Değerli Üyelerimiz sizler için kendimizi sürekli yeniliyoruz. Lütfen 10 saniyede üye olarak bizlere destek olunuz... 😊 Tüm sorunları bize bildirebilirsiniz
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İstanbul evliyasından “Esrar Dede” bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki;
- Kardeşlerim
üç grup insan vardır ki
siz onlardan olmayın
buyurdu.
- Onlar nedir? dediler.
- “Müşrik”
“Kâfir” ve “Rai”
buyurdu.
- Efendim
ilk ikisini biliyoruz. “Rai” ne demek? dediler.
- “Rai”
kendi aklına göre hareket edendir
buyurdu. Halbuki İslâmiyet gelince aklın işi azaldı.
- Nasıl azaldı efendim?
- Akıl
tek başına doğru yolu bulamaz kardeşlerim. Eğer bulabilseydi
Peygamberler gönderilmezdi. “Göz” için “ışık” ne ise
“Akıl” için de “Peygamber” öyledir. Göz
ışık olmadan nasıl göremezse
akıl da Peygamber olmadan doğruyu bulamaz.
En büyük ibadet
Bir gün de bazı gençler bu zata gelip;
- Efendim
en büyük ibadet nedir?diye sordular.
- Beş vakit namaz kılmaktır
buyurdu.
Gençler;
- Eyvaah
biz bazan kazaya bırakıyoruz
dediler.
- Olur mu? Bu
çok yanlış
buyurdu. Bana sorarsanız
bir vakit namazım kazaya kalacağına
“bin kere ölmeyi” tercih ederim.
Ve ilave etti:
- Namaz bu kadar mühimdir işte. Nerede ve hangi şart altında olursak olalım
beş vakit namazımızı mutlaka kılmalıyız.
Hiç özrü yok mudur?
Sordular:
- Namazı kazaya bırakmak için hiç özür yok mu efendim?
- Var tabii
bunun için üç özür var.
- Onlar nedir efendim?
- Birincisi
“Unutmak”
ikincisi “Uyumak”.
- Ya üçüncüsü? dediler.
Mübarek gülümsedi.
- Üçüncüsü de “Ölmek”tir.
Gençler şaşırdı.
- Ölmek mi? Nasıl yani?
Buyurdu ki:
- Ey gençler
namaz
“Nefes almak” gibidir bu dinde. Öyleyse Müslüman
nefes aldığı müddetçe beş vakit namazını kılacaktır.
buyurdu.
- Gıdası nedir efendim?
- Haram ve günahlardır.
- Nefs için bir kitapta “En ahmak yaratık” diye okumuştum. Bu doğru mu hocam?
- Evet
nefs mahlukların en ahmağıdır. Çünkü her arzusu kendi aleyhinedir. Bu da
onun ahmak olduğunun işaretidir.
- Onun arzusu nedir ki efendim?
- Onun tek arzusu
sahibine günah işletip sonra Cehenneme sokmaktır. Ama o
bununla tatmin olmaz.
İlahlık dâvâ eder!
- Başka ne ister ki?
- İnsanın içinde ilahlık dâvâ eder. Onun asıl maksadı
insanları kendine taptırmaktır.
***
Bir gün de genç birisi bu zata gelip;
- Efendim
geçim sıkıntı içindeyim
diye dert yandı.
Mübarek
ona şefkatle bakıp;
- Mühim değil
buyurdu.
- Anlamadım
nasıl mühim değil?
- Rızık kolay evladım
sen onu düşünme.
- Ya neyi düşüneyim efendim?
- Îmanını düşün. Onu kaptırmamaya bak. Allahü teala rızka kefildir
ama îmana kefil değildir.
Îmanın düşmanı çok!
Delikanlı;
- Çok şükür
dedi. Îmanımız var.
Buyurdu ki:
- Evet îmanın var
ama o îmanın düşmanı da var evladım. Onu muhafaza edebilecek misin bakalım?
- İnşallah ederim efendim.
- Çok zor evladım.
- Zor mu
neden?
