Türk ve Dünya edebiyatının önemli şiirleri

Ey dörtle yedinin doğurduğu insan,
Dörtle yedidir seni dertlere salan.
Boşuna mı şarap iç diyorum sana:
Bir gittin mi bir gelme yok, inan.






Tanrım, hayır şer kaygısından kurtar beni;
Kendimden geçir, seninle doldur içimi
Aklım ayıramıyor iyiyi kötüden
Sarhoş et bari ne kötü kalsın, ne iyi.






Medresenin sözü vardır, tekkenin hali,
Sözden, halden öteye gider aşkın yolu.
Müftünün, vaizin en iyisini getirsen
Aşkın mahkemesinde tutulur dili.






Gerçek aydınlığa erince can gözüm,
İki dünyayı birden silinmiş gördüm.
Eriyip gittim sanki engin denizlerde:
Ter olup çıktı, denize döndü gönlüm.
 
BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiğ gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. Öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

PABLO NERUDA
Çeviri: Sait Maden
 
GÜZDE UNUTULMUŞ

Saat yedi buçuğuydu güzün
Ve ben bekliyordum
Kimi beklediğim önemli degil.
Günler, saatler, dakikalar
Bıktılar benle olmaktan
Çekip gittiler azar azar
Kaldım ortada, tek başıma

Kala kala kumla kaldım
Günlerin kumuyla, suyla
Bir haftanın artıklarıyla kaldım
Vurulmuş ve hüzünlü

Ne var, dediler bana Paris’in yaprakları
Kimi bekliyorsun?
Kaç kez burun kıvırdılar bana
Önce ışık, çekip giden
Sonra kediler, köpekler, jandarmalar

Kalakaldım tek başıma
Yalnız bir at gibi
Otların üstünde ne gece, ne gündüz
Sadece kışın tuzu

Öyle kimsesiz kaldım ki
Öyle bomboş
Yapraklar ağladılar bana
Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi
Düştüler son yapraklar
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam.

Saçma ama bu böyle
Bir çırpıda oldu bunlar
Apansız bir yalnızlık
Belirip yolda kaybolan
Ve ansızın kendi gölgesi gibi
Sonsuz bayrağına doğru koşan.

Çekip gittim, durmadım
Bu çılgın sokağın kıyısından
Usul usul, basarak ayak uçlarıma
Sanki geceden kaçıyor gibiydim
Ya da karanlık, kükreyen taşlardan

Bu anlattıklarım hiçbir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken, bilmediğim
Bir zamanlar.

PABLO NERUDA
Çeviri: Hilmi Yavuz
 
SÜREKLİ DEVİNİM

Bir kar karında
birinde bir çocuk
fırlatıp attı ruhunu
ama bilmiyordu
kapatıyor gözlerinin kapaklarını

Bir çift
bir kadın ve bir erkek yani
birinde birinde
yol boyunca yol boyunca
ikili bir çift ikiden

Soğuk ve sıcak birinde
Tam sırasıydı
Ve oldu
Şarkı söylüyordu
yassa çörek yiyor tepsi güneşte

Görüntüsü onun suda
Birinde suda birinde
bir su ırmağıydı
ıslatır su saydam beyaz
ıslak çiçek

PAUL ELUARD
Çeviri: Özdemir İnce
 
ÖLMEMEKTEN ÖLMEK

Gözkapaklarımın üzerinde ayakta duruyor
ve saçları saçlarımın içinde
Biçimi ellerimin biçiminde
Gözlerinin rengi gözlerimin renginde
Gölgemde yitip gidiyor
Tıpkı bir taş gibi gökyüzünde
Gözleri var her zaman açık

Ve bir an olsun uyutmaz beni
Düşleri var apaydınlık
Güneşleri buharlaştıran
Güldürür, ağlatır beni ve güldürür
Konuşturur beni söylemeksizin tek bir söz

PAUL ELUARD
Çeviri: Özdemir İnce
 
ACININ BAŞKENTİ

Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğime
Bir dans, bir dinginlik çemberi
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni

Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü
Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler
Gürültü avcıları ve renk kaynakları

Tanların kuluçkaya yattığında doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünya da bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin

PAUL ELUARD
Çeviri: Özdemir İnce
 
DENİZ MEZARLIĞI

Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır

İnce pırıltıların o ne saf hüneridir
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir
Nasıl bi sükun sanki peyda olur o demde
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur
Ebedi bir davanın saf marifeti budur
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde

Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine
Yığın halinde sükun, göz önünde define
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana
Mukadder olan sükut... Ruhta yükselen bina
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.

Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi
Etrafımda denize bakışlarımın bendi
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne
Ve bütün tanrılara son adağım olarak
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne

Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner
Benliğimin ilerde duman olacak özü
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü
Nasıl değişmededir ulu sahiller...

..............

PAUL VALERY
Çeviri: Sabri Esat Siyavuşgil
 
GREEN

İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin

Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler
Yorgunluğumu alsam ayakucunda bırak
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer

Bırak unutayım başımı taze göğsünde
Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude
Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin

PAUL VERLAINE
Çeviri: Cahit Sıtkı Tarancı
 
GEORGIA

Uyumuyorum Georgia
oklar savuruyorum geceye Georgia
bekliyorum Georgia
düşünüyorum Georgia
Ateş kar gibi Georgia
Gece komşum Georgia
bütün gürültüleri dinliyorum bir bir Georgia
yükselip de kaçan dumanı görüyorum Georgia
gölgelerin içinde yürüyorum sinsi sinsi Georgia
koşuyorum işte sokaklar işte semtler Georgia
İşte yine o kent
ama tanımıyorum Georgia
eviyorum işte yel çıktı Georgia
işte soğuk işte korku işte sessizlik Georgia
kaçıyorum Georgia
koşuyorum Georgia
bulutlar alçakta düştü düşecek Georgia
kollarımı uzatıyorum Georgia
kapatmıyorum gözlerimi Georgia
sesleniyorum Georgia
haykırıyorum Georgia
sesleniyorum Georgia
sana sesleniyorum Georgia
Gelecek misin Georgia
yakında Georgia
Georgia Georgia Georgia
Georgia
uyumuyorum Georgia
bekliyorum
Georgia

PHILIPPE SOUPAULT
Çeviri: Sait Maden
 
MEZAR TAŞI

Ronsard'ın ruhcağızı zavallıcık
Şirincik, mini minnacık, nazlıcık
Sevgili misafiri bedenimin
Göçmüşsün öbür dünyaya garipçik
İncecik, sıskacık, saz benizlicik
Ölülerin soğuk ülkesindesin

Bereket gönlün rahat tertemizsin
Kan, kin, zehir karışmamış içine
Birçok insanlar gibi düşmemişsin
Şan şeref derdine, mal mülk peşine
Deyip kestim, yolcu, var git işine
Bırak uyusun Ronsard, rahat etsin

PIERRE de RONSARD
Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu
 
GÖKSEL NESNE

Gölgeler eğer daha derinse kandan
Ya da gölgeden çok daha derinse kan

Karanlık basar sınırlarını kırmızı kanın
Erden geceye işte burdan girilir
İşte burdan salıverir ışıklarını gece
Uzay dolu, uzay ve gece
İşte burdan salıverir gümbürtülerini
Derin çıplaklıklar ve harmaniler

Burada doğar herşey, doğar ve tapınır
Hiç olarak Hiçlik’te ve Hayır’ında gecenin

P. J. JOUVE
Çeviri: Özdemir İnce
 
TERTEMİZ

Elini öptüm sabun kokuyordu
Kendi elimi kalbime koydum.

Narin yumuşacık elini öptüm
Ağzımda kaldı bu koku, bu parfüm.

Minnacık hanım kadıncık
Sana kim yaklaşsa muhakkak
Avuçların gibi taze çamaşır kokacak.

