∞ Aşk sevdiğin kişiyi herkesleştiriyor z α m α n l α

Vaad Olunmuş Yokluğun...


Gözlerin zamansız yordu beni
Kaçak ikindilere tutuşurken yüreğim.
Sualsiz özleyebilmenin özleminde seni
Tüm soruşlarım yenik düştü
Sırtını dönüp
Kara bir gölge gibi uzaklaşırken sen
Neye bulasam ömrümü
Renk tutmadı bedenim.
Akıttım ruhumun alacalığından
Adım başı yalanladığım sokaklara
İz düştüğüm küfrünü.
Oysa karanlığı sökerken
Ağır ağır sırtından hüznüm
Tutuşabilirdi ellerimiz
Yunmuş arınmış bir sabaha.
ah şimdi neyin gölgesinde anacağım
Ömrümün hep şafak vakitlerinde
Örtünen yüzünü.
Ne gördüm ki ne hatırlayacağım
Sahte bir yumrukla savurduğum
Görüş günlerinden.
Ki yenilmemişken daha
Tüm başladığım oyunlarda
Yerli yersiz çağırabilirdim adını
Çağırabilir ve seçebilirdim
Tüm yenilmişliklerden seni.
Oyunsal bir kahraman sıfatıyla...
İşitebilseydim tüm geri tepişlerimi
Gitmeler bu denli susamışken
Kulağı camda bir yol gözcüsü olabilseydin...

SEVGİLİ!
Meşru gidişlerin gayr_ı meşru karanlığında
Hiç yoksa ay ışığından sorabilirdin beni...

Ne kalacak kadar yürekli
Ne de gidecek kadar yabancı olabildin bana…
Sessiz sensizliğin örgüsünü
İlmikliyorum boğazıma
Sıkılmış bir yumruk düğümleniyor
Soluğuma…
Kör oluyorum.
 
müzeeylül
..ve eylül eceller biriktiren ömür derinliği


-sözcük ağını yırttı
bir uyku konuştu—
eylül
eylüle at sevişlerini ve geceyi al yanılgılarının arındığı karanlıklarda
çünkü hecelenmiş bir gecedeyim ben
çünkü kırılmış bir mazinin eteklerindeyim ben
uzunca gece
uzunca yalnızlık mirası
sesini kısmalıydım hüznün

eylüle ver bakireliğini
ve denizlere sönen kelebeklerin rengini

suskunluk oldu –
nedensiz

bıraktın bir ayrılık öyküsünü
ve aşk
dedin
ki söylenmemiş bir sözcükteydi anlam
ki unutulmuş bir resimdeydi duam

kafiye yetmezliğinden öldüm—

..ve eylül
eceller biriktiren ömür derinliği
sır.. sır geçitleri
aynaların aynalara küstüğü cevher

eylül
geçiveren mücevher kuşu
daha ezgisel
daha girintili
çocukluklar versen uçacak balon mavide
de..
de ki en karanlık cümle ayrılığım olsun--

dündü
öncelerin sonralarla karıştığı bir orman masalında
kestane ağaçlarının griliği
vuran ışık ellerine
belki bir tabir çıkmazı
belki bir gece ayazı
sözlerindeki anlamsızlığın kıskanılan yazgısı

size söylemediler mi
dündü.. eylül
ey.lül

çıplak harflerinle yazmıştın aşkın acıya dönen gölgesini
yazmıştın kalemin küllenen nüvesini

eylül
bir sızıntı belki de

sarı kâğıtlardan
 
Adımı Duru Sulara Yaz


“Hercaidir kağıt
Unutur yazılanı
Adımı duru sulara yaz
Su çoğaltır anlamı.”