- Çünkü îman
bir kelime söylemekle kazanıldığı gibi
bir kelime söylemekle de kaybedilebilir.
- Pekii ne tavsiye edersiniz hocam?
- Her gün mutlaka birkaç sayfa dînî kitap okumalısın oğlum. Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı bir “ilmihal kitabı”nı oku. Ama her gün mutlaka oku. Îmanını koruman buna bağlı çünkü.
iyi insan olmak için ne yapalım? diye sordular.
- İyilerle beraber olun
buyurdu.
- Başka? dediler
- Bir araya geldiğinizde İslâmiyetten konuşun. Veya açıp bir dînî kitap okuyun. Ama her kitap okunmaz. Ehli sünnet âlimlerinin yazdığı “ilmihal kitapları” okunur ancak.
- Neden? dediler.
- Çünkü onlar
“Allah için” yazar ve “Allah için” söylerler
buyurdu. Bir menfaat beklemezler yazdıklarından.
Kafadan
konuşmazlar
Ve ekledi:
- Ayrıca onlar yazarken ve söylerken “Nakli” esas alır
kendi kafalarından bir şey eklemezler. En mühimi de
o büyüklerin sözleri ve yazıları
okuyanın ve dinleyenin kalbine tesir eder. Çünkü onlar
kalpten söyler ve yazarlar.
Şöyle bitirdi:
- Unutmayın; “Kalpten çıkan
kalbe girer.”
***
Bir gün de;
- Mümin olmanın alameti
“güler yüzlü olmak”tır
buyurdu.
Sordular:
- Herkese karşı mı güler yüzlü olacağız?
- Evet. Müslim-gayri müslim herkese karşı güler yüzlü olmalıyız. Çünkü Müslümana “Çatık kaşlı” olmak yakışmaz.
Münafıklık alameti!
Ve ekledi:
- Mümin olmanın alameti “güler yüz” olduğu gibi
münafık olmanın alameti de “çatık kaşlı” olmaktır.
***
Bir gün de bazı sevdikleri bu zata gelip;
- Efendim
kötü huylu olmanın alameti nedir? diye sordular.
- Başkasını kötülemektir
buyurdu. Gayrinin kötü huylu olduğundan bahsediyorsak
bu
kendimizin kötü huylu olduğunun alametidir.
Sordular:
- Güzel ahlâk nedir öyleyse?
Buyurdu ki:
- “Güzel ahlak”
Fahreddin-i Acemî hazretlerine birkaç kişi geldi bir gün. Her biri bir sıkıntısını arz edip çaresini sordular. Birincisi;
- Efendim
çok sıkılıyorum
ne yapayım? diye sordu.
Cevabında;
- Tövbe istiğfar eyle
buyurdu.
İkincisi arzetti:
- Çok hastayım efendim. Ne yapayım?
- Tövbe istiğfar eyle.
Üçüncüsü sordu:
- Çok maddi sıkıntı içindeyim efendim. Ne tavsiye edersiniz?
- Tövbe istiğfar eyle.
- Hanımla geçinemiyoruz efendim.
- Tövbe istiğfar eyle.
- Çocuğumuz olmuyor hocam.
- Tövbe istiğfar eyle.
“Bir şey anlamadık!”
Hayretle birbirlerine bakıştılar.
- Efendim
biz bir şey anlamadık.
- Neden?
- Hepimize de aynı şeyi tavsiye ettiniz.
Buyurdu ki:
- Tövbe istiğfar öyle anahtardır ki
açılmayan kapılar onunla açılır. Allahü teala
“İstiğfar ederseniz
imdadınıza yetişirim”buyuruyor.
***
Bir berat gecesinde
talebesinden biri bu zatın huzuruna gelip
- Efendim
malumunuz bu gece Berat Kandili. Bu mübarek geceyi en güzel şekilde ihya etmek istiyorum. Acaba hangi ibadetleri yapayım? diye sordu.
“İlmihal kitabı oku!”
Ona sevgiyle bakıp;
- İlmihal kitabı oku
buyurdu.