Saçlarını öptüm dalga dalga
Yıkanmış çamaşır kokuyordu onlar da

Hangi duru sularda arınır vücudun, elbiselerin?
Hangi berrak pınarlar yıkar ak yüzünü kız senin?

Minnacık hanım kadıncık
Sen bir kader gibisin buğulu
Serin, tertemiz sularla dolu!

RAFAEL A. MARTINEZ
Çeviren: Osman Türkay
 
HER ŞEY BÜYÜYÜP

Her şey büyüyüp güçlenecek yine bir gün:
sular dalga dalga hep, karalar düzgün
ağaçlar kocaman, duvarlar küçücüktür;
vadilerdeyse güçlü, çok yönlü, görürsün
bir çobanlar ve çiftçiler soyu büyür.

Yok artık kiliseler, Tanrı’yı kuşatan
kaçkın kuşatır gibi, sonra çığlıklar atan
bir tutsak ve yaralı hayvanmış gibi Tanrı-
artık bütün evler açıktır her gelene
ve her yerde bir özveri geniş alabildiğine
belirler aramızdaki davranışları.

Beklemek yok artık, bakıp durmak öteye;
ölümün bile hakkını vermek özlemine
yer var ancak; ve elleri yadırgamasın diye
bizi, bilmeye dünyayı bütün bütüne.

RAINER MARIA RILKE
Çeviri: A. Turan Oflazoğlu
 
İSPANYOL RAKKASESİ

Elinizde henüz çakılmış ama alevlenmemiş
beyaz bir kükürt kibrit gibi
her yana ateşten oklar fırlatır
sonra halka halka dizilmiş
sabırsız seyirciler ortasında raksa başlar.

Ateş genişler ve bir anda alev kesilir rakkase.

Bakışlar tutuşturur saçlarını da
ve birden kıvrak bir çeviklikle, bir işveyle
döner yelpaze gibi etekleri alevde
çıplak kolları uzanır havada gergin
çıngıraklı bir yılan gibi ürkek.

Ve sonra daraldıkça daralır ateşten çember
toplayıp bir yumak gibi fırlatır alevi uzaklara
öyle bir gurur, öyle bir öldürücü bakışla
ve seyre dalar uzanıp yere kudurmuş, çılgın
alev git gide köpürür, o sürdürür böylece görkemini.

Fethetmiş artık, kendinden emin
tatlı gülümseyişlerle kalkıp selamlar yağdırır
küçük ve çevik ayaklarla söndürürken alevi.

RAINER MARIA RILKE
Çeviren: Osman Türkay
 
SEVDİĞİMİN GİYSİSİ
DENİZ FENERİ MAVİ

Sevdiğimin giysisi deniz feneri mavi
öpüyorum yalımını yüzünün
ışınların gizli bir sevinçle uyuduğu

Seviyorum, hıçkırıyorum. Dipdiriyim
ve senin yüreğin bu Sabah Yıldızı
kızaran, o yengi saatinde
savaşı başlamadan burçların

Yellerle yaralanan
yelkene dönsün etim
senden uzakta

RENE CHAR
Çeviri: Cevat Çapan
 
YEDİ YERİN DEMETİ

Dünkü postada telgraf çekeceksin
öldük diye kırlangıçlarla birlikte
Postacı üzgün postacı bir tabut var koltuğunun altında
mektubumu çiçeklere ***ür sakın geç kalma

Kemikten bir pusula gururlanacaksın yüreğim onunla
kutbu bir kaval kemiği gösteriyor ve kaydırak oyunları
ki budanmış korkunç bir opera görünümleri var
Budar mezar yazıtım için yağmurlarını bir tanrı

Ölüyorum bu akşam sevgili Tombe-Issoire
En güzel bakışın ancak bir yedek parça oldu
günaydının tuhaf makinesine

Elveda! Utanmadan gıllıgışsız sevdim sizi
Folie-Mericourt'um benim suskun çağrısız konuğum
Dönüşü haber veriyor pusulanın çarpık iğnesi