Usulca okşadı mızrap udun tellerini
Başladı gecenin karanlığa veda şarkısı
Mumun gölgesi üşüdü…

Güneşe sığındı düş
Kırıldı hüznün tayfları bir bir
Eridi buzullar
Baharın ellerinden süzüldü…

Şimdi
Ya güz bahara dönüşecek
Ya bahar güze
Beklemeli…
 
Her Şeyim Ol Ama Özlenen Olma


Her şeyim ol ama özlediğim olma…
Yoksa bu şarkılar her gece bir musallaya salarlar beni
Her gün bir ısırgan otu daha köklenir içimde
Denizden hiç bir zaman nasiplenemeyeceğim bir balık
Kahvemin kokusu
Yorgunluğum telaşım ortada kalakalmışlığım ol ama
Sakın özlenen olma!

Ben bu dertle başa çıkamıyorum
Kalbim yokluğunun kaynayan kazanında
Ne zaman uyandığımda olmayışını hatırlasam
Soysuz uğursuz bir isyanla ısırıyorum dudaklarımı
Kaderim kederim sefaletim ol
İlle de ömrüme son gençliğime bedel ol
Ama özlenen olma!

Ya da elindeyse al üzerimdeki bu korkusuz karanlığı
Baktığımda dizlerimin bağını çözen resimlerini sıyır çerçevelerden
Olur olmadık yerde elinle sıkar gibi çökme yüreğime
Başımda bela omzumda yükboğazımda düğüm ol
Yeter ki özlediğim sen olma!

Koruksuz asmaların ekşisi bende sanki
Bedenleri ayıran yolların ne kadar tozu varsa hepsi alnımda leke
Sırlarımın en mahrem yerinde saklıyorum sarhoşluğumu
Gaipten gelen sesim bir sıkımlık canıma kefen olmuş elem ol
Suyuma buz yangınıma körük ol
Yalvarırım özlenen olma!

Bıraktım ıslığını bana getiren rüzgârların peşini
Boncuk boncuk bakan çocuklara şeker vermeyi
Gölgeme ters sokağıma ters bildiğim bütün adreslere ters yürüyorum artık
Ne kadar çukur varsa körkütük düşüyorum
Bileklerimde zincir yollarımda duvar ol
Kalbimdeki savaşta ister galip ister mağlup ol
Lakin özlenen olma!
 
Yeşil Ev
Bir sis perdesi aralanıyor / Geçmişin hüzünle sarmalanmış / O tanıdık loş sokaklarında..


Bir sis perdesi aralanıyor
Geçmişin hüzünle sarmalanmış
O tanıdık loş sokaklarında

Eski bir ev beliriyor yanıbaşımda
Öylesine sessiz öylesine gizemli
Öylesine yeşil
Huzur veren sevecen bakışlarla

Ağustosun buğulu sıcağı
Yediveren güllerinin kırmızısında
Damaktaki taze ceviz tadını alıyor
Gizliden

Aşkın yakıcılığında eriyor
Tüm ayrılıklar yalnızlıklar
Hızla uzaklaşıyor geride kalan
Tüm unutulmuşluklar yaşanmamışlıklar

Gözyaşı bardaktaki suya karışıyor
Usul usul

Eski bir şarkı sesleniyor
Çok uzaklardan
Çerçevedeki resim gülümsüyor
Belli belirsiz

Alabildiğine yeşil bu evde
Yalnızca mutluluğa açılıyor pencereler

İncir ağaçlarının koyu gölgesinde
Derin bir uykuya dalıyor
Bütün saatler
Bütün zamanlar

Ve sis perdesi yavaş yavaş inerken
Anılar sokağına

Seçilebilen son karede ;

AĞUSTOS BÖCEKLERİNİN ORKESTRASI
YÖNETİYOR YÜREKLERİ

İNCE İNCE SIZLATARAK ! ! ! ! !
 
Bu yüzden yağmuru anlayamıyorum bi çare köşemde
Sert bir rüzgâr esiyor uzaklardan
Pencerem açık rüzgâra inat ama üşümüyorum…
Çok kara ayazlarda kaldım çok fırtınalara yakalandım
Beklide bundan tepkisizim olabildiğice sakin umursamaz…
Üstelik sensizim ya alışkınım bu sert soğuğa…
Sitem dolu bi yağmur yağıyor görüyor musun?
 
Seni anlatacak kelime varmi...?
Dusunuyorum dusunuyorum ama yok...