Delikanlı şaşırdı. Zira o
hocasının “Kur’an-ı kerim oku
namaz kıl
Allahı zikret” gibi bir şey söyleyeceğini düşünüyordu. Büyük veli
onun şaşırdığını görünce sordu:
- Sen bu geceyi en iyi şekilde ihya etmeyi istemiyor musun evladım?
- Evet efendim.
- Öyleyse ilmihal kitabı okumakla geçir.
Ve şöyle izah etti:
- Çünkü “ilmihalini öğrenmek”
her Müslümana farzdır evladım. Senin düşündüğün ibadetler ise nafiledir. Halbuki “Farz sevabı” yanında “Nafile ibadetin sevabı”
neden korkuyorsun?
- Ahirette Cehennemden kurtulabilecek miyim acaba? Bunu düşünüp çok korkuyorum hocam.
- İnşallah kurtuluruz oğlum.
- İnşallah efendim
ama nasıl?
Buyurdu ki:
- Ümidimiz odur ki oğul
büyükler bize sahip çıkar ve şefaat ederler de inşallah kurtuluruz.
- Ya sahip çıkmazlarsa efendim?
- Merak etme oğlum. Biz bugün onlara sahip çıkarsak
onlar da o gün bize sahip çıkarlar.
Biz onları dinlersek...
- Anlamadım
nasıl yani?
- Demem o ki oğul
biz o büyüklerin sözlerini dinler
nasihatlerine göre yaşarsak
onlara sahip çıkmış oluruz. O zaman onlar da bize sahip çıkarlar.
***
Bir gün de bir genç gelip;
- Efendim
dünyada ve ahirette felaketlerden kurtulmak için ne yapayım? diye sorunca;
- Bunun bir tek çaresi var
buyurdu.
- O nedir ki efendim?
- Kurtulanlarla beraber olmak.
- Kurtulanlardan maksat kimlerdir ki?
- Allahü teâlânın sevgili kullarıdır. “Ehl-i sünnet alimleri” ve “evliyalar” bunlardandır mesela.
Böyle zatlar yoksa?
Delikanlı sordu:
- Böyle zatlar yoksa efendim?
- Onlar yoksa
kitapları var evladım. Onların kitaplarını okuyan da onlarla beraber sayılır.
***
Bir gün de bazı gençlere
- “Emr-i maruf”
yani İslâma hizmet etmek kime nasip olursa
çok sevinsin
çok şükretsin
buyurdu.
- Bu iş
çok mu sevaptır? dediler.
- Elbette
buyurdu. Bir beldede küfre karşı “emr-i mâruf” yapılırsa
Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azâbı tehir eder. Emr-i maruf yapılmayan beldeye ise azab-ı ilâhî gelir.
bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki;
- Kardeşlerim
Allahü teâlânın sevgili kullarını tanıyan ve seven
mutlaka onlardan istifade eder
buyurdu.
- Ne gibi? dediler.
- En mühimi
“Îman”ı düzelir
buyurdu.
- Başka?
- Sonra “İbadetler”i düzelir. Sonra günahlar çirkin gelmeğe başlar ki
bu
istifade ettiğinin en açık alâmetidir. Bu istifade üç şekilde olabilir.
Ve şöyle sıraladı:
- Birincisi
bizatihi o zatın kendisini görerek olur ki
en iyisi de budur. İkincisi
kitaplarını okumak suretiyle olur.
Sevenlerini sevmek
- Üçüncüsü hocam?
- Üçüncüsü de o büyükleri tanıyan
seven kişilerle arkadaş olmakla olur.
- Böyle de istifade edilir mi ki efendim?
- Elbette. Velhasıl o büyükleri tanıyan
seven ve yollarında gidenler
biiznillah îmanla yaşar ve îmanla göçerler bu âlemden.
***
Bir gün de bazı sevdikleri
- “Mürşid-i kâmil” ne demek? diye sordular bu zata.
Cevabında;
- Hakkı batıldan
doğruyu yanlıştan ayırabilen İslâm âlimi
“mürşid-i kâmil”dir
buyurdu.