ROBERT DESNOS
Çeviri: Özdemir İnce
(Tombe-Issoire ve Folie-Mericourt Paris’te iki sokak ismi)
 
ÖLÜMLÜ ÖLÜMSÜZ
(Thanatos Athanatos)

Ve şimdi seni yadsımak zorunda mı kalacağız
urların tanrısı, canlı çiçeklerin tanrısı
bir hayırla mı yanıtlayacağız o karanlık
kayayı ki benim özbenliğimdir, ölüme razı mı olacağız?
Ve her mezartaşına kazıyacak mıyız
tek kesin gerçeğimizi: thanatos athanatos!
Apaçık sorulara yenilmiş şu adamın
düşlerini, gözyaşlarını, öfkelerini
yorumlayacak bir addan yoksun.
Diyaloglarımız da değişmiş şimdi bak
saçmalıklar da mümkün olmada.
Orada sislerin dumanların ötesinde, ağaçların içinde
yaprakların gücü uyanmada
doğrudur ırmağın kıyılarına basınç yaptığı.
Hayat düş değil. Doğrudur insan
ve onun kıskanç yakınışı sessizlikten.
Susku tanrısı, açık yalnızlık.

SALVATORE QUASIMODO
Çeviren: Osman Türkay
 
AŞIK KARDAŞIMA

Gel kalem oynatıp birlik saz tutak
Zambaklar, sümbüller, güller bizimdir
Geceler koynuna ay konuk gelen
Sunası çağrışan göller bizdedir

Bizim dünyamızda güler güzellik
Der hep içyüzünü bülbül ve keklik
Bahar seherinde güllük, çiçeklik
Yürek serinleten yeller bizdedir

İnsanı sevmiştir gönlüm önceden
Ne çıkar uydurma şiir, gazelden
Aldım esinimi binbir güzelden
Ucu yeni takılmış teller bizdedir

Aşık, bu yerlerden sen bilgi alsan
Ayıldı dünyanın onuru insan
Kıyın’ın, karanın gömütün kazan
Kürekler, kazmalar, beller bizdedir

Ne hoştur halkın oynak havası
Güldü ülkemizin çiçek baharı
Şarin kalemi, aşıkın sazı
Bülbülü şaşırtan diller bizdedir

Bu yeni dünyayı duydukça yürek
Gökler de sevinir gülümseyerek
Bir büyük bağ olur her fide tenek
Bu kuran, yaratan eller bizdedir

SAMED VURGUN
Çeviri: Kaya Türkay
 
KONUŞAK

Âşık, bağrına bas sedefli sazı
Bin yanıtlı bir sorudan konuşak
Meydan kurak, deyiş açak, saz tutak
Gül yanaklı birlik halden konuşak

Koy söz alam bir yazıksız dudaktan
Düşman bakıp kıskandırıp uzaktan
Bezenip de çıktığında odadan
Başındaki güllü şaldan konuşak

Vurgun der ki bir tutkun sevgili olsun
Zülfü bulut, ak sinesi kar olsun
İyi gün de kötü gün de var olsun
Değer bilir, hal anlardan konuşak

SAMED VURGUN
Çeviri: Kaya Türkay
 
GÜZELİM BUGÜN

El değmemiş dipdiri güzelim bugün
Sarhoş bir kanat vuruşuyla yırtar mı
Kırağıda unutulmuş bir katı gölün
Kalmış uçuşlar dolu saydam buzunu

Bendim, diyor bir eski zaman kuğusu
Mağrur ama umutsuz kanat sıyıran
Yaşanacak yeri aramaz mı insan
Bastırınca kısır kışın sıkıntısı

Silkecek Bembeyaz ölümü boynundan
Daralan dünyaya kafa tutan kuş
Neylesin bağlnamış yere kanadından

Kendi aydınlığıyla bağlanmış göle
Duruyor kuğu, rüyalarıyla donmuş
Boşuna gurbetinde, başı göklerde

STEPHANE MALLARME
Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu
 
Geri
Üst