döşeklerdedirler. (Vâkıa sûresi: 27-34)
İbn-i Abbâs buyurdu ki: "Eshâb-ı Yemîn, Âdem aleyhisselâmın zürriyeti, sulbünden (belinden) zerreler hâlinde çıkarıldığında sağ tarafında olanlar, sağ tarafından çıkanlardır." (Mazhâr-ı Cân-ı Cânan)
 
ESÎR:
1) Köle. Savaşan iki taraftan birinin eline geçen karşı tarafa âit kimse.
İslâm hukûkunda harbde esîr alınmayan bir insanı satmak ve satın almak câiz değildir. Esirden başkası köle olmaz. Köle âzâd etmek, serbest bırakmak ise çok sevâbdır. (İbn-i Âbidîn)
2) Düşkün, mübtelâ, bir şeye vurgun.
Maddeden yapılmış olan, his organlarının esîri bulunan bir kimse, maddesiz olandan ve his organları ile anlaşılamayandan ne söyleyebilir? Yok iken sonradan yaratılmış olan bir kimse, hiç yok olmayandan ne anlayabilir? Maddeli, zamanlı ve mekânlı olan , maddesiz, zamansız ve mekânsız olana nasıl yol bulabilir? Zavallı mahlûk, kendi âleminden dışarıya nasıl çıkabilir? (İmâm-ı Rabbânî)
3) Allahü teâlâya kul, köle olma.
Hak teâlâ, hepimizi her an kendinin esîri olmak şerefine kavuştursun! Hakîkî kurtuluş O'na esîr olmak, tutulmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)
 
ESMÂ-İ HÜSNÂ:
Güzel isimler. Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen doksan dokuz ism-i şerîfi.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsı vardır. O hâlde O'na bunlarla duâ edin. (A'râf sûresi: 180)
Hadîs-i şerîfte bildirilen Esmâ-i hüsnâ şunlardır.
1. Allah, 2. Er-Rahmân, 3. Er-Rahîm, 4. El-Melik, 5. El-Kuddûs, 6. Es-Selâm, 7. El-Mü'min, 8. El-Müheymin, 9. El-Azîz, 10. El-Cebbâr, 11. El Mütekebbir, 12. El-Hâlık, 13. El-Bârî, 14. El-Musavvir, 15. El-Gaffâr, 16. El-Kahhâr, 17. El-Vehhâb, 18. Er-R ezzâk, 19. El-Fettâh, 20. El-Alîm, 21. El-Kâbid, 22. El-Bâsit, 23. El-Hâfıd, 24. Er-Râfi', 25. El-Muizz, 26. El-Müzill, 27. Es-Semî', 28. El-Basîr, 29. El-Hakem, 30. El-Adl, 31. El-Latîf, 32. El-Habîr, 33. El-Halîm, 34. El-Azîm, 35. El-Gafûr, 36. Eş- Şekûr, 37. El-Aliyy, 38. El-Kebîr, 39. El-Hafîz, 40. El-Mukît, 41. El-Hasîb, 42. El-Celîl, 43. El-Kerîm, 44. Er-Rakîb, 45. El-Mucîb, 46. El-Vâsi', 47. El-Hakîm, 48. El-Vedûd, 49. El-Mecîd, 50. El-Bâis, 51. Eş-Şehîd, 52. El-Hakk, 53. El-Vekîl, 54. El-Kaviyy, 55. El-Metîn, 56. El-Veliy, 57. El-Hamîd, 58. El-Muhsî, 59. El-Mübdî, 60. El-Muîd, 61. El-Muhyî, 62. El-Mümît, 63. El-Hayy, 64. El-Kayyûm, 65. El-Vâcid, 66. El-Mâcid, 67. El-Vâhid, (El-Ahad), 68. Es-Samed, 69. El-Kadîr, 70. El-Muktedir, 71. El-Mukaddim, 72. El-Muahhir, 73. El-Evvel, 74. El-Âhir, 75. Ez-Zâhir, 76. El-Bâtın, 77. El-Vâlî, 78. El-Müteâlî, 79. El-Berr, 80. Et-Tevvâb, 81. El-Müntekım, 82. El-Afüvv, 83. Er-Raûf, 84. Mâlikü'l-Mülk, 85. Zül-Celâli ve'l-İkrâm, 86. El-Muksit, 87. El-Câmi', 88. El-Ganiyy, 89. El-Muğnî, 90. El-Mâni', 91. Ed-Dârr, 92. En-Nâfi', 93. En-Nûr, 94. El-Hâdî, 95. El-Bedî', 96. El-Bâkî, 97. El-Vâris, 98. Er-Reşîd, 99. Es-Sabûr (celle celâlüh). (Bkz. İlgili Maddeler) (Câmi-us-Sagîr)
Esmâ-i hüsnâdan her birini söyledikten sonra celle celâlüh gibi tâzim, hürmet (saygı) ifâdesini de söylemelidir. Yoksa edebe riâyet edilmemiş olur. (Abdülhakîm Arvâsî)
 