- Hakkı batıldan ayırmak çok mu zordur efendim?
Dünyada en zor şey
- Elbette. Dünyada en zor şey
hakkı batıldan ayırabilmektir.
- Herkes ayıramaz mı yani?
- Hayır. Bu
ancak mürşid-i kâmil derecesine yükselen “ehl-i sünnet âlimleri”ne mahsus bir haslettir.
- Böyle zatları tanıyanlar da hakkı batıldan ayırabilirler mi?
- Evet. Hatta o büyük âlimlerin talebelerine kavuşanlar da hakkı batıldan ayırabilirler.
- Ya hiçbirine kavuşamayanlar ne yapsın hocam?
- O büyüklerin kitaplarını okusunlar. Zira bir âlim ve evliyanın kitabını “okumak”
Siirt’in Tillo kasabasında vefat eden İsmail Fakirullah hazretleri
bir sohbetinde;
- Dünyada rahata
ahirette de sonsuz Cennet nimetlerine kavuşmak
iki şeye bağlıdır
buyurdu.
- Onlar nedir? dediler.
-Birincisi
“Allah dostları”ndan birini tanıyıp onu sevmek ve onun tarafından kabul edilmektir
buyurdu.
- Allah dostları kimlerdir ki?
- Dini
dünyaya alet etmeyen
Allah için yazıp Allah için söyleyen “Ehl-i sünnet alimleri”dir.
- İkincisi nedir efendim?
- İkincisi de
beş vakit namazı evvel vakitlerinde ve dosdoğru kılmaktır.
Her şeyin başı namaz
Ve ilave etti:
- “Namaz” olmadan Müslümanlık olmaz. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itaat edilmezse cenab-ı Hak dört musibet verir.
- Onlar nedir? dediler.
Buyurdu ki:
- Rızıklar daralır
hastalıklar artar
emniyet olmaz ve merhamet kalkar.
***
Bir gün de nasihat isteyen bir gence sordu:
- Beş vakit namazını vaktinde kılıyor musun evladım?
- Hamdolsun efendim
kılıyorum.
- Çok iyi. Bir de Müslümanları çok sev evladım. Bu da çok mühim.
Delikanlı arzetti:
- Efendim
ben bazı arkadaşlarımı sevemiyorum. Acaba sebep ne olabilir?
Namazlarını
kılıyorlar mı?
- Onlar namazlarını kılıyorlar mı?
- Kılıyorlar hocam.
- Öyleyse onları sevmene nefsin mani oluyor evladım.
- Nefsim mi?
- Evet. Çünkü nefsini seven
arkadaşını sevemez. Hatta böyleleri
büyükleri de sevemez
Allahü teâlâyı da.
Ve izah etti:
- Çünkü bir kalpte
iki zıt şeyin sevgisi bir arada bulunamaz evladım. Nefis
Allahü tealanın düşmanıdır. Bir kalpte
hem “Nefsin sevgisi”
hem de “Allah sevgisi” birlikte bulunamaz.
Şöyle bitirdi:
- Allahü tealayı sevmek istiyorsak
Bağdat evliyasından Faris bin Îsâ Bağdadî hazretlerine
bir gün bir talebesi gelip;
- Efendim
dünyada en mühim şey nedir? diye sordu.
Cevabında;
- Doğru îman sahibi olmaktır
buyurdu.
- Doğru îman nasıl öğrenilir ki hocam?
- Ehl-i sünnet âlimlerinden veya onların kitaplarından öğrenilir. Bundan daha mühimi
bu doğru îtikadı
başkalarının da öğrenmesine ön ayak olmaktır.
- Bunu nasıl yapabiliriz?
- En iyisi kitap vermektir oğlum. Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı “İlmihal kitapları”ndan alıp eşine dostuna ver
buyurdu. Anlatmak için iyi bilmek lazım. Din konusu hassastır çünkü. Eğer yanlış anlatır veya eksik söylersen
büyük vebale girersin. Unutma
emr-i maruf yapmanın en iyi ve en kolay şekli
“kitap vermek”tir.