Bana sorarsan sen anlatilan degil yasanilansin...
Seni anlatmak mumkun degilki zaten anlasilmakta cok zor
bazen...

Guzel olanda bu calismak ve yapmak...
Ama nedense ben ne kadar calissamda yapamiyorum bir turlu anlatamiyorum seni...

Sozlukler kusuyorum ama yinede cumleleri kuramiyorum...
Olmuyor bitanem olmuyor iste...Zorlasamda yapamiyorum...

Zaten seni yasamak varken anlatmak bos gelir bana...
Dudaklarimin arasindaki o cumleler senin icin cikiyor...

O guzel hos kelimeler...
Ama yetmez...
Yetmiyor...

Varligini hissetmek her zaman orda...
...Yani kalbimde beni mutlu ediyor...

Seni SEN diye seviyor ve SENSIN diye vazgecemiyorum...

Sabredisini samimiligini ortaya koymussun bi kere bu hic bi zaman gitmez bu yurekten...

Anlatilmayan ama konusulansin...
Bo cok zor olsa gerek ama bunu bana sevincle yasatiyorsun...

Iyiki varsin demekten baska bisi bulamiyorum ve yurekten soyluyorum...

...!!! Seni Cok Seviyorum !!!...
 
Özlem...
Su ne kadar önemlidir ki aktığı sürece…ışık ne kadar önemlidir ki yandığı sürece…insan ne kadar önemlidir ki yanındayken… … …

En çok kaybettiği değerler için ağlarmış insan…kıymet bilmek yanındayken yokluğunu hissetmek avuçlarının sıcaklığında terlerken ellerin bir kutup ayazında üşüdüğünü düşünmek veya beraberken oturup bir ayrılıp mektubu yazmak…hangi ilişkide hangisini düşündük ve ne kadar kıymet bildik sahip olduğumuz değerleri yitirmemek adına…

Neleri göze almalı nelerden caymalı ne kadar cesaretli olmalı ve ne kadar hiçe saymalı gururu “özlem” duymamak adına…

Sahiplenme duygusu ne kadar bitimsiz bir istekse insan ömründeözlem duymakta o kadar kaçınılmaz değil mi hayatımızda…

“ölümden değil yaşayamadıklarından kork”*

Yarına keşken kaldıysa kaderin sana çizdiği bölgede ve bir birliktelikte güzellikleri yaşamak adına tükettiğin zaman dilimlerinin sende bıraktığı izler ruhunu doyuracak boyutta mı…yoksa yaşayamadıklarına karşı bir hayıflanma mı var kaderine…”özlemek veya özlenmek” bence bu paragrafın başına dönüp tekrar düşünmeliyiz “insan yaşayamadıklarını özler”

Susamanın acıkmanın ve özlemenin ne yazık ki tam bir kelime karşılığı yok… yalnızca kendi yüreğinde hissedersin bu duyguyu...neyi ne kadar yaşadıysan o kadar onu duyumsarsın ruhunda…

“cismi de yok resmi de”**

İnsana duyulan kısmı yürekte hissedilen en derin boyutu bence…özlenmeyen biri olmaksa anlarda bıraktığın izler adına ne büyük bir kayıp...

Titrek bir mum alevinde sigarandan soluklandığın her dumandaduyumsadığın her iyot kokusunda hayal kurup birini özlemek gelmeyeceğini bile-bile beklemek ve dilemek hem de …yaşananları yinelemek adına ne büyük bir sabırdır…

Her insan hak ettiği yerdedir…düşünce gücün ne kadar olumluysa ve ne kadar hoşgörülüysen yaşama ve insana karşıbir o kadar alırsın karşılığını “özlemek veya özlenmek” adına…

İnsan her beraberlikte her gün yeni bir şey keşfetmek ve yarına keşke bırakmamak için zorluyorsa kaderini ve her şeyden önce adam gibi sevmesini ve paylaşmasını biliyorsa yüreği yettiğince özlem onu yıkacak kadar güçlü olmaz hiçbir zaman...bir merdiveni adım-adım çıkıyorsanayağının takılma şansı azdır tökezlenme adına…

“özlem…”

Nasıl anlatılır ki! hangi harfi-hangi kelimeyle… …hangi cümleyi-hangi paragrafla birleştirip anlatmalı… … kimi zaman çöl gündüzleri kadar sıcak ve gergin kimi zaman çöl geceleri kadar ıssız ve serin değil mi…


…özlem… ocak beyazı-şubat ayazı… …özlem… mart çamuru-nisan yağmuru… …özlem… mayıs güneşi-haziran ateşi… …özlem… temmuz yangını-ağustos kızgını… …özlem… eylül hüznü-ekim sürgünü… …özlem… kasım soğuğu-aralık buzluğu…

…özlem…özlem…özlem… bazen çok bazen az ama hep var değil mi…

“özlem…”

Her aya her haftaya her güneher ana yetecek bir özlem yaratabiliriz beynimizin kıvrımlarında…hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar çok özleme sahip olabiliriz.

Hadi gelin “sahip olduğumuz değerlere sahip olduğumuz anlarda özlem duyarak yaşamayı öğretelim yüreğimize”…olur mu… … … __________________
 
Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.
Rüyalariniz içinizdeki o gizli
esrarini ele vermez büyücü
siz çarsaflarinizin arasinda
bütün tehlikelerden uzak
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda
usulca ruhunuza sokulup
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak
ona dokunmak
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek o yakici istek
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi
yaniniza bile yaklasmadan
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan
bütün hayati
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...
 
Caddelerde sisli puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var."
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma yine "seviyorum" desen ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var.
Yalnızım üşüyorum özlediğimse çok uzaklarda. Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım dostum öğretmenim talebem sevdiğim.
Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni bağlandım. Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır Üzülmüyorum içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın uzak bir şehrindesin şimdi.
Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme üzülmüyorum. Biliyorum ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz biraz üşüyorum... __________________ __________________
 
Beklemek....."

Bakmayın öyle sekiz harf üç hece tek kelime olduğuna... ne anlamlar barındırır içinde... ve ne zor bir kelimedir... hem söyleyen... hemde söyleten için... bekleyen bekler bekleten bekler...

Beklemek... beklersin elin telefonda... bir ses bir nefes... şimdi dersin.. ha şimdi... beklersin... gelmez üzülür... gelir sevinirsin... birde ansızın gelenleri vardır pat diye çalar telefonun.. dünyalar nasıl senin olur ki... gelen zaten dünyan değil midir?...

Beklemek... gözün yollarda kapılarda... belki dersin şu yoldan karşıma çıkar.. bugünde burdan gideyim... beklersin çalan her kapı zilinde onu görmeyi... evini dahi bilmediği halde beklersin... açarsın kalırsın öylece... ve beklemek çokda hüzünlü bir şiirdir...

Beklemek... tüm benliğinle tüm hasretinle... geleceğini bildiğin için beklersin... hasretlerin hasrette... hasret çektiren hasret değil mi?... beklersiniz... birgün dersin.. gelecek... gitmeyecek... o an’ ın heyecanı ile beklersin... ve düşününce nasılda sevinç sarar her yanını.... hayali bile böyle iken... kendisi nasıl olur dersin... ve beklemek çokta güzeldir gelecek olan için...

Beklemek beklemektir... ve beklemek bekleyen ile bekleten arasında bir bağdır aslında...

Kimi zaman hüzün olur... kimi zaman sevinç ve heyecan... karar size kalmıştır... hangisini seçersen o anlamda beklersin... bana sormayın... yazan benim... siz hangi beklemek ile beklersiniz...
 
Ne acıdır bilir misiniz sevdiğiniz size çok yakınken ona dokunamamak
Her gün onun hayali ile yaşayıp bir türlü ona kavuşamamak
Onun için harp edip asla onu kazanamamak
Ne acıdır bilir misiniz kollarınızın arasından uçup giderken sessiz kalmak

Sen şimdi başka ellerde ben ise buralarda yalnız
Gittiğin günden beri kimsesiz çocuklar gibi sahipsiz
Artık sonumu bekliyorum sensiz bir hayat anlamsız
Nerdeysen dön be gülüm bu kalp sensiz çok ıssız

Kendimi hiç affetmeyecem haykıramadım seni sevdiğimi dünyaya
Bırakma beni diyemedim sessizce ağladım kara bahtıma
İstesen semaları yere indirirdim küçücük sevgiyi çok gördün sen bana
Kalbimde çağlayan aşkımı anlatamadım bir tek sana

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çaresizce bekliyorum
İnfaz emri verilmiş idam mahkumları gibi artık son günlerimi sayıyorum
Ölmeden önce senden sadece şunu unutmamanı istiyorum
Ben seni hala çok ama çok seviyorum
 
Üzerine bastığında kolaylıkla kırabileceğin bir sonbahar yaprağıyım şimdi...
Bir dokunsalar bin çıtırtı işitecekler yüreğimden... Kurudum rüzgarında aşkın... Yıprandım... Ezildim... Unutuldum bir köşede... Tutunamadım bir ağacın gövdesine... Yüreğime tutunup aşkı yaşayanlar her seferinde acı bıraktılar payıma... Sevgiye mutluluğa dair ne varsa ***ürdüler... Damarlarımdaki yaşama sevincimi... Rüzgara boyun eğmeyecek yanlarımı ***ürdüler bir bir...

Çırılçıplak hissediyorum kendimi... Korunmasız... Yapayalnız... Tek başına... Bi'çare...

Zavallı kuru bir sonbahar yaprağıyım şimdi...

Bıraksan rüzgar savuracak göklere sonra yine yerlerdeyim... Acımasız bir yürek ezecek belkide... Belkide umutsuzluğa hükümlü bir sevgili yüreğin ellerinde hayat bulacağım yeniden bir kitap arasında...

Saklı kalmış bir anıyı gün yüzüne çıkaracağım... Kimbilir...
 
NERDESİN

Göğe baktım gözü yaşlı
Yere baktım yer yaslı
Sular bugün kan tadında
Eski-yeni büyük-küçük kara-kızıl
Tüm dertlerim burdalar sen nerdesin.

Sen ve kuşlar gözyaşının gözyaşına benzediği kadar benziyorsunuz
Vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği şarkıyı söylüyor onlar
Bu sabah yine kondular tel örgüye
Beni acımla baş başa bırakmadılar.
Sen nerdesin.

Hava soğuk dışarda kar yağıyor.
Her zaman ellerim üşürdü bugün içim üşüyor.
Hasretin geldi hayalin geldi bak kokunda geliyor
Bugün Yakup oldum bree hey hey acıların kadını
Sen nerdesin?
 
Bugün Farklı Bir Havadayım.Rüyamda Hayatımın Aşkını Gördüm...Kendisine Bir Türlü Açılamama Rağmen Kendisinden Cevap alamamama Rağmen Onu Çook seviyorum. Senin o Gözlerin Var ya Herşeyi Bitirdi Hani O Verdiğin Sözler... Bu Şarkı Beni 7 Bitirdi...Grup Koridor Sağolsun dinledikçe Kendimden Geçiyorum.... Hain bir gün kalkıp da onu özledim demiştim ya... işte o gün bugündür.Hayat Anlam taşıyor onu Rüyamda Görünce.Peki onu Gerçekten Görecek Olsam Ne Olur Acaba bana... Ayaklarım Birbirine dolanıyor Heryerde Onu Arıyor Gözlerim...İşte Gene Öyle Bir Gün.Kimi görsem o sanıyorum.Özlüyorum Sesini Duymasam da Kendisini...Artık Onsuz Yapamıyorum. Kendime de kızmıyor değilim hani...bana Bir Söz mü Verdi? ya da Umut mu? Verdiği Sadece Arkadaşça Sevigsiydi Ve bunu Kötüyew kullandım... Senin de Kalbin Kırdığım için özür dilerim. Sensiz Geçmiyor işte günler. Herşeyi birşeye bağlamak birşeyleri feda etmeye bağlıdır. Ben Hayatımı Sana Bağladım Hayatımı Feda Ediyorum Senin Uğruna... Birgün seni ne kadar Sevdiğimi anlayacaksın ama geç olacak. Hayat ne demektir diye sor bi kendine. Hayat Kendini Sevmektir.. Hayat Karşındakini Sevmektir... Ve Hayat Sevdiğinden kopmadan yaşamaktır... senin O Gözlerin Beni Kendimden Aldı... Seni Çooooooooooooooooooooook Seviyorum ve Özlüyorum...İstesem de Ulaşamıyorum... Sana Ulaşsam bile Seninle Yüzleşmek Korkutuyor beni..
Senin Gözlerinin içine Bakıp Seni seviyorum demek...Aslında bu Daha Çok Korkutuyor beni.Çükü Seninle Yüzleşince Sana Olan sevgimimn Biteceğini Düşünüyorum...
En iyisi Seninle Konuşmamak ve gözlerinle konuşmamak...Seni Herzaman Uzaktan İzleyeceğim ve Kesinlikle senin olmayacağım...

Şarkılar Yalan Söylüyor.Sana Olan Duygularımı Ne Güzel Sözler Ne Hikayeler Ne de Şiirler İfade Edebilir....
Sen Gönlümde Yaşadıkça Varsın Ve Sen Ulaşılmadıkça Güzelsin...
Ulaşılamaman Dileğiyle..
 
Yalnızlığımı Arıyorum

Zamanı geri alabilseydim; 25 yaşıma geri dönebilmeyi isterdim.Sevdiğim ilk insan adını bile öğrenemediğim genç ile beraber olabilmek babamın üzerimde baskı kurmamasını beni o Cihat ile evlenmeye zorlamamasını hayatımı bana vermesini isterdim ;ama olmadı babam kendine yapılanı bana yapmaktan geri kalmadı hayatımıda yanına alıp beni bu dünyada yalnız bırakıp gitti.
Babam artık geri gelmeyecekti annemi de 5 yıl önce kanserden kaybetmiştim. Annesiz babasız bir başınaydım hayatta benim için kararları kim verecekti yemeği kim yapacaktı ben bunların hiçbirini bilmiyordum ki bunlar nasıl yapılırdı.Hayat yalnızlığın yanında bunlarıda öğretecekti herhalde bana.Bir yıl sonunda nişanlandım Cihat ile evlendim
Hayaım tek kişilik olmaktan çıktı sonunda .Cihatı sevmesemde onunla birlikte olmak bana mutluluk veriyordu. O ise benimle beraber olmak için zorlanıyormuşcasına benden kaçıyor başbaşa kalmaktan korkuyor gibiydi.Belli bir süre benimle ilgilenmesi beni fark etmesini bekledim ama dayanamadım. Bir sabah çok erken bir saatte dolabın önünde sessiz bir şekilde beni izlerken birden uyanıverdim.Sanki fark etmiş gibi uyandığımı anlayınca çekindi aynaya dönüp kravatını düzeltmeye başladı.Aramızda 12 yaş fark vardı. Cihat 38 yaşında olmasına rağmen 25 yaşındaki gibi genç ve yakışıklı duruyordu.Saçları simsiyah gözleri kahverengi alabildiğine parlaktı. En başta onu sevmeme rağmen ona aşık olmaya başlıyordum. Kravatıyla uğraşmayı bırakınca kapıya doğru yöneldi arkasına bakmaya bana sarılıp anlımdan öpmeye utanıp odadan çıktı. Merdivenlerden gelen ayak sesi bana güç verdi yataktan kalkıp hemencecik giyindim koşarak arkasından yetiştim.Bana bunları yaptıran neydi bilemiyorum tek kişilik hayatım mı sevgiye aç ruhum mu ?
-Bir dakika
Bu sözcükler ağzımdan süzülüverdi onu karşımda görünce.Vücudum bana karşı çıkıyor ellerime sahip olamıyordum. Kalbim hiç böyle atmamıştı aslında kalbimin attığını da o an hissetmiştim.
Söylemek istediğim sözler vardı kelimelere dökülemeyen. Gözyaşlarım hiç durmayacakmışcasına akmaya başladı herhalde ben ağlıyordum. Yalnızlık sonunda bana bunu da yaptırmayı başarmıştı. Cihat karşımda hala bir buzdağı gibiydi. Sarılıp ağlamayı boynunda devam ettirdim.
Beni elinin tersiyle koltuğa ittirdi. Üç aydır ağzından bir çift söz duymadığım Cihat sözleriyle beni yalnızlığın uçurumundan aşağıya itmeyi başarmıştı.
Beni sevmiyormuş benden nefret ediyormuş hayatındaysa bir başkası varmış eve geç geldiği zamanlarda onunla berabermiş.
Bu sözler işte bir kadını yaşamaktan nefret ettirebilecek sözlerdi.Onları da ben duymuştum sonunda.Hemen yukarıya çıkıp bavulumu topladım Yalnızlığıma doğru uzun bir yolculuğa çıktım.Şu an 70 yaşındayım ve hala yalnızlığımı arıyorum karanlık gecelerde ...
 
Yine sessiz bir kış seheri odamın perdeleri açık kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar yaylı yatağım yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok annemi hiç görmedim babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır yeri göğü inletirdi bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum hay aksi yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim yitikte olsa yalanda olsa yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim yan yana olmasak da beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın ama yoksun! Olsun diyorum ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da tüm kalplere mühür vurulsa da seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da benim kalbim seni anar benim sevdam tüm mühürleri söker ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme ben duyamıyor olsam da kim bilir belki karanlık kıskanır belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma bir demet papatya bırak mezarımın başucuna ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz amaçsız ölesiye sevdim tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı ızdırap keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!
 
Seni seviyorum seni seviyorum
Öylesine değil ölümüne bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim beşikten mezara kadar değil ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde ellerini tutarken sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”
 
Yalnızlık Korkusu
Sevdiğimiz eşyayı dostları yada sevgiliyi.
Sonunda yürekte kalan hep ayni duygu hüzün...
Çünkü yitirilene alışmışızdır sevmişizdir bizimle olan beraberliği aaaiflendirmiştir. Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir.

Ya o güzelliği yasarken; paylaşımı aaafi sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...

Hep korkmaz miyiz? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı?
Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik?; endişesi..

Tabii ki bitecek. Yaşadığımız mutluluklar hüzünler hep bitmedi mi?
Hep yerine başka başka hüzünlere mutluluklara bırakmadı mi?

Gene ayni korkular ayni endişeler...

Peki sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye? Kime? Ne için ? Biliyor musunuz?

Dökülen göz yaşları sadece kendimiz için..
O değere sahipken de yitirdiğimizde de..
Çünkü bizi asil korkutan YALNIZLIK..

İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak..

Özlemek özlenmek sevmek sevilmek sım-sıkıca sarılmak
o bedenin canini kanını hissetmek sevişmek.. Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki?

Biten aşklarda da biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için.

Çünkü merkez hep biziz doymak bilmeyen egomuz..
Ve o egoyu doyurabilmek hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz.

Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli özlediklerimiz özlemeli
doğrularımız her zaman tek doğrudur.

Ya yanımızda ki insan ? Onun egosu ? Arzuları özlemleri veya usandıkları...

Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız?
Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki?

Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz ?
Her zaman denge.. Verdiğimiz kadar alalım aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz.

Sonuç YALNIZLIK .

Peki bu kadar yalnızlıktan korkuyor yaşanılan güzellikleri
paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz
değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar.

O değer bize mutluluk yerine hüzün kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz.

Yok eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akilci olmak daha doğru değil mi?
Sıkıca hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği huzuru sonuna kadar yasamak varken neden korku??

Bilirsiniz.. Anılarımızda öylesine anlamlı mutlu anlar vardır ki kimi zaman onca geçen yıllara değerdir. Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.

Eh iste o zaman bize biraz daha is düşüyor demektir. Daha çok özen...
Çünkü yasam içinde ayni frekansı yakalamak o kadar zor ki...

Sevgiyi özlemi birlikte yasamak doyumsuz bir hazdır.
Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur.
Korursun tıpkı kendini koruduğun gibi. Üzmekten incitmekten korkarsın.
Artık hesap kitap yapılamaz. ; Daha çok vermek vermek istersin.
Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir. Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye. Çünkü yitirme korkusu askı ölümsüz kılar.

Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü

AYRILANLAR HALA SEVGILI..


keşke ve bile
hayat keşkelerle başlayıp keşkelerle bitiyor ama boşverelimki hayat ne olursa olsun devam ediyor.ama ki şunu unutmayalım birde bilelerimiz vardır bunuda şöyle tanımlaya biliriz.zaten keşkesiz ve bilesiz hayat olamaz. bir karanlık gecesi yürüyordum sahilde birisi bilmemki kim elini uzattı bana tutmamak için çabaladım.
ama neyazıkki tuttum.sonra keşke tutmasaydım dedim. çünki ondan sonra başıma kötü bir olay geldi.yani keşkesiz bir hayat bazıları için iyi bazıları için ise kötüdür...
 
Üç Sarı Gül

Süper markete alışveriş için girmemiştim aslında.. 37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu ve bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı..

Ben alışveriş yaparken ortadan kaybolurdu. Nereye gittiğini bilirdim.. Elinde üç tane sarı gülle dönerdi hep..

Rudy sarı gülleri çok sevdiğimi bilirdi. İçim hem sevgi hem hüzünle doluydu.. Birkaç şey alıp sepete attım..

Tek kişi için alışveriş iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insanı nedense..

Et reyonun önünde bifteklere bakıp Rudy nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken bir genç kadın geldi yanıma.. İnce uzun güzel bir sarışındı.. Bir kocaman pirzola paketi aldı sepetine attı.. Sonra durdu düşündü pirzolaları sepetten çıkarıp tekrar rafa koydu.. Ona tebessüm ederek baktığımı fark etti aynı anda..

"Kocam pirzolayı çok sever ama bu fiyatla da alamam ki.. Bilemiyorum..

" Dokunsalar ağlayacağım.. Mavi gözlerinin taa içine baktım. "Kocam sekiz gün önce öldü" dedim sesimin titremesini kontrole çalışarak.. "Alın bu pirzolaları ve birlikte olduğunuz her anın hazzını yaşayın.."

Başıyla evetledi.. Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü..

Ben de süt peynir reyonuna doğru gittim. Şimdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım diye düşünürken bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim. Oydu.. Sarışın kadın.. Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel ve anlamlı bir tebessüm vardı.. Göz göze geldik..

"Bunları size aldım" dedi.. "Kasaya vardığınızda parasının ödendiğini göreceklerdir.." Uzandı yanaklarımdan öptü ve.. Ve sepetime uzun saplı üç sarı gül bıraktı..

Ona ne yaptığını bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim ama mümkün mü?.. Hıçkırıklara boğulur ve göz yaşlarım görmemi hızla engellerken uzaklaştığını hayal meyal seçtim.. Sepetimdeki sarı güllere baktım.. Hem de üç taneydiler..

Nerden biliyordu?..

Birden anladım.. Bilmiyordu ki.. Dükkanda yalnız değildim.. Gözlerimde yaşlarla yukarı doğru baktım..

"Rudy.." dedim.. "Rudy beni unutmadın beni hala bırakmadın değil mi?.." Rudy gene benimle gelmişti alışverişe.. Bu sarışın kadın onun perisiydi..

"Ağlamak güzeldir.. Süzülürken yaşlar gözünden Sakın utanma.." Aynen öyle..

Geliyorsa içinizden aldırmayın.. Ben de öyküyü çevirirken ağladım zaten.. En iyi ağlamayı en çok sevenler bilir!..
 
Geri
Üst