ESRÂR:
Sırlar, gizli ve akıl ermeyen şeyler. (Bkz. Sır)
Bâtın (kalb, rûh, hakîkat) ilmi, Allahü teâlânın esrârından bir sırdır. (Hadîs-i şerîf-Künûz-üd-Dekâik)
Hak teâlânın bana ihsân eylediği esrârın tamâmını, Sıddîk'ın (hazret-i Ebû Bekr) kalbine akıttım. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât)
Resûlullah'tan iki ilim edindim ki, birini beyân eyledim (açıkladım). Diğerini açıklasam öldürülürüm. O, esrâr ilmidir ki, herkes onu anlayamaz. (Ebû Hüreyre)
Hadîs-i şerîfte; "Âlimler peygamberlerin vârisleridir" buyruldu. Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) bıraktıkları ilim iki türlüdür. Biri ahkâm, yapılacak ve sakınılacak şeyler, diğeri esrâr bilgileridir. (İmâm-ı Rabbânî)
Esrârın çoğu, kayda ve kitâba gelmez. Sohbet ve berâber bulunmağa bağlıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
 
ESTAĞFİRULLAH:
Allahü teâlâdan hatâ ve kusurlarımı bağışlamasını dilerim, mânâsına; mübârek, kıymetli bir söz. (Bkz. İstiğfâr)
Bütün işlerde ve hâllerde istiğfârı (Allahü teâlâdan bağışlanmayı istemeyi) elde tutmalıdır. İstiğfâr ederken, seyyid-ül istiğfâr denilen: "Estağfirullahel azîm ellezî lâ ilâhe illâ hû El-Hayyel kayyûme ve etûbu ileyh: Azîm olan O'ndan başka ilâh bul unmayan, Hayy ve Kayyûm olan Allahü teâlâdan günahlarımı bağışlamasını diler, O'na tövbe ederim" demelidir. (Yûsuf Sinânüddîn)
İşlediği günâha pişmanlık duymadan ve bu günâhı bir daha yapmamaya karar vermeden estağfirullah demeyiniz. Çünkü bu, günâh ve yalan olur. (Abdülganî Nablüsî)
 
EŞ'ARÎ:
1. Ehl-i sünnet vel-cemâat yolunun iki büyük imâmından biri. Ebü'l-Hasen Ali bin İsmâil Eş'arî. 879 (H. 266) yılında Basra'da doğdu. 941 (H. 330) yılında Bağdâd'da vefât etti.
İmâm-ı Eş'arî ve İmâm-ı Mâtürîdî, selef-i sâlihînin (ilk devir müslümanlarının) bildirdikleri îtikâd (îmân) bilgilerini açıklamışlar, kısımlara bölmüşler, insanların anlayabileceği bir şekilde yaymışlardır. İmâm-ı Eş'arî, İmâm-ı Şâfiî'nin talebesi zi ncirinde bulunmaktadır. İmâm-ı Mâtürîdî de, İmâm-ı a'zamEbû Hanîfe'nin talebeleri zincirinin büyük bir halkasıdır. Eş'arî ve Mâtürîdî, hocalarının îtikâddaki ortak olan mezheblerinden dışarı çıkmamış, mezheb kurmamıştır. Bu ikisinin ve hocalarının ve dört mezheb imâmının tek bir îtikâdı vardır. Bu da Ehl-i sünnet vel-cemâat ismi ile meşhûr olan îtikâd mezhebidir. Bu fırkada bulunanların îtikâdları, inanışları, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin ve Tebe-i tâbiînin inanışlarıdır. (Taşköprüzâde)
2. Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdını Ebü'l-Hasen Eş'arî hazretlerinin açıkladığı şekilde öğrenip inanan.
 