***
Bir gün de bir genç bu zata gelip;
- Efendim
ben Allahü teâlânın sevgisini kazanmak istiyorum
ne yapayım? diye sordu.
Cevabında;
- Öyleyse din ilimlerini çok iyi öğren
buyurdu. Çünkü Allahü teala bir kulunu severse
onu “dinde âlim” yapar.
Daha çok severse...
Ve ekledi:
- Daha da çok severse
“bu ilimleri yaymasını” nasib eder ona. Fakat bir şartla. Bu hizmeti kendinden bilmemesi lazım. Çünkü Allahü tealanın dinini Onun kullarına ulaştırırken “Ben” demek bid’attır.
Genç sordu:
- Tavsiyeniz nedir efendim?
Buyurdu ki:
- Kendini aradan çekmelisin oğlum. Kendinden bilmezsen
büyüklerin feyz ve ihsanlarına kavuşursun.
Şöyle bitirdi:
- Kendinden bilmek
yani “Ben yaptım
ben ettim...” demek
Allahü teâlâdan ve büyüklerden gelen feyz ve bereketi keser evladım.
vefâtından sonra daha da artarmış. Öyle mi hocam?
- Evet. Evliya vefat edince
“kınından çıkmış kılıç” gibi olur ki
himmet ve yardımları daha çabuk ve daha seri olur. Bu zatları incitmek çok tehlikelidir.
- Tehlikeli mi?
- Evet. Allahü tealanın sevdiği bir kulu inciten
yedi kat gökten düşmüş gibi olur kardeşlerim.
Şükründen aciziz...
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim
cenab-ı Hakkın bize verdiği nimetlere ne kadar şükretsek
azdır
buyurdu.
- O hangi nimetlerdir? dediler.
Buyurdu ki:
- Evvela “İnsan” olarak yarattı bizi
hayvan değil. Sonra “Müslüman” olarak yarattı
gayri müslim değil. Ayrıca “Ehli sünnet” olarak yarattı
bidat ehli ve sapık değil.
Ve ekledi:
- En mühimi de
“Ehl-i sünnet alimleri”ni tanıttı ve sevdirdi ki
bu
en büyük nimettir.
Herkese nasib olmaz
Sordular:
- Neden en büyük nimettir efendim?
- Çünkü “Doğru îman”a
“Doğru bilgiler”e ve “İhlas”a
ancak o büyükleri tanımakla kavuşulur da ondan.
***
Bir gün de;
- Efendim
hangi dualar kabul olur? diye sordular.
- Ağız haram yemez
dil de yalan söylemezse
edilen duâ kabul olur
buyurdu.
- Pekii hangi dualar kabul olmaz hocam?
Buyurdu ki:
- Haram yiyenin “kırk gün” duası kabul olmaz. Tıbben de kan değişimi “kırk gün”de tamamlanır. Ne çekiyorsak dilimizden çekiyoruz.
insanlara hizmet etme imkânı olmadığı zaman yapılır. Allahın kulları hizmet beklerken zikir ve fikirle uğraşılmaz.
Ve ilave etti:
- Zira bütün nafile ibadetlere verilen sevap
bir insanı sıkıntıdan kurtarmanın sevabı yanında
denizde damla gibi kalır.
Gençliğin kıymetini bil
Bir gün de
sevdiği bir gence buyurdu ki:
- Gençlik çağı kazanç zamanıdır evladım. Aklı olan
bu vaktin kıymetini bilip elden kaçırmaz.
Delikanlı sordu:
- Ne yapmalıyım efendim?
- Önce İslâmiyeti öğren
buyurdu. Sonra öğrendiklerinle amel et. Kula yakışan
Rabbine ibadet etmektir.
Genç adam;
- Efendim
ben ibadeti ihtiyarlayınca yapmayı düşünüyordum
deyince;
- İyi ama
ihtiyarlık herkese nasib olmaz ki
buyurdu. Nasib olsa bile
gençlikteki gibi kolay ibadet yapılamaz.
