Edebiyat Sözlüğü

Şiveye Mugayeret



Şivesizlik. Dili kuralları dışında kullanmak. Türk dilini iyi bilmemekten, dilimizin özelliklerini gözönüne almaksızın yabancı dillerdeki bazı kullanış şekillerini tercüme edip (bilgi yelpazesi.net) uygulamaktan doğar. "Meşrubat içmek" yerine "meşrubat almak", "banyo yapmak" yerine "banyo olmak" gibi.
 
Ta’kid



İfadeye açıklık getirememe, anlatamama halidir. İkiye ayrılır.



1. Lafzi ta’kid: Bir cümlede kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar.



Örnek:

Ben fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman

Hasıl etmezsen değil gam matlabım yâ Rab bana

Râgıp Paşa



2. Manevi ta’kid: Bir cümlede kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına denir.



Örnek: Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen

Nef’î
 
Ta’rifat



Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler. Divan edebiyatı nazım türüdür. Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar. Sâfi Kasım Paşa’nın, Kalkandelenli Fikri’nin, Gelibolulu Mustafa Ali’nin, Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır.



Örnek:

Nedür bildüm mi defter-dâr efendi

Eğerçi bir iki üç var efendi

Kiminün işini altun iderler

Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler

Olardur sâ’i-i genc ü hazînle

Olardur sâhib-i mâl u define

Kalkandelenli Fikri
 
Ta’şir



Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu’aşşerdir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Edebiyatımızda örneği fazla görülmez. Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir.



Haste olmak gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi

Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi

Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi

Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi

Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet gibi

Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi

Sağlıgun bünyâdı yok âyinede sûret gibi

Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Yahya Bey
 
Taştir



Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime, Arapça "bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir. Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur. Edebiyatımızda XVIII. yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır.
 
Tazmin



Bir şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması. Divan edebiyatı nazım türüdür. Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır. Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir.



Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tanzim:

Sanırım ismini kuşlar heceler

Seni söyler bana dağlar dereler

Su çağıldar kuzular kırda meler

Seni söyler bana dağlar dereler



Hep seni aşkın eserken serde

Hüsn ü ânın görünür her yerde

Gezdiğim duygulu vâdilerde

Seni söyler bana dağlar dereler

Yahya Kemal Beyatlı
 
Tecâhül-İ Arif



Anlamla ilgili sanatlardandır. Bilinen bir gerçeği, bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır. Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır. Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır.



Örnek:

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem

Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

Fuzulî



(Bilmiyorum, dönen kubbe mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır.) Fuzuli, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor. Aslında gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için bu yola başvurmuştur.
 
Tefrik



Anlamla ilgili sanatlardandır. Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir.



Örnek:

Budur farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan

Kim ol cânım verir cisme bu cismi ayırır cândan

Ortak çeşit gün, aykırı taraflar ise cisme can verme, cisimden canı ayırmadır.
 
Tehzil



Alay ve şaka yollu yazılmış nazire. Hezl diye de bilinir. Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır. Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir. XVII. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi, Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe vermişlerdir.
 
Tekrar



Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi, estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek. Aşırı tekrar sözkonusu ise buna kesret-i tekrar denir.
 
Telmih



Divan edebiyatı sanatlarından. Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir. Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır.



Örnek:

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin

Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin

Nabî



(Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.)
 
Tenâfür



Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır. İkiye ayrılır:



Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması. Örneğin: Yaptırttık



Sözcüklerle tenâfür: Söylenişleri zor olan, dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu sözcüklerin art arda sıralanması:



Örnek:

Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi
 
Tenasüb



Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat.



Örnek:

Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre

Sen serv-i gül-izârı hevâdar olan bilür

Bakî



Tenasüb, ilham ve tezat sanatlarıyla da birlikte kullanılır. Bu yönüyle de ikiye ayrılır: İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla yapılır. İki anlamı (bilgi yelpazesi.net) olan bir sözcüğün, dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından bağlantı kurularak yapılır.



Örnek:

Ne güzel vâkıadır bu ki asup can gözünü

Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm

Zatî



(Can gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp anlamam ne güzel bir olaydır. Rüya, düş kelimelerinin kastedilmeyen ikinci anl*****n hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır.)



İlham-ı tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır. İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır. Belirtilmeyen anlam cinas yoluyla sağlanır.



Örnek:

Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et

Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde

Fuzulî



(Burada ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor. Fuzulî beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında tezat yapıyor.)
 
Terdid



Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca ***ürme yoluyla yapılan edebi sanat. Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir.



Örnek:

Dizilirler ayakta

Ana baba ve kardeş

Hayal ırak... Irakta

Eder fiillerle güreş



Başından kayar yastık

Nura döner karanlık

Sırlar çözülür artık

Kırka çıkınca ateş

Necip Fazıl Kısakürek



Terza Rima



Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bend sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e.



İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.
 
Tesbi



Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır. Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir. Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca). Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür. İzzet Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini, Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır.
 
Tetabu-I İzâfât



İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama. Edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu’ı izâfâta rastlanır. Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz. Türkçe tetâbu’-ı izâfât’a



Örnek:

"Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin araştırılması..."

Farsça tetâbu’-ı izâfât’a



Örnek:

Ey vucûd-ı kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak

Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı yakîn

Fuzulî
 
Tevârüd



İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması.
 
Tevkiye



Anlamla ilgili sanatlardandır. İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anl***** söyleyip uzak anl***** kasdetmek. Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir. Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken, tevriyede uzak anlamına işaret edilir.



Örnek:

Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar

Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar

Nâili-Kadim
 
Triyole



On mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir. Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb.



Örnek:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var,

Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher?



Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr

Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr:



Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr?

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var!



Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter

Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber



Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler,

Nedir bu hâl-
 
Vecize



Söyleyeni belli, kısa, anlamlı söz. Özdeyiş diye de bilinir. Bireysem ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır. Vecizeler bağımsız yazıldığı gibi, bir eserin içinde dağınık da bulunabilir. İslam büyüklerinin bu tür sözlerine kelam-ı-kibar denir. Vecize önce eski Yunan edebiyatında yazılmıştır. Klasizm edebiyatı döneminde, Larochefoacauld’ın Maximes (Vecizeler) adlı eseriyle Avrupa’ya gelmiştir.
 
Geri
Üst