ETTEHIYYÂTÜ:
Namazların birinci ve ikinci oturuşlarında okunan duâ.
Mânâsı: "Mal, beden ve dil ile yapılan ibâdet, tâat ve hamd ve şükürlerin hepsi cenâb-ı Hakk'a mahsustur. Allahü teâlânın selâmı rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Ey Nebiyyi zîşân, dünyâ ve âhiret selâmeti bütün peygamberler ve cenâb-ı Hakk'ın iyi, itâatkâr kullarının üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın kulu ve resûlüdür, peygamberidir.
Dört rek'atli namazlarda iki ka'de (oturuş) vardır. Evvelki ka'de-i ûlâdır ki, burada Ettehiyyatü okumak sünnet, onu okuyacak kadar oturmak vâcibdir. İkincisi ise ka'de-i âhire olup, bunda Ettehiyyâtü okumak vâcib, okuyacak kadar oturmak farzdır. (İbrâhim Halebî)
 
ETBAUTEBE-İ TÂBİÎN:
Sahâbe ve Tâbiînden sonra Peygamber efendimizin övdüğü nesillerden üçüncüsü olan Tebe-i tâbiîni görenler.
Tebe-i tâbiînin asrı hicrî 220 (m.835)'de son bulur. Hanbelî mezhebinin imâmı Ahmed bin Hanbel, İmâm-ı Buhârî, İmâm-ı Müslim ve İmâm-ı Tirmizî, Etba-u Tebe-i tâbiîn neslindendir. (İbn-i Salâh)
 
E'ÛZÜ:
E'ûzübillâhimineşşeytânirracîm sözü.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
(Ey Habîbim!) Kur'ân-ı kerîm okuyacağın zaman E'ûzü... söyle (Nahl sûresi: 98)
Kur'ân-ı kerîme saygı göstermek, E'ûzü okuyarak başlamakla olur... (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Ya'kûb-ı Çerhî)
Allahü teâlâya yaklaşmak isteyenler, E'ûzü'ye yapışmakta, O'ndan korkanlar da, E'ûzü'ye sarılmaktadır. Günâhı çok olanlar E'ûzü'ye sığınmıştır. E'ûzü'nün mânâsı; "Allah'ın rahmetinden uzak olan ve gazâbına uğrayarak dünyâda ve âhirette helâk olan şey tandan, Allahü teâlâya sığınırım, korunurum, O'ndan yardım beklerim. O'na yalvarır, imdâd isterim" demektir. (Ya'kûb-ı Çerhî)
 
EVÂMİR-İAŞERE:
Allahü teâlânın Tûr dağında Mûsâ aleyhisselâma bildirdiği on emir. Yahûdîlikte uyulması şart olan on kâide.
Mûsâ aleyhisselâm Tûr dağında Allahü teâlâ ile konuştu. Allahü teâlâ ona Evâmîr-i aşereyi bildirdi. O da bunları kavmine bildirdi. Onlara tek bir Allah'a îmânın lâzım olduğunu anlattı ve Allahü teâlânın gönderdiği Tevrât kitabını getirdi. (Sa'lebî)
Bugünkü yahûdî kitablarında ve Tevrât'ın Tesniye ve Hurûç (çıkış) kısmında bildirilen Evâmir-i aşere şunlardır:
1) Puta tapmayacaksın, tek Allah'ın varlığına inanacaksın.
2. Allah ismini hürmet ve muhabbet ile zikredeceksin.
3) Altı gün çalışıp yedinci gün dinleneceksin. Sebt yâni Cumartesi gününü dâimâ hatırlayıp onu kutsal tutacaksın.
4) Anne ve babana hürmet ve itâat edeceksin.
5) Adam öldürmeyeceksin.
6) Zinâ etmeyeceksin.
7) Yalan söylemeyeceksin.
8) Kimsenin malını çalmayacaksın.
9) Komşuna yalan şehâdette bulunmayacaksın. Komşunun zevcesine (hanımına), evine, tarlasına, kölesine, câriyesine, öküzüne, eşeğine ve hiç bir şeyine göz dikmeyeceksin.
10) Haram olan kurbânı kesmeyeceksin. (Nişâncızâde)
 