- Yapılamaz mı? Neden?
Hastalıklar başlar...
- Çünkü ihtiyarlıkta gücü kuvveti gider insanın. Hastalıklar başlar. Bunun için gençlikte yapılan az ibadet
ihtiyarlıkta yapılan çok ibadetten daha faziletlidir.
***
Bir gün de sohbetinde;
- Dünya ve ahiret saadetlerine kavuşmak için iki şey lazımdır
buyurdu.
- Onlar nedir? dediler.
- Birincisi
“Doğru îman”buyurdu. Îman ve îtikat doğru olmazsa
kurtuluş olmaz çünkü.
- İkincisi ne? dediler.
- İkincisi de “Salih amel”dir ki
bu da ilimle olur
buyurdu. Yani helali
haramı öğrenip ona göre yaşamaktır.
Şöyle bitirdi:
- “Îman” ve “Amel”
bir talebesini vazife ile bir yere gönderirken ayaküstü nasihat etti kendisine;
-Evladım
gittiğin yerde sakın ola “Allahlık” ve “Peygamberlik” davasında bulunmayasın!
Talebe şaşırdı.
- Tövbe hocam
hiç öyle şey olur mu?
- Olabilir evladım. Neden olmasın.
- Nasıl olur efendim?
- Bak evladım
buyurdu. “Her dediğim olsun” dersen
Allahlık dâvâ etmiş olursun. Çünkü yalnız Allahın her dediği olur. Eğer “Bana uymayan kötüdür
bozuktur” dersen
bu da peygamberlik dâvâsıdır.
Arkadaş çok mühim
Bir gün de talebelerine;
- Çocuklar
kim olduğunuz değil
kiminle olduğunuz önemlidir
buyurdu.
- Nasıl yani? dediler.
O zaman sordu onlara:
- Siz “Kıtmîr” diye bir şey duydunuz mu çocuklar?
- Duyduk hocam. Bir köpek ismi bu. Eshab-ı kehf’in köpeği.
- Pekii
bu köpeğin Cennete gireceğini de biliyor muydunuz?
Gençler şaşırdılar.
- Hayır
duymadık hocam. Köpek de Cennete girer mi ki?
- Evet
buyurdu. “Kıtmîr” adındaki bu köpek
istisna olarak Cennete girecek çocuklar.
İyilerle birlikte oldu ya
Hikmetini sordular.
- Eshab-ı kehf ile bir müddet birlikte olduğu için
buyurdu. Şimdi anladınız mı arkadaşın kıymetini?
- Evet efendim
buyurdu.
Sonra şunu anlattı cemaate:
Bir gün eshab-ı kiramdan bir genç
Resulullah’ın huzuruna geldi. Ancak fevkalade üzgün ve perişandı. Sevgili Peygamberimiz onu böyle görünce sordular:
- Niçin böyle üzgünsün?
- Yâ Resulallah
ben mahvoldum
dedi. Dün falan yerden gelirken
haramiler yolumu kesti. Bütün eşyamı
paralarımı aldılar. Dünyalık neyim varsa hepsi gitti. Beş parasız kaldım.
Efendimiz tebessüm ettiler;
Ben de zannettim ki...
- Allah iyiliğini versin. Ben de zannettim ki
bir vakit namazın kazaya kaldı da
onun için böyle çok kederlisin. Dünya malı için üzülmeye değer mi?
***
Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
- Günler geçiyor
ömür azalıyor. Hızla ölüme yaklaşıyoruz
buyurdu. Her akşam eve gelince
“Bugün ben Allah için ne yaptım?”diye sorun kendinize. “Bugün
Allah için kime bir iyiliğim dokundu?” diye düşünün. Hazret-i Ömer bunu yaparmış her gün.
- Nasıl?dediler.
Buyurdu ki:
- “Yâ Ömer
bugün Allah için ne yaptın?” diye sorar
hatta kırbaçla vururmuş kendisine.
Çünkü Allah soracak
Ve ekledi:
- Herkes kabre girdiği zaman
dört şeyin hesabını verecek.
