∞ Aşk sevdiğin kişiyi herkesleştiriyor z α m α n l α

Cançiçeği

Erişilmez bir uçurumun kıyısında senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim yapraklarımdan aşağı akışını her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp ***ürürdü beni adını bilmediğim tanımadığım yerlere...

Sen yağınca susuzluğum dinerdi biterdi kimsesizliğim dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu uçardım sevinçten. Günlerime gecelerime; hiç kimsenin bilmediği fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa her kelebeğe her arıya gülümserdim...

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan yalnız ve boynu bükük bembeyaz bir çiçektim ben. Sen bakışlarında sevdalar gizleyen sevdalandığım gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim adına sevda adına umut. Sevdam umudum her şeyimdin. Günüm günaydınım gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu umudum özlemin. Beklerdim beklerdim bıkmadan usanmadan...
Çünkü seni seçmiştim ben sevdam arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki fırtınalar boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.

Sen beyaz bulutlarla gelirdin bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı hayallerim vardı. Canlı cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen hayatıma kattığım canım gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın hayattın suydun sevgime bandığım gülaydınlığımdın günaydınımdın...

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun acılara özlem yağıyor... Bak kar yağıyor üstüme iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...

Unutmuşum içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi yeşil al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam ne zaman bir su sesi içimde sevgiler kanar pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime sen gelir dökülürsün gözlerime kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim bulut bulut hüzün hüzün..

Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem

rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem

bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem

Gel... Gel ki sarı papatyalar açsın kır gülleri kır menekşeleri kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler ceylanlar karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki sevginle anlam bulsun duygular gözlerimden toprağa düşen damlalar....

Gelmeni istiyorum biten umutları yiten sevdaları diriltmen için solan yaprakları yeşertmen için.

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki gelmezsen solup gideceğim bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara gül desenli baharlara kırlara ceylanlara... Gel!...

Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum

sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım

tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım

sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni

yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum

seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni ...
 
Özlemedim Seni

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
 
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir
büyük ayrılıklar bile en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük o görkemli son ölüm bile anl***** yitirirdi
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı
 
CEREN GÖZLÜM

Unuttun mu diye sorma
Unutamam ceren gözlüm
Sitem edip gönül kırma
Dayanamam ceren gözlüm

Sen ufkuma doğan güneş
Sen gönlüme düşen ateş
Burcum bile burcuna eş
Ayrılamam ceren gözlüm

Bahtımdaki uğurumsun
Gönlümdeki gururumsun
Yarınımsın umudumsun
Unutamam ceren gözlüm

Seni yazdım hayatıma
Gönlümün her sayfasına
İnan senden başkasına
Sarılamam ceren gözlüm

Sen gözümde tüten duman
Sen vardığım en son liman
Sen Tanrı'mdan bir armağan
Unutamam ceren gözlüm

Islanırsa eğer gözün
Yüreğime çöker hüzün
Ne olursun gülsün yüzün
Dayanamam ceren gözlüm
 
Sen Yoktun



Hüzün vardı yine.
Sessizlik vardı.
İçimde eriyen bir duygu...
Ama çığlıklar yoktu...

Dualarım vardı
Hep adının geçtiği...
Ağlayan gözlerim vardı.
Ama gücüm yoktu...

Yeni yüzler vardı.
Yeni sesler soluklar...
Eskiye karşı özlem vardı.
Ama eski gülüşüm yoktu...

Dertlerimi anlattığım sigaram vardı
Yaşamama destek veren.
Arkadaşları vardı sevdiklerim
Ama sen en sevdiğim yoktu...
 
Ölüm Bile

Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm evet ölüm bile geç kaldıktan sonra
 
Ben sana git diyemem

Yanımda ol dedikçe
Duydukça yüreğimde
Uygarlık kargaşasını aşıp
Sevimli kasabalar halinde
Denizini
Olta iplerini
Ve çekingen bedenini
Alarak geliyorsun

Ben sana git diyemem
Ayaklarına gölgelerimi asıp
Saçlarına vurgunca dokunan
Güneş ışıklarına
Demir döküp
Dudakların kadar ateş içinde
Kalıncaya kadar bedenim;
Kış mevsimi de başlayıp
Donmayınca balıklar
Ben sana git diyemem
 
Ben Hüzün Denizinin Ortasında Bir Ada



Yalnızlığı bilirim anlatmana gerek yok
Toplasan da çıkarsan da sonunda tek kalırsın
Gece soğuk gece sessiz şafağa saatler kala
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada.

Hasret nedir bilirim tarifine gerek yok
Paylaşmayı tattığım saatler yetmez bana
Yaşanmış geçmişimi taşıyorken yarınlara
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada.

Sevgi nedir bilirim yaşamama gerek yok
Aşk taşar gözlerimden karışır yağmurlara
Umudumu haykırırken yüksek uçan kuşlara
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada
 
SENSİZ


Yağmurun tadı yok sensiz
Ne kış ne bahar
Mehtap bile inek gibi bakar
Mavi bir boşluk deniz.
Tadı kalmadı şarkıların
İçki kadehi soğuk
Dün bugün yarın
Manasız donuk
Sen olsaydın eğer
Seninle gelseydi yağmur
Kar tipi çamur
Koymazdı bu kadar .
Mehtap göz kırpardı tatlı tatlı
Zeki ve çapkın
Ses ve ışık dolardı deniz
Dalgalar cana yakın .
Varsın bağırsın sarhoşlar satıcılar
Kar kış kıyamet kopsun
Bahar canı isterse olsun
Akşam da olmayaydı sabahta
Beraberdik sevapta beraberdik günahta
Yağmurun tadı yok sensiz
Ne kış ne bahar
Mehtap bile inek gibi bakar
Mavi bir boşluk deniz ...
 
ÇOK UZAKLARDAN SANA

Gün gelecek tek kalacaksın...
Birkaç mısra doldururken...
Birden gözlerin dolacak amansız...
Aynanın karşısındaki yüz utanacak senden.
Işte o zaman
Hayata en büyük mücadeleni vereceksin.
Her çırpınışta yavaş yavaş dibe doğru ineceksin.
Göreceksin
Vicdanın yureğini saracak inleyeceksin.
Içtiğim her sigara
Duman duman haykıracak beni sana.
Sana verdiğim kara gül mutlaka anlatacaktır beni sana
Ve vakit geçtikçe gözlerin iflaz edecek.
Birden bir huzur dolacak içine
Süzülürcesine yükseldiğini hissedeceksin.
Minik bir tebessüm gülü açacak yüzünde.
Sevineceksin.
Aniden gözünü açıp göreceksin
Yanımdasın cennettesin.
 
Aşk Çiçeği

Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize bir tutam sevinç çığlığı.

Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar dağlar ovalar denizler dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar ağaçlar çiçekler kelebekler cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp ***ürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar...

Bu dağların sevda türküsüsün sen denizlerin mavisi bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun yanık türküsüyüm oysa sarıya çalar rengim rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli.

Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım sular gibi temiz bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda rüzğarların soluğu güneşin dostluğusun. Umut aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda.

Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları denizleri kuşları ormanları umudu sevinci güneşi çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim.

Kar türküleri kederlidir gülüm kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde namusumun akında taşıdım hep.
Bu sevdayı alıp gitme benden alıp gitme buralardan gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden.
Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada bir dal kırılır
boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara üşürüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de ölürüm

gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm
 
Hüzünlü Geceler


İsmini andım hüzünlü gecelerde
Senden uzak gözlerim ıslak hüzünlü
Dudaklarımda binlerce seranat
Sinemde yalvarış dillerimde yakarış
Ayaklarımda pranga ellerimde kelepçe
Kalemlerimde sana yazılmış dilekçe

İsmini andım hüzünlü gecelerde
Nağmeye bürünmüş hasretinden
Bir mehtap gecesinin şevkinde dururken
Küllenen acılar savruldu yeniden
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Tatlı bir yorgunluk sarar yeniden
Tatlı bir hüzün sarar yeniden
Acı gülümsemeler dudaklarda yeniden
Bir meltem bir esinti bir fısıltı derinden
İsmini andım hüzünlü gecelerde

İsmini andım hüzünlü gecelerde
hüzzam bir ayrılık şarkısı mırıldanırken
Yalnızlık acı elem keder geriye kalan
Sadece sadece bir elveda kısacık
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Çaresiz umutsuz gözyaşları
Söyler misin gözbebeğim
Söyler misin birtanem
Ayrılık acısı ve hüzün
Neden arkanda bırakılmış
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Senden ayrı saatler gün günler yıl
Yıllar mevsim mevsimler asır
Hasretinden şiirler mısra mısra
Dokusu gözyaşı ilmeği hüzün
Kafiyesi ızdırap hecesi hüzün-efza
İsmini andım hüzünlü gecelerde

İsmini andım hüzünlü gecelerde
Senden uzak gözlerim ıslak hüzünlü
Dudaklarımda binlerce seranat
Sinemde yalvarış dillerimde yakarış
Ayaklarımda pranga ellerimde kelepçe
Kalemlerimde sana yazılmış dilekçe

İsmini andım hüzünlü gecelerde
Nağmeye bürünmüş hasretinden
Bir mehtap gecesinin şevkinde dururken
Küllenen acılar savruldu yeniden
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Tatlı bir yorgunluk sarar yeniden
Tatlı bir hüzün sarar yeniden
Acı gülümsemeler dudaklarda yeniden
Bir meltem bir esinti bir fısıltı derinden
İsmini andım hüzünlü gecelerde

İsmini andım hüzünlü gecelerde
hüzzam bir ayrılık şarkısı mırıldanırken
Yalnızlık acı elem keder geriye kalan
Sadece sadece bir elveda kısacık
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Çaresiz umutsuz gözyaşları
Söyler misin gözbebeğim
Söyler misin birtanem
Ayrılık acısı ve hüzün
Neden arkanda bırakılmış
İsmini andım hüzünlü gecelerde

Senden ayrı saatler gün günler yıl
Yıllar mevsim mevsimler asır
Hasretinden şiirler mısra mısra
Dokusu gözyaşı ilmeği hüzün
Kafiyesi ızdırap hecesi hüzün-efza
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
Yüzlerce mektup yazdım sana sevgili. Binlerce satır döktüm ayaklarının altına. Her bir sözcüğünde derdim sana olan sevgimi; her bir satırında kümeledim sana hasretimi... Yüreğimin en kuytusunda sakladım her birini hatıraların kollarında. Bilmedin duymadın görmedin.

Ay karanlık bu gece. Soluğu kesilmiş yıldızların nefesi yok bulutların. Tüm dünya durmuş zaman durmuş. Tüm ağaçlar kulak vermiş sevgime. Sokaklar beni dinliyor sessizlikte... Sensizlikte...
Mısralarım daldı yine hayallere bir mektup düştü yüreğime.
'Özledim' dedi kalemim yazdı ellerim.

'Özledim sevgili
Kumral perçemlerini özledim...
Saçlarının alnımı usulca öpüşünü
Derin çizgilerin altında çakan gözlerini
Bakışlarındaki ela gölgeleri özledim;
Hüzünlü ve yorgun...'

İlkyaz güneşleri savruldu belleğimde. Ada vapurlarının saatleri karıştı sözlerimde. Son anda yakaladım baharı ela gözlerinde. Tuttum ellerinden sevginin sımsıkı tuttum. Bırakmadım kapsın martılar düşlerimizi. Bırakmadım aynalar yok etsin yüzlerimizi.
'Hala dudaklarımın kenarında bir gülümseme yapışıp kalmış bugünden yadigar' dedi sesin.
'Özledim' dedi kalemim çırpındı kirpiklerim.

'Özledim sigara kokan sesini;
Gönlümü sevgiyle sarmalayan ılık nefesini
Nisan yağmuru gülümsemeni özledim...
Sonbaharda yaşattığın ilkyaz güneşini
Kavuşmalarımızı özledim;
Gecenin sabahla buluşması gibi
Doyumsuz ve dingin...'

Hasretin yaktı Ada'yı yaz günlerinde. Bekledi bakışlarım bir nefesini bir sesini. Merak etti; neredesin kiminlesin? Hatırlar mısın seni anan dizeleri? Hatırlar mısın ellerimin yumuşaklığını gözlerimin sıcaklığını saçlarımın Ada rüzgarında dalgalanışını? Sana bakışımı hatırlar mısın? Unuttun mu yeminlerimizi? Benliğimizi kül eden o ateşi unuttun mu?
'Özledim' dedi kalemim kavruldu yüreğim.

'Özledim şimşekler yakan temasını
Delidolu sağanaklarda ıslanan arzularını
Aşkını haykırmanı özledim...
Ellerinin yüzümde iç çekişini özledim...
Sevgiye aç ve çılgın... '

Gün hazana uçtu göçmen kuşun kanadında. Kızardı yapraklar uçuştu sarı meltemlerin ardı sıra. Dövdü poyrazlar Ada yamaçlarını. Koptu tufanlar sarsıldı kıyılar kızgın dalgalarla. Kestaneler yuvarlandı ayaklar altında; sıkıldı sokak lambaları derin yalnızlıkla. Duyamadım soluğunu yanaklarımda. Kırıldım sırça misali darıldım sana... Yokluğuna... Suskunluğuna.
Hüzünlü perçemlerin geldi aklıma düştü yüreğime bir mektup daha.
'Özledim' dedi kalemim eğildi gözlerim.

'Özledim avuçlarımdaki yüreğini;
Hazan yaprakları misali boynu bükük...
Anıların kuytusuna saklanan vaatlerini
Gerçekleşmeyecek hayallerini
Hüzün dolu vedalarımızı özledim;
Çaresiz ve dalgın...'

Sonuncuyu yazdım az önce kış kapıyı çalınca. Bavullarımı toplar gibi topladım senli anılarımı kucağımda. Her birini özenle katlayıp sakladım gönül bohçamda. Bir daha aklıma düşecekleri güne kadar yatırdım hislerimi uykuya... Anıların kollarında...
'Bitti' dedi kalemim sustu dillerim...

'Alıp da gittiğin bir yudum sevgiyi
Varlığını özledim...'
 
Özlem



Bir gece
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben...
Uyuyorum
Uykudayım
Yanımda sen.

Uykunun içinde bir rüya
Rüyamda bir gece
Gecede ben...
Bir yere gidiyorum
Delice...
aklımda sen.

Ben seni seviyorum
Gizlice...
El-pençe duruyorum
Yüzüne bakıyorum
Söylemeden
Tek hece.

Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda...
Birden uyanıyorum
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda...
Güzelce. __________________
 
Bir deli özlem bu..

Özlüyorum seni
Yalansız bir özlem bu
Dolansız saf bir özlem.
Yeni doğan bir çoçuğun
Minicik elleri gibi
Yumuşak ve mazlum
bir özlem bu...

Gökyüzü kadar büyük
Senin kadar yüce
bir özlem bu...

Hasretten ağlayanan sevdalıların
Yıllarca kavuşamayanların
İki gün bile dayanılamayan
bir özlem bu...

Ne yapacağini bilmeyen
Telefonlar bekleyen
Ağlayan isyan eden
Kendisini harap eden
bir özlem bu...

Yolda yürürken
Otobüslere dört gözle bakan
Belki onu görürüm diye
Kıpır kıpır yerinde duramayan
Salak salak bos bos gezinen
Seni arayan bir özlem bu.

Bulutlara baktığında bile
Sanki seni göreceğini sanan
Orda olmadiğını bilen
Ama yinede şansını deneyen
bir deli özlem bu...

Yani güzelim
Bir kalpsizi bile
Ağlatabilecek
bir deli özlem bu...
 
Martı Çığlıklarına Kurdum Saatimi



Kaç yağmur yağdı sen gittiğinden beri
Kaç gecelerde ateş böcekleri cayır cayır yandı
Haberin var mı kaç insan kırıldı sayende
Kaç düşmanım oldu
Kaç kaçabildiğin kadar kaç kere kaçtım kaçmaktan
Kaç kere bıktım rüyamda seninle olmaktan
Kaç kere kaç kere öldürdüm seni düşlerimde
Ama sen yaşıyorsun ve ben binlerce kez ölüyorum her gülüşünde

Yeter diyorum artık canıma tak etti
Unuttum diyorum artık sildim onu bitti
Tıpkı sen gibi bu hayaller de gitti

Sabahları martı çığlıklarına kurdum saatimi
Sekizi otuz geçe uyandırıyorlar beni
hani belki uyanamam diye
tam sekiz kırkbeşe ayarladım gemileri
ama biliyorum
bir sabah
ne martılar uyandırabilecek beni
ne de gemi düdükleri...

işte o zaman kız kulesini görmek için
Üsküdar’a gitmeme gerek kalmayacak
Ve de tutmak için ellerini
Gerek kalmayacak ellerimi uzatmama

Sırf seni görmek için rüyamda
Resminle uyumaya gerek kalmayacak

Sırf senin zalimliğinden
Şu yumruk kadar yüreğim alev alev yanmayacak...

Gözlerine bakmak için
Gerek kalmayacak denizlere bakmaya

Sözlerinin kulaklarımda yankılanmasını istediğimde
Gitmeyeceğim vadilere çıkmayacağım dağlara
Tıkmayacağım kendimi boş odalara

Bulutları getireceğim yanına
Tutuklu kalmayacaksın semaya bakakalmaya

Hiçbir zaman yalnız kalmak için kendimi kovmayacağım içimden
Hiçbir zaman pişman olmayacağım bu zor seçimden...

Sabahları martı çığlıklarına kurdum saatimi
Sekizi otuz geçe uyandırıyorlar beni
hani belki uyanamam diye
tam sekiz kırkbeşe ayarladım gemileri
ama biliyorum
bir sabah
ne martılar uyandırabilecek beni
ne de gemi düdükleri...
ne de yanıma gelen peri geri verecek son nefesimi...

İşte o anı bekliyorum ve çok yakın biliyorum
Usul usul geliyor ben de ona gidiyorum
Ancak ne o bana yaklaşıyor
Ne de ben ona yetişebiliyorum
Şimdi anlıyorum tüm bunların nedenini
Aç kulaklarını iyi dinle beni
Sanırım seviyorum seni...
 
Hayat Seninle Olmalı


Hayat ya seninle olmalı; ya da hiç olmamalı
Akan damlalar sürekli olmalı
Damlalar ask denizi olup tasmalı
Aşk denizinde seninle yüzebilmeli
Uçan martılar şarkımızı söylemeli
Gökyüzü ikimize imrenmeli
Hayatı seninle yönlendirebilmeli
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
Baharda açan çiçekler sen kokmalı
Seni yudum yudum koklayabilmeli
Sen bir gül olmalı
Suyun dürüstlük olmalı
Gübren aşk olmalı
Güneşin ben olmalı
Seni benden başka kimse koklamamalı
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
Gecenin ayazlarında rüzgar sen kokmalı
Yanan sigaram sen olmalı
Ciğerlerim seninle dolmalı
Nefesim seni arzulamalı
Gözlerim dumanından damlamalı
Ayaklarım ayazda seninle adımlamalı
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
Saçlarım seninle parlamalı
Gülüşün içimi ısıtmalı
Kalbim her an seninle heyacanlanmalı
Elllerim karanlıkta ellerini bulmalı
Dudaklarım alacakaranlıkta seni sormalı
Dillerim dillerini okşamalı
her gecemiz aşk olmalı
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
Her yağmurda gökkuşağı olmalı
Gökkuşağına seninle bakmalı
Renklerini seninle saymalı
Her sayışımızda sayı tam olmalı
Eksik olursa kafaya takmamalı
Her an hayatı seninle aaaaaaamalı
Kırlarda seninle el ele çılgınca koşmalı
Gelincikler laleler kulaklarında olmalı
Onları senden kıskanmalı
Kelebekler beraber kanatlanıp uçmalı
Güldüğün zaman yüreğimde güller açmalı
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
Sana olan bu sözlerim daima olmalı
Bizim sevgimiz sonsuzluk olmalı
Konuşmalarımız aşk kokmalı
Şiirlerimde sen olmalı
Gönlüm seninle dolup taşmalı
Ölüm sensiz olmamalı
Hayat ya seninle olmalı ya da hiç olmamalı
 
SENİ ARIYORUM


Anlatacak nelerim var bir bilsen




İçimde ihtilaller kopmuş


Kendimi sürgüne verdim


Mutluluğum çoktan iflas etmiş


İtiraza hakkım yok biliyorum


Beni savunmak sana düştü


Seni arıyorum...


Yarım kalmış şiirlerim gibisin


Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda


Öylesine eksiğim sensiz


Öylesine sahipsiz


İşte bütün umutlara


Havlu attım gidiyorum


İçimde geç kalmışlığın çaresizliği


Çocuklar gibi ağlıyorum


Ve gel gör ki her damla gözyaşımda


Yine seni arıyorum...
 
Nereye gidersin sevdiğim…
Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.
Unutmak…
Çaresizlerin fırtınalar arasında bir gün oraya ulaşmanın düşünü kurdukları o acıklı sığınak.Hayatımıza girenleri ya da girmek için kapılarımızı zorlayanları silmek aklımızdan onlar yokmuş gibi davranıp onlar yokmuş gibi yaşamak.
Geçmişi o geçmişi yaşayan parçamızla birlikte çıkartıp atmak içimizden atılan her parçayla birlikte içimizde bir boşluk kalacağını bilerek yapmak bunu.
Ya da yaşanacak birşeyler vaat edenleri bir gün onları da unutmak zorunda kalacağımızı düşünerek daha baştan unutmaya çalışmak geçmiş gibi gelecekten de parçalar ayıklamak.
Geçmişimiz ve geleceğimizle bir kazı yerine çevirmek hayatımızı.
Nasıl bir öğüt vermeliyiz kendimize?
“Unut “ mu demeliyiz?
Sana zevk vermiş olanları ve zevk vaat edenleri unut.
Hiçbir zaman yekpare bir kıta olamayıp birbirine köprülerle bağlı yüzlerce binlerce küçük adacıktan oluşan hayatın parçalarını birbirine iliştiren köprüleri yakmalı mıyız?
Hafızamızın en çok dönmek istediği en çok özlediği adacığı mı köprülerini yıkıp hayat haritamızdan silmeliyiz?
Geçmişimizde en çok özlediğimiz mi en çok unutmaya çalıştığımız?
En unutulmaz olan mı en unutulmak istenen?
Ya da geleceğimizde en fazla zevk vaat eden mi köprüsünün başında en uzun oyalanıp gözlerimizi kapayarak belki ben gözlerimi açana kadar ışıklarıyla beni çeken o adacık aklımın haritasından silinir diye beklediğimiz?
Hatırlamak için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını unutmak için harcıyoruz.
Unutabiliyor musunuz bari?
Hayatınıza kazdığınız o çukurların etrafından dolaşıp geçebiliyor musunuz?
Bir zamanlar bütün dünyayı birbirine katan o şarkıyı dinlediğinizde sorulan sorunun cevabını verebiliyor musunuz:
“Nereye gidersin sevdiğim yatağında yalnızken? ”
Nerelere gidiyorsunuz yalnızken yatağınızda? En çok gitmek ve en çok kaçmak isteğiniz yere mi?
Geçmişte en yakınınız olmuş olan”şimdiki yabancıyı” ya da gelecekte en yakınınız olabilecek “şimdilik yabancıyı” hafızanızın derinliklerinden söküp uzak sürgünlere gönderdiğinizde onunla birlikte giden birşeyler olmuyor mu?
Her “unutuş” bir “eksiliş” gibi gelmiyor mu size?
Unuturken eksilmiyor musunuz?
Ve korkmuyor musunuz sımsıkı kapadığınızı sandığınız o sürgün kapıları bir gün aniden açılıverecek sürgünleriniz “nerelere gittiğinizi”hiç söyleyemeyeceğiniz yalnız yataklarınıza gülümseyerek geliverecekler diye?
Ansızın geliveren bir zarftan çıkan Haydar Ergülen’in yanına mavi çarpı atılmış şiirindeki mısralardan haberdar mısınız:
“Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır”
Acıyor mu gözleriniz göze alamadığınız yakınlıklardan?
Geçmişe ya da geleceğe doğru uzanan kaç köprü yaktınız bugüne dek; hayatınızın haritasını çizerken kendi ellerinizle sevgiyle gülümseyişle sevişmeyle denizlerinize kondurduğunuz kaç adanın unutuluşun depremleriyle suların derinliğine battığına tanıklık ettiniz?
Kaç adayı batırmak için kaç deprem yarattınız bir adanın üstünü kapatsın diye depremlerinizle yükselttiğiniz o dalgalar o adayla birlikte daha başka neler yuttu sizden?
Yıllar sonra bütün bu depremleri yarattığınız için affedebilecek misiniz kendinizi?
“ ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak”
Acıyor mu gözleriniz?
Gözlerinizi bağışlayacak “öbür” gözleri aramıyor musunuz?
Unutulanlar arasında en zor unutulanı olan o gözleri aramıyor musunuz?
Kim bağışlayacak gözlerinizi kim bağışlayacak?
Kim bağışlayacak bu unutuşları?
“sis değil uykusuzluk değil iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim”
Hatırlamak için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını unutmak için harcıyoruz
Bize zevk verenleri ya da zevk vaat edenleri unutmak onları aklımızın haritasından silmek için.
Unutuyoruz her unutuşta biraz daha eksilerek.En hatırlanacak olanları unutmak derin sürgün yaraları açıyor içimizde.
Ve biri soruyor bize şarkılar söyleyerek: ”
“Nereye gidersin sevdiğim yatağında yalnızken”
Geçmiş köprüleri yakıyor geleceğe uzanan köprülerin başında o gelecek de kaybolsun diye bekliyoruz geçmişi unuttuğumuz gibi geleceği de unutmaya çalışıyoruz.
Zevk veren ve zevk vaat eden her şeyi unutmak için çabalayıp duruyoruz.
Gözlerimiz unutmaktan ve ayrılıktan acıyor.
“biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
bu sessizliği kim bıraktıysa göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde.”
Bu sessizliği kim bıraktı size?
Gözleriniz birbirine değmiyorsa gecenin iki şehrinde bunun suçu kimde neden değmiyor gözleriniz?
Neden tek sözcük bile yok o konuşkan gözlerde?
Geçmiş… Olan her şeyi biliyor ve unutmak için kıvranarak unutuyorsunuz.
Gelecek… Olacak her şeyi tahmin ediyor ve kıvranarak unutmaya uğraşıyorsunuz.
İki ucunu birden yıkıyorsunuz köprünüzün.Nereye gider bu köprüler kendi eksilmişliklerinizden başka?
Ve sen nereye gidersin sevdiğim yatağında yalnızken?
“İki şehri var gecenin biri gözümde
tütüyor birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin.”
Belki de hatırladıklarımızdan ziyade unuttuklarımızı taşıyoruz şehirlerden şehirlere ”göze alamadığımız bir şehir” yerine her şehirde yalnız yatağımıza yattığımızda unuttuklarımıza gidiyoruz.
Hatırlamak için harcadığımızdan daha fazlasını unutmak için harcıyoruz.
Ve bir şehirde unuttuklarımızı her şehirde hatırlıyoruz.
Yekpare bir kıta değil çünkü hayat adacıklardan oluşmuş dantelli bir harita ve unutmayla hatırlamanın med cezirlerinde silindiğini sandığımız bir ada birden çıkıveriyor ortaya.Her şehirde çıkıyor.
Unutmaya çalıştıklarınız zevk verdi çünkü unutmaya çalıştıklarınız zevk vaat etti çünkü size.
Unutmak yaşanmış ve yaşanacak olanları yok etmek silmek haritanızı derin boşluklara koyu lacivert noktalara boyamak ve eksilmek istiyorsunuz.
Unuttukça eksiliyorsunuz.
Eksiliyorsunuz ama unutabiliyor musunuz?
Gözleriniz acımıyor mu gerçekten?
Gözlerinizi bağışlayabildiniz mi?
Peki şu şarkıyı dinliyor musunuz?
“Nerelere gidersin sevdiğim yalnızken yatağında? ”
 
Özlediğin Gidip Göremediğindir

Özlediğin gidip göremediğindir;
ama gidip görmek istediğin

Özlem gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen

Özlediğin gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin

Özlem gidip görmek istemen-
ama gidememen görememen;
gene de istemen
Özlediğin gidip göremediğindir;
ama gidip görmek istediğin

Özlem gidip görememendir; ama
..........
 
Geri
Üst