EVHÂM:
Vehmler, zanların esâsı olan kıyaslar. (Bkz. Vehm)
Allahü teâlâ, evhâm ve evhâm-ı beşeriyyenin çok fevkındadır (üstündedir). (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî)
Tasavvuf yolcularının o yolculukta gördükleri, tattıkları, hâller, vecdler, ilim ve ma'rifetler imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi evhâm ve hayâlât gibi, geçici şeylerdir. (İmâm-ı Rabbânî)
 
EVKÂF:
Vakıflar. Sâhibi tarafından İslâmiyet'e uygun olarak bir hayır işe tahsis edilmiş mülk veya mallar. (Bkz. Vakf)
 
EVLÂ:
En iyi olan.
Küçük ve büyük abdest sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekruhtur (harama yakındır). Bunlar namaz arasında zorlarsa, namazı bozmalıdır. Bozulmaz ise, günâha girilir. Cemâat kaçırılacak bile olsa, namazı bozmak efdâldir. Çünkü kerâhetle (ib âdetin sevâbını gideren bir hâlde) namaz kılmaktan ise, sünneti kaçırmak evlâdır. Ancak namaz vaktini veya cenâze namazını kaçırmamak için böyle sıkışık bir hâlde namaz kılmak mekrûh olmaz. (İbn-i Âbidîn)
Kur'ân-ı kerîm okurken cim harfi bulunan yerlerde durulabilir. Fakat evlâ olan durmamaktır. (Ahmed ibni Kemâl Paşa)
 
EVLİYÂ:
Velî kelimesinin çoğuludur. (Bkz. Velî)
1. Dostlar.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Mü'minler (inananlar) , mü'minleri bırakıp da kâfirleri (inanmıyanları) evliyâ edinmesin. (Âl-i İmrân sûresi: 28)
2. Allahü teâlânın sevgili kulları, nefsin esâretinden kurtulup, sözleri, işleri ve hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allahü teâlâyı hatırlayıp, ananlar.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biliniz ki, Allahü teâlânın evliyâsı için azâb korkusu ve nîmetlere kavuşmamak üzüntüsü yoktur. (Yûnus sûresi: 62)
Allahü teâlâ buyurdu ki: "Evliyâmdan birine düşmanlık eden, benimle harb etmiş olur..." (Hadîs-i kudsî-Buhârî)
Evliyâ görülünce, Allahü teâlâ hatırlanır. (Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ).
Evliyânın alâmeti üçtür:Birincisi, derecesi yükseldikçe tevâzûsu, alçak gönüllülüğü artar. İkincisi, elinde imkân bulunduğu halde dünyâya değer vermez. Üçüncüsü, intikam almaya gücü yettiği halde merhametli ve insaflı davranarak intikam almaz. (Ebû Abdullah Seczî)
Bir kimse velîlik mertebesine ulaşsa, onun üzerine Hak teâlânın bir perde örtmemesi, onu halkın gözünden gizlememesi mümkün değildir. "Evliyâm kubbelerim altında (saklı) dır. Onları benden gayrısı tanıyamaz." hadîs-i kudsîsinin mânâsı da budur. Burada bildirilen "Kubbeler", beşeriyyet sıfatlarıdır. Pamuktan veya başka maddelerden dokunmuş perde değildir. İnsanlık sıfatları öyle bir şeydir ki, o velîde, Hak teâlâ hazretleri açık bir kusur kılar veya bir hünerini ayıp sûretinde gösterir. "Onu Allah 'tan başka kimse tanıyamaz." demek, "İçi ilâhî irâde nûru ile dolu olmayan kimseler o velîyi anlıyamaz" demektir. Ancak o nûr ile nurlanan kimseler anlayabilir. (Alâüddevle Semnânî)
Evliyânın sohbetine kavuşan, şeytanın elinden kurtulur, her an Allahü teâlâ ile berâber olur. (Yahyâ bin Muâz)
Allahü teâlânın evliyâsı büyük günâh işlemekten mahfûzdurlar, korunmuşlardır. (Kuşeyrî)
Evliyânın huzûruna boş olarak gelmelidir ki, dolu olarak dönülebilsin. Onların acıması, ihsânda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyz, ihsân yolu açılır. (İmâm-ı Rabbânî)
 
EVRÂD:
Îtiyâd ve vazîfe olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar. Vird kelimesinin çoğuludur. (Bkz. Vird)
 
Geri
Üst