- Onlar nedir efendim?
- Parayı nereden kazandın? Malını nerelere harcadın? İlmini nerede kullandın? Vücudunu nerede eskittin?
Ve şöyle izah etti:
- Allahü teâlâ her kuluna göz
kulak
kalp
ayak gibi nice azalar vermiş. “Gözünü nerede kullandın? Elinle neler yaptın? Ayağınla nerelere gittin?” diye soracak. Bu suallerin cevaplarını şimdiden hazırlayın.
Şöyle bitirdi:
- Akıllı insan böyle yapar. Cenab-ı Hak hepimize akıl fikir versin.
buyurdu. Allahü teâlâ tövbeleri kabul eder. Ama bazı şartları var.
- Onlar nedir efendim?
- Önce pişmanlık. Yani o günahı bir daha yapmamaya söz vermek.
- Başka hocam?
- Bir de din kardeşini çok sevmek. Müslümana karşı kin ve nefret besleyen insanlar
bahtsız insanlardır.
Mümin
Allahın
dostudur
Şöyle izah etti:
- Çünkü cenab-ı Hak; “Kelime-i şehadet getiren kullar benim dostumdur” buyuruyor. Bırakın Müslümanları
kâfirleri bile incitmeye mezun değiliz. Kimseyi gıybet etmeye
kötülemeye
su-i zan etmeye hakkımız yoktur.
Ve ekledi:
- Kötülenecek biri varsa
o da biziz.
- Biz miyiz?
- Evet biziz
yani kendimiz. Birini kötüleyeceksek
kendimizi kötüleyelim.
Şöyle bitirdi:
- Kendi kusurunu görebilen insan
buyurdu.
- Onlar nedir? dediler.
Buyurdu ki:
- Mesela güneş
ay ve yıldızlar
hatta yedi kat semâda ne varsa
hepsi biz insanlar için yaratıldı. Hepsinin dolaylı veya dolaysız insana bir faydası var. Hepsi bu kadar da değil.
- Başka ne var efendim?
- Bu topraktaki nebatlar
böcekler
hava ve karadaki mikroplar
bütün kara ve deniz hayvanları. Aklınıza gelen gelmeyen kâinatta ne varsa
hepsini bizim için yarattı Hak teala.
Hepsinin faydası var
Şöyle devam etti:
- Böyle yüce bir Allah
biz kullara “Namaz”ı emrediyor. Müezzinler
günde beş defa Müslümanları namaza çağırıyorlar. Buna rağmen bir kimse namaz kılmazsa
bunun manası nedir
biliyor musunuz?
- Nedir hocam?
- Rabbimizin bu davetine
açıkça
“Gelmiyorum!.. Kılmıyorum!..” demektir. Başkaldırmaktır yani. Halbuki kılarsa kendi menfaatine. Bu neye benzer biliyor musunuz?
- Neye benzer efendim?
- Denizde boğulmak üzere olan birine halat atıp
“Şunu tut da kurtul” diyorlar. Fakat o
tutmuyor ve boğuluyor.
Şöyle devam etti:
- Allahü teâlâ kullarını Cennete sokmak için Namaz’ı vesile yapmış. Namaz
Cennete gitmek için bir “Yol”dur
“Köprü”dür
“Vasıta”dır.
Şöyle bitirdi:
- Aklı olan
bu yola girer
bu vasıtaya biner ve Cennete gider.
***
Önce tövbe...
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim
tövbe ibadetin önündedir
buyurdu.
Ve şöyle izah etti:
- Bir insan lağıma düşse ve üzerinde pislikler varken
yıkanmadan en kıymetli ve en nefis elbiselerini giyse
uygun olur mu? diye sordu.
- Olmaz tabii
dediler.
- İşte tövbe etmeden ibadet yapmak da böyledir
buyurdu. Hatta günahtan sonra “bir” tövbe gerekirse
her hareketimiz birer imtihandır.
Ve ilave etti:
- Bir talebe
“imtihan kapısı”nda nasıl heyecan duyarsa
mümin de hayatının her ânında öyle heyecan duymalıdır.
- Ya duymazsa?dediler.
- O zaman ahirette çok pişman olur
buyurdu. Mümin
her hareketinin bir imtihan olduğunu bilmeli ve ona göre amel etmelidir ki
âgâhlık da budur zaten.
- Âgâhlık mı?
- Evet. Yani uyanıklık. Gafletten kurtulmak böyle olur ancak.
Allah nasıl unutulur?
Bir gün de sevdiklerine;
- Kardeşlerim
ben bir şeyi hiç anlayamıyorum
buyurdu.
- Neyi? dediler.
- “Allah” nasıl unutulur? Bunu aklım almıyor. Her an bizi gören
gözeten
bizi gördüren
konuşturan
işittiren “yüce Allah” nasıl unutulur?
Şöyle devam etti:
- Ama nefis unutturuyor işte. Hatta gaflete düşürüp günah bile işletiyor. Evet
biz melek değiliz. İnsanız ve günah işleriz. Ama bu
Rabbimizi unutmaktan kaynaklanıyor.
- O’nu unutmamak nasıl olur efendim?
- Rabbimizin emir ve yasaklarına göre yaşamakla olur. Her işini İslâmiyete göre yapmaya çalışan kimse
ister istemez Allahü teâlâyı hatırlar.
Ve ekledi:
- Halis mümin
her işini yaparken; “Ben bu işi nasıl yaparsam Rabbim benden razı olur?” diye düşünür. Böylece her işte Allahı hatırlar. Bu da “Zikir”dir işte.
Şöyle bitirdi:
- “Zikir”
hatırlamak demektir zaten.
Her şey fanidir
Bir gün de;
- Dünyada her şey fânidir
bir gün talebelerine; - Sizin için en büyük tehlike nedir
biliyor musunuz? diye sordu.
- Bilmiyoruz
dediler.
- En büyük tehlike
“kibirlenmek”tir
buyurdu. Dünyada verilen bazı payelerle kibirlenirseniz perişan olursunuz. Ayrıca kalbinde zerre kadar kibir olan kimse Cennete giremez.
- Bize ne tavsiye edersiniz? dediler.
Buyurdu ki:
- İnsanlarla konuşurken
emr-i maruf yaparken
kibirlenmeyin. Hiç kimse malıyla
elbisesiyle veya etiketinden dolayı Allah katında makbul olamaz.
- Ya ne ile makbul olur efendim?
- İnsanın şerefi
“İlim” ve “Edeb” sahibi olmasıyladır. Herkes kendini methetmeye çalışıyor. Siz
kusurlarınızı görmeye çalışın.
Feyz almak için
Bir gün de;
- Büyüklerin feyzine kavuşmak neye bağlıdır? diye sordular.
- Mütevazı olmaya bağlıdır
buyurdu. Kim toprak gibi mütevazı olursa
her nimete kavuşur. Biraz büyüklenirse
her nimetten mahrum kalır.
- Hikmeti nedir efendim?
- Çünkü “Gül”
yükseklerde değil
alçak ovalarda yetişir. Hayat kaynağı olan “Su” da
yüksek dağlardan aşağıya doğru akar. Büyüklerin feyz ve bereketine kavuşmak da
toprak gibi mütevazı olmaya bağlıdır işte.
En iyi insan
Bir gün de;
- En iyi insan kimdir? diye sordular.
- Herkesle iyi geçinen ve kimsenin kalbini kırmayandır
buyurdu.
- Kötü insan kimdir hocam?
- Geçimsiz olup herkesi incitendir.
- Evliya öldükten sonra da ruhlarından feyz alınır mı efendim?
- Evet. Hatta vefatlarından sonra daha çok feyz verirler. Ama şartları var.
- O şartlar nedir ki hocam?
- En mühimi
o büyükleri çok sevmek ve ehl-i sünnet itikadında olmaktır.
- Başka?
- Ayrıca günah işlememek ve namazları dosdoğru kılmaktır.