Şimdi söyleyeceklerimi yuttum , Yüreğim konuşsun harf harf…

Biz aşk bahçemizi küçük tuttuk
seninle
içinde güvensizlik ağaçları,
küstüm otları
kendini saklama çiçekleri
Özlem kirlibir kan gibi yüreklerimizi boğmasın
yalnızlık karanllık bir orman gibi
çökmesin içimize diye
biz aşk bahçemizi küçük tuttuk seninle
Önümüzde dokunuşlardan uzak,
İnsafsız ve çok uzun bir kış var diye
koca bir yaz kendini saklama çiçeklerini
suladık durduk yalnızca
Biz aşk bahçemizi küçük
çok küçük tuttuk seninle..

CEZMİ ERSÖZ
 
Gittiğim her yer de demiştim ya sana,
biraz da seni taşıyorum yanımda,
hiç olmazsa kahve fincanıma şeker oluyorsun,
doğan güneşin güzelliğini senin güzelliğine eş değer sayarken,
Bazen tam da unutmaya meyilliyken,
rüyama geliyorsun,
ve herşeye rağmen..
beni yine çok seviyorsun.. (:

Sana bir sır vermek isterdim ama bendeki her şeyi sen çok iyi biliyorsun...

Alıntı
 
Gözlerimin rengine çevirdin gecenin karanlığını.Nereye baksam sen, nerede seni görsem bir zindan ayrılığı. Herkes senin adın her surat senin yüzün .

Herkes susmuş sanki.Konuşanlarınsa dediklerini zaten ben anlamıyorum. Bazıları yüzüme bakarak bir şeyler anlatıyor ama ben nedense duyamıyor sadece kafamı anlamış gibi sallıyorum.Hatta bazen güldüklerini farkediyorum bende espiri yaptılar heralde diyerek gülümsüyorum.


Beynim sanki üç sese tepki veriyor . Biri şarkımız, diğeri ismini taşıyan çocuklar ,üçüncüsü ise senin kulağımda çınlayan son kelimen. Ben neden başka bir şey duymuyorum?

Senin beni sevdiğini sandığım günlerdeki gibi şuursuzca bakıyorum etrafa. Tek farkı renklerin eskisi kadar canlı olmayışı. Mor ötesi ışıkların dahi gösteremediği parıltıları farkedemiyorum artık. Gözleri doğduğunda mavi olan ama sonradan siyaha dönen bir bebek gibi , renk körü olan bir köpek gibi bakıyorum etrafa....

Yetim bir çocuğun kalbi gibi atıyor artık yüreğim. Yaşamla ölüm arasındaki çizgide ellerim cebimde, ağzımda henüz külü düşmemiş bir sigarayla trapezci gibi değil,emeklemeyi yeni öğrenen bir bebek gibi yürümeye çalışıyorum.O ipten aşşağı düşmekle yürümeye devam etmek arasındaki farkı anlayacak bir beyin kalmadı artık bende.Yemeden, içmeden yaşayıp , köpek gibi siyahla beyazdan başka birşey görmeden hayata kucak açsan ne olucak ki.?....


Sensiz doğan güneşin saçma ışıkları benden çok herkesin dünyasını aydınlatır şimdi.Elalem yine bana üzülürmüş gibi bakar, arkasına dönen çeker gider evine....

Biliyorum yine Senden kalan omuzlarım çürüyecek. Çünkü ne zaman ayrılığı misafir etsem böyle olur. Sevdiğimin başını koyduğu yeri morartıncıya kadar yumruklarım.Aylar sonra morluk geçtiğinde ben hala onu düşünüp ağlıyorsam, unutmak yerine savaş açarım tüm dünyaya. Tüm ayrılık sebeblerine sataşır güneşin nöbetini tutarım.Mucizenin adına Uğur koyar yakarım tüm farlarımı gecenin zifiri karanlığına...



Al işte yine çürüttüm şuralarımı.Başını omzuma koyduğunyer artık ten sarılığından uzak, içim kadar acılarla dolu. Sen iyi geceler der gibi çektin gittin ama ben daha son kelimemi söylemedim. Bekle az kaldı.Hele şu omzumun ayrılık acısı bi geçsin...

Hadi o zaman sanada şimdilik iyi geceler..! Madem öyle, bu kentin en güzel rüyasını yalnızca sen gör . ...

benimse uyku vaktime galiba daha çok var


alıntı
 
Gece büyür hayatın yorgunluğu çöker insanın üstüne.
Bazı geceler sanki daha da uzar.
Varmaz sabaha... Hep bir ateş yanar, hep bir yürek.
Hep yarım kalmış bir sevda vardır...
Sevdanın yarısı hep diğer yarısına ağlar.
Yaşanmamışlara yanar.
Azalıyorsam sebepsiz değil...
Bir külün hikâyesidir bu.
Yanmayı başarmış Mutlu bir gönlün hikâyesi.
(Ahmet Selim)
 
Muhabbet kuşumuz öldü
Arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir sonbahar bırakarak
Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman
Acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur Pollyanna

Uyumadığım gecelerin sabahında
Göz altlarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
Fırtınada ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi...
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
Bir kaç kış geçti Pollyanna
Ben hep mahzun kaldım.
Kocaman bir kardan adam yaptı içime bir çocuk şair
Tuhaf şarkılar mırıldanarak:
Şiirime kenar süsü olsam ben
Bir kenar süsünün gülü olsam ben
Sarı deftere tuttuğum bir günlük
Aşk olsam ben...

Didem Madak
 
Elimde kalem senli bir şeyler yazmak isterken, hani küçüklüğümüzde defter kenarlarına yaptığımız süsler vardır ya, onlarla dolduruyorum kağıdın her yanını...

" SEN BİR YERLERDE BEN BİR ŞEHİRDE AKŞAM OLUNCA BENİ HATIRLA!..."

Seninle konuşur gibi konuşmak istiyorum kağıtla...

Ama olmuyor cümlelerim kenar süslerinin arasında asılı kalıyor!...

Aklımdan deli fikirler geçiyor, sonra kendi düşüncelerime oturup kendim gülüyorum, yok olmaz diye...

O en sevdiğim resmini açıyorum, bakıyor, bakıyor, sonra susuyorum!!!...

Ben senin resimlerini değil ki, ruhunu özlüyorum, bunu bal gibi biliyorum!... Cümlelerini, paragraflarını, onlara kattığın manayı seviyorum, bunu ben bal gibi biliyorum ama kimbilir sen bilmiyorsun?...

Aklıma yolculuklar geliyor, yolun sana varacağını bildiğimden iptal ediyorum tüm biletleri...

Korkuyorum, geldiğim de, seni gördüğüm de, içimdeki seni bulamıyacağımdan çok korkuyorum İNAN!... Yokluğun da, içimde büyüyen sen, sana benziyor mu, kestiremediğimden çok korkuyorum!!!...

Bir kartalın ki kadar keskin bakışların, bakıyor mu başkalarına?...

Düşüncesi bile kanımı donduruyor, iliklerime kadar üşüyorum, O AN!!!...

Seni düşünmeye başlayınca, hani derler ya, kelimenin tam anlamıyla çin işkencesi yapıyorum kendime, olabileceklerin en acısını düşünerek!...

Sonra durup düşünüp içime düşürdüğüm yangınlara, yine kendim su serpiyorum...

Hayalinle, hasretimin sınırlarını ölçüyorum!!!

Öyle bir an gelecek ki, hasretimin sınırı bulunduğum şehrin sınırlarını aşacak, yolculukları göze alıp sana koşacağım!!!

Sonu, hayalimdeki seni kaybetmek bile olsa ( belki de olmaz), göze alacağım bunu!!!

Göze alacağım...

yazı alıntıdır.
 
O sabah benim değildin,
o sabah sen kimdin?
Bak yıllar geçmiş santim santim,
yüreğini ötekine böldüğün günün ardından..
O'nun gölgesinde ışıksız kaldı bu sevda..
Bu gecikmişliğin bedelini sevmiyorum,
yüreğinde bir mezar yap ölmeye geldim,
inadına..
Alıntı
 
Hain zamanların puslu sularında,
vedaların kendini bilmez susuşlarında,
sen ki bana düşman
sen ki bana hasret
sen ki sensizsin artık...
Derin anlamları tükenişine gömdüm,
basit cümleleri boş sayfalara,
üzerini çizmekte yetmiyor satırlarca,
siyahların hükmü geçiyor şimdi
sana koşmaya can atan tüm üç noktalarda...

Alıntı
 
Gecenin koyu karanlığına hapsolmuş
bir sokak lambası misali hayallerim..
her gece başlayıp doğan yeni günle bitiveren ...
kendi karanlığıma sürgün edilmişim
ışığımdan bi haber .
ben sensizliği bilmişim sadece
daha kendimi çözememişken ...
bir olmaza açılmış kapılarım
olmasada acılarımla beslenmiş umutlarım
ektiğin acı tohumları büyümüş
kökleri kalbimi delmiş ben ağlamışım ...
küçük bir çocuğun
parkta unuttuğu bir oyuncak misali sahipsizim
gel kurtar beni
seninle büyüsün ve açsın çiçeklerim
hadi gel aydınlansın artık hayallerim
ben sensizliğin parkında
seni bulmaya çalışan bir körebeyim

Alıntı
 
Avuçlarımda uçurum kokusu,
Kendimden düşüyorum.

Bir masala uzanıyor sevmelerim,
Aşktan çaldıklarım dikiliyor karşıma,
Kaçak şehirlerin adressiz yüreği oluyorum

Hadi gir cümlelerime,
Ayaklandır tüm kelimelerimi,
Seni taşıyan kambur harflerin alnından vur.
Gecenin tüm karanlığını devir üzerime,
Şah damarlarımın sıcaklığını kes,
Buz tutsun bedenim

Gözlerinin kaldırımlarından düşür beni,
Yağmala yüreğimdeki tüm sevmeleri,
Kalp atışlarıma ihanetini düşür,
Dudak titreyişlerime aldanışlarımın kelimelerini sığdır.

Bana şiirler yazdıran kadın
Hadi alkışla kendini,
Yalan karıştı gerçeğe,
Aldanışlarıma sığdır yarım kalmış tüm yalanlarını.
Gözlerime göm aldatışları,


Hadi adını sen koy sol yanımdan aldığım darbenin.

Uğruna ölmeyi göze aldığım uçurum çiçeği,
Şimdi senden düşüyorum,
İçimi acıtan ayazlardan bile keskinsin.
....................
Haykırışlar yetmese de kırılışlarıma,
Sorgusunu bitiremeden sen düşüncelerinin alnından vuruyorum.
Yoksun, yokum, yokuz.
Bitti.


Alıntı
 
Herkesin İstanbul'u başkaydı… Başka başkaydı insana verilen değer…

Ucu sivriliyor sözlerimin senden bahsedince… Neden?

Saatte iyice geç oldu…
Kaç günü akşam ettim seninle…
Kaç mevsim değişti ellerimin mesaisinde…
Yelkovanların iş yavaşlatma eylemleri sürerken…
Bu tımarhanenin denize nazır penceresinden daha kaç vakit seyredilir ki hayat…
Bir bardak çay daha çıkar mı sence gözlerinin deminden…
Çok sigara yakılası güzelliğin rahat bırakır mı peki beni; biraz uyusam…
Tavana astığım bakışlarımı yastığımın altına saklasam…
Ne dersin? Üzülme seni yazmaktan vazgeçmedim…
Maksat;
Yarına da bir şeyler kalsın!

Alıntı
 
İsyana aşeriyor yüreğim bu gece...
Yaşananlara, yaptıklarına, acıttıklarına, kanattıklarına yanıyor.

İsyana aşeriyor dilim bu gece...
Susuşlara, bitişlere, var olamayışlara çığlık atıyor.

İsyana aşeriyor gözlerim bu gece...
Dökülen yaşlarına, göremediği mutluluk tablolarına, gidişlere, yol ayrımlarına ağlıyor.

Biraz daha büyüdüm bu gece...
Yüzüme her gülenin dost olmadığını bir kez daha anladım.

Çok radikal kararlar aldım mesela. Teoride olan düşüncelerimi pratiğe geçirmeye karar verdim.

Yanlı taraflarımı attım bu gece...
Senin bana hiç olamadığın kadar öznel olup geldim yanına.

Sahte sözlerden etkilenmeden aldım seni sol yanıma.

Kendi dünyamı tanıdım bu gece...
Sen olmayınca yıkılacak kadar küçük olmadığını anladım. Sen olmasanda sevdamı yaşatabileceğimi anladım.

Senin yaptığın gibi başkalarıyla değil, kendimle paylaşarak yaşar bu sevda. Dilimde değil, yüreğimde yaşar.

Ulu orta her yerde paylaşacak kadar onursuz olmadı benim sevdam. Bu kadar düşmedi yerlere...

Milletin ağzına sakız olacak kadar alçalmadı. Tanığımı sandığım insanların ütopyaları ile kirlenmedi.

Senin yaptığını yapmadım mesela...
Sevdiğime laf söylettirmedim.
Sende hiç var olamayan bende ise yok olamayan "biz" i harcatmadım bozuk para niyetine.

Korudum, kolladım aşkı.
Kadrim, kıymetim bilinmedi diye pes etmedim.

Sonuna kadar savaştım.
Var olduğunu sandığım "biz" i kurtarmak adına engin denizlerde kulaç attım.

Boş yere çırpındı yüreğim, yok yere tuttu nefesini...
Benim susmayan kalemim, seninse boş konuşan dilin en

mutsuzundan bir son yazmış bile bizim için.
Şimdi nokta koymak düşer bize...

Hadi! İndim ben sahneden...
Çektim elimi ayağımı...
Noktayı sen koy, perdeyi sen çek de yine alkışlasınlar seni...!

Alıntı
 
Sen uyurken işte


saat bilmem kaç şu anda...


Bir şeyi fark ettim bu gece. Gözyaşlarım soğuk akıyor. Oysa benim bildiğim gözyaşları sıcak sıcak iner gözlerden yanaklara, oradanda dudak kenarına tuzlu tuzlu...neden diye düşündüm. Cevabı yine onlar verdi bana. " biz sevinç gözyaşları değil, hüzün, kırgınlık ve nefretin gözyaşlarıyız , o yüzden bu kadar soğuğuz ve yanağından süzülürken canını yakıyoruz" diye. Nefretim akmış yani bu gece. Hemde bir zaman sevgi için akarken..hemde benim sevgi dolu , pır pır eden minicik saf yüreğimden...

Yazdıkça hava ısınıyor sanki..boğuluyorum..bunalıyorum sıcaktan... Yinede yüzümdeki soğukluk hissi gitmiyor bu sıcağa rağmen. Elbet kış gelecek..belki o zaman yüreğim soğur, gözyaşlarım sıcak akmaya başlar. Kimbilir.... Neden olmasın...

Alıntı
 
Yine sen düşüyorsun satırlarıma
Yazdığım cümleler
Hece hece, harf harf seni anlatıyor
Bitip tükenmiyorsun
Ne zaman sana
Bir şey yazmayacağım desem
Sen dökülüyorsun
Çok fazla şey var anlatılacak senle ilgili
Susturmaya çalışıyorum ama susturamıyorum
Susturmaya çalıştıkça o haykırıyor


Yazdıklarımı
Sustursam ne çare
İçimdeki sesi susturamıyorum
Sürekli bağırıyor içimden bir yerden
O zaman
Kaleme ve satırlara sarılıyorum
İçimdekileri haykırmaya başlıyorum
Bir bir dökülüyorsun satırlarıma


Siyah
Mavi
Beyaz
Sarı
Rengârenk düşüyorsun
Siyahın hüznü
Beyazın temizliği
Sarının canlılığı
Mavinin umudusun


Bazen de
Yağmur olup
Damla damla düşüyorsun
Birikiyorsun yavaş yavaş
Sonra sel
Sonrası tufan
Yine de dinmiyor sana dair olanlar

Sen içime işlemişsin
Bende seni satırlara
İşliyorum
Nakış nakış
Desen desen
İlmik ilmik

Her kelimede sen varsın işte
O kadar büyüdün ki içim de
Taşıyorsun artık benden
Başa çıkamıyorum içimdekilerle
O zaman
Satırlarıma yine sen düşüyorsun
Ben sana düşüyorum
ve
Yine seni yazıyorum
Alıntı
 
Sesin
Uzun namlulu
Bir silah gibi
Soğuk ve zalim
Menzili yüreğim
Sesim
Değmez sesine şimdi
Şiirim
Adresini yitirmiş mektup
Düşer kuytu sessizliklere…

Mevsimsiz zamanlardı
Kalkıp sana gelmiştim,
Yitik zamanların ekspresiyle
Bir masal başlangıcıydı…
Havada akasya, saçlarımda bahar vardı.
Yıldızları indirip gökyüzünden
Göğsüme takmıştım gözlerin diye…
Hiç bir şey almamıştım yanıma
Yüreğim senden başka her şeye dardı…

Sorsaydın hatırımı
Yüreğini koyup sesine
Böyle koymazdı elbette suskunluğun
Bir fincan kahvenin hatırını
Sarardım incinen ellerime.

Mevsimsiz zamanlardı
Kalkıp sana gelmiştim
Çocuk yüreğimde küçük sevinçler vardı
İpek tüllerde gülüşler getirmiştim
Oysa bilmezdim
Sesinde gizli hançerler taşıdığını
Bilmezdim
Sözcüklerin böylesi kanatıldığını…

Sevseydin beni
Bu şehrin gecelerine
Böyle yazmazdım seni,
Gözümü yatırıp lila rengi ufuklarıma…

Sevseydin beni
Bu şehrin sokaklarına
Böyle düşürmezdin beni
Sesini saklayıp titreyen soluklarıma…



Mevsimsiz zamanlardı
Aşk diye tutuşan bir meşaleydi mehtap
Ben kalkıp sana gelmiştim
Ardımda bıraktığım sadece korkularımdı
Kemanlar uğulduyordu göğsümde
Çelik aynalarda yankılanan adındı
Oysa bilmezdim
Dudağındaki ıslıkla gövdem kesik içinde kalırdı…

“bu sevda bu şehre sığmaz”
Göğsüm hüznün yatağı artık
Kalkıp gidemem şimdi
Sevinçlerim satılık
Veda
Uzun namlulu bir silah
Menzili yüreğim
Mermisi ayrılık…

Alıntı
 
Kırgın durduğuma bakma, aslında bende her şey aynı. Hüzünlere olan bu bağlılığım, eskiden kalma. Hüzünler biraz daha sanki bana benziyor.

Hiç değişmeyeceksin diyor bir dostum. Bu söz, tarifi imkânsız bir mutluluk veriyor bana. Aslında yeni bir başlangıç için; yaşım ve rüzgâr müsait. Ama gerekli dermanı dizlerimde ve yüreğimde bulamıyorum. Yokuşları çıkarken yaşıma yakışmayan bir daralma oluyor nefesimde. Bu darlıkta neyi değiştirebilirim ki? Yaşım daha küçük yüreğimden.

Ben aslında rüzgâr olsam, hep doğudan eserdim.

Ben aslında, hayatın sayfalarına ölüme dair dipnotlar hiç düşmedim.

Ben aslında, bir gün kapımın umuttan yana çalınacağına emindim.

Ben aslında, hayat ile hayali hep birbirine karıştırırdım.

Ben aslında anladım, yaralarıma uzanacak ellerin çok uzak olduğunu.

Ben aslında anladım, cami avlusuna terk edilen kundaklık çocuktan bir farkım olmadığını.

Ben aslında anladım, hayatımın hep yamalardan ibaret olduğunu.

Ben aslında, cürmüm kadar yer yakardım.

Alıntı
 
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya. Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz. Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan. Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan. Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan.

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece. Geceler yokmuş artık, gündüzler de... Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana. Kala kala bir rüya kalmış geceleri buluştuğum. Bir zamanlar bir romantiğin sarhoş eden gitar sesini dinlediğimiz yer de silinmiş gitmiş haritalardan. Ne çok şey kalmamış, ne çok hiçbir şey var olmuş yaşanıp bitmişlerden...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... En çok da isminin içinde geçenleri. Bir pusula ömründe ilk kez yanlış yönü göstermiş. Gururuyla intiharı seçmiş, düşüp kırılmış yanlış yönü gösterdi diye. Güney de yokmuş artık, kuzey de... Sabahları yaşadığımız doğu silinip gitmiş, batıysa hiç olmamış ki daha önceden zaten...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... Kala kala sadece ve sadece o kelimeler arasına yerleştirilen birkaç küçük nokta kalmış. Sadece üç nokta... Apostroflar yokmuş artık, virgüller de çoktan yitip gitmiş geldikleri masallar alemine… Ne bir ünleme rastlayabilirmişiz artık bu ucunu göremediğimiz sokağın ortasında, ne de kendini sorgulayıp duran tek bir soru işaretine...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... Yok olmuş dakikalar, saatler, saniyeler. Ve sen biraz da… Sahi biz hiç var olduk mu dersin? Belki olduk, belki olmadık. Aslında ne kadar yanıldık, ne kadar aldandık. Biz koskoca birer yalandık. Odanda dağınıklığımı toplayan bir gölge vardı ya hani, o da yok artık. Dağınıklığım da yok, serzenişlerim, boş vermişliklerim de. Artık biz yokuz ki...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... Ancak, bana aldırmadan geçip giden zaman kalabilirdi ardımdan. Devam etti takvim yaprakları ardı ardınca koparılıp atılmaya. Aylar yıllara dönüp gitti. Artık ay yok, yıldızları da kaybettim ne zamandır. Sahi gökyüzü var mıydı seni sevdiğim zamanlar? Bilmiyorum ama banyonda her sabah baktığım aynada gördüğüm siluetin yok artık. Ya da telefonlarda duyduğum sesin. Yoklar ne zaman var oldu? Veda etmeyi mi unuttuk artık olmayanlara yoksa?

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi... İki şehir, bir köprü vardı bir zamanlar. Eskiden izlediğimiz filmler yok artık, ilk kez gittiğimiz bale de oynanmadı bir daha hiç. Belki bir tiyatro oyununun ta kendisi bizdik. Birdik, bizdik, "en"dik, tektik... Sahi biz ne zaman bittik? Ne kadar zaman geçtiyse üzerinden, bu gece o kadar yutuyorum sesli harflerimi... "Ah"larımı yutuyorum artık. Avaz avaz susuyorum, sessiz sessiz çığlıklar atıyorum bu gece kendi kendime. Bitenlere gülüp, başlamak isteyenlere ağlıyorum. Hüzünler mutlu ediyor beni, mutluluklara ağlıyorum. Her şey ters dönüyor ama ben yırtıp atıyorum bir kâğıda yazdığım seni, yutuyorum bütün sesli harflerimi...


Alıntı
 
......unutma bu dünyada inandığın kadar yaşarsın sevgili… Bak ben dizlerimin önüne çöktüm bir deniz kıyısında. Gökyüzüne açılmış avuçlarım, sırtıma vuran rüzgar/ eksiklerime kavuşma garındayım… Elimde biletim, sizi beklemekteyim… Bir elinde Elif olmalı bir elinde hayat miktarı umut..

Ve biz " bize " kavuştuğumuzda masal bitmeli…
Bir gül sağanağı başlamalı sonra…
Harf harf...
Sonra deniz bizi içine çekmeli…
Sonra da dua`ya duran dizlerimin izi silinmeli…

.............

Unutma, her masalın sonu vardır…
Her hayat gibi…
Lakin unutma,
Bizdeki bu hayat,
Elif`teki bu umut var oldukça
Gökyüzüne bırakılan her renkli balon Elif/imiz`e ulaşacaktır…
Sakın sen içindeki umutta kaybolma…
Yaşadığın kadar değil,
İnandığın kadar var et beni…

Ey renkli balonların düş`üne düştüğüm en güzel düş,

Elifimize renkli balonlar almayı unutma sakın.



İsmail Sarıgene
 
Sensizliğin bestesini yapmak


Ağır geliyor yüreğime..


Keşke gitmeseydin..


Keşke bestelenecek bir "sensizlik" bırakmasaydın bana!

Alıntı
 
Şimdi sızlanmakta akrep / yelkovanın hoyratlığına...

Gidiyorum...

Bütün acemiliklerimi avucuma alıp
Bir asi ruh doldurup yüreğime


Gidiyorum bilinmeze...

Zamanı sana bıraktım
Gidiyorum sevdamı kanatarak
An geldi ve kaş çattım
Gidiyorum bir meçhul yol tutarak...

Şimdi sızlanmakta akrep
Yelkovanın hoyratlığına...

Geceyi cellat tutsağı eden susmalar kulaklarımda çınlarken
Kırılgan düşler boynumda yafta...

Ve titrerken ellerim
Ve titrerken yüreğim / gidiyorum...

Susuşlarımı dinle şimdi / kelimeleri dâra çektiğin gecenin hatırına

Yel kayayı ***ürdü...

Her kaldırım taşına düş iliştirdim vuslattan yana.
Puslu sokaklar adımlamaktayım
Bir teselli veremeden yaktığın cana
Dilsizce çığlık atmaktayım...

Alıntı
 
Geri